| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkez'in görevlerinin ifası yönünde hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen ve 10/11/2021 tarihli ve 1312 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi u |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 01.11.2022 |
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Azerbaycan'a Türk Silahlı Kuvvetlerinin gönderilmesine ilişkin tezkerenin bir yıl uzatılmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında ifade etmek isterim ki bu tezkereye "evet" oyu vereceğiz, TSK unsurlarının Azerbaycan'da ortak gözlem misyonunda bulunması konusunda olumlu oy kullanacağız. Bu tezkere kapsamında, can Azerbaycan'da görev yapacak askerlerimiz ile vatanımızın korunması ve dünya barışı için sınırlarımızda ve dünyanın birçok bölgesinde görev yapan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza, jandarmamıza, polisimize görevlerinde başarılar diliyorum. Görevlerini başarıyla tamamlayarak yurdumuza dönmeleri en büyük dileğimizdir.
Değerli milletvekilleri, bu tezkere, can Azerbaycan'ın, kardeş Azerbaycan halkının yanında olduğumuzu göstermek açısından önemli. 2 ülke arasında eşine rastlanmayacak nitelikte bir kardeşlik mevcut. Bizzat Büyük Önder'imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün en güzel şekilde ifade ettiği gibi, Azerbaycan'ın derdi kendi derdimiz ve sevinçleri kendi sevincimiz; onların muratlarına nail olmaları, hür ve müstakil olarak yaşamaları en çok bizi sevindirir dediğimiz cinsten bir kardeşlik bu. Bir başka isabetli tarif de Azerbaycan'ın unutulmaz lideri Haydar Aliyev'e ait, "Bir millet, iki devletiz biz." diyor.
Biz, bu tezkereyi, Azerbaycan'la olan dayanışmamızı, kardeşlik anlayışımızı göstermesi, pekiştirmesi açısından, onların yanında olduğumuzu bir kez daha hissettirmesi açısından son derece önemli görmekteyiz.
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişki, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilan etmesiyle başlıyor. 1991'de bağımsızlığını yeniden ilan etmesinden sonra Azerbaycan'ı ilk tanıyan yine Türkiye Cumhuriyeti oldu. Kırk dört gün süren İkinci Karabağ Savaşı sonunda elde edilen büyük zafer, Azerbaycan kadar Türkiye'de de 84 milyon tarafından büyük sevinç ve gururla karşılandı. Türkiye'nin kurumlarıyla, sivil toplum örgütleriyle ve vatandaşlarının hissiyatıyla gösterdiği dayanışma ve destek de Azerbaycan halkı tarafından minnetle her vesileyle ifade edilmekte.
Meclis Dışişleri Komisyonumuzun Bakü'ye yaptığı ziyaret sırasında iş yerlerinde ve evlerinin pencerelerinde asılı ay yıldızlı bayraklarımızı görmenin nasıl güzel bir his olduğunu tarif etmek hiç kolay değil. O yüzden, Azerbaycan'ın bu tarihî zaferi sonrasında ateşkesin sağlanması ve kalıcı barışa katkı amacıyla Türkiye'nin kardeşimiz Azerbaycan'ın yanında olması bizim için birinci öncelik olmaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle orada ve genel olarak Kafkasya'da ulusal çıkarlarımızın korunması açısından riskleri ve atılabilecek adımları tartışmakta da fayda görüyoruz. Öncelikle, kalıcı bir çözüm için bir barış anlaşmasına ihtiyaç var ancak gerek Ermenistan gerekse Rusya tavırlarıyla bu konuda şüphe uyandırmakta. Ayrıca, Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasındaki 9 Kasım 2020 tarihli üçlü bildirinin imzalanmasının ardından koca bir iki yıl geçti ama en basit konular bile hâlâ havada. Ateşkes ihlallerinin sürüyor olması kaygı verici.
Şimdi, bu tezkereyle giden Türk askerinin misyonu burada önemli. Biliyorsunuz, aslında sınırlı bir ateşkes gözlemi için orada askerlerimiz. Rusya ısrarla kurulan misyonun gözlemle sınırlı olduğunu belirtirken Türkiye bununla çelişen bir biçimde, ateşkes ihlallerinin engelleneceğini de vurguluyor. Ama aradan geçen süreçte çatışmaya kadar varan birçok ihlal oldu. Daha iki ay önce yeniden savaşın eşiğinden dönüldü; Azerbaycan 80 şehit verdi, Ermenistan 240 askerini kaybetti. Ama işte, görüldü ki oradaki gözlem gücünün ateşkes ihlallerini engelleme gibi bir işlevi olmadı ve olmuyor. Ayrıca, "barış gücü" adı altında oraya giden Rus güçlerinin denetimine bırakılan Azerbaycan topraklarında bulunan yasa dışı Ermeni silahlı unsurlar üçlü bildirinin hilafına hâlâ bölgeyi terk etmiş değil.
Bir diğer mesele, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sınırların belirlenmesinde yaşanan anlaşmazlıklar ve belki de en önemlisi, Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki bağlantının yani Zengezur Koridoru'nun kurulmasının Ermenistan tarafından sürekli geciktiriliyor olması. Bu koridor önemli, Türkiye'nin geleceği açısından da Azerbaycan'ın geleceği açısından da önemli. Türkiye ile Türk dünyası arasındaki kesintisiz kara yolu ulaşımının sağlanması ancak bu koridorla mümkün olabilecek. Nahçıvan'ın da Azerbaycan'la doğrudan bir kara ulaşımının olması tabii ki Azerbaycan'ın çıkarları açısından önemli bir hadise. Ermenistan ise bu koridorun açılmaması için elinden geleni yapıyor, sürekli işi yokuşa sürmekte. Benzer şekilde, İran da bu koridorun açılmasını kendi çıkarlarına aykırı bularak asla istemiyor.
Bir de tabii, Rusya'nın artan etkisini konuşmamız gerekiyor. Kapsamlı, sürekli genişleyen bir Rusya etkisi var bu bölgede. Bu meselede de Ermenistan ile Karabağ'ı bağlayan yolda kontrol Ruslarda; Karabağ'da varlar, Nahçıvan ya da Zengezur Koridoru kurulduğunda da olacaklar ama Türkiye, bunların hiçbirinde yok, anlaşmanın hiçbir yerinde yok. Azerbaycan'dan son birliklerini daha on yıl önce çeken Rusya'nın şimdi yeniden güçlü bir şekilde Güney Kafkaslarda askerî varlık gösteriyor olmasına hepimiz dikkat etmeliyiz. Hele de önce Gürcistan, sonra Kırım, şimdi Ukrayna'nın değişik bölgelerine yönelik hukuksuz işgal ve ilhak stratejisine bakılınca, Kafkaslardaki yeni Rus varlığına ve bu varlığın saydığım ülkelerde yaşanan türden gerilimlere yol açma potansiyeline, sadece bizim değil, tüm bölgenin ve tüm dünyanın yakından eğilmesinde fayda var.
Şimdi tezkereye destek veriyoruz ama iktidar neyi doğru, neyi eğri yapıyor, onu da sorguluyoruz. Mesela, Zengezur Koridoru'nun açılması için bu iktidar ne yapıyor, kalıcı barış için ne yaptı? AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yılda bilmem kaç kez Putin'le görüşme yapmakla övünüyor. Görüşüyorsunuz da ne oluyor? Barış anlaşmasına, Zengezur Koridoru'na bu görüşmelerin ne katkısı var? Burnumuzun dibine, Kırım'a konulan silahlar için neden sesiniz çıkmıyor? Daha yakına gelelim, Suriye'de şehit düşen 34 askerimizin hesabını sorabildiniz mi bu onlarca görüşmenin bir tekinde? Hayır.
Rusya'sı böyle de Amerika'sı farklı mı bu iktidarın? ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, burnumuzun dibine, Ermenistan'a gelerek hem Azerbaycan hem de Türkiye aleyhtarı konuşmalar yaptı. Peki, biz ne yaptık? Pelosi'den bir hafta sonra Amerika'ya iktidar partisinden bir heyet gönderdiniz. "Hakkımız olan F-35 uçaklarımızı vermiyorsunuz, bari eski uçaklarımızı yenileyin." diye âcizlik sergilediniz. Pelosi'nin kabul edilemez, tek yanlı ve provokatif tutumu karşısında o heyet ne yaptı? AKP heyeti Amerika'ya gitti, yüzlerinde gülücüklerle döndü "Sorunları çözdük." diye. Hangi sorunu çözdünüz? PKK-PYD'ye desteği mi bitirdiniz? FETÖ'cülerin iadesini mi sağladınız? Pelosi'ye anlatabildiniz mi Azerbaycan'ın derdini? Mesela, Türkiye'ye, size bize, hepimize iftira atarak soykırım yapmakla itham eden Pelosi'ye, Başkan Biden'a söyleyebildiniz mi "Siz ne diyorsunuz? Biz soykırımcı değiliz." diyebildiniz mi? Tamamen hamaset. Tezkere konuşulurken bunların da konuşuluyor olması lazım.
Değerli milletvekilleri, Kafkasları konuşurken Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geleceğinden bahsetmemek olmaz. İktidar on yılda bir "Ermenistan'la normalleşme" diye önümüze geliyor. Tabii ki biz de tüm komşularımızla olduğu gibi Ermenistan'la da iyi komşuluk ilişkilerinden yanayız ve bu normalleşmenin hem Türkiye'ye hem Ermenistan'a hem de kardeş Azerbaycan'a katkısı olacağına yürekten inanıyoruz. Ancak şöyle bir hava var ortada: Koşulsuz görüşme de koşulsuz görüşme. Hatırlarsanız, on yıl önce yine bir normalleşme süreci vardı, doğruları vardı, eğrileri vardı; eğrisi, Azerbaycan'ı dışlamanızdı. Şimdi "şahsiyetli dış politika" dediğiniz için anımsamak istemezsiniz ama o dönem Ermenistan-Türkiye maçında stada Azerbaycan bayrağı sokmayı yasaklayan bir iktidarsınız siz. O sürecin bir de doğruları vardı, Ermenistan ile Türkiye arasında bir tarihçiler komisyonu kuruluyordu. Bakıyorum, bugünlerde hem Erdoğan hem de Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Ermeni muhataplarıyla her görüşme öncesi ve sonrasında ön koşulsuz normalleşmeden bahsediyorlar ama ağızlarından, Türkiye'ye yönelik tarihî gerçeklerle bağdaşmayan, iftira niteliğinde bu soykırım suçlamaları hakkında tek bir söz çıkmadı, çıkmıyor. Başkan Biden, hem de ulusal bayramımızda arayıp bu hakarette, bu iftirada bulundu, bu Hükûmetten hangi caydırıcı adımı gördük? Tam tersine konunun ABD Başkanıyla ikili görüşmelerde gündeme gelmemesinden hamdolsun memnuniyet duyan sizlersiniz. Bunu şunun için söylüyorum: Evet, normalleşelim, 2 ülke normalleşsin ama sadece uçak göndermekle, turist göndermekle normalleşme olmaz, bu normalleşmenin bir unsuru da 2 ülkenin ve halklarının birbirine güven duymasıdır, inanmasıdır. Bir taraftan sürekli ülkemizi, halkımızı itham edip Türkiye'den tazminat ve toprak istemeye varan aşırı taleplere eğer kulağını, kapısını kapatmıyorsa Ermenistan, o zaman nasıl normalleşeceğiz? AK PARTİ'nin kafasındaki normalleşme, Ermenilerin soykırım tezlerini kabul edip sineye çekmek ise biz o normalleşmeye karşıyız değerli arkadaşlarım. 2 ülke bu topraklarda birlikte yaşayacaklarsa birbirinin egemenliği konusunda en ufak şüpheye dahi yer bırakılmamalıdır. AKP döneminde onlarcasını gördüğümüz yeni bir tavizkâr tutumu kendi tarihimize, kendi ulusumuza bir hakaret sayarız. Bu vesileyle Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu'na da bu normalleşme süreci ve Kafkasya'da yaşanan güncel gelişmeler konusunda Meclisimizi ve siyasi partileri bir an önce bilgilendirmesi çağrısı yapmak isterim. Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak Azerbaycan halkının haklı davasında yanında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde bu hafta kutladığımız cumhuriyetimize değinmek istiyorum. Cumhuriyetimizin 99'uncu yılını coşkuyla kutladık. Artık cumhuriyetimiz 100'üncü yaşından gün almakta, ne mutlu bu cumhuriyetin çatısı altında yüz yıldır birlikte yaşayan büyük Türk milletine. Bu vesileyle, Büyük Önder'imiz Mustafa Kemal Atatürk'ü, cumhuriyetimizin kuruluşunda ve sonrasında vatanımızın korunmasında canlarını feda eden aziz şehitlerimizi minnetle anıyorum, gazilerimizi saygıyla minnetle selamlıyorum. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Cumhuriyet Bayramı'mızı milletimiz coşkuyla kutladı. Bu iktidarın, cumhuriyet değerlerini, Atatürk'ü unutturma, önemsizleştirme yönünde yıllardır sürmekte olan tüm gayretlerine rağmen, bu halkın yüreğindeki Atatürk sevdası bitmiyor, bitmeyecek. Bu Cumhuriyet Bayramı'nda da işte, Ankara'nın yanı sıra Eskişehir'imizde olsun, İstanbul'da, İzmir'de olsun; Türkiye'nin dört bir yanında halkımız Atatürk'ün emaneti cumhuriyetimize sıkı sıkıya bağlı olduğunu, sonsuza kadar yaşatma kararlılığında olduğunu en büyük bayramımızı coşkuyla kutlayarak bir kez daha gösterdi. Ben de bir kez daha sizlerin ve bizi izleyen değerli yurttaşlarımızın Cumhuriyet Bayramı'nı yürekten kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yıl cumhuriyet haftasında, bayramdan bir gün önce AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bir toplantı gerçekleştirdi. "Türkiye Yüzyılı" diye bir lansman yaptı, önemli bölümü "İcraatın İçinden" tadında olan ama 2023 cumhuriyetimizin 100'üncü yılı olduğu için geleceğe dönük bazı hayallerini, düşüncelerini paylaştığı bir toplantı. Sayın Erdoğan diyor ki burada: "Kimlik siyaseti yerine birlik; kutuplaştırma yerine bütünleştirme, kucaklama; tahakküm yerine özgürlük; nefret yerine sevgi siyaseti olacak yeni yüzyıl." Kim söylüyor? Ülkeyi yirmi yıldır yöneten kişi söylüyor.
İçeriğine sıra gelecek ama bakın, muhabbetten, kucaklaşmadan bahsettiği bölümden birkaç dakika sonra, "prompter"den gözünü ayırdığı ilk anda muhalefete çatıyor; yine o bildik, kibirli "Onlar anlamaz. Onlar ne bilir?" tavrına dönüyor.
Türkiye'de yedi yılda 170 bin vatandaşa soruşturma açılmış "Bana hakaret edildi." dediği için Sayın Erdoğan; on binlercesi davaya dönüşmüş ve 3 bin kişi hapis cezasına çarptırılmış. "Özgürlük siyaseti" dediğiniz, "Demokrasiyi kökleştirdik." dediğiniz, "Kucaklaşıyoruz." dediğiniz, "Kutuplaşma bitiyor." dediğiniz bu mu sizin? İşte bugün 1 Kasım, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı tam beş yıldır Silivri zindanında özgürlüğünden mahrum; hem de kurucusu olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin hak ihlali kararı vermiş olmasına rağmen, yerel mahkemelerde hakkında 2 tahliye kararı verilmesine rağmen beş yıldır zindanda Osman Kavala; haksız, hukuksuz, adaletsiz bir biçimde. Onun zindanda tutulması talimatını veren kişi ise bugün, sevgiden, şefkatten, kucaklaşmadan, adaletten bahsedebiliyor. Düşüncesi, yazısı, ifadesi nedeniyle gazeteciler, sivil toplum temsilcileri, avukatlar, siyasetçiler zindanlara atılırken hangi adaletten, hangi özgürlükten bahsediyorsunuz soruyorum sizlere? "İnsanımızın geleceğe umutla bakmasını sağladık." diyor, "Bilim yüzyılı olacak." diyor ama yirmi yılda yarattıkları Türkiye'de, gençlerimiz, doktorlarımız, mühendislerimiz akın akın geleceği yurt dışında arıyor. "Ekonomiyi büyüterek refahı tabanı yaydık." diyebiliyor, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden babayı yok sayarcasına. Asgari ücret açlık sınırının 2 bin lira altındayken, pazar artıklarından aş arayanların sayıları artarken "Tabana yaydık." dediğiniz şey olsa olsa refah değil ama fakirlik oluyor, yoksulluk oluyor değerli arkadaşlarım. 34 askerimizi şehit edenlerin önünde el pençe divan duranlar, İstanbul'un ortasında Cemal Kaşıkçı'yı kesenlerin önüne kırmızı halı serenler, çıkmış, dış politikamıza şahsiyet kazandırmaktan bahsedebiliyor. Kendi vatan toprağımız olan Süleyman Şah Türbesi'ni korkudan kaçıranlar, çıkmış "Devletimizin gücünü, bayrağımızın şanını yükselttik." diyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne saray yapma vaadiniz dışında ne sağladınız?
"Kardeşim." dediğiniz Katar, Rumlarla Türkiye'yi ve KKTC'yi yok sayan anlaşmalar imzalarken sus pus duruyorsunuz. Hani nerede ilkeli, onurlu dış politikanız?
Vatandaşlarımız yabancı ülkelerin konsolosluk kapılarında vize alabilmek için süründürülüyor. Sanatçı Tolga Çevik "tweet" atmış "Aylardır Kanada'dan vize alamıyorum." diye. Onun gibi yüz binlerce yurttaş kapılarda bekletilirken, devletin resmî pasaportlarıyla insan kaçakçılığı yapılırken sizin iktidarınızda "Milletimizin itibarını yükselttik." diyebiliyorsunuz. Hangi yüzle?
Genel Başkanımızın, diğer siyasetçilerin açıklamalarını yayınladı diye televizyonlara art arda ceza kesenler, bir kelimesi için devletin kanalından muhabir atıp "Gereği yapıldı." diye hava atanlar şimdi kutuplaşmaları, ayrışmaları bir kenara bırakacak öyle mi?
İlk imzacısı olduğumuz, yirmi yılın belki de en hayırlı işi olan, kadını koruyan İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çıkanlar, kadınları koruyan dernekleri kapatmaya kalkanlar Türkiye'de on ayda 331 kadın öldürülmemiş gibi "Şiddetin önlenmesinde mesafe kaydettik." diyebiliyor Türkiye Yüzyılı lansmanında. "Kadın ile aile birbirinin tamamlayıcısıdır." diyerek kadınların Anayasa'yla, Medeni Yasa'yla elde ettiği hakları ellerinden almak istiyorlar.
İçlerinde çok sayıda azılı teröristin de olduğu, resmî rakamla 4 milyon Suriyeliye kapıyı açtınız, on binlercesine vatandaşlık verdiniz; şimdi 10 kişiden 1'ini döndürdünüz diye sevinmemizi bekliyorsunuz, alkışlamamızı bekliyorsunuz.
Dünyada olup bitenlerden o kadar bihabersiniz ki Avrupa, Rus gazını kesip Moskova'ya bağımlılığını sıfırlama derdindeyken siz, "Türkiye Yüzyılı"nda Avrupa'ya Rus gazı satma hayalleri peşindesiniz; bunu da "yeni vizyon" diye "yeni ufuk" diye milletimize satmak istiyorsunuz; bu kadar dünyadan bihabersiniz. Daha on yıl önce verdiğiniz cafcaflı 2023 hedeflerini tutturamamışsınız, "10'un altına düşecek." dediğiniz enflasyon gerçekte yüzde 200'lere yaklaşmış; "Dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisine gireceğiz." dediğiniz sıralamada 21'inci sıraya gerilemişiz; şimdi yeniden "Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 devletine çıkartacağız." diyorsunuz öyle mi? Son yirmi yılda çark etmediğiniz, U dönüşü yapmadığınız tek bir konu kalmamış, "güven ve istikrarın yüzyılı" diyorsunuz, neyin güveni; dünya artık size güvenmiyor. Sizin "dijitalin yüzyılı" "iletişimin yüzyılı" dediğiniz tek şey var, o da saray propagandası ama mesele gerçekler olunca gelsin sansür, gelsin ekran karartma. Bu ülkede gençler barınma gibi, işsizlik, yoksulluk gibi, çevreyi koruma gibi en temel hak ve özgürlüklerini ararken dahi cop yiyip gazla susturuluyor; hani merhamet, hani sevgi, hani şefkatin yüzyılı?
Değerli milletvekilleri, bu "Türkiye Yüzyılı" kitabında her tür laf var ama ne yok biliyor musunuz? Bu iktidarın kendi eliyle yarattığı FETÖ canavarıyla birlikte kurduğu kumpaslarda hayatını, sağlığını, ailesini yitiren binlerce yurtsever aydınımızdan bir özür dilemek dahi yok. Yirmi yılda o insanlara yaşattığınız büyük acılar için bir pişmanlık, bir özür dilemeden neyin yüzyılı? Yirmi yılda Türkiye'yi getirdiğiniz nokta ortada; yirmi yılda toplumsal barışı, huzuru yok edenler, yoksullukta, yolsuzlukta, yasaklarda ülkeyi şaha kaldıranlar, ülkeyi yirmi yıl öncesinden bile geriye götürenler bu ülkeye yeni yüzyılda hiçbir şey veremezler.
Bugün saltanatın kaldırılışının 100'üncü yıl dönümü. Yüz yıl önce saraydan yetkiyi alıp halka veren bu aziz millet, şimdi yüz yıl sonra sizin yirmi yılda yaptığınız bu yıkıma da "Dur!" demeye, bin odalı sarayınıza topladığınız tüm gücü, tüm yetkiyi yeniden halka devretmeye kararlı. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, millet iktidarında, parlamenter demokraside biz, tüm bunları hayata geçireceğiz. 85 milyon, Türkiye'nin 2'nci yüzyılını hep birlikte inşa edeceğiz. 2'nci yüzyıla çağrıyı asıl millet iktidarı yapacaktır. Yüce Meclisimizi bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)