| Konu: | Askeri Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 110 |
| Tarih: | 30.06.2022 |
CHP GRUBU ADINA BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Askeri Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan bu kanun teklifi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hâlihazırda görev yapan mensuplarından tutun da emekli personeline kadar birçoğunu doğrudan ilgilendirmesine rağmen Millî Savunma Bakanlığındaki işçi ve memur sendikalarının ve Türkiye Emekli Subaylar Derneğinin görüşüne başvurulmadığı, bizlerle, hatta aranızda bile yeterince tartışılmadan geldiği ve birçok personelin sorununa dair bir düzenleme olmadığı şeklinde görülmektedir. Bırakın personele yönelik bir düzenlemeyi, yüz binlerce gencimizin sorunu olan bakaya durumları, asker kaçağı, bedelli affı gibi konularda bile adaletli ve vicdani bir çözüm sunulmamıştır.
Düzenlemenin yapılmasıyla öngörülen değişiklikle, kanunun mevcut hâliyle bedelli askerlik dışında tutulan yoklama kaçağı, saklı veya bakaya olanların eğer paraları varsa bedelli askerlik yapma hakkı âdeta lütfeder gibi tanınıyor. Zaten bütün uyarılarımıza rağmen, bile bile, açık öğretim yaş sınırının 29'dan 22 yaşa düşürülmesi sonucu eskiden iki ay olan yoklama süresinin kaldırılmasıyla birlikte birçok gencimizi haberi olmadan yoklama kaçağı durumuna düşürdünüz. Üstelik yoklama kaçağı durumuna düşen gençlerimizin üniversiteye girme hakkı ile askerliği bedelli yapma hakkını da maalesef ellerinden almıştınız. Bu söylediğim yaklaşık 3.500 kişilik bir grupla birlikte toplam 500 bin kişiye yakın mağdur gencimiz üzerinden -bu yasa teklifiyle görülmektedir ki- büyük bir ekonomik rant sağlanmak istenmektedir. Doğrusu, bunun neresi çözüm değerli arkadaşlar, anlamış değiliz.
Bu düzenlemeye göre, başvuru tarihine kadar yoklama kaçağı, saklı veya bakaya olanlar, bakaya kaldıkları tarihten başvuru tarihine kadar geçen sürenin her bir yılı için, normal bedelli askerlik yapanların ödeyeceği paranın hesaplanmasında esas alınan 240.000 gösterge rakamına 40.000 ek gösterge eklenerek bulunacak tutar kadar fazla para ödeyecekler. Yani bedelli askerlik yapacaklar 56.507 lira ödüyor, yoklama kaçağı, saklı veya bakaya olanlar ise her yıl için fazladan 9.418 lira ödeyecekler. Bir yılın hesaplanmasında bir günün bile bir yıl sayılacak olması gençlerimiz için müjde değildir. Bu rakamların da yeni zamlarla yüzde 40 oranında artış göstereceği kesindir.
Sizlerin anlamadığı bir nokta var ki arkadaşlar, bu gruptaki gençlerimizin çoğu imkânsızlıklar dâhilinde askerliğini yapamamayı tercih etmiştir. Birçok gencimizin, ailesini ve kendi hayatını idame ettirmek için çalışmak zorunda olduğu, hayat koşullarının zor olduğu, zor şartlarda iş bulduğu ve eğer askere giderse bulduğu işi kaybedeceği gerçeği göz önünde bulundurulmamıştır. Değerli arkadaşlar, yani bu grubun çoğu, yaşadıkları hayat içinde maddi manevi yönden mağdur durumdaki vatandaşlarımızdır, birçoğu sigortalı ve asgari ücretle çalışarak ailesini geçindirmenin derdinde olduğu için birikmiş bir paraları dahi yok. Bunlar zaten dar gelirli ailelerin çocukları, sizlerin takdir gördüğü bu paraları zaten ödeyemeyecekler. Sizler bu getirdiğiniz yasal düzenlemeyle bu gençlerimizin sorununu çözmek yerine yeni bir sorun ortaya koymaktasınız. Eğer düzenleme bu şekilde geçerse gençlerimiz arasında yeni mağduriyetleri doğuracağı kesindir.
Değerli milletvekilleri, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakanlığına bağlanması ve Genelkurmay Başkanının Millî Savunma Bakanı yapılması, sizlerin her defasında dile getirdiğiniz askerî vesayetin yasal zeminini oluşturmaktadır, bundan başka bir şey değildir. Zaten önceki düzenlemeyle Genelkurmay Başkanlarının tarihsel ve hiyerarşik önemini hiçe saymıştınız. Geçmişte yaptığınız o düzenlemeyle bundan sonra her gelen iktidar Millî Savunma Bakanı yapmak için bir orgeneral veya bir kuvvet komutanı bulmak zorunda çünkü Savunma Bakanlığına kuvvet komutanları bağlandığı için askeriyeden anlayan bir kişi bundan sonra Savunma Bakanı olmak zorunda. Bizim gibi, mesela, eskiden hukukçulardan, vali gibi mesleklerden Millî Savunma Bakanı olurken bu şekliyle mecburen bir askerin bakan olmasına zemin oluştu. Böylece, bizim gibi sivil herhangi bir şahıs Millî Savunma Bakanı olamayacaktır bu yaptığınız düzenlemeyle değerli arkadaşlar. Bundan sonra her seferinde asker kökenli, askeriyeden, kuvvet komutanlığından anlayan bir insan Millî Savunma Bakanı olacak ki askerî vesayeti kanunla da oturtmuş oldunuz maalesef.
Bir de üstüne üstlük, getirdiğiniz bu yasal düzenlemeyle Genelkurmay Başkanlığına atanan orgeneral, oramirallerin yaş haddi 67 olmasına rağmen Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanını, yaş haddini birer yıllık süreyle beş yıl uzatarak 72 yaşına kadar görevde tutulabilecek. Bu şekilde, görevdeki Genelkurmay Başkanlarının ordu hiyerarşisinde şahsi hegemonya kurmasına yol açılmasının yanı sıra; kendisini "Benim görev süremi uzatacaktır." diye bir aidiyet duygusuyla Cumhurbaşkanına bağlayacaktır. Yani bu düzenleme, aslı itibarıyla liyakati sadakate çeviren ve devletin kurumsallığını şahıslara indirgeyen yasal bir düzenlemedir. Bu düzenlemedeki gerekçede ise "devam eden terörle mücadele faaliyetlerinin etkin bir şekilde sürdürülmesi ve harekâtlardan elde edilen tecrübenin aktarılması" ifadesi yer almıştır.
Değerli milletvekilleri, terörle mücadele kişilerle değil, devletin sistematik ve kurumsal mücadelesiyle sürdürülen bir organizasyondur. Bu mücadeleyi kişilere indirgemek çok yanlıştır, birileri gidince terörle mücadele zafiyete uğrayacak diye bir şey yoktur. Bu çok yanlış bir yaklaşımdır, hem kuvvet komutanlarımıza hem de ordumuzun her kademesinde görev yapan onurlu askerlerimize bir saygısızlıktır. Zaten Anayasa'ya göre aykırılık teşkil eden bu düzenleme kanunlaşırsa Genelkurmay Başkanlığı makamı liyakate dayalı olmaktan çıkacak, görev süresinin beş yıla kadar uzatılması Cumhurbaşkanının keyfî iradesine tabi olan Genelkurmay Başkanı, anayasal yükümlülüklere göre değil, mesleki kader ile özlük hakları iki dudağı arasında bulunan ve bir siyasetçi olan Cumhurbaşkanına kişisel bağlılığı ve biat etmesi üzerinden görev yapacaktır. Bu durum ve Genelkurmay Başkanının koltuğunu koruma kaygısıyla partizanlaşma ihtimali, ülke savunması ve demokrasisi açısından ciddiye alınması gereken tehlikeler içermektedir maalesef. Genelkurmay Başkanının bir siyasetçinin şahsi memuru gibi hareket etmesine yol açacak teklif maddesi bu açıdan Anayasa'nın 2'nci maddesindeki "hukuk devleti" ilkesiyle ve 3'üncü maddesiyle düzenlenen "devletin bütünlüğü" ilkesiyle çelişmektedir. Bu yoldan da yakınken dönülmesi lazım. Soruyorum: Acaba Hulusi Akar Paşa kendisi Kara Kuvvetleri Komutanı iken bir önceki Genelkurmay Başkanının süresi uzatıldığında tepkisi ne olacaktı? Doğrusu merak ediyorum çünkü duyduk ki bu maddenin, özellikle Hulusi Akar Paşa, mevcut Genelkurmay Başkanının devamlılığını istediği için getirildiği söyleniyor. İnşallah öyle değildir, keşke o duyguları yaşasa diyorum.
Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli konu, söyleye söyleye dilimizde tüy bitti; askerî hastaneler. Askerî hastanelerin Sağlık Bakanlığına bağlanmasıyla askerî doktorların yerine sivil doktorların getirilmesi gibi önemli bir husus var yani askerî hastanelerde savaş cerrahisi uygulamasının ortadan kaldırılması. Bir hekim olarak, bir cerrah olarak bu önemli konuyu her fırsatta dile getirmekteyim, askerî cerrahinin önemini ve tecrübesini yok sayamazsınız. Değerli arkadaşlar, ülkemizde ve birçok ülkede tıp eğitiminin temeli askerî tabipler tarafından oluşturulmuştur. Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi veya eski adıyla GATA 1898 yılında İstanbul'da kurulmuş ve daha sonrasında tıp fakülteleri gelişmiştir.
Askerî hastaneler stratejik anlamda çok önemlidir, savaş durumları için kurulmuştur, askerî tabibin tanımı tamamen farklıdır. Osmanlı'dan bugüne kadar ülkemizin girdiği düzenli savaşlarda olsun, sınırlarımızın içinde veya ötesinde yapılmış harekâtlarda olsun askerimizin en büyük güvencesi yanı başındaki askerî doktorlardır, askerî sağlık personelleridir. Çatışma alanında ve askerî hastanede bulunan askerî doktorlar ve askerî personel düşman unsurlarıyla çatışmakta olan askerler için en büyük psikolojik destektir çünkü çatışma alanında bulunan askerler bilir ki: Şehit olmadığı takdirde hemen yanı başındaki askerî doktor ona en kısa sürede müdahale edecek ve kendisini hastaneye göndererek harp cerrahisi uzmanına teslim edecektir.
Askerî doktor sadece klasik tıp eğitimi alan bir insan değildir, tıp eğitiminin yanı sıra savaş koşullarındaki tıp eğitimi, askerî psikoloji, savaş psikolojisi ve askerî yönetim konularında eğitim alarak donanımlı bir hâle gelmiştir. Cephede ağır yaralanan askerler için dakikaların bile önemli olduğu düşünüldüğünde, yaralıya kimin, nasıl ve hangi koşullarda müdahale edeceğini, hasta naklinin de nasıl yapılacağını, yolda olabilecek sıkıntılarda neler yapılabileceğini en iyi askerî doktorlar ve personel bilir. Askerî doktorlar çatışma veya savaş koşullarında gerektiğinde silah kullanma ya da gerektiğinde başka bir komutanın yerine birlikleri komuta etme yeteneğine de sahiptirler. Sivil doktorların sahip olduğu teçhizat örgütlenme, eğitim ve çevreyle askerî doktorların sahip oldukları birbirinden çok farklıdır. Sivil doktorları bugün askerimizin yaşamakta olduğu çatışma alanlarına gönderemeyeceğiniz gibi her an başınıza açılabilecek gerilim zamanında bu sağlık çalışanını da cepheye gönderemezsiniz. Askerî doktorun görevini sivil doktora yaptırabileceğini sananlar büyük bir yanılgı içindedirler. Askerî doktorluk, hele de savaş cerrahisi çok ayrıcalıklı bir meslektir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, tabii, doktorları çoğunuz tanıyorsunuzdur veya tanımıyorsunuzdur, doktorlar naif insanlardır, hayatı boyunca öyle silahtı, silah sesleriydi, çatışmaydı, kavganın içinde olmayan insanlardır. Gerçi, doktor arkadaşların arasında birkaçı silaha meraklı olabilir ama ben şahsen 49 yaşıma kadar elime silah dahi almadım ve bir anımı anlatayım: Diyarbakır'da kısa dönem askerlik yaptım arkadaşlar, çok önemli bir kalp cerrahi merkezinde kalp cerrahı oldum, görmediğimiz fazla sayıda ameliyatlar yaptım ve birçok hastaya müdahale ettim. İlginçtir, doldurboşalt sırasında -ki bir patlamadan- 8-10 yaralı asker getirdiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
BAYRAM YILMAZKAYA (Devamla) - O askerlerin acilden girişi vardı, bize anons ettiler "Koşun, koşun." diye. Arkadaşlar, o 8-10 asker geldiğinde her tarafta yanıklar, kan revan içinde; ben o kadar deneyimli bir cerrah olarak o an tutuldum ve o ortamda müdahale edenler askerî doktor arkadaşlardı, askerî genel cerrahlardı, askerî anestezi doktorlarıydı, askerî personeldi. Onlar sayesinde, ağır olan 3 çocuğumuza müdahale ettik, hatta 1'inin ameliyatını ben yaptım, 1'ini kaybettik ve şunu demek istiyorum: Askerî hekimlik çok farklı bir şeydir arkadaşlar. Bakın, bu yanlışı her defasında söylediğimiz hâlde maalesef dönülmüyor. Hangi kuvvet buna engel oluyor? Bu askerî hastanelerin açılmasını, savaş cerrahlarının yetişmesini niye engelliyorlar; kim engelliyor, hangi güç engelliyor, anlamış değiliz. Dünyanın hiçbir yerinde ordu askerî doktorundan mahrum edilmemişlerdir arkadaşlar. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; İYİ Parti sıralarından alkışlar) Buradan tekrar söylüyorum; bakın, bu konu çok önemlidir ve gelin ilk fırsatta bu askerî hastanelerin açılması için gereken neyse hep birlikte yapalım diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)