| Konu: | Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 24.11.2022 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Grubumuzun görüşlerini sizinle paylaşmaya çalışacağım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, teklif sahipleri diyor ki: Tütün ve alkol kaçakçılığa konu ediliyor, dolayısıyla bir vergi kaybı yaşanıyor. Bu da ülkemizin ekonomisine zarar veriyor. Ayrıca, bu biçimde piyasaya arz edilen standart dışı ve kalitesiz ürünler çevre ve toplum sağlığını tehdit ediyor. Bu teklifle hem vergi kaçakçılığıyla mücadele etmiş olacağız hem de halkın sağlığını koruyacağız.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği günden bu yana alkolle ve özellikle tütünle mücadele ettiğini söylüyor ama tütün ve tütün ürünleri ve alkolden aldığı vergileri sürekli artırarak aslında, tütünü de alkolü de önemli bir gelir kalemi olarak bir yanda tutmaktan vazgeçmiyor.
Şimdi, tütünün bu ülkede kısaca bir tarihini hatırlamakta yarar var, nereden nereye gelmişiz; bu, önemli. Tütün Anadolu topraklarına 1600'lü yıllarda gelmiş yani dünyada üretim tarihi çok daha eski ama Anadolu'ya 1600'lü yıllarda gelmiş. 1862 yılında bir tütün tekeline geçilmiş Osmanlı Dönemi'nde, 1862 tarihinde. Avrupa'ya giderek ağırlaşan borçlar nedeniyle 1876'da Osmanlı bir biçimde iflas edince borçların ödenmesi için 1881'de bir Düyun-ı Umumiye kurulmuş, 1884'te doğal olarak tütün tekeli de Düyun-ı Umumiye'nin kontrolüne verilmiş. 1884'te Düyun-ı Umumiye'yi yönetenler otuz yıl süreyle bu tekeli Avrupa sermayesine teslim etmişler. Bunun adı da herkesin bildiği, konuştuğu Tütün Rejisi. Kısaca "Reji" adıyla anılan bu şirketteki en büyük pay da Fransızlara aitmiş. Tütün tarımını düzenlemek, vergilendirmek amacıyla kurulan Reji idaresi tütün üzerinde kesin söz sahibiymiş, tütün yetiştirmek için her yıl Reji idaresinden izin almak gerekiyormuş. Fiyatları Reji belirliyormuş, üreticiye avans vererek henüz tütün daha tarladayken satışı gerçekleşiyormuş. Reji ürün alım fiyatlarını çok düşük ama tütünün satış fiyatını da çok yüksek tutuyormuş, bu fark doğal olarak kaçak tütün ticaretini o dönemde körüklemiş. Reji yönetimince kaçakçılığın engellenmesi amacıyla bizim bu türkülere konu olan "kolcular" var ya, "kolcular" tutulmuş ve bu kaçakçılarla mücadele ediyoruz diye "kolcular" ve üreticiler arasında çıkan çatışmalarda 20 binin üzerinde vatandaşımız o yıllarda Reji eliyle âdeta katledilmiş.
1925 yılında bu Düyun-ı Umumiye kapatılmış ve doğal olarak TEKEL'in idaresi de tütün TEKEL'inin idaresi de cumhuriyete geçmiş. 4 milyon lira ödenmiş ve tütün TEKEL'i o zaman millîleştirilmiş. Çıkarılan bir kanunla, iç tüketimle ilgili tüketim alımı, işletilmesi, tütün, sigara imali ve satılmasından sorumlu geçici bir tütün idaresi kurulmuş. 1980'den sonra tütün üretimiyle ilgili aslında ciddi değişiklikler yapılmış ve neoliberal politikalar ilk kez 80'den sonra tütünde de hayata geçirilmiş. Ciddi bir yapısal dönüşüm sürecine girilmiş ve piyasanın belirleyiciliğine teslim edilmiş. 1980 sonrası uygulanan emek karşıtı politikalar çerçevesinde tütün mamullerinin üretim ve ticareti yeni bir değerlenme alanı olarak sermayenin belirleyiciliğine terk edilmiş. Bu dönüşümde 1984 yılı tütün sektörü için kırılmaya işaret ediyor, bu yıla kadar tütün ve tütün mamullerinin üretim ve ticareti TEKEL tarafından uygulanan teşvik ve ticaret politikalarıyla kamu denetimi altında tutulurken 84 yılında Amerikan harmanlı sigaraların TEKEL tarafından ithaline ilk kez izin verilmiş. 1986 yılında tütünde devlet tekeli, 1988 yılında ise Virginia ve Burley tipi tütünde ithalat yasağı kaldırılmış, piyasanın giderek çok uluslu şirketlere paylaşımına peşkeş çekilmiş. TEKEL bu süre içerisinde âdeta parça parça yok edilmiş, 2000 yılının başından itibaren IMF'ye verilen niyet mektuplarında TEKEL'in önce 3'e bölüneceği sonra da içki, tuz ve tütün ürünleri üreten tesislerin özelleştirileceği taahhüt edilmiş. TEKEL'i yok etmek için IMF'nin talimatıyla hazırlanan Tütün Kanunu 20 Haziran 2001'de Meclisten geçmiş ancak dönemin Cumhurbaşkanı Sezer bunu geri göndermiş, ne var ki IMF'nin dayatmaları ve o zaman Cumhurbaşkanının geri göndermesine rağmen 2002 yılının başında bu yasa yürürlüğe girmiş, 4733 sayılı Tütün Kanunu'yla TEKEL anonim şirkete dönüştürülmüş, tütün ve tütün mamullerinin üretimi, ithalatı ve ihracatı konularında sektörü denetleyen bir üst kurul oluşturulmuş, yasanın 6'ncı maddesiyle destekleme alımları kaldırılmış, sözleşmeli üretim ve açık artırma yöntemi getirilmiş. Sözleşmeli üretim dışında kalan tütünlerin açık artırma merkezlerinde açık artırma yöntemiyle alınıp satılacağı kurala bağlanmış. Tütün Yasası'ndan sonra TEKEL'in alım garantisi olmadığı ve bu sistemde alıcı firmalar da hep sigara kartellerinin talepleri doğrultusunda tütün ekecekleri alanları belirleyerek üreticileri dikimden önce miktar ve fiyat konusunda anlaşarak sözleşme imzalıyorlar. Yani bizim bu "sözleşmeli tütün" dediğimiz şey tam olarak bu. Sözleşme koşulları üretici ve alıcı firmalar arasında güya anlaşma ve uzlaşmayla sağlanıyor ama aslında tamamen tüccarın isteğine göre belirleniyor. Fiyat, sınıflandırma, nevi tanımlarında üreticinin hiçbir şekilde söz hakkı yok. Sözleşmeli üretimde hiçbir üreticinin alıcı firmanın belirlediği kiloya, fiyata, parasını zamanında alamamasına itiraz etme şansı bulunmuyor. Tütün üreticisinin aleyhine hazırlanmış sözleşmelerden doğan haklarını bile savunabilmesi mümkün değil çünkü itiraz mekanizmaları bir üreticinin tek başına yürütmesinin yolunu tıkamış durumda.
Şimdi, bu arada tütün üretimine bir darbe vuran bu kanun sonrasında üretici tütün ekmekten caydırılmış, bu uygulamalarla tütün üreticisi tasfiye edilip göçe zorlanmış. Ben göçe zorlanmış bir kentte yaşayan kişiyim. Sason bu kentlerden bir tanesidir, Batman'ın Sason ilçesi. TEKEL kapatıldıktan sonra tütünden geçinen binlerce kişinin nasıl göç ettirildiklerine tanık olmuş birisiyim. 2003 yılında 290 milyon dolara Limak-Nurol-Özaltın TÜTSAB Girişim Grubuna TEKEL'in alkollü içkiler bölümü satıldı. Söz konusu grup üç yıl sonra şirketi yaklaşık 1 milyar dolara Amerikan Texas Pacific Group'a devretti. TEKEL'in sigara fabrikaları ve markaları 2008 yılında 1 milyar 700 milyon dolara British American Tobacco'ya satıldı. Özelleştirme Yüksek Kurulu da 2009'da TEKEL'in kalan 60 adet yaprak tütün işletmesini kapattı. Böylelikle ismi marka olmuş, bir buçuk asırlık bir kurum olan TEKEL yok edildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında Reji idaresinin yabancılardan satın alınmasıyla kurulan TEKEL "özelleştirme" adı altında aslında yeniden yabancılaştırılmış oldu.
Bu 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra tarımda doğrudan devlet desteği yerine sözleşmeli tarım uygulamasına geçildiğini biraz önce söyledim. Tekel özelleştirildi ve âdeta uluslararası şirketlere peşkeş çekildi. 2018'de Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu kapatıldı, piyasa düzenleme işleri Tarım ve Orman Bakanlığına devredildi. 2002 yılında yerli tütün üretimiyle geçimini sağlayan çiftçi sayısı 400 bindi. Şimdi bu rakam 50 bin ile 70 bin arasında değişiyor. Dolayısıyla, 350 bin çiftçinin emeği aslında iktidarın yürüttüğü politikalarla uluslararası şirketlere doğrudan peşkeş çekilmiş oldu. İktidar, sözde dış güçlerle mücadele ettiğini söylüyor ama gerçekte pratik olarak tam tersini yapıyor. Yirmi yılda tütün piyasasının yüzde 90'ının uluslararası şirketlere âdeta peşkeş çekilmesinin, dış güçler olarak nitelendirilen kesimler ile iktidarın nasıl bir iş birliği içerisinde olduğunu göstermesi açısından çarpıcı bir örnek olduğunu düşünüyoruz.
Tütün ve alkolde ÖTV gelirleri çok yüksek. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, bakın, 2006 yılında ÖTV gelirlerinde sigaranın payı yüzde 24'müş yani 8,6 milyar TL'ymiş. 2021'de bu oran yüzde 32'ye, toplanan vergi de 67,6 milyar TL'ye yükselmiş. Yine, Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, ÖTV gelirlerinde alkollü içkilerin payı yüzde olarak bile 2 kat artmış, yüzde olarak. 2006 yılında ÖTV gelirlerinin yüzde 5,1'i yani 1,9 milyar TL'si alkollü içkilerden toplanırken bu oran 2021'de yüzde 11,1'e yükselmiş. Yani miktar sadece 1,9 milyardan 22,8 milyara artmamış, yüzde olarak yüzde 5,1'den 11,1'e yükselmiş, hem miktar hem de oran sürekli artmış.
Alkol ürünlerinde ÖTV, kronolojisine göre; 2010'da 1 litre alkole 51,48 lira, 2002'de 8 lira civarında, 2010'da 51,48 lira olan ÖTV 27 Mayıs 2022 tarihi itibarıyla 602 liraya çıkmış. Böylece, alkol üzerinden alınan ÖTV ve son iki yıldaki vergi artış oranı yüzde 1.070 olarak gerçekleşmiş. Ayrıca, 2006 yılında tahsil edilen her 100 liralık ÖTV'nin 5 lirası alkol ürünlerinden toplanırken 2021 yılında her 100 liralık ÖTV'nin 11 lirası alkollü ürünlerden toplanmış. İktidarın alkol ve sigaradan aldığı ÖTV'ye KDV de dâhil edildiğinde bu alanda ciddi bir gelir elde edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Teklif sahipleri "Tütün ve sigaraya ödenenin yani ödenen verginin yüzde 81 olması, özellikle genç kuşağın erken yaşta sigaraya başlanmasının engellenmesi, orta ve düşük gelir grubundaki sigarayı bırakmalarının sağlanmasına hedeftir, bu amaca dönüktür." diyor. "Yani biz buradaki vergiyi artırarak aslında sigara tüketimini özellikle gençlerde, özellikle dar gelirlilerde azaltmış olacağız." diyor. Gerçekten öyle mi, bir bakalım. Yani eğer bu doğru olsa -hatta Dünya Sağlık Örgütünün verilerini söylediler, "Yüzde 10'luk bir artış sigara tüketiminde yüzde 10'luk bir azalmaya yol açıyor." dediler- eğer öyle olsa yüzde 80'lik bir artışın sigara tüketiminde yüzde 80'lik bir azalmaya yol açması gerekirdi ama asla hiçbir veri bunun böyle olduğunu göstermiyor.
Şimdi, resmî verilere göre, bunun bir parça doğru olduğunu söyleyebiliriz. 120 milyar adet sigaranın, sigara tüketiminin 118 milyara düştüğü söyleniyor. 120 milyar adetten 118 milyara, 2 milyar adet düşmüş. Veri olarak bize bunu söylüyorlar ama gerçek durum böyle değil. Neden? Çünkü tahminlere göre 20 milyar adet sarma ve kaçak sigara tüketimi söz konusu. Yani aslında "Biz vergileri arttırarak sigara tüketimini yüzde 2 azalttık." diyorlar ya, bu hiçbir şekilde gerçeği yansıtmıyor. Gerçek rakam şu ki bu vergi artışlarına rağmen en az yüzde 17, yüzde 18 oranında sigara tüketiminde artış olmuş. Bu vergi politikasının doğurduğu sonuçlar hiç de iktidarın iddia ettiği gibi değil, azaltmadığı çok açık, tam tersine tüketimi, özellikle "kaçak" denilen tüketimi artırıyor.
Bir de bunun başka sonuçları var yani bu vergi artışı pek çok yurttaşımızın ölümüne yol açıyor. Kaçak içki tüketimi bunlardan biri. Kaçak sigara tüketimi "kaçak" denilen sigara, sağlıksız -hani sigaranın öbür kısmı sağlıklı anlamında söylemiyorum- daha kötü bir sigaranın tüketilmesini teşvik ediyor. Dolayısıyla bu vergi politikasının aslında vatandaşların sağlığına da herhangi bir katkısı yok.
Şimdi, bu yasak politikalarıyla sigarayla ve alkolle mücadele edilebilir mi? Bakın, cumhuriyetten sonra çıkarılan ilk yasalardan bir tanesi alkolün yasaklanmasıdır fakat alkolün yasaklanmasına dair bu yasa hiçbir şekilde ülkemizde alkol tüketimini azaltmamıştır. Aynı dönemlerde Amerika'da da aslında alkol tüketimini engellemek için alkol üretimi satışı yasaklanmış fakat biz biliyoruz ki o dönemki yasaklar Amerika'da sadece devasa mafya örgütlerinin ortaya çıkmasına yol açmış. Dolayısıyla bu yasaklarla, bu vergi politikalarıyla ne vatandaşın sağlığını koruyabilirsiniz ne de bu konuda gerçek anlamda yurttaşlara bir yararınız olabilir.
Şimdi, bu tütün politikası çiftçiyi nasıl vurmuş, üretimi nasıl vurmuş buna dair birkaç şey söylemek istiyorum: Bakın, 2021 yılında tütün ihracatı bu ülkenin 279 milyon dolar, tütün ithalatı ise 562 milyon dolar, 2021 yılında. Yani 279 milyon dolar ihracat yapıyor Türkiye, bunun karşılığında 562 milyon dolar da ithalat yapıyor yani sattığımızın neredeyse 2 katı tütün alan bir ülke pozisyonundayız. Oysa çok değil, 2006 yılında bu ülkenin tütün ihracatı 497 milyon dolarmış, ithalatı ise bunun neredeyse yarısı kadarmış, 258 milyon dolarmış. Doğrudan tütün değil de tütün mamulleriyle birlikte değerlendirildiğinde; 2020 yılında tütün ve tütün ürünlerinin ihracatı 922 milyon dolar, yine 2020 yılında ithalat 1 milyar 220 milyon dolar yani sadece tütün ve tütün ürünlerinden dış ticaret açığı 300 milyon dolar. Yani Türkiye ürettiğinin yarısı kadar ithal eden bir ülke durumundayken şu anda 300 milyon dolar açık veren bir ülke pozisyonuna sokulmuş bu Hükûmetin tütün politikaları nedeniyle. Çiftçiyi işte böyle vurmuş, öyle "Dış güçlerle rekabet ediyoruz." deyince aslında bu iktidarın gerçekte böyle yapmadığını göstermesi açısından bunun çok çarpık bir örnek olduğunu düşünüyorum. Bakın, 2003 yılında yüzde 42'ymiş yerli tütün kullanım oranı yani tütünün yüzde 42'si yerli üretimden temin ediliyormuş; 2006 yılında yüzde 35'e, -2008 yılında TEKEL'in özelleştirilmesinden sonra- 2020 yılında yüzde 11'e kadar düşmüş yerli tütün üretimi yani yüzde 42'den yüzde 11'e düşürmüş bu iktidar yerli tütünün kullanılma oranını.
Şimdi bir başka şeyi daha özellikle söylemek istiyorum; şimdi, iktidar diyor ki: "Biz kayıt dışı ekonomiyle mücadele ediyoruz. Bunu nasıl yapıyoruz? Bunu vergilendirerek yapıyoruz." Ama bu sanki sağlık politikasıymış gibi, yurttaşların sağlığını düşünen bir politikaymış gibi, tütün kullanılmasını azaltmaya dönük bir politikaymış gibi anlatılıyor ya, bu doğru değil. Burada bir tek amaç var, bu yasanın getirilmesinin bir tek amacı var: "Kayıt dışı" denilen bir miktar tütün satışı var, bir miktar alkol satışı var; ondan daha fazla vergi elde etmek amacıyla getirilmiş bir düzenleme; bunun dışında herhangi bir amacı yok bu teklifin.
Şimdi son bir konuya daha temas etmek istiyorum -sürem azaldı- o da şu: Bu teklifin içerisinde bir başka düzenleme daha var; tütün, tütün mamulleri, alkole ilişkin düzenlemeler dışında bir düzenleme daha var. Diyor ki teklif sahipleri: "Kayıt dışı IMEI numaraları yedi yılda bir imha ediliyor, biz bunu bir yıla düşüreceğiz." Bunun amacı ne? Şunu söylüyor aslında teklif sahipleri... Türkiye'deki telefon fiyatlarının çok yüksek olduğunu biliyorlar, bu yüzden vatandaşların yurt dışından bir biçimde telefon aldığını biliyorlar ve bu telefonlarla yine, bu miktar vergi vermek için eski IMEI numaraları kırılarak telefonların piyasaya sürüldüğünü biliyor bu teklif sahipleri. Şimdi, burada, bize diyorlar ki: "Bu bir kaçakçılık, vergi zıyaına yol açıyor, o yüzden biz bu konuda bir düzenleme yapacağız." Şimdi, teorik olarak bunda bir yanlış var mı? Yok, bir yanlış yok ama işin özü şu, ben size birkaç tane rakam söyleyeyim: Bakın, yüzlerce milyar dolarlık, trilyon dolarlık şirketlerden bahsediyoruz, bu telefon üreticisi şirketlerden; bu şirketler, bu telefonları üretebilmek için yüzlerce milyar dolarlık yatırım yapıyorlar. Kaç paraya satıyorlar? Almanya'da -markasını söylemeyeyim- 1.449 euroya satılıyormuş yani 28.500 TL'ye, aynı telefon Amerika'da 20.460 TL'ye satılıyormuş, aynı telefon İngiltere'de 27 bin TL'ye satılıyormuş, Türkiye'deki Apple satış fiyatı 43.999 TL ama Apple'dan alamıyorsunuz, bu firmadan alamıyorsunuz ancak 56 bin TL'ye diğer şirketlerden alabiliyorsunuz. Bakın, Amerika'da 20 bin TL'ye satılan, Almanya'da 28 bin TL, İngiltere'de 27 bin TL'ye satılan telefonu Türkiye'de 56 bin TL'ye satıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Vatandaşın gidip yurt dışından "kaçak" dediğiniz yollarla bu telefonu almasının tek bir tane nedeni var: "Soygun" denilebilecek, "vatandaşın dolandırılması" denilebilecek bir biçimde vergi politikası üretmeniz. Hiç öyle "Vatandaş her gün telefon alıyor." falan demeyin. Bakın, ben milletvekiliyim, altı yıldır aynı telefonu kullanıyorum, altı yıldır. Hiç kimse öyle üç günde bir telefon almak istemiyor, iyi bir telefon almak istiyor, uzun yıllar kullanmak istiyor. Ama siz Hükûmet olarak başka bir şey yapmak istiyorsunuz; insanların trilyon dolarlık yatırımla elde ettiği şeyi 1 kuruş harcamadan 3 kat fazlasına bu vatandaşa satmak istiyorsunuz. Vatandaşın karşı çıkması, başka yollara tevessül etmesinin tek nedeni budur. Bu vergi politikanız adaletsizlik üretiyor. Bu IMEI numaralarını değiştirmekle bu sorunu çözemezseniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Vatandaştan adil bir şekilde vergi alın diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)