| Konu: | Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 111 |
| Tarih: | 01.07.2022 |
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, bu bir torba kanun teklifi, sonuç olarak içinde bir sürü madde var. Benim üzerinde konuşma yapacağım ikinci bölümde de maddelerin bir kısmı Vergi Usul Kanunu'yla ilgili bazı ceza önlemleri öneriyor ki bazıları gerçekten anlamlı, doğrusunu isterseniz bazılarının da anlamını biz tam anlayamadık. Fakat bence asıl bu bölümde önemli maddeler Yükseköğretim Kuruluyla yani YÖK'le ilgili maddeler. Dolayısıyla da ben konuşmamı daha çok YÖK'le ilgili maddelere ayıracağım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri veya milletvekilleri söz aldıklarında kendi dönemleriyle ilgili olarak 2002 yılını bir referans noktası alıyorlar ve "Bakın, 2002 yılında biz böyleydik, şimdi böyle olduk." filan diye, ekonomiyse "büyüme" filan söylüyorlar ve bundan da çok mutlu oluyorlar hakikaten, bunu Sayın Cumhurbaşkanı da sık sık yapıyor. Ben de doğrusunu isterseniz sizi 2002'den önceki bir tarihe götüreyim, yine o dönemle ilgili bir referans noktası olsun isterim.
Değerli arkadaşlar, siz bu millete Yükseköğretim Kurulunun kaldırılacağını vadettiniz, ta 2002'den önce, seçimler sırasında bunu yaptınız; yaptınız, bunu yaptınız, bunu önerdiniz, bunu bütün millete... Ki biliyorsunuz, 1980'de YÖK Yasası çıkmış ve sizin iktidar olduğunuz döneme kadar yirmi sene geçmiş, yükseköğrenim üzerinde inanılmaz olumsuz etkiler üretmiş olan bir kurumu siz kaldırmayı önerdiniz. Benim notlarımda var işte, ne bileyim, mesela 2002 yılında, programınızda açıkça "Katılımcı, hesap verebilir, özerk, sorumlu ve şeffaf bir yönetim anlayışıyla üniversiteler yönetilecektir." demişsiniz; YÖK'le ilgili olarak da standartları belirleyen bir yapıya, koordinasyon niteliğinde bir yapıya kavuşturulması lazım geldiğini söylemişsiniz. Bunlar güzel, üstelik biz hâlâ bunları söylüyoruz ama sizler bunları unuttunuz. Şimdi, benim en son dikkatimi çeken, 2011 seçimlerinden önce "Yeni anayasayla birlikte YÖK'ün yapısını düzenleyeceğiz." dediniz ve yapmadınız. Benzer bir cümleyi 2018'de söylediniz, "Çerçeve yasası hazırlayacağız." dediniz, onu da yapmadınız ve şimdi karşımıza gelmişsiniz yani bu kadar merkezîleşmiş, bu kadar hantal, bu kadar üniversiteleri yok eden, neredeyse yok eden bir kurumu... Efendim, bütün felsefi duruşunuza uygun olarak yani her şeyi merkezîleştirerek yönetmek gibi bir anlayışa sahip olan bir iktidar ve bir Cumhurbaşkanının yönetiminde YÖK'ü de hâlâ daha da merkezî hâle getirmeye yönelik olmak üzere bir çaba içindesiniz. Doğrusunu isterseniz bu çabanın hiçbir işe yaramayacağını, hiçbir şeye yaramadığını, Türkiye'de gerçekten üniversite özerkliğini, bilim yapma özgürlüğünü tümüyle yok ettiğinizi hâlâ anlayamıyorsunuz. Bugün, açıkça söyleyeyim, üniversiteler bazı birkaç tane eski üniversiteyi saymazsak gerçekten ve gerçekten üniversite olmak niteliklerine sahip bile değiller; bu hâle getirdiniz ve bunu yapan da YÖK. İyi niyetli olabilirsiniz ama iş öyle bir yere geldi ki YÖK'le birlikte aslında üniversitelerin bütün idari ve mali özerkliğini yok eden bir uygulama içindesiniz ve bunu da sürdürmek istiyorsunuz.
Şimdi bu maddeler, gelecek olursak bu maddelere yani mesela 31'inci madde; diyorsunuz ki "AR-GE'yle ilgili." Şimdi, öyle bir havanız var ya "Araştırma geliştirmeye yatırım yapacağız, araştırma geliştirmeyi teşvik edeceğiz." Biraz geç kalmış bir şey olmakla birlikte yine de niyet olarak fena değil. Peki, ne yapacaksınız diye baktığımızda; efendim, eskiden döner sermaye tarafından ödenecek bazı doktora sonrası çalışmalardaki kişilerin ödeneklerinin özel bir biçimde çözülmesi gerektiğini söylüyorsunuz, özel bütçeden karşılanması gerektiğini söylüyorsunuz; olabilir bu çünkü anlaşılan o ki döner sermaye buna yetmiyor, döner sermayeye bağlı olarak bu çalışanların yani araştırma görevlilerinin faaliyetlerini devam ettirmek için bir öneri getirmişsiniz daha önceden ama bu çalışmıyor, çalışmadığından dolayı da anlaşılan o ki YÖK'ün onayıyla özel bütçeli bazı araştırma projelerinde araştırma görevlilerinin kullanılabileceğini söylüyorsunuz; iyi yapıyorsunuz.
32'nci maddeye geldiğimizde, çok ciddi sıkıntısı olan bir madde bu arkadaşlar, şundan dolayı öyle: Bugün, üniversitelere iki tür araştırma görevlisi alınıyor. Bunlardan bir tanesi -yine YÖK Yasası'yla ifade edecek olursak- "50/d" denilen yani 50'nci maddenin (d) fıkrasında doktora sürecinde bir tür burs gibi bir kadro veriliyor fakat doktora biter bitmez de bu kadro yok oluyor, dolayısıyla işsiz kalıyor kişi. Bir de 33/a var, 33/a biraz daha esnek; o da doktora bittikten sonra araştırma görevlisi olarak üniversite rektörünün vesairenin onayıyla üç sene daha devam ettirilebiliyor. Değerli arkadaşlar, şimdi, burada "Bir sene daha uzatalım." demişsiniz; daha önce altı ay imiş, bunu bir sene yapmışsınız, hatta "Bir sene daha da olabilir." demişsiniz. İyi de buna ne gerek var değerli arkadaşlar? 33/a'yla alın asistanları, olsun bitsin; nedir 50/d maddesinin anlamı ve kıymeti? Dolayısıyla da bizim tutumumuz, doğrusunu isterseniz, 33/a'yla üniversitelerde araştırma görevlisi alınmalıdır yani doktorasını bitirdikten sonra da bir süre daha yani üç sene en azından üniversitenin bir parçası olmaya devam etmesi lazım araştırma görevlisinin. Neden? Çok basit bir sebebi var değerli arkadaşlar; üniversite eğitimi gelenek üzerinde gider, emir komuta zinciriyle olmaz bu işler yani daha informel ilişkiler içinde gider, hoca-asistan ilişkisi o bakımdan çok değerlidir. Üniversitelerde bilimle uğraşan insanlar açısından baktığımızda, böyle bir esnekliği getirmek lazım. Ama yine dediğim gibi, YÖK yasası tümüyle, neredeyse kimin nasıl asistan alınacağını buradan, Ankara'dan belirleyen bir yapıya gelmiş durumda.
Bir madde daha var, 33'üncü madde, o da diyor ki: "Yabancı araştırmacıları teşvik edelim." İyi, edin ama bakıyoruz nasıl ediyorsunuz: Efendim, bir sene süreyle bir araştırma görevlisi olarak veya işte bir projede çalışacak yabancıların da YÖK'e müracaat etmekle bazı araştırma projelerinde çalışabileceğini söylüyorsunuz. Vallahi, yani bu da çok kendinden menkul bir madde çünkü Allah aşkınıza, düşünce özgürlüğünün bu kadar kısıtlandığı bir ülkeye yurt dışından kim gelecek, kim gelip de çalışacak?
Bir başka madde var, önemli bir madde bu da; 34'üncü madde. Şimdi, bildiğim kadarıyla şu: 2019'dan önce hukuk fakültelerinden mezun olanlara Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı yapılmıyordu veya "idari yargı organlarına girme sınavı" diyebileceğimiz sınav yapılmıyordu, 2019'dan sonrası için yapılır hâle gelmişti bu, bildiğim kadarıyla geçmişte. Fakat şimdi öyle bir madde getirdiniz ki üç yıl okumuş olan bir öğrenci yani 2019'dan önce üç yıl okumuş olan bir öğrenci dikey geçişle müracaat ettiğinde dört yıllık bir okula ki o da 2019'dan sonra eğer mezun olacaksa "Bunları sınava tabi tutmamıza gerek yok." diyorsunuz yani Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı'na, idari yargı organlarına giriş sınavına sokmaya gerek yok.
Değerli arkadaşlar, Allah aşkına, ön lisans eğitim yapmış, üç yıllık eğitim yapmış olan insanlar doğal olarak hukuk fakültelerini kazanamamış ama ona benzer birtakım fakültelere girmiş olsalar bile düzeyleri belli ki hukuk fakültelerinden mezun olanlar kadar değiller. Dolayısıyla da bu bence de yanlış bir karar.
Tabii, asıl önemli olan bir maddeyi atladım o da öğrenci affıyla ilgili; öğrenci affıyla ilgili olarak çok şey söylenebilir ama sürem bitti, onun için de burada keseyim.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)