GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:2
Tarih:04.10.2022

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 7'nci sene bitti, 8'inci sene itibarıyla milletvekiliyim ve Adalet Komisyonu üyeliğim devam ediyor, yaklaşık beş yıldır da partimin oradaki sözcüsü olarak görev yapıyorum. Bu Komisyon toplantılarında ve Genel Kurulda bugün başlayan tartışmalarda bugüne kadar hiç olmayan hoyratça bir dile şahit oluyoruz. Yani ortada bir teklif var, tasarı var, bunun doğruluğunu savunan bir anlayış var; karşısında düşünen "beşinci kol" oluyor, "Amerikan ajanı" oluyor, işte, "eline kâğıt tutuşturulmuş da konuşan" oluyor vesaire vesaire, dünya kadar suçlamaya şahit oluyoruz. Ama bu Parlamentoda başta hukukçular olmak üzere herkes şunu bilir ki bu bahsedilen ağır ithamlar büyük suçlamalardır ve suçu bilip de bildirmemek de bir suçtur. Bunlarla ilgili elinde belge, bilgi olanın ismen bildirip burada bu kürsüde söyleyip suç duyurusunda bulunmasını bu Parlamentonun bir üyesi olarak istiyorum Cumhuriyet Halk Partisine bu konuda yapılan saldırılar karşısında; aksi hâlde, gelinip burada özür dilenmesini bekliyoruz, bu birincisi.

İki: Şimdi, ortada bir tartışma var; aslında "Özünde ne var?" dediğimizde, bir yasa yapılırken kamu güvenliği ile bireysel hak ve özgürlükler arasındaki dengeyi -bu, dünyada da tartışılan bir şey- nasıl tutturacağımız. Uygulamaya ilişkin eleştirilere geleceğim ama ihtiyaç ve yasa yapılırkenki uygulama açısından söylüyorum bunu. Şimdi, bizler milletvekiliyiz, bizler bir aktivist gibi davranamayız; bu, doğru, aktivist değiliz, belki o bakış açısıyla bakamayız ama bizler bir general de değiliz, Emniyet müdürü de değiliz. Bu toplumdaki herkesin hassasiyetlerini gözetmemiz lazım, ihtiyaca göre yasa yapmamız lazım. Salt güvenlik açısından bir değerlendirme yapılacak olsa o zaman kapatalım gitsin Twitter'ı, en güvenli hâle getirmiş oluruz. "Ülkemizin güvenliği açısından, söylenenden daha güvenli hâle nasıl getiririz?" desek sosyal medyayı kapatalım gitsin, çok güvenli olur. Demek ki mesele burada değil, mesele nerede arkadaşlar? Bakın, 2017 yılında bir Anayasa değişikliği oldu ve Anayasa'nın 101'inci maddesindeki şu fıkra ilga oldu, neydi o? "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir." fıkrası ilga oldu. Şimdi 103'üncü maddesi, tarafsızlık maddesi de olduğu gibi duruyor. Şu anda AKP Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı, ona bağlı bir bürokrat var ama bu bildiğimiz devletin bürokratlarından değil, AKP'nin ilçe başkanı gibi, il yöneticisi gibi, milletvekili gibi davranan bir bürokratı var. Şimdi, bu bürokrat Türkiye'de kimin gazeteci olup olmadığına karar verecek, veriyor da. Yani ilk önce "Sarı basın kartlarını değiştireceğim, turkuaz yapacağım." diye topladı, onu geri verene kadar zaten artık o gazeteciler illallah etti, muhalif kimliği bilinen gazeteciler bunu bir türlü alamadılar, şikâyetlerde bulundular. Aynı bürokrat sabahtan akşama kadar, muhalif partilere partizanca yaklaşan birinden belki 10 kat daha fazla -eleştiri diyemeyeceğim- hakaretlerde bulunuyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, Fahrettin Altun'un kendi oturduğu eviyle ilgili bir tespit, bir araştırma için -detayı başka tartışma konusu, ona girmeyeceğim, bir mantığı burada izah etmeye çalışıyorum- Üsküdar İlçe Başkanımız Suat Bey'e "Ya, bir git bak bakalım burada dendiği gibi böyle bir kaçak yapılaşma var mı?" deniyor; adam oraya gidiyor, bir bakıyor falan, ondan sonra oradaki memurlara kendini tanıtıyor "Ben CHP Üsküdar İlçe Başkanıyım." diyor. "Ne yapıyorsun?" "İşte, budur." "Allah'a ısmarladık." "Allah'a ısmarladık." Akşamına polisler arıyor onu yani ya suç işlendiğini sonradan ayıktılar ya talimat gitti, hangisini tercih ederseniz. "Acil karakola gelmen lazım." diyorlar; adam karakola gidiyor, telefonuna el koyma kararı, telefonunu aldılar. Bu adama, bizim İlçe Başkanımıza hayatında zerre sabıkası yok, mahkemeye gitmemiş, karakola gitmemiş, ODTÜ mezunu bir adamı röntgencilikten, işte, özel hayatı bozmaktan, bilmem neden dünya kadar haber... "Dezenformasyon" diyorsunuz ya; aratsanız ismini şimdi, hakkında iki yıllık bu süre boyunca sürekli bu kirli bilgiler dolandı, geçen gün beraat etti. Bir de dava açıldı, şimdi beraat etti; ne olacak arkadaşlar? Bunu kim yaptı? Bunu Fahrettin Altun yaptı; değil mi? Sizlerin elinizle yaptırdı bunu. Şimdi, bir yönetmelik çıkardı. Bizim Anayasa'mızın 124'üncü maddesinde yönetmelik çıkarma yetkisinin Cumhurbaşkanında, bakanlıklarda ve kamu tüzel kişiliklerinde olduğu söylenir, yazar; bunlara uymuyor, itiraz ediliyor. Yönetmelik maddesini Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu iptal ediyor; sürem az, iptal kararını burada okuyamam, hukuken çok dolu dolu. Burada demin söylenen, ifade edilen, hatibin... Konuşma yapılıyor, "tweet"ler atılıyor geri ve peşine buraya sıkıştırılmış bir şey.

Değerli arkadaşlar, şimdi, sanki her şey güllük gülistanlık. Bu ülkede muhalif kimliğiyle bilinen basın organları var, daha arada derede duranlar var -tarafsız yayın yapmaya çalışanlar herkes açısından- iktidarı destekleyenler var. Bakın, şimdi, ne hikmetse kriminal tipler, siyasetçiler, gazeteciler hep muhalefetten çıkıyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu 2021 yılında 74 ceza kesiyor -24'ü Halk TV, 22'si Tele1, 16'sı FOX TV, 8'i KRT, 4'ü Habertürk- yaklaşık 22 milyon para cezası. Mesela başka örnekler vereyim: A Haber sıfır, Ülke TV sıfır, Kanal 7 sıfır, TVNET sıfır, CNN Türk sıfır. Yani, buralardaki gazeteciler ya çok yetenekli, hiçbir kanun maddesine hiçbir şey yapmıyor; ötekiler de zaten zar zor idare ediyor, bir de sürekli cezalarla karşılaşıyorlar. Ee? Bize diyorsunuz ki: "Efendim, siz yasa yapılırken ön yargılı davranıyorsunuz." Ya, sanki siz ülkeyi evliya gibi, eşit, tarafsız bir şekilde yönetiyorsunuz; biz de kendi kendimize hüsnükuruntu yapıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, işin bir bu kısmı var.

Gelelim 29'uncu maddeye. Diyorum ki: Ya, burada hapis cezası yapmayalım. Nedir o? Dezenformasyon olduğunda, bilmem ne, yalan haber yaydığında hapis cezası... "Para cezası olsun hiç olmazsa ya maddeyi çıkartın; olmadı, para cezası olsun; olmadı, arkadaşlar, bari cezanın üst sınırını üç yıl değil de iki yıl yapın." diyoruz; konuşuyorlar, geliyorlar; konuşuyorlar, geliyorlar: "Olmaz." Niye olmaz? Çünkü cezanın üst sınırı üç yıl olmazsa tutuklanamayacak; iki yıl olursa tutuklanamıyor, üç yıl olacak ki tutuklanacak. Şimdi, burada murat ne? Murat şu: Efendim, herhangi bir olayda -doğru bilgi olsun- "5 kişi, 10 kişi yalan bilgi yaydığı için tutuklandı." diye haber servisi... Sonrasında toplumda sadece sansür değil, otosansür de gelişecek yani insanlar konuşmaktan imtina eder hâle gelecek. Dolayısıyla, yeni bir kanun yapıyorsunuz, madem biraz iyi niyetiniz var -değil mi- gelin hadi, bari bunu bu tutuklama sınırından geçirelim. Diyorsunuz ya: "Biz buna Yargıtay yolu açtık." Yerel mahkeme, istinaf, Yargıtay; suçluysa ortaya çıkar zaten. Bu da yok çünkü size seçimde operasyonel iş lazım. Bizim en çok itiraz ettiğimiz maddelerden biri bu. İşte bu, sizin niyetinizi ifşa eden maddedir değerli arkadaşlar.

Şimdi, gelelim... Biz binbir güçlükle, meslek örgütlerinden birileri gelsin, derdini anlatsın diye uğraştık. Bakın, Komisyon Başkanı Abdullah Bey burada, Başkan Vekili de burada. Biz bugüne kadar "Bir kanun teklifinde Komisyona gelen davetlilerle ilgili bizden öneri alın." diyorduk, artık demekten de bıktık, biz de demiyoruz, almıyorsunuz; kendiniz çağırıyorsunuz, istediğinizi çağırıyorsunuz. Meslek örgütlerinden, gazeteci arkadaşların büyük uğraşlarıyla bazı isimler dinlendi. Ya, bunların hepsi mi kendi mesleğine -tırnak içinde- ihanet eden, kötülüğünü isteyen, düşmanlığını isteyen kimseler? Bir kimse bile demedi ki: "Biz bunu istiyoruz." Bu nasıl iş arkadaşlar? Yani bütün çıkardığınız yasalar ilgili meslek kollarındaki insanların nasıl tersine, aleyhine bir şekilde çıkabilir? Ve oraya da yargıdan 2 isim getirdiniz; biri savcı, biri hâkim -biz yokuz getirilirken- savcı özetle "Bu yasa çok güzel." dedi, kısaca bunu dedi -peki kardeşim- diğeri de 8. Ceza Dairesi üyesi de kalktı dedi ki: "Ya, bu teklif yasalaşırsa bu kanun bizim önümüze gelecek, ben burada hukuki belirlilik açısından, kanunilik açısından vesaire açısından sakıncaları görüyorum." Adamı bir dövmediğiniz kaldı. Sonra da iş şuraya geldi: "O adamın gerçekten nasıl biri olduğunu, verdiği kararları söylesek utanırsınız." Yahu, adam utanılacak biriyse ne diye Komisyona çağırdın Sayın Başkanım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Yani bu adam madem utanılacak kadar kötü bir yargıçsa bunu Komisyona niye çağırdınız, burada tutanaklara, Meclisin tutanaklarına niye girdi? Öyle değilse bunu düzeltin. Madem bu adam utanılacak bir adam -baktım, sizin zamanınızda Yargıtay üyesi olmuş- ne diye bu insanı yüksek yargıya taşıdınız? Bunları ispatlayın, buyurun. Bunlar yoksa o zaman bakın, kendi getirdiğiniz adam ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki: "Burada suçta ve cezada kanunilik ilkesi hem Anayasa'mızda hem Ceza Kanunu'nda da vurgulanan, temel hak ve hürriyetlere ilişkin çok önemli bir maddedir. Belirlilik ilkesi açısından sakıncalı görüyorum. 'Kamu düzeni' kavramı çok geniş; ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu barışını bozma -vesaire vesaire, zamanım kalmadı- bunların hepsinin uygulamada sakıncalı olduğunu Dairedeki üye olarak ben size söylüyorum." Nokta.

Şimdi, değerli arkadaşlar, görmek isteyen, duymak isteyen duyar. Bu kanun bu hâliyle Türkiye'ye büyük zararlar verecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)