| Konu: | Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 20.10.2022 |
CHP GRUBU ADINA AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin Komisyon çalışmaları esnasında sunum yapan Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede'nin tutanaklara geçen sözleri iktidarın tarıma, sanayileşmeye ve çevreye olan bakış açısını tüm çıplaklığıyla görmemizi sağladı. Sayın Bakan Yardımcımızın haklı olduğu, bizim de sıklıkla dile getirdiğimiz hakikatlerin yanında, karşı olduğumuz birçok konu tartışıldı Komisyonda.
Sayın Bakan yaptığı sunumda, iktidar milletvekillerinin iddia ettiğinin aksine Türkiye'nin 8.500 dolar kişi başı gayrisafi millî hasılasıyla fakir veya orta büyüklükte bir ülke olduğunu söyledi. 31 bin dolar millî gelire sahip İtalya, 39 bin dolar millî gelire sahip Fransa ve 46 bin dolar millî gelire sahip Almanya ile ülkemizi karşılaştırarak esasında Avrupa'nın bizi kıskanmadığı gerçeğini ortaya koydu. Bunlar Bakan Bey'in haklı olduğu, bizim de uzun zamandan beri dile getirdiğimiz gerçekler. Türkiye, orta gelir tuzağına yakalanmış, bunu bir türlü aşamayan, iktidarın anlattığı tüm başarı hikâyelerine rağmen ne uzayan ne kısalan, yerinde sayan hatta birçok noktada geriye giden bir ülke konumunda. Bu gerçeğin Sanayi Bakan Yardımcısının dilinden tutanaklara geçmesi önemliydi. Bakan Bey'i yapmış olduğu bu gerçekçi öz eleştiri için takdir ediyorum.
Bakan Bey'e katılmadığımız birçok husus var. Mesela, Bakan Bey'e göre sanayi kapasitemizin istenilen noktada olmamasının nedeni sanayi alanlarının büyüklüğünün yetersiz olması. Sunum esnasında İtalya, Fransa, Almanya ve Türkiye'nin sanayi alanlarını ve millî gelirlerini karşılaştırarak bir korelasyon kurulmak istendi. Yani Bakanımıza göre ne kadar sanayi arsası o kadar millî gelir. İşte burada bu iddiaya katılmak mümkün değil.
Sanayi kapasitemizde sıkıntı olduğu bir gerçek, bunu Bakan Bey de kabul ediyor. Aslında bakarsanız sanayileşmede istenilen noktada olamamamızın nedeninin bizatihi bu yanlış bakış açısı olduğunu söylememiz gerek. Değerli milletvekilleri, olaya bu yanlış bakış açısıyla baktığımız zaman çözümü de yanlış yerlerde ararız. Sanayi Bakanlığı yani iktidar, sanayi kapasitemizi artırmanın yolunun sanayi arsalarını artırmaktan geçtiğini düşünüyor. Mevzuya böyle baktığınızda kanunlar, ÇED süreçleri, meralar, zeytinlikler, Bakan Bey'in ifadesiyle ot çöp yani tarım arazileri, hatta yerleşim yerleri, hatta orada yaşayan insanlar yeni sanayi arsaları üretmenin önünde bir engel, dolayısıyla zenginleşmenin önünde bir engel hâline gelmeye başlıyor. Sanayileşemediysek, gelişemediysek nedeni bu değil elbette, sorun bambaşka oysa. Ülkenin esas sorunu teknolojiyi üretemiyor olmamız, ülkenin esas sorunu katma değer üretmekte zorlanan sanayi yapımız. Gelişmeyi arsa üretmekte değil de AR-GE'ye ayrılan payda, teknolojik yoğunlukta, yüksek teknolojili ürünlerin ihracattaki payında aramamız gerekmekte.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde gayrisafi yurt içi hasılanın içindeki AR-GE'ye ayrılan pay 2019 yılında yüzde 1,06 iken bu yıl için 1,09'a çıkmış. AB ortalamasına baktığımızda bu oranın 2,2; OECD ortalamasında ise 2,3 olduğunu görmekteyiz. Yani ülkemizdeki oranın Avrupa Birliği ve OECD ortalamasının yarısı olduğunu görüyoruz.
Bir diğer husus da yüksek teknolojili ürünlerin sanayi üretimindeki, ihracattaki payı. Buraya baktığımız zaman yüksek teknolojili ürünlerin toplam ihracatımız içindeki payının günbegün düştüğünü görmekteyiz. 2021 yılı Ocak-Temmuz döneminde ileri teknolojili ürünlerin payı 2,8'den, 2022 yılının aynı döneminde yüzde 2,2'ye düşmüş; bakın artmıyor, düşüyor.
Benzer durum kilogram başına ihracat rakamları için de geçerli. Kilogram başına ihracat değerimiz hâlâ 1,2 dolar, yıllardan beri değişmiyor; 2014 yılında 1,60 olduğunu düşündüğümüzde ciddi bir gerileme söz konusu. İhracatımız içinde hazır giyim önemli bir yer tutmakta. Hazır giyimde kilogram başına ihracatımız 13 dolar civarında, Bakan Yardımcımızın sanayi alanını örnek gösterdiği İtalya'da ise bu tutar 40 dolar. Rekabetçi kur sayesinde ihracat rekorları kırıyoruz; üstelik enflasyonun artmasını, halkın fakirleşmesini umursamadan. Ancak teknolojiyi geliştiremiyoruz, bilgi üretemiyoruz, katma değerli ürün üretemiyoruz. Bir taraftan ihracat, diğer taraftan da ithalat; cari açık rekorları kırıyoruz; dönüp arkamıza bakıyoruz, dünya ticaretindeki payımız hiç değişmemiş, yüzde 1.
Değerli milletvekilleri, zenginlik, gelişmişlik, sanayileşme; bunların araziyle olan ilişkisi sınırlı olsa gerek ancak demokratikleşme ve basın özgürlüğüyle, ifade özgürlüğüyle bire bir uyumlu olduğu da bir hakikat. Ülkelerin Demokrasi Endeksi, Basın Özgürlüğü Endeksi sıralamalarını alın, yanına Küresel Rekabet Endeksi'ni, millî hasıla rakamlarını koyun; ilişkiyi daha iyi göreceksiniz.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcısının Komisyon çalışmaları esnasındaki konuşmasına dönersek bir başka çarpık bakış açısını görmekteyiz. Tutanaklardan okuyorum: "'Tarım... Tarım' diye bağırıyoruz ya, getirisi 50 milyar dolar, sanayinin getirisi ise 300 milyar dolar." Bakan Bey'e göre, kendi ifadesiyle "Bu vasatlıktan kurtulmak için bir tercih yapmak zorundayız; ya tarım ya sanayi." Bu iktidarın elinde gittikçe vasatlaşan bir ülke olduğumuz ve bu vasatlıktan kurtulmak için bir şeyler yapmamız gerekli olduğu bir gerçek, o noktada biz de Hasan Bey'e katılıyoruz ancak neden böyle bir tercih yapalım veya dünyada böyle bir tercih yapan ülke var mı? Sanayileşmiş olarak örnek verilen ülkelere bakalım: Mesela, Fransa dünyanın en büyük 6'ncı tarım ülkesi, Avrupa'nın ise 1'incisi; sıralamada İtalya ve Almanya da var. Hangisi tarımını sanayiye tercih etmiş; Amerika mı, Hollanda mı, Belçika mı; hangisi? Böyle bir tercih yapmak zorunda değiliz, üstelik gıda arzının ne kadar önemli olduğunu öğrendiğimiz şu günlerde böyle bir lüksümüz yok, hatta özellikle tarıma daha da sıkı sıkıya sarılmamız gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, sık sık örnek verilir, "Konya Ovası kadar." dediğimiz Hollanda'nın sadece tarımsal ihracatı 2021 yılında 118 milyar dolar. Hollanda'dan 20 kat daha fazla tarım arazisine sahip, ciddi iklim avantajlarına sahip olan ülkemizde ise geçen sene tarım ihracatı 25 milyar dolardı. Komisyon çalışmasından sonra Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, tutanaklardan yola çıkarak konuyu tam dört gün köşesine taşıdı. Bu yazılardan birinde Hollanda ve Türkiye tarımı karşılaştırılmasında şöyle bir veri paylaşılıyor: Buna göre, tarımda çalışan kişi başına üretim yani verimlilik Hollanda'da 72 bin dolar, Türkiye'de ise 12.300 dolar yani bizden 6 kat daha fazla. O hâlde, sanayimizde yaşanan katma değer sorunu tarım sektöründe de karşımıza çıkıyor.
Bu arada, sanayi için tarım arazisine göz diken Sayın Bakan Bey'e ve iktidar temsilcilerine müjdeli bir haber verelim: Sayın Bakanım, bugün Manisa'da üzüm bağları köklenmeye başladı, öyle 5-10 dekar falan değil, binlerce dekar bağ kökleniyor. Bugünün parasıyla dekarını 35 bin lira harcayarak tesis eden bağlar birer birer kökleniyor. Bağını kökleyen vatandaşlara "Ne yapacaksın?" diye soruyoruz, "Bir iki yıl daha üretmeye çalışacağım, gene zarar edersem şayet tarlamı satıp fabrikada iş arayacağım." cevabını alıyoruz. Yani çok değil, böyle giderse bir iki yıl içerisinde özellikle Manisa'da binlerce dönüm tarım arazisini sanayi arsası hâline getirebilirsiniz, üstelik çok ucuza. İşçi de hazır, tarımdan kopan çiftçimiz de bir zamanlar üzerinde tarım yaptıkları tarlalarında kurulacak fabrikalarda işçi olarak çalışmak zorunda kalacaklar. Rekabet gücünü değersiz para biriminden alan, katma değersiz, orta-düşük teknoloji üretebilen fabrikalar ve bu fabrikaların kurulacağı ucuz arsalar ve ucuz emek. Vasatlıktan bahsetmiştiniz; işte, size vasatlığın resmi, işte, eseriniz.
Gene Orhan Bursalı'nın yazısından alıntı yapmak istiyorum, Orhan Bey yazısında Bayram Ali Eşiyok'un ifadelerine yer vermiş, okuyorum: "21'inci yüzyıl koşullarında ülkelerin sanayide başarısını sanayisinin fiziki büyüklükleriyle ifade ederek anlamaya çalışmak 21'inci yüzyılın sanayileşme, gelişme dinamiklerini anlamamakla eş anlamlıdır. Artık gelişmiş ülkeler geniş alanlara yayılan demir çelik, çimento gibi sanayi üretimiyle değil, yüksek teknolojiye ve nitelikli insan gücüne dayalı küçük alanlarda bilim ve teknoloji üretiyorlar." Ne kadar doğru ifadeler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Bakan Yardımcımızın Komisyondaki ifadeleri iktidarın sanayiye, tarıma, çevreye bakış açısını ortaya koyduğu için gerçekten önemli, o yüzden tutanaklara defalarca atıf yapmak zorunda kaldık. Vasatlığın sebebinin bizzat iktidarın kendisi olduğu gerçeğini gayet güzel özetlemesi bakımından da önemli ve Türkiye'de yaşayanlar bu vasatlığı hak etmiyorlar, bu vasatlığa mecbur değiliz. Son söz olarak da şunu söylemek istiyorum: Sizin "ot çöp" dediğinize biz "vatan" diyoruz ve vatan toprağı kutsaldır ve biz, bu ülkenin sevdalıları, bu ülkenin havasını, suyunu, insanını seven bizler "Tarım... Tarım..." diye bağırmaya devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)