GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GENEL KURULUNUN 6/2/2003 TARİHLİ 32?NCİ BİRLEŞİMİNDE VE 1/3/2003 TARİHLİ 39?UNCU BİRLEŞİMİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN KAPALI OTURUMLARA İLİŞKİN TUTANAKLAR İLE TUTANAK ÖZETLERİNİN İÇ TÜZÜK?ÜN 71?İNCİ MADDESİ UYARINCA YAYINLANMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:73
Tarih:05.03.2013

NAZMİ GÜR (Van) - Çok teşekkürler Sayın Başkan.

Tabii, herhâlde benim şansım, bu kürsüye çıktıkça Kamer Bey kavga çıkarıyor.

Değerli arkadaşlar, CHP önerisi üzerine grubum adına söz aldım.

Kamuoyunda "1 Mart tezkeresi" olarak bilinen ve esasında Saddam'ın nihai gidişini getirecek, sonunu getirecek, Baas rejiminin sonunu getirecek İkinci Körfez Savaşı'nın hemen öncesi, Amerika Birleşik Devletleri, NATO ve diğer müttefikleriyle bu savaşı örgütlemeye, organize etmeye çalışılan bir atmosferde 1 Mart tezkeresi Türkiye'nin önüne konuldu ve Hükûmetin getirdiği tezkere, bu Meclisçe reddedildi, bunu herkes biliyor.

Değerli arkadaşlar, İskenderun Limanı'ndan Silopi Sınır Kapısı'na kadar o bölgeyi karış karış gezen, adım adım gezen biri olarak ve o dönem, insan hakları savunucusu olarak da, savaşa karşı sıkı bir muhalefet örgütleyen bir kurumun yöneticisi olarak da biraz hafızaları tazelemek istiyorum. İskenderun Limanı ve nihayetinde, Silopi'ye uzanan yaklaşık 700-800 kilometrelik sınır boyu, neredeyse bütün ilçelerin girişi, neredeyse bütün il ve kasabaların girişi, o bölgede bulunan, İpek Yolu güzergâhında bulunan bütün tesisler -buna dinlenme tesisleri de dâhildir- kimi bölgelerde inşaat hâlindeki bazı sanayi bölgeleri, sanayi siteleri dâhil olmak üzere, Amerikan askerinin geçişine hazır hâle getiriliyordu, çok hummalı bir çalışma söz konusuydu.

O dönemde Hükûmet dâhil, Sayın Abdullah Gül'ün Başbakanlığındaki Hükûmet dâhil olmak üzere, 1 Mart tezkeresinin AKP'nin o günkü çoğunluğuna dayanarak rahatlıkla geçeceğinden hem Washington emindi hem Brüksel emindi hem de o dönem Genel Başkan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, gerçekten grubundan ve Parlamentoda bu 1 Mart tezkeresinin geçişinden son derece emindi.

Tabii, Hükûmet cephesinde bu söz konusuyken, Amerika cephesinde bu söz konusuyken bir taraftan da Türkiye'de demokrasi güçleri savaş karşıtı mücadelelerini sokağa taşımışlar ve savaşa karşı seslerini giderek yükseltmişler.

Tabii, Körfez Savaşı, nihayetinde farklı dinamiklerin de harekete geçmesini sağlayan? O dönemin koşulları içerisinde de değerlendirdiğimizde, İran'ı ve özellikle İsrail'i, iki farklı zıt ekseni de bu süreçte düşünmemiz gerekiyor. Tabii, AKP açısından bir yol kazası ama ABD açısından da kesinlikle bir hayal kırıklığıydı, öyle ki Türkiye'yle güçlü müttefiklik ilişkisini dahi gözden geçirecek bir konuma, bir duruma gelmişti.

Türkiye dış politikada bu tezkerenin reddi ile oldukça zor günler, zor anlar yaşadı çünkü o dönemin AKP'si bu redde gerçekten bir anlam verememişti, Parlamentonun o günkü iradesine bir açıklık getirememişti. Diğer taraftan da Amerika Birleşik Devletleri, NATO ve diğer müttefikler, başlayacak olan savaş öncesi bir müttefikten böylesi bir darbenin gelmesini ise içlerine çok sindirememişlerdi. Genel manzara buydu.

Tabii ki Orta Doğu'da bütün bu otoriter rejimlerin, dikta rejimlerinin tasfiyesi için bir bakıma o otoritelerin, o dikta rejimlerinin arkasında duranlar, yaratanlar ve nihayetinde Orta Doğu'ya öncelikle şekil verenler, kendi çıkarlarına şekil verenler, şimdi bu hantal yapıyı, bu dikta rejimlerini kendi çıkarları açısından son derece tehlikeli, kendi çıkarları açısından artık aşılması gereken rejimler olarak görüyorlardı. Birinci Körfez Savaşı'nda denedikleri şey gerçekleşemedi, İkinci Körfez Savaşı'nda Amerika artık bu sefer müttefikleriyle birlikte Saddam rejimini devirme konusunda emin adımlarla gidiyordu. Fakat ilk çelmenin Türkiye'den gelmesi, 1 Mart tezkeresiyle gelmesi ise? Onu daha sonraları yaşanacak çuval olayına kadar bağlayanlar bile var.

Değerli arkadaşlar, ulus devletlerin dikta rejimlerinin Orta Doğu'da aşılma sürecinin başlamasını bugün belki de Orta Doğu halklarının "Arap Baharı" olarak anılan, aslında demokrasi ve özgürlükler mücadelesiyle yani savaş ve demokrasi mücadelesini iki farklı uçta düşünürsek hem birbiriyle çelişen ve aslında biri diğerini de yaratan, diğerine de zemin hazırlayan bir durum olduğunu buradan söylemekte fayda var. Kaldı ki İkinci Körfez Savaşı'ndan sonra yani 1 Mart tezkeresi reddedildi ama Amerika Birleşik Devletleri diğer Arap müttefikleriyle birlikte kimyasal silah, kitle ölüm silahları bulundurduğu gerekçesiyle Irak'a müdahale etti, Bağdat'a girdi, Saddam rejimi devrildi, Irak ordusu tasfiye edildi, Baas rejimi tasfiye edildi, sonraki süreci ve günümüze kadar olan şeyi de zaten bu Parlamento ve siz değerli üyeleri bu konuya son derece vâkıfsınız.

Değerli arkadaşlar, tabii ki yeni durumlar çıkardı bu savaş. Örneğin, bizim Güney Kürdistan dediğimiz Kuzey Irak Bölgesi'nde bir Kürt yapılanması, federatif bir Kürt oluşumu ortaya çıkardı. Bu da savaşın, belki de Türkiye'nin beklemediği ya da tahmin ettiği, karşı koymaya çalıştığı, engellemeye çalıştığı ama engelleyemediği yeni bir durum oldu ki şimdi o bölgede oluşturulan Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye ilişkilerini de düşündüğümüzde, özellikle ticari ve siyasi ilişkilerini düşündüğümüzde, bu konuda Türkiye'nin kaygılarının ve korkularının Kürtler açısından yersiz olduğunu çok rahatlıkla görebilirsiniz.

Tabii ki benzeri durumlar bugün de yaşanıyor. Tıpkı 1 Mart tezkeresi öncesi Orta Doğu'da siyasal dönem, siyasal süreç varlığını sürdürüyor, özellikle Suriye'de. Suriye halkının tabii ki demokrasiye, tabii ki özgürlüklere ihtiyacı var. Suriye halkının, tabii ki halklarının Esad rejiminden kurtulmaya hakkı var ve elbette ki bizlerin de Suriye halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesini destekleme gibi bir görevimiz var hem insan olarak hem biz siyasetçiler olarak ama değerli arkadaşlar kazın ayağı hiç de öyle değil. Biz defalarca burada, özellikle, AK PARTİ'nin Suriye dış politikasını, Esed'a dönük dış politikasının ve hâlihazırda yürüttüğü dış politikanın yanlışlarını, içine düştüğü yanlışı defalarca dile getirdik. O gün nasıl bir Kürt statüsüne karşı çıkılmış ise bugün de özellikle Sayın Başbakan, Suriye'nin kuzeyinde ortaya çıkacak bir Kürt statüsine karşı çıkmaktadır. Oysa Irak'ın Kürtleri bugün eğer bir dost ve müttefik görevi görmüşse ve bu durumdaysa -ki, biz parti olarak Hükûmetin, Türkiye'nin Güney Kürdistan'daki Kürdistan Bölgesel Hükûmeti ile ilişkilerinin son derece ilerletilmesinden yanayız- aynı tutumu, bu sefer sadece Kürtlere değil, Suriye Kürtlerine değil ve fakat oradaki diğer halklara da aynı ilgiyi göstermesini ummak ve dilemek bizim de isteğimiz ve arzumuzdur.

Değerli arkadaşlar, biz şeffaflıktan yanayız parti olarak. O günkü Meclis tutanaklarının, gizli oturumun tutanaklarının on yıl sonra İç Tüzük'ün ve Anayasa'nın ilgili maddesi gereği açıklanması ve kamuoyunun bilgisine sunulması bugünkü siyasal tabloya farklı etkileri olabilir, tabii ki tartışmalar yaratabilir ama bu, Türkiye'deki demokrasi için, demokrasi mücadelesi için de son derece ön açıcı olabilir, son derece faydalı olabilir.

Her ne kadar aleyhte söz almışsak da biz, Meclisin bu tutanaklarının, CHP önerisi doğrultusunda bu tutanakların Genel Kurul kararıyla halka açıklanmasını, kamuoyuna açıklanmasını, siyaset bilimcilerin, üniversitelerin, siyasetçilerin, hepimizin o tutanakları okuyarak bilgilenmesini ve böylece bugün içinde bulunduğumuz siyasi sürece de yön verme konusunda o tutanaklardan faydalanmamızı öneriyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)