GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:107
Tarih:23.06.2022

HDP GRUBU ADINA EBRÜ GÜNAY (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de başlarken ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımızı da buradan saygıyla selamlıyorum.

Altıncı yargı paketine ilişkin düzenlemeler içeren Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Şimdiye kadar Hükûmetin çıkardığı yargı paketlerinin hiçbirinin soruna çözüm getirmediği, aksine sorunları büyüttüğü ortadayken şimdi de iktidarın açıkça yargıda kadrolaşma girişimleriyle, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını daha fazla yıpratacak şaibelerle dolu bir kanun teklifiyle tekrardan karşı karşıyayız. Söz konusu kanunla yargıda var olan sorunların daha da büyüyeceği ve daha da derinleşeceği çok açık bir şekilde aşikârdır ve ortadadır. Ülkenin içinde bulunduğu mevcut ekonomik ve politik koşullarda hukuk ve yargının sorunları ve bu sorunların çözüme kavuşturulması bazı kanunlarda değişiklik yapılmasıyla giderilebilir bir durumda değil, daha köklü, daha esaslı çözümlere ihtiyaç vardır. Palyatif çözüm anlayışıyla yapılan kanun görüşmeleri ve bu yöntemle yürütülen yasama faaliyetlerine reform demek mümkün mü? Elbette ki bunlar reform değil, bunlar tamamen kandırma ve oyalama taktikleri.

Yasa yaparken, kanun getirirken esas olan şey toplumsal ihtiyaçların giderilmesidir. Oysaki daha önce de defalarca yaşadığımız şekilde bugün yine iktidar toplumun ihtiyacını gidermekten uzak, asıl sorunu çözmenin yanından bile geçmeyen hatta sorunları daha da kronik hâle getirecek bir yasa teklifi getirmiştir ve daha doğrusu, kendi ihtiyaçlarına göre bir kanun düzenlemesi yapmaya çalışmaktadır. Üstelik, yargı, kanun, kural, ilke tanımayan bir hükûmetin getirdiği paketlerin kime hizmet edeceği de çok açık ve aşikâr bir şekilde ortadadır. Türkiye'de güvenilir, bağımsız yargı sorunu bütün toplumsal sorunların başında geliyor. Birçok toplumsal sorunun çözümünde bağımsız, güvenilir bir yargıya ihtiyaç olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Yargıda yapılması gereken öncelikli değişiklik, siyasi iktidarın yargıya müdahale etmekten, yargıya talimatlar vermekten vazgeçmesiyle mümkün olacaktır.

2010 yılından bu yana kadar sistematik olarak kullanılan torba yasa sistemi hukuk ilkelerine ve normlarına aykırı bir uygulamadır. Ülkede, özellikle torba yasalarla çözüm ve çare aramaktan bir an önce vazgeçilmelidir. Hiçbir sivil toplum kuruluşu ve meslek örgütleri, hiçbir baro ve dernek dâhil edilmeden bu hâliyle bu kanun teklifiyle neyi planladığınız, neyi hedeflediğiniz çok açık bir şekilde ortadadır. Parlamentonun işlevsizleşmesi ve itibar kaybetmesini sağlamakta ve ülkeyi hukuk devleti olmaktan açıkça uzaklaştırmaktasınız. Evrensel standartlardan ve adalet hedefinden kopan yargı sistemi, bugün bütün hak ve özgürlük alanlarında yaşanan yoğun ihlallerin ana kaynağı hâline gelmiştir. İktidarın yaptığı ise sürekli bir şekilde, adına strateji eylem planı, yargı paketi adı verilen belgeler hazırlayarak kamuoyunda bir reform algısı yaratmaktır.

2016 yılından bu yana on binlerce muhalif gözaltına alındı ve delilden yoksun dosyalarla tutuklandı. Yüzlerce siyasetçi, tamamen siyasi sebeplerle hâlen tutuklu. Kobani kumpas davası ve partimize yönelik açılan kapatma davası da aynı şekilde yargının taraflı ve bağımlı hâle gelmesinin sonucu ve açık kanıtıdır.

Kobani kumpas davasının hâkimi Bahtiyar Çolak mahkemeler boyunca her türlü hukuksuzlukla, her türlü hukuka aykırı tavırla birçok kez gündem edildi ve defalarca da hukuka aykırı ve ayrımcı tutumlarından kaynaklı HSK'ye şikâyet edilmesine rağmen hakkında tek bir işlem yapılmadı. Aynı hâkim Atadedeler çetesine üyelik iddiasıyla Atadedeler soruşturması kapsamında gözaltına alındı ve şu an ev hapsinde ve Kobani kumpas davası Bahtiyar Çolak'ın vermiş olduğu kararlar doğrultusunda hukuka aykırı bir şekilde bir kumpas yargılamayla yürütülmeye çalışılıyor. İşte, kumpas davaları yargının taraflı olduğunun ve iktidarın aparatı hâline dönüştüğünün en somut belgesi, en somut göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, mahkemeler tutuklu muhalifleri serbest bırakmamak için AİHM kararlarına uymuyorlar. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, infaz yakmalar ve taraflı Adli Tıp Kurumu kararlarına dayanılarak hasta tutsakların tahliye edilmesinin engellenmesi, işkence vakalarının cezasız kalması, tutukluların işkenceyle katledilmeleri ve tüm hukuk dışı uygulamalar taraflı yargı sisteminin yarattığı sorunlardan sadece birkaç tanesidir. Sadece son bir yılda Diyarbakır'da binden fazla kişi gözaltına alındı ve çoğu tutuklandı. Adil yargılanma hakkı ortadan kaldırılmış durumda.

Şenyaşar ailesi hâlâ "adalet nöbeti"nde ve adaletin sağlanması için atılan tek bir adım yok. Herkes, Türkiye'nin tamamı ve başta iktidar, Emine Şenyaşar annenin çığlığını duymamakta ısrarlı, adalet talebine cevap vermemekte ısrarlı. Hasta ve infazı yakılan tutuklular için başlatılan "adalet nöbeti" tam iki yüz gününü aştı ve bu ülkenin Adalet Bakanı ailelerin görüşme talebine cevap vermeye dahi tenezzül etmiyor. Gülistan Doku ise tam dokuz yüz bir gündür bulunamadı; ailesinin, kız kardeşinin ve kadın örgütlerinin hâlâ ısrarla Gülistan Doku'yu aramasına hiçbir cevap verilmiyor. İşte, ülkedeki adaletin ve yargının içerisinde olduğu tablonun kısa bir özeti.

Daha geçen gün Pınar Gültekin'i katleden erkeğe haksız tahrik indirimi uygulandı. Kadınlar işkenceyle öldürülürken yargı faillere ödül gibi cezalar verdi. Karanlık çeteler tarafından katledilen arkadaşımız Deniz Poyraz davasındaysa bir arpa boyu yol alınmış değil, katiller korunuyor ve sırtları sıvazlanmaya devam ediyor. İşte, bu cezasızlık politikasıdır ki bu katillere bu kadar cesaret veriyor. Sevgili Aysel Tuğluk yaşadığı ciddi sağlık sorunlarına rağmen hâlâ cezaevinde tutuluyor çünkü Adli Tıp Kurumu bağımsız ve tarafsız değil, yargının ceza verme aparatlarından başka birine dönüşmüş. Bize, halka zerre kadar yararı olmayan, aksine verdiği zararların sayıldıkça bitmeyeceği yargı yasa paketlerinden bahsetmeyin. Bu bir yargı paketi değil, bu tamamıyla iktidarın kendisi için hazırladığı bir paket.

Bütün bu hukuksuzluklar yaşanırken iktidarın bu yasa teklifi yargının sorununu çözmekten çok kadrolaşmaktan, ideolojik yaklaşımla yeni çıkmazlar yaratmaktan, yargıyı tekelleştirmekten başka bir anlam taşımamaktadır. Kanun maddelerinin gerekçelerine baktığımızda kanunun hangi ihtiyaca cevap olması için çıkarıldığı diğer maddelerde arkadaşlarım tarafından daha da detaylı anlatılacaktır ama söz konusu bu teklifte Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda yapılan değişiklikle yargıda "hâkim ve savcı yardımcılığı" müessesesi getiriliyor. Teklife göre iki yıl olan hâkim ve savcı adaylığı süresi "hâkim ve savcı yardımcılığı" adı altında üç yıla çıkarılacak. Bu üç yıllık süre temel eğitim dönemi, görev dönemi ve son eğitim dönemi olmak üzere üç döneme ayrılacak. Temel eğitim ve son eğitim Türkiye Adalet Akademisi tarafından verilecek, görev dönemiyse yargı mercisinde fiilen görev yapmak suretiyle gerçekleşecek yani hâkim ve savcı yardımcıları son eğitim döneminin ardından yazılı ve sözlü bir sınava da tabi tutulacaklar. "Hâkim ve savcı adaylığı"nın" adı "hâkim ve savcı yardımcılığı" yapılarak, bu süre üç yıla çıkarılarak mesleki tecrübesi olmayanların ataması gerçekleştirilecek ve doğrudan bir kadrolaşma yaşanacaktır. Öngörülen düzenlemeyle atamalar iktidarın ve ortağının referansları alınarak belirlenecektir. Ayrıca, ek mülakat getirilmesi teklifi de başlı başına bir sorundur. "Sözlü mülakat" demek iktidarın kadrolaşması, hukuksuz, haksız atamalar yapması demektir. İşte, birkaç gün önce bunun yansımalarını görmüştük.

Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yaz kararnamesi kapsamında 5.075 adli ve 351 idari hâkim ve savcının görev yeri değiştirildi. Yapısıyla ve seçim sistemiyle zaten oldukça şaibeli olan, âdeta iktidarın bir kurumu gibi çalışan Hâkimler ve Savcılar Kurulu yaptığı bu ödül, ceza atamalarıyla karnesine yeni bir şaibeli durum daha eklemiş oldu.

Gezi davasında verilen kararlara şerh düşen İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesinin üye hâkimi İstanbul'dan Tokat'a sürüldü ve Turhal hâkimliğine görevlendirildi. Kobani davasının iddianamesini hazırlayan ve kimler tarafından desteklendiği belli olmayan, tam anlamıyla iktidarın isteklerine göre davranan Savcı Ahmet Altun Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine atandı. İstanbul'da görev yaptığı dönemde Reza Zarrab'ı tahliye eden Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcı Vekili oldu; Cemal Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan'a devrine ilişkin karara şerh düşen hâkim ise Kahramanmaraş hâkimliğine sürüldü. Gözaltına alınan Kürt gazetecilerle ilgili soruşturmayı yürüten Bismil Cumhuriyet Savcısı İzmir Cumhuriyet Savcılığına, tutuklama kararını veren hâkim ise Sakarya'ya tayin edildi. Tamamen siyasallaşan ve tarafsızlığını yitiren bu yargı sisteminde yapılacak maddi değişiklikler de bu yüzden iktidar dışında tek bir insana yarar sağlamayacaktır. Bu yüzden, her şeyden önemlisi, insan haklarını koruma ve geliştirme konusunda yaşamsal işlevi olan yargı gücü yürütmeden bağımsızlaştırılmalıdır ki yargı bağımsız ve tarafsız karar verebilsin.

Yargı, evrensel ölçekte kabul edilmiş haklara ve özgürlüklere uygun hareket etmelidir. Bu yönde bir zihniyet değişikliği ve kurumsal yapılanma gerçekleştirilemediği sürece mevcut yasalardaki değişiklikler ülkeyi bir adım öteye götürmeyecektir, yargı iktidarın bir aparatı olmaktan kurtulamayacaktır. Oysa demokratik bir Türkiye, bağımsız ve tarafsız bir yargıyla mümkündür.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)