GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) No.lu Bartın'ın Amasra İlçesinde Meydana Gelen Maden Kazasının Tüm Yönleriyle Araştırılarak Benzer Kazaların Önlenmesine Yönelik Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:9
Tarih:19.10.2022

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Genel Kurul, en az iki gündür iktidar, bu meseleyi sıradan bir mesele olarak addetmek için elinden geleni yapıyor. Yani kazanın hemen sonrasında "Bu bir kaderdi." daha öncesinde "fıtrat" denildi; şimdi de para ödemekten tutun, bugün AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın ifadesiyle "Bartın'daki maden faciasında ihlali olanların gözünün yaşına bakmayacağız."la devam etti, "Kaza, devletin bütün kurumları tarafından araştırılıyor, takip ediliyor; hiçbir meselenin karanlıkta kalmasına izin vermeyeceğiz."le sürdü.

Bak, şimdi kardeşim, bu adamı yani o işletmenin başındaki adamı sen atamışsın, değil mi? Burada bir sorumlu aranıyorsa, bir defa herkesin aynaya bakması lazım, başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere. Burada çok açık bir cinayet var. Bu cinayet, iktidarın yirmi yıldan beri sürdürdüğü enerji politikalarıyla, ekonomi politikalarıyla son derece yakından ilgili bir cinayet. Dün buraya Bakan geldi -yani bütün konuşmalarından damıttığımız şey- "Sensörler de yerindeydi, kontroller de yapılıyordu, iş sağlığı, güvenliği eğitimleri tamamdı, orada normalden daha fazla iş güvenlikçisi vardı." biçiminde anlattı durdu. Yani şunu sormak gerekmiyor mu ya: Bu kaza neden meydana geldi? Ben, otuz yıla yakındır iş sağlığı, güvenliği alanında çalışıyorum ve bir yerde kaza varsa orada iktidarın her zaman benzer bir refleks gösterdiğini şu ana kadar görmüşüm. Yani her zaman denir ki: "Sorumlulardan hesap sorulacak." Niye sormadınız Soma'da? AKP Grubu size sesleniyorum: Niye Soma'da hesap sormadınız, niye heyeti değiştirip de oradakileri beraat ettirmeye ya da cezalarını hafifletmeye dönük adımlar attınız? Çünkü nedir, biliyor musunuz? Bu, sizin iktidarınızın fıtratında olan bir şey. O fıtrattaki olan şey, insanların, özellikle işçi sınıfının, nasıl yaşar, ne yer ne içer, bunlara bakmaksızın, onları sosyal bir varlık olarak addetmeksizin bir üretim aracına indirgeme yaklaşımınızdır.

Şimdi de zaten AKP Grubunun meseleye ne kadar önem verdiği belli oluyor; 5 kişi var, onun haricinde kimse, böylesine temelli ve derin bir meseleyi konuşmaya lüzum dahi -ne yazık ki- görmemiş durumda. Yahu, 41 kişi hayatını kaybetti. Sıradan bir mevzu olsa, biri birini yaralamış olsa, biri damdan itilmiş olsa, biri bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş olsa bundan dolayı tutuklama tedbirinin alınması gerekir. Ya, 41 insan hayatını kaybetti, bundan dolayı utananlar yalnızca biz miyiz? Yüzünüz hiç kızarmıyor mu ya? Bundan hiç mi hayâ etmiyorsunuz, ar etmiyorsunuz? Yani siz yirmi yıldır bu ülkeyi yönetip de bu işten sorumluluğunuzun olmadığını mı söylemeye çalışıyorsunuz? Böyle değil, hem Türkiye'de böyle değil hem de sizin gibi aynı zihniyete sahip olan bütün sermaye çevrelerinde aynı şey değil. Bunun adını direkt koymak lazım, bu bir sınıf katliamıdır. Sizin gibi rahatı yerinde olanlar, zenginler, varsıllar, rantiyeler, sermayedarlar böyle olabilmek için alt sınıfları katlederler. Bizim Soma'da yaşadığımız tam böyleydi; işte, şimdi, Amasra'da yaşadığımız da aynı böyle. Hiç kimse "Efendim, yani bu işi bir araştıralım da bakalım falan filan, bunun altından ne çıkacak?" demesin. Ben bu işin profesyoneliyim ve bir ülkede bir iktidar, kendi iktidarı boyunca 2 bine yakın maden işçisinin hayatını kaybetmesine sebep olmuşsa, bunda ihmali varsa bu artık ihmal derekesini geçmiş, açık bir kasıt hâline gelmiş durumdadır.

Bu cinayetin müsebbibi sizsiniz, elinizde yüzlerce işçinin kanı var. Bunu, böyle, Cumhurbaşkanının laflarıyla ya da burada, Bakanın ya da benzer sözcülerinizin ifadeleriyle bir bilinmezlik bulutu, bir sis bulutu arkasına saklamaya çalışmayın. Biz, burada, neyin ne olduğunu biliyoruz. İşçilerin yakınları diyorlar ki: "Ya, gaz kokusu alınmış, gaz sensörlerinin sayısı azmış, bu sensörler zaten doğru dürüst çalışmıyormuş, sensörleri takip eden insan sayısı azmış." Bunlar iddia değil. Bakın, Soma'da şöyle bir şey olmuştu, belki hatırlayacaksınız, o zaman işçiler diyordu ki: "İki tane atletle aşağı iniyoruz sıcaktan dolayı, terliyoruz." Bu, kazanın geleceğine işaretti, şimdi ise işçiler bu işareti vermişler, bırakın sensörü mensörü; burada çok açık bir biçimde ihmal söz konusu, kasıt söz konusu. Bakan bu konudaki sorumluluğuyla ilgilenmiyor, Erdoğan zaten her şeyin üstünde "Hele bir bakalım." diyor, sanki bu işi bu raddeye kendisi getirmemiş gibi. Ben size bir şey söyleyeyim mi? Kozlu'ya bakın, buradan söylüyorum, Kozlu'da da benzer bir maden faciasının olmasına ramak kalmış durumda, Kozlu'da da aynı sorunlar yaşanıyor şu anda, sizi buradan uyandırıyorum. Eğer yüreğinizde zerreyimiskal kadar insan sevgisi varsa, bu ülkeye karşı bir sorumluluk varsa Kozlu'ya bakın, orada ne olduğunu görün. Bu, açıkça, AKP iktidarının "Ya açlıktan öl kardeşim ya da grizudan." politikasının doğal sonucu ne yazık ki.

Şimdi madencilere, maden mühendislerine bu işin nasıl olduğunu analiz etmeleri için bilgi verilmiyor. Açıkça, bizim gördüğümüz, burada bir sınıf kırımı yaşanıyor. Neoliberal siyasetle, iktisatla yönetilen bütün ülkelerde şöyle bir şey vardır: İşçilerin, özellikle de maden işçilerinin direnişini kırmak zorundasınızdır çünkü bunlar dünyanın her tarafında iktidarların önündeki en ciddi ve geçilmez bariyerdir. Ben size sormak istiyorum: Ey AKP Grubu, sizin ne hakkınız var ölme ihtimali olan insanları ölme ihtimali olan ocaklara indirmeye? Kendinizde bu hakkı nereden buluyorsunuz? Bu sorunun bir cevabı var mı? Yani açıkça ihmal olduğu, açıkça eksikliklerin olduğu belli olan bir yere insanları indiriyorsunuz. İşte, bu var ya, tam eli kanlı olma hadisesidir, işte, bu vebalin ağırlığı son derece büyüktür.

İş sağlığı, güvenliği kuralları var ama şöyle de söylemiyoruz ha yani "Bu insanların paraları biraz daha artırılsın, durumları biraz daha iyileştirilsin, ondan sonra çalışsınlar." falan demiyoruz. Bu madenlerin kapatılması lazım, kapatılması! İnsanları göz göre göre ölüme gönderiyorsunuz, bu ölümlerin üzerinden kendi iktidarınızı tesis ediyorsunuz, kendi varlığınızı, kendi milyarlarınızı, kendi uçan kaçan saraylarınızı tesis ediyorsunuz, ondan sonra da diyorsunuz ki: "Vallahi, ne diyelim ya, takdiriilahi böyleymiş." Takdiriilahi falan böyle değil, bu çok açık bir biçimde iktidarın, iktidarı boyunca, 2003'ten bu zamana kadar 2 bine yakın maden işçisini nasıl ölüme gönderdiyse şimdi de aynı biçimde ölüme göndermesinin bir göstergesidir, buradan ileriye de bu kafa devam ettiği sürece bu iş devam edecektir.

Tek kurtuluş şudur bizi televizyonları karşında izleyen değerli halkımız: Tek kurtuluş bu konuda mücadele etmektir, direnmektir, gerçek sendikalarda örgütlenmektir. Böyle, oradaki sendika gibi, Soma'daki sendika gibi çakma sendikaları bir kenara bırakıp işçi sınıfının kendi ekonomik ve demokratik hakları için ve kurtuluşu için ve özgürlüğü için gerçekten sınıf sendikalarında örgütlenmeye başlamasıdır. Yoksa bu AKP bu kanlı yüzünü daha çok fazla sergilemeye devam edecektir, ne yazık ki bu süreç daha fazla devam edecektir. O nedenle, işçilerin kurtuluşu kendi mücadeleleriyle olacaktır, yan yana gelmeleriyle, el birliğiyle, bu fasit daireden çıkmalarıyla mümkün olacaktır.

Ben, tekrar, orada hayatını kaybetmiş bütün işçi arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

RIDVAN TURAN (Devamla) - Ama bundan çok daha fazla ödevimizin olduğunu, bu maden işçisi düşmanı ve maden işçisi katili anlayışı tarihin çöp sepetine göndermenin bu ülkenin devrimcilerinin, demokratlarının en büyük vazifesi olduğunu düşünüyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)