GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:21
Tarih:16.11.2022

CHP GRUBU ADINA FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

İstanbul'da meydana gelen terör saldırısında kaybettiğimiz canlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Terör olaylarının arkasında duran, onlara destek veren emperyal güçler ile onların maşaları bilsin ki Türk milletine de Türk devletine de dün de diz çöktüremediniz, bugün de diz çöktüremeyeceksiniz.

Bu yasa teklifine genel olarak baktığımızda Cumhurbaşkanlığı sisteminin İçişleri Bakanlığında uygulanmasının bir örneğini görüyoruz. Cumhurbaşkanı nasıl ki Türkiye Cumhuriyeti devletini sanki Meclis yokmuş gibi kanun hükmünde kararnamelerle yönetiyorsa getirmiş olduğunuz bu teklifle de sizler yönetmelikle İçişleri Bakanlığını yönetmek istiyorsunuz.

Ek madde 15: "Personelin ödevleri ile görevin icrası esnasında ve görev dışı zamanlarda personel tarafından uyulması gereken kurallar, sahip olunması gereken vasıflar ve diğer hususlar İçişleri Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelik ile belirlenir."

Diğer bir madde, madde 8: "Personelin ödevleri ile görevlerin icrası esnasında ve görev dışı zamanlarda personel tarafından uyulması gereken kurallar, sahip olunması gereken vasıflar ve diğer hususlar İçişleri Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelik ile belirlenir."

Madde 10: "Akademiye alınacak öğrencilerin nitelikleri, giriş esas ve şartları ile polis meslek yüksek okullarından dikey geçiş yapılmasına ilişkin usul ve şartlar yönetmelikle belirlenir."

Anayasa Mahkemesi, 24/2/2022 tarihinde 2021/2 numaralı dosyada 442 sayılı Türk Köy Kanunu'na 5673 sayılı Kanun'un 2'nci maddesiyle eklenen ek madde 18'e ilişkin iptal kararında bakın ne diyor: "Temel hak ve özgürlükleri sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğine izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa'nın 2'nci maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Dolayısıyla Anayasa'nın 13'üncü maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirlenen kanunilik, Anayasa'nın 2'nci maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır." Yani ben bunu burada söylüyorum ama Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bir karardan alıntı yapıyorum. Yani siz getirmiş olduğunuz bu teklifte, bu kadar yönetmelikle yönetmeyi eğer içinize sindiriyorsanız, Anayasa Mahkemesi bunun içimize sindirilmemesi lazım geldiğini söylüyor, vermiş olduğu kararda bunların kanunla düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor. Hem Anayasa'nın 2'nci maddesine göre hem de 13'üncü maddesine göre, bu getirdiğiniz kanun teklifi eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinden bu şekilde geçecek olursa Anayasa Mahkemesi bu kararı iptal eder, onun için de burada boşa zaman harcamış oluruz. Oysa Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletiyse -ki hukuk devleti olduğuna inanıyoruz- bu hukuk devletinde yazılan anayasal kurallar hepimizi bağlar. Anayasal kurallar gereği, bizim burada bunun çerçevesini yönetmeliklerle değil kanunlarla çizmemiz gerekir.

Sayın milletvekilleri, bu yasa teklifinin Komisyonda sunumunu yapan Sayın Başkan 2015 tarihinde FETÖ terör örgütünün okulu ele geçirmesinden dolayı kapatıldığını çok açık, sarih bir şekilde ifade etti. Bilindiği gibi, Emniyet teşkilatının amir ihtiyacını karşılamak amacıyla 2001 yılında 4652 sayılı Polis Yüksek Öğretim Kanunu çıkarılmıştı, bu kanunla Polis Akademisi bünyesinde dört yıllık lisans eğitimi vermek üzere Güvenlik Bilimleri Fakültesi kurulmuştur. AK PARTİ hükûmetleri tüm Emniyet teşkilatlarıyla birlikte Polis Akademisi, Polis Koleji ve polis okullarının tüm hâkimiyetini Fetullahçı terör örgütünün eline bırakmıştı. Böylece, AK PARTİ ve yandaşlarının o dönemde hizmet cemaati olarak gösterdikleri FETÖ, bu okullara örgüt mensupları dışında kimsenin öğrenci olarak kabul edilmesine olanak tanımamış, bu yolla da Emniyet teşkilatında hâkimiyetini pekiştirmiştir. Bunun sonucunda kapatılan Polis Koleji ve Güvenlik Bilimleri Fakültesinden atılan 2.146 öğrenciden 2.120'sinin FETÖ'ye tam bağlı olduğu ortaya çıkmıştır. FETÖ'nün Polis Akademisi ve Polis Koleji gibi eğitim kurumlarını tam hâkimiyeti altına alması, iktidarın bu eğitim kurumlarına girecek öğrencilerin seçiminin subjektif kurallarla ve şeffaf olmayacak süreçlerle belirlemesine olanak tanımasıyla oluşmuştur. Bu konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2016 yılından önce Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri defalarca eleştiri getirmiş ama bunlar hiç dikkate alınmamıştır. Eğer o eleştiriler göz önüne alınsaydı 2016 yılında yaşanan olaylar Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına gelmezdi.

Şimdi, siz, aynı hatayı tekrar ediyorsunuz, nasıl tekrar ediyorsunuz? Bakın "Öğrencilerin, fakülteye devam-devamsızlık durumları ile fakültede verilecek olan dersler ve süreleri yönetmelikle düzenlenir."

Madde 12 "EK MADDE 1- ...Genel Müdürlükçe belirlenecek en az dört yıl süreli fakülte mezunlarından yapılacak sınavda başarılı olanlara ilk derece amirlik eğitimi verilir. Bu merkezin kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları, merkeze alınacak öğrencilerde aranacak şartlar, giriş sınavı ile eğitim-öğretime ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir."

Geçici Ek Madde 2'yi okuyorum, burayı hepimizin dikkatle takip etmesi gerekir. Eğer arkadaşlar, 2016 yılı öncesi gibi olmasını istemiyorsak 2016 yılı öncesi nasıl ki torpille girenler, farklı tarikat mensupları İçişleri Bakanlığına değişik şekillerde gelmiş, girmiş, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına bela olmuşsa yine aynı şey olabilir demiyorum, olma ihtimali çok güçlüdür diyorum, şimdiden uyarıyorum. Geçici Ek Madde 2/(1)'de diyorsunuz ki: "Genel ve özel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde mesleğe özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle girilen ve belirli bir yetişme programı sonrası yeterlik sınavına tabi tutularak müfettiş, denetçi, denetmen ve kontrolör kadrolarında yardımcılık veya stajyerlikte geçen süreler dahil en az beş yıl görev yapmış olanlar arasından -dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar- yapılacak yazılı ve/veya sözlü sınav sonucunda başarılı olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde durumlarına uygun Göç İdaresi Başkanlığında denetçi kadrolarına naklen atanabilirler." Şimdi, biz, bu maddeye torpili önlemek için şöyle bir şey getirsek, desek ki: "Buraya alınacaklara yazılı sınav yapılır, bu yazılı sınav sonucuna göre..." Bizim kaç kişi ihtiyacımız var? Örneğin bin kişiye ihtiyacımız mı var? Bin personel ihtiyacımız var. Kaç kişi sınava girmiş? 20 bin kişi sınava girmiş. Biz aldıkları puan durumuna göre, 100, 95, 94, 93 buna göre bir sıralama yapsak, ilk bine girenleri polis olarak atasak ya da amir olarak atasak burada hiçbir hak kaybı olmaz, toplumun da vicdanı rahatlar; hukuka, adalete de uygun bir karar vermiş oluruz. Şimdi mülakatta ısrar etmek demek, "İlla da mülakat yapacağım." demek; torpile, adam kayırmacılığa "evet" demek anlamına gelir. Şimdi bu da yetenekli çocuklar yerine farklı tarikat mensuplarının buralara yeniden yuvalanması demektir.

Sayın milletvekilleri, mülakatta ne soruyorsunuz? Mülakatta sorduğunuz sorular tamamen o kişinin torpiline göre değişiyor. Gerçekleri konuşalım, Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşıyoruz. Peki, mülakata ne gerek var? Millî İstihbarat Teşkilatı araştırma yapıyor, Emniyet istihbarat araştırması yapıyor, savcılık bu göreve gelecek arkadaşlar hakkında araştırma yapıyor. Zaten onlarla ilgili gelecek güvenlik araştırmalarında olumsuz bir şey var ise isterse 100 üzerinden 100 alsın bunu almıyorsunuz, almamanız da normal, son derece de doğal. Mülakatta ısrar ediyorsanız, gerekçenizde de "İçişleri Bakanlığının belirli kıstasları var; bakışını anlayacağız, duruşunu tespit edeceğiz." diyorsanız, mülakatı zorunlu kılıyorsanız o zaman şöyle bir madde ekleyelim buraya: Mülakat yapılan odanın her bir köşesine kamera yerleştirelim. Bu kamera sisteminde kim, kime hangi soruyu sormuş, kim hangi cevabı vermiş ve verilen cevaba göre hangi puan verilmiş bunların da kıstasını koyalım. Burada kendisinin hak ettiğine inanan, örneğin yazılıda 95 almış bir arkadaşımıza "Sen torpilli değilsin." diye mülakatta 5 puan verip, toplam 100 puana tamamlayıp 2'ye bölerek bu arkadaşımızı "50 puan aldınız." diye kazandırmama aşamasından artık vazgeçelim. Şimdi, eğer siz bu kamera sistemini getirirseniz ya da mülakatı ortadan kaldırırsanız gelir, biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizlerle destek veririz. Böyle değişiklik yapamazsanız Türkiye Cumhuriyeti devletinde, yine sinsi sinsi, bir kısmı da açık, sadece oy kaygılarıyla göz yumularak tarikat mensuplarının devlet içinde, Emniyet içinde örgütlenmesine yol açarsınız. Hükûmet gelir geçer, bakanlık bizim de bakanlığımız, Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devleti. Bu devletin varlığını sürdürebilmesi, gelişimini sürdürebilmesi, dünya standartları ölçüsünde ilk 10'a, ilk 5'e girebilmesinin koşulu, layık olan insanların, layık olduğu bir şekilde, layık olduğu bir yere gelmesinden geçer. Bir tarikat mensubu geçmiş dönemde olduğu gibi eğer İçişleri Bakanlığında etkin bir yere geliyorsa o tarikat mensubu devletin değil tarikatının söylediklerini yerine getirir. Cemaatlerin önderliğinde sizler de sadece "Secdeye alnı değenlerden zarar gelmez." diye onlara sınav kazandırırsanız yeniden geçmişi tekrar etmiş olursunuz.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığına bağlı Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde konuştuğumuza göre İçişleri Bakanlığı hakkında da birkaç söz söylemek gerekir. İçişleri Bakanı Soylu ne zaman Türkiye'deki terörist sayısı konusunda konuşma yapsa sivillere karşı bir terör eylemi gerçekleşiyor. Hatırlar mısınız "Türkiye'deki teröristlerin ayakkabı numarasına kadar biliyorum." dedi; hemen arkasından Mersin'de polislerimize saldırı oldu, şehit verdik. Bırakın ayakkabı numarasını bir isim açıkladı, onu da CHP'ye yapıştırdı, o da yalan çıktı, yanlış çıktı. İki gün önce İstanbul'da yine bir terör saldırısı oldu. Bu milletin evlatları, Emniyet mensupları teröristi yakaladı -buradan Emniyet mensuplarımıza teşekkür ediyorum- teröristin isimlerini vermesi üzerine 50 kişi gözaltına alındı.

Peki, Sayın Bakana soruyorum: Rakam olarak "Türkiye'de 110 terörist kaldı." demiştiniz; bu gözaltına aldığınız kişiler, bu 50 kişi, bu teröristler 110 kişinin içinde mi, dışında mı? Sizin hangi sözünüze güvenecek bu millet? Kırk gündür İstanbul sokaklarında dolaşan, bir iş yerine girip çalışan, Suriye'den sınırı geçerek 1.150 kilometre yol geçip İstanbul'a kadar gelen bir teröristin bırakınız ayakkabı numarasını bilmeyi, isminden de haberiniz yok, cisminden de haberiniz yok.

Değerli milletvekilleri, bizler buralara nasıl geldik? Önce BOP başkanlığıyla başlayıp Amerika'nın Orta Doğu'da yıkım politikasına alet oldunuz, sonra da ideolojik saplantılarınızla yaptığınız dış politikalar sonucu 4 milyondan fazla Suriyeliyi ülkemize taşıyarak Türkiye'nin etnik yapısıyla oynadınız. Sizin kendi söyleminizle 40 milyar dolar parayı, gerçekte ise bu milletin 60 milyar dolarını bunlara harcadınız, üstelik bir de her türlü terörü ülkemize taşıdınız. Önce size Suriye sınırındaki mayınları temizlettiler, neden temizlendiğinin farkında bile olmadınız; sonra da bu sınırlarımızı kevgire çevirdiniz, yolgeçen hanına döndü. Önce açılıp kapanamadığınız gibi şimdi de sınırlarımızı kapatamıyorsunuz. "Biz Suriye'de Emevi Camisi'nde namaz kılacağız." derken Suriye'yi Türkiye'ye getirdiniz. Bu yaptıklarınızın hesabını halka nasıl vereceksiniz?

Sayın Bakan, İstanbul'daki terör saldırısının arkasında Amerika Birleşik Devletleri olduğunu ve gereken mesajı aldığınızı söylüyorsunuz. Bu mesaj size mi, Türk milletine mi verilmiştir? Mesajdan ne anladınız, nasıl cevap vereceksiniz? Türk milleti adına soruyor ve bunun cevabını bekliyoruz. Türk askerinin kafasına Amerikan askeri tarafından çuval geçirilirken neredeydiniz? O günlerde nota vermeyi müzik notası olarak algılayan lideriniz, Biden'ın başsağlığı mesajını kabullendi, siz yine boşluğa düştünüz. Grup Başkan Vekiliniz sizin ruh hâlinizi tahlil edip bu sözleri ruh hâlinize göre söylediğinizi söyledi; buna cevabınız nedir, cevabınızı bekliyoruz.

Sayın Bakan, büyük laf söyleyerek büyük adam olunacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz; ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Sayın Bakan, bu yaptıklarınızdan sonra istifa etmeyi düşünüyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, yasalar Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan, hangi mevki ve makamda olursa olsun hiç kimseye suç işleme hakkı vermez. Bir kişi bir suç işlemiş ise yargı önünde hesap vermek zorundadır. Yine, mevki ve makamı ne olursa olsun hiçbir amir memurlarına yasalara aykırı emir ve talimat veremez.

Sayın İçişleri Bakanı, size "suç işleri bakanı" demiyorum ama konuşmalarınızla, verdiğiniz emirlerle suç işliyorsunuz diyorum. Kamuoyu önünde bir mafya liderinin bir milletvekiline her ay 10 bin dolar verdiğini söylüyorsunuz. Bu konuyu bildiğiniz hâlde neden savcılığa gidip suç duyurusunda bulunmuyorsunuz? Bu rüşvet olayını söyleyip savcılığa suç duyurusunda bulunmayarak birilerine mesaj mı vermek istiyorsunuz? Türk Ceza Kanunu'nun 279'uncu maddesinin (2)'nci fıkrasını açık bir şekilde ihlal ediyorsunuz; bunun zaman aşımı süresi sekiz yıl, inşallah -şurada altı ay kaldı- altı ay sonra bunun hesabını sizden soracağız.

Emrinizde çalışan memurlarınıza "Suçluları yakaladığınızda ayaklarını kırın." diye kamuoyu önünde talimat veriyorsunuz, Ali kıran baş kesen misiniz Sayın Bakan? Unuttuysanız hatırlatayım: Siz, Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanısınız. Bu verdiğiniz emirlerle Türk Ceza Kanunu'nun 24'üncü maddesi ile Anayasa'nın 137'nci maddesini ihlal ediyorsunuz.

Şimdi, Sayın Bakan, her konuştuğunuzda Türkiye'deki terörist sayısını bildiğinizi söylüyorsunuz. Şimdi, ben buradan, Meclisin kürsüsünden soruyorum, bürokratlar da burada: Şu an Türkiye'de kaç terörist var? Türkiye'de kaç tane uyuyan hücre var? Türk milletine bunları açıklamak zorundasınız. Siz eğer bunları açıklayamıyorsanız ya da bilmiyorsanız bunları da Türk milletinin bilmesi gerekir. Kuru laflarla bir yere varmanız mümkün değil.

Son sözüm şu olsun: Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün bakanlardan da büyüktür, başbakandan da büyüktür, Cumhurbaşkanından da büyüktür. Biz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin iktidarına en kısa zamanda geleceğiz, hukuk devletini kuracağız, demokratik kurallar içerisinde devleti yöneteceğiz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)