| Konu: | İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 21.06.2022 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu iktidarın bir finans merkezi hayali vardı, uzun zamandır bunu dillendiriyordu ama her işte olduğu gibi bu işte de geç kaldı, zamanın ruhunu okuyamadı değerli arkadaşlar ve 2022 yılında bir beton tarlasının finans merkezi olacağını zannetti bu iktidar. Gittik, gördük; vallahi cilalı, beton binalar ama ruhu yok değerli arkadaşlar. Mustafa Sandal'ın bir şarkısı vardı ya: "Onun arabası var./Maalesef ruhu yok." demişti ya, aynen öyle, onun finans merkezi var ama maalesef, ruhu yok değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) - Parası da yok!
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, zamanın ruhunu da kaybetmiş.
Bakın, şu cep telefonu bir finans merkezidir değerli arkadaşlar. Dünyanın neresinde olursanız olun, paranız olursa yatırım yapabilirsiniz şu cep telefonuyla, bütün dünya piyasalarını takip edebilirsiniz, istediğiniz yere yatırım yapabilirsiniz; nerede olduğunuzun bir önemi yoktur, düğmeye basarsınız, yatırımınızı yaparsınız; fiziki mekânların bir önemi yoktur.
Ama bu iktidar ne yaptı biliyor musunuz 2022 yılı dünyasında? Yüz binlerce metrekare bir beton yığınının finans merkezi olacağını zannetti, olmadı. Gittik, gördük; kamu binalarını belli bir yerine doldurmaya çalışacak; geriye kalanını kiraya vermeye çalışıyor, kiraya tutan yok. Niye yok acaba arkadaşlar kiraya tutan? Kiraya veremiyorsunuz, kimse gelmiyor; bırakın gelmeyi, mevcutlar kaçıyor değerli arkadaşlar. İşte, değerli arkadaşlar, hani Sayın Tayyip Erdoğan "İstanbul'a ihanet ettik." demişti ya, bir ihanet projesiyle daha karşı karşıyayız. Zaten beton yığınıydı İstanbul; bu anlamda, bir ihanetle daha karşı karşıyayız değerli arkadaşlar ve o beton yığını ölü doğmuş bir yatırım.
Bakın, gitmeyenler bilmez, söyleyeyim: New York bir finans merkezidir, değil mi? "Wall Street" diye bir markası vardır, değil mi? Wall Street'i göreniniz var mı arkadaşlar? Wall Street bir alanı mı kapsıyor, bir beton yığınını mı ifade ediyor? Hayır. Wall Street, ruhu olan bir finans merkezidir. Neden? Çünkü Amerika bir hukuk devletidir değerli arkadaşlar.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Türkiye de öyle.
GARO PAYLAN (Devamla) - Sermaye orada kendini güvende hisseder ve bütün dünya, üçüncü dünya ülkelerinin sermayeleri Amerika'ya doğru akar. Londra bir finans merkezidir. Neden? Çünkü demokratik bir hukuk devletidir değerli arkadaşlar. Ama bakın, size bir şey söyleyeyim: Geçtiğimiz yıl New York'a gittiğimde bütün ofislerin boş olduğunu gördüm, Covid sonrası üstelik, bütün ofisler boş. Kimse ofisine gitmiyor, evinden çalışıyor; cep telefonuyla, bilgisayarıyla iş yapıyor; ofisleri boşaltmışlar. Bu iktidar yüz binlerce metrekare ofis yapıyor, "Kiraya vereceğim." diyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - O cep telefonu çeksin diye uydu fırlattık.
GARO PAYLAN (Devamla) - Geç kaldınız arkadaşlar, yanlış iş yaptınız bir kez daha.
Değerli arkadaşlar, bakın, teklifi sunan Sayın İbrahim Aydemir ne dedi, biliyor musunuz? "Bir ülkenin finans merkezi olması için, bir şehrin finans merkezi olması için olmazsa olmaz şey vergi teşvikleridir." dedi. Güler misin, ağlar mısın? İşi de bilmiyorlar. Teklifi veren ilk imza sahibi ne diyor, biliyor musunuz? "Olmazsa olmaz şey vergi teşvikleridir." diyor.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Sen ağlamaya devam et. Bugüne kadar hep ağladın, gene devam et.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ya, ben size söyleyeyim, bilmiyorsunuz öğreteyim: Olmazsa olmaz şey bir hukuk devletidir, arkadaşlar.
Bakın, bunun için de yatırım yapanlar ülkelerin karnesine bakarlar. Gelin, Türkiye'nin hukuk karnesine bakalım: Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde bakıyor şimdi yatırımcı; Türkiye 139 ülke içinde 117'nci sırada, "Otur, sıfır. Sıfır." 139 ülke içinde 117'nci sırada olacaksın, Türkiye'ye sermaye çekeceksin.
Başka neye bakar, arkadaşlar? Şu Meclisin durumuna bakar, değil mi? Ya, kuvvetler ayrımı var mı, demokrasi var mı, Meclis işliyor mu, kurumlar işliyor mu? Bak, şurada size söyleyeyim: Buraya gelen bürokratlara bakın arkadaşlar, şu Meclisimizin hâline bakın. İstanbul Finans Merkezi Yasa Teklifi görüşülüyor. Nereye bağlı İstanbul Finans Merkezi? Varlık Fonuna bağlı, değil mi? Varlık Fonu Yönetim Kurulundan 1 kişi var mı burada? Yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Maliye Bakan Yardımcısı var.
GARO PAYLAN (Devamla) - Peki, Varlık Fonu Genel Müdürü burada mı? O da yok, Genel Müdür yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı burada.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Bakan Yardımcısı var.
GARO PAYLAN (Devamla) - Genel Müdür yok.
Arkadaşlar, biz neyi görüşüyoruz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Üst düzey var.
GARO PAYLAN (Devamla) - Neyi görüşüyoruz, neyi?
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Aslan gibi hemşehrim oturuyor ya, baksana.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ya, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı o, arkadaşlar.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı burada.
GARO PAYLAN (Devamla) - İlgili bürokratlar buraya gelmeye tenezzül bile etmiyorlar. Niye? Çünkü burada el kaldırıp el indiren kurşun askerler var, "Nasıl olsa gelip geçecek." diyorlar.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Halkın iradesine saygısızlık yapma.
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu doğru değil. Buraya bürokrat gelmiyorsa 1 kere "Hayır." deyin; bak, buraya nasıl geliyorlar tıpış tıpış, yasalarını takip ediyorlar.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Aslan gibi Bakan Yardımcısı oturuyor.
GARO PAYLAN (Devamla) - İşte, bu, Meclisimize yapılmış bir saygısızlıktır.
Bakın, arkadaşlar, size bir fıkra anlatacağım. İstanbul Finans Merkezi kuruluyor; ee, bu yasayı çıkaracaksınız, finans gelecek ya; ertesi gün hangi yasayı çıkaracaksınız? Sosyal medyaya sansür yasası. Bunu fıkra diye uluslararası piyasalara anlatabilirsiniz. Biz bugün Finans Merkezi Yasası'nı çıkarıyoruz, yarın da sosyal medyaya sansür yasası çıkarıyoruz; alın, size fıkra. Sosyal medyaya sansür yasasının çıkarıldığı bir ülkeye -bir gün önce Finans Merkezi Yasası çıkarmışsın- finans gelir mi arkadaşlar o ülkeye? E, gelmez, ne yaparsan yap gelmez.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Dezenformasyon, dezenformasyon yasası...
GARO PAYLAN (Devamla) - Bu karnede sermaye sahipleri ve finansçılar başka neye bakar? Basın özgürlüğüne bakar. Niye biliyor musunuz, niye, niye basın özgürlüğüne bakar? Başına bir haksızlık geldiğinde basın yazabiliyor mu, yazamıyor mu; buna bakar.
Bakın, karnenizi söyleyeyim: 180 ülke içinde 157'nci sıradasınız. Otur, bir sıfır daha, sıfır. Başka neye bakar? Bakın, burada bürokratların içinde bir tane kadın arkadaşımız var, başka kadın yok. Varlık Fonu da Finans Merkezi de erkekler bürokrasisi arkadaşlar. Neye bakar biliyor musunuz? Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'ne bakar; 156 ülke içinde 133'üncü sıradayız. Erkek bürokrasi, erkek devlet, erkek Varlık Fonu, erkek İstanbul Finans Merkezi. Gelir mi arkadaşlar? Gelmez. Dünyada yükselen değer cinsiyet eşitliği, kadın-erkek eşitliği. Bizde var mı?
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Var.
GARO PAYLAN (Devamla) - Yok. Otur, sıfır.
Başka neye bakar? Artık dünyada yeşil rüzgârlar esiyor arkadaşlar, yeşil. Herkes bir projenin ekolojik olup olmadığına bakıyor. Ya, gittik yüz binlerce metrekare bina, beton, tamamını betona gömmüşsünüz, bir metrekare ağaç yok. Ya, o projeye bir kişi gelir mi arkadaşlar?
"Karbon sıfır" diye bir şey duydunuz mu siz? Ya, o proje "karbon 1 milyon" ya, karbon bombası! Bütün projelerin "karbon sıfır" olmasına bakılıyor, siz "karbon 1 milyon" projesi yapıyorsunuz. Geçti arkadaşlar bu işler, geçti, yeni dünyanın değerleri başka.
Değerli arkadaşlar, işte, karnelerimiz sıfırsa kimse buraya gelmez. Bunlar siyasi, hukuki, cinsiyet eşitliği karnelerimiz, ekoloji karnemiz.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sahte karne onlar!
GARO PAYLAN (Devamla) - Gelin, bir de ekonomi karnemize bakalım. Bakın, dünyada onlarca gelişmekte olan ülke var. Sermaye bir ülkeye gideceği zaman her ülkenin değerlerini bilmez, ne yapar? Karneye bakar; ekonomi karnesine, burada ülkelerin risk primine bakar arkadaşlar. Yani bir ülkeye ben para götüreceksem "Param ne kadar riskli?" diye bir endeks var. Gelişmekte olan ülkelerin riskleri 100 ile 200 puan arasında yani yüzde 1 ile yüzde 2 arasında risk primi ödüyor. Kasko gibi düşünün. Hani bir arabanız ne kadar riskte, ne kadar prim ödüyorsunuz; millet buna bakar. Gelişmekte olan ülkelere dolar götürdüğünde yüzde 1 veya yüzde 2 dolar risk primi ödüyor. Türkiye'ye ne ödüyor? Yüzde 8,5 risk primi ödeyecek. Ne bazında? Dolar bazında arkadaşlar. Ya, yıllık yüzde 8,5 risk primi yani kasko pirimi ödediğiniz bir ülkeye para götürür müsünüz? Siz götürür müsünüz arkadaşlar o ülkeye para? Bizden daha yüksek Venezuela var. Venezuela'ya hanginiz para götürüyorsunuz ya? Kim götürür, götürür müsünüz öyle riskli bir ülkeye? Bir de Arjantin var. Götürür müsünüz? Götürmüyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, işte, Türkiye'mizin de karnesi bu durumda. Başka? Karnemizde enflasyonumuz resmî yüzde 73, dünyada ilk 5'teyiz; gayriresmî, halkın enflasyonu yüzde 150. Böyle bir ülkeye siz sermaye götürür müsünüz? Niye götürmezsiniz, biliyor musunuz? Enflasyon en adaletsiz vergidir; yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapar. Sermaye neye bakar, biliyor musunuz? Bir avuç insanımızın zenginleşmesine bakmaz, toplum zenginleşiyor mu, buna bakar. 85 milyonun alım gücü var mı, tasarruf edebiliyor mu, yarın öbür gün bankaya para koyabilecek mi, buna bakar. Sen 85 milyonu yoksullaştırmışsın, bir avuç yandaşını zenginleştirmişsin, ülkenin finans merkezi olmasını bekleyeceksin; böyle bir şey mümkün değildir arkadaşlar.
Başka neye bakar para? "O ülkenin parasının itibarı var mı?" diye bakar. Arkadaşlar, içinizde "Paramızın itibarı var." diyecek bir kişi var mı? Paramızı pul ettiniz be! Ya, bütün finans merkezlerinin parasının itibarı vardır; Amerika'nın, Londra'nın, Çin'in, efendim, parasının itibarı vardır, euronun itibarı vardır. Bizim paramız pul olmuş.
Başka, üçüncü dünya ülkelerinde finans merkezleri nasıl oluyor? Onlar da dolara, euroya bağlı finans merkezi kurarlar. Ya, senin paran pulsa o ülkeye kimse yatırım yapar mı değerli arkadaşlar? Başka neye bakar? "Bu ülkenin kasası dolu mu?" diye bakar arkadaşlar, "Kasada para var mı?" diye bakar. Kasamızda para var mı arkadaşlar, yani Merkez Bankamızda para var mı? "Var." diyen bir kişi var mı? Merkez Bankamızın kasası eksi 55 milyar dolarda, eksi. Yani kasaya 55 milyar dolar koyarsanız -bulamayacaksınız ya- kasa sıfıra gelecek. Böyle bir ülkeye kim para koyar değerli arkadaşlar? Değerli arkadaşlar, işte, ekonomik karneniz de sıfır.
Başka neye bakar sermaye? O ülkenin finans hikâyesine bakar. Bir hikâyesi var mı? Bakın, on beş yıl önce, on yıl önce bir hikâyemiz vardı; Avrupa Birliğine aday ülkeydik, değil mi? Bu bir hikâyeydi. Türkiye'ye o yıllarda yabancı sermaye geldi, şimdi ise arkasına bakmadan kaçıyor be, arkasına bakmadan kaçıyor. Elindekini, avucundakini haraç mezat satıyor, arkasına bakmadan kaçıyor. Hikâyemiz yok.
Bakın, Avrupa Birliği yeniden yapılanıyor, Balkanlara doğru genişlemek istiyor, Ukrayna'ya doğru genişlemek istiyor; Türkiye'nin adı bile geçmiyor, adı. Türkiye'mizin rengini soldurdunuz, hikâyesini bitirdiniz; demokratik bir Türkiye hikâyesidir. "Ülke ekonomisini ilk 10'a sokacağız." diyordunuz, 23'üncü sıraya doğru geriliyoruz değerli arkadaşlar. Ya, gençlerin gitmek istediği, kaçmak istediği bir ülkeye kimse yatırım yapar mı? Ya, yazılımcılarımızın -bak, yüzlercesiyle konuşuyorum- hiçbiri bu ülkede kalmak istemiyor, ya Almanya'ya gitmek istiyor ya İngiltere'ye gitmek istiyor ya Amerika'ya gitmek istiyor ya Kanada'ya gitmek istiyor. Gelişmiş beyinlerimizin başka ülkelere gitmek istediği bir ülkeye kimse yatırım yapar mı değerli arkadaşlar? İşte, siyasi, ekonomik ve hikâye olarak sıfır olduğunuzda ne yapıyorsunuz değerli arkadaşlar, biliyor musunuz? Taviz veriyorsunuz. Bu yasa teklifinin anlamı ne? İbrahim Aydemir'in dediği gibi: "Vergilerde taviz vereceğiz." İşte, bunu yapıyorsunuz. Ne taviz veriyor, biliyor musun? Yabancı sermayeye "On yıl boyunca vergi almayacağım." diyor. Yazık değil mi değerli arkadaşlar? Bir ülke, yabancı sermayeyi niye ister? Bilgi getirsin diye, teknoloji getirsin diye, "know-how" getirsin diye, sermaye getirsin, nitelikli sermaye getirsin, yatırım yapsın, istihdam yaratsın diye ister. Başka? Vergi versin, aldığımız vergilerle de yoksullarımıza hizmet edelim diye, değil mi? Bunun için ister yabancı sermayeyi bir ülke. Siz ne diyorsunuz? "Gel buraya." E? "Yatırım yap." E? "Ben senden on yıl vergi almayacağım." diyorsunuz. Yazık değil mi bu ülkeye arkadaşlar? İşte, bu duruma getirdiğiniz için "Bunlardan on yıl vergi almayacağım." diyorsunuz. Bak, demokratik ülkeler böyle bir şey der mi, diyebilir mi? O ülkelerin parlamentoları böyle yasalara "evet" der mi? Demez değerli arkadaşlar. Biz de demeyelim, ülkemizi doğru düzgün bir ülke yapalım, demokratik bir ülke yapalım ki yabancı sermayeye "On yıl vergi almayacağım." da demeyelim arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, başka ne taviz veriyor, biliyor musunuz? "Yerliyiz, millîyiz." diyen bu iktidar dilimizden taviz veriyor, dilimizden. Ya, Türkiye'nin dilinden taviz veriyor, "Türkçeye gerek yok." diyor, "Sözleşmelerde istediğin dili kullanabilirsin." diyor. Değerli arkadaşlar, böyle bir şeyi Londra'da, Paris'te, New York'ta kabul ettirebilir misin, Şanghay'da kabul ettirebilir misin? Ettiremezsin. Dilden taviz veriyor ya, dilden.
Başka neden taviz veriyor ülkeyi bu duruma düşürünce? "Türkiye'nin hukukuna tabi olmak zorunda değilsin, istediğin başka ülkenin hukukuna tabi olabilirsin." diyor. Ya, böyle yerlilik, böyle millîlik olabilir mi değerli arkadaşlar? Arkadaşlar, Türkiye'nin hukuk devletini yok ettiğiniz zaman, hikâyesini bitirdiğiniz zaman, ekonomisini yerle bir ettiğiniz zaman, işte, böyle tavizler veriyorsunuz. Bunun da kimseye bir faydası yok değerli arkadaşlar, bu ülkeye de bu ülkenin çocuklarına da bir faydası yok. O yüzden, yapmamız gereken tek bir şey var: Bu saçma sapan yasaları bir kenara bırakıp Türkiye'nin demokrasisini ayağa kaldırmak.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)