| Konu: | BDP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ SEBAHAT TUNCEL VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN, KADIN VE ERKEK İSTİHDAMI ARASINDAKİ UYGULAMA FARKLILIKLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 20/2/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 6 MART 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE ÖN GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 06.03.2013 |
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi olarak verdiğimiz araştırma önergesi için söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi 8 Mart haftasındayız. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Bu gün hem dünyanın birçok ülkesinde hem de ülkemizde bir mücadele günü olarak kutlanmaktadır. Özellikle 1957 yılında Amerika'da başlayan bu direniş, eşit işe eşit ücret talebi aslında -bu yıl yüz yıl oldu- yüz yıldır devam eden bir mücadeleyi de beraberinde getiriyor. Yüz yıldır kadınlar eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütüyorlar. Bu vesileyle aslında bu önergemizi indirdik.
Özellikle eşit işe eşit ücret talebini tekrardan gündemleştirmek, kadın istihdamı üzerinde bu kadar tartışma yürütülürken bu kadın istihdamında gerçekten nasıl, uygulamada ne gibi sorunlar yaşandığı konusunun araştırılmasını öneriyoruz. Umarız bugün burada bu kabul edilir. Gerçi bu temennimiz hiç kabul edilmiyor ama biz yine de bunu ifade ederek başlayalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün aslında alanlarda olan binlerce kadın yine, eşit işe eşit ücret, kadına yönelik şiddet, demokrasi, eşitlik talebiyle sokaktalar. Özellikle, Demokratik Özgür Kadın Hareketinin bu yıl "Roza'lardan Sakine'lere yolunuz yolumuz, mücadeleniz mücadelemizdir." sloganıyla başlattığı ve her gün birçok alanda mitinglerle kadın gündemini bir şekilde kamuoyuna duyurmak için yaptığı mitingler var. Ben buradan bir kez daha, bugün sokakta olan, mücadele eden başta Demokratik Özgür Kadın Hareketi olmak üzere, sosyalist kadınları, feminist kadınları, kadın mücadelesinde yer alan tüm kadınları saygıyla, sevgiyle selamlıyor ve 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum.
Tabii, bugün sokaklarda olamayan kadın arkadaşlarımız da var. Kadınlarla birlikte, aslında eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürüten ama şu an zindanda, dört duvar arasında olan arkadaşlarımız da var. Özellikle, politik mücadelede Kürt kadınları çok daha baskı altına alınıyor. Bugün, 500'e yakın arkadaşımız, bizimle birlikte siyaset yapan, kadına özgürlük mücadelesi veren 500'e yakın arkadaşımız şu an zindanlarda. Buradan milletvekillerimiz Sayın Selma Irmak, Sayın Gülser Yıldırım ve geçen dönem bu kürsüde çok söz alan Van Milletvekilimiz Sayın Fatma Kurtulan, yine belediye başkanlarımız Leyla Güven ve Çağlar Demirel şahsında, tüm zindanda bulunan, eşitlik ve özgürlük mücadelesi nedeniyle zindanda olan tüm kadınlara da buradan saygı ve sevgilerimizi iletmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biz bu kürsüde kadına yönelik şiddeti, kadınların istihdam sorununu, kadınların eşitlik taleplerini çok defa dile getirdik. Her defasında -aslında her siyasi parti bu konuda, bu tip konuları da gündemleştirerek- buna nasıl çözüm bulabiliriz üzerinden çok tartışma yürüttük. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak şuna inanıyoruz: Kadın meselesi sadece bir siyasi partinin meselesi değildir, siyaset üstü bir meseledir, böyle ele alınmak durumundadır. Çünkü dünyada toplumun yarısını kadınlar oluşturuyor. Eğer toplumun yarısını kadınlar oluşturuyorsa toplumun yarısının görülmediği, yok sayıldığı, eşit olmadığı bir toplumda sorunların çözülmesi mümkün değildir. Bunun altını her defasında çizdik, bir kez daha çizmekte yarar görüyoruz ve o yüzden kadın politikaları konusunda bütün siyasi partilerin ortak davranması gerektiğini, bunun geleceğimiz açısından önemli olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.
Bu Mecliste birçok yasa çıkartıldı, birçok konuşmalar yapıldı ama hâlâ sorunlarımız çözülmedi. Hâlâ bu Parlamentoda 550 milletvekilinden sadece 78'i kadın yani yüzde 14 kadın temsili var, hâlâ bu ülkede 3 bine yakın belediye başkanından sadece 27'si kadın. Yine, üst düzey yönetime baktığınızda kadınlar yok, Bakanlar Kurulunda sadece bir kadın bakan var. Bütün bu tabloya baktığınızda bile, hâlâ kadınlar olarak çok fazla yol almamız gereken durumlar var.
Yine, diyelim ki kadına yönelik şiddet konusunda, geçen yıl 8 Martta özellikle burada bir sözleşme imzalandı ve bu konuda İstanbul Sözleşmesi'ni bütün siyasi partiler onayladı "Bu çok önemli." dedik. Ondan sonra, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda yasa çıkartıldı, bunu da önemsedik ama hâlâ kadınlar katledilmekten kurtulamadı, kadına yönelik şiddet ortadan kalkmadı. Ocak ayında bile 18 kadın erkekler tarafından şiddete maruz kılınmış, öldürülmüş durumda yani 18 kadın öldürüldü, yüzlercesi işkenceye maruz kalmış. Bunun adı aslında "şiddet" değil, işkenceye maruz kalmış durumdalar.
Bütün bunların bir nedeni var. Bütün bunların nedeni: Bu kürsüde defalarca ifade ettiğimiz gibi zihniyet yani siz kadın ve erkeği eşit görmediğiniz sürece ne yazık ki bu şiddet devam edecek. İstihdam alanında kadının işte durumu şimdi yüzde 30'larda Türkiye'de, bu devam edecek, kadınları aile içerisine mahkûm ettiğiniz sürece bu devam edecek. Kaldı ki araştırmalar şunu gösteriyor: Kadınlar daha çok çocuk doğurdukça istihdamdan daha çok geride bırakılıyor yani kadın istihdamını çocuk doğurma oranına göre ifade ettiğinizde bile, bu durumun kadınlar açısından ne kadar negatif bir durum olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, AKP Hükûmeti şiddeti önleme merkezleri kurdu, KOZA'lar; bunu, Sayın Bakan Fatma Şahin öyle törenlerle açtı "Kamuoyunda çok iyi işler yapıyoruz." diye. Şimdi, bakıyorsunuz buna, bu yine sorunları çözmüyor. Ne yaptı? Kadınlar yıllarca mücadele ettiler "Şiddeti önleme merkezleri olsun, kadınların başvuracağı alanlar olsun, bu çok önemli bir gelişme." diye ama AKP Hükûmeti bunu aldı, merkezîleştirdi. Yerel yönetimlerin şimdi hiçbir özerkliği kalmadı, her şey merkezî, bütün bilgiler merkezî olacak, bütün şeylere merkezî olarak karar verecek. Kadın örgütlerinin söz hakkı bile yok burada. Bu, başka sorunlara neden oluyor. Kadın örgütleri kaldı ki bu konuda buna itiraz ediyorlar. KOZA diye açıldı, ŞÖNİM'lere itiraz ediyorlar yani bu merkezlerin açılması değil, bu merkezlerin hangi mantıkla, nasıl bir mantıkla açıldığı meselesi önemli. Bu, kadına yönelik şiddeti önlemiyor, aksine yani şiddete uğrayan kadınların geleceğine dair de çok ciddi sorunlara neden oluyor. Bütün bunları biz 8 Mart vesilesiyle bir kez daha hatırlatıyoruz.
Buradan özellikle AKP Hükûmetindeki kadın milletvekillerine çağrımız şudur: Değerli milletvekilleri, kadın meselesinde "Ben yaptım, oldu." yaklaşımı kabul edilebilir bir nokta değildir. Biz de katkılarımızı sunmak istiyoruz, biz de gerçekten kadına yönelik şiddet konusunda yıllardır çalışıyoruz, yıllardır mücadele ediyoruz, kadın örgütleriyle birlikte bu konuda önemli bir noktaya geldik. O zaman, bunu birlikte yapalım. Şimdi, şöyle bir yapı oluyor: Kadın örgütlerinin görüşleri alınıyor ama yasa yapım sürecine gelindiğinde ya da işte bu konuda uygulamalara gelindiğinde kadınlar bu işin dışında. Bu, kabul edilebilir bir nokta değil. Kaldı ki bu, bize bir şey kazandırmıyor, aksine kaybettiriyor. Bunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz.
Yani şimdi, biz eğer 8 Martı bir kez daha hatırlıyorsak, kutluyorsak bunun bir mücadele yolu olduğunu bir kez daha hatırlayalım. Mesela, biz BDP'li kadın vekiller olarak bir önerge verdik 8 Mart tatil olsun diye -40'a yakın ülkede 8 Mart tatil- ücretli izne ayrılsın insanlar diye ama AKP Hükûmeti bunu gündemine dahi almadı. Sayın Fatma Şahin'in kendisine de ifade ettik -geçen yıl İstanbul Sözleşmesi'ni imzaladık- bu yıl da o zaman 8 Martı tatil yaparak kadınlara bir hediye sunalım, gerçekten kadın mücadelesinden yanaysak bunu yapalım diye. Bu konuda herhangi bir uygulama yok. Üstelik "Bu, başka bir ayrımcılık olmaz mı?" gibi bazı itirazlar da oldu. Oysa, kadınlar bu sistemde o kadar çok ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyorlar ki kadınların yaşadığı bu ayrımcılık hiç görülmüyor, işte bir gün kadınlara tatil olması meselesi ayrımcılık olur diye engellenmeye çalışılıyor. Bu, çok ciddi bir sorun, bunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz.
Şu çok mutlu ediyor bizi: Kadınlar her şeye rağmen sokakta, her şeye rağmen direniyor, her şeye rağmen eşitlik ve özgürlük mücadelesi veriyor ve bunu kazanacak. Bugüne kadar gelen kazanımlar çok önemli, biz bunları çok önemsiyoruz.
Tabii, buna karşı, baskıyla da karşı karşıya. Örneğin, kadına yönelik şiddete dikkat çekmek meselesiyle Cağaloğlu'nda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının önünde bir eylem yaptı 23 kadın. Dövülerek gözaltına alındılar, karakolda da şiddete maruz kaldılar. Yani şiddete karşı olduğunu söyleyen bir Bakanlık, aslında kadınlara başka şiddeti uygulayarak kendi sesini de kısıyor.
Bütün bu uygulamaların temel nedeni de kendi durduğu noktadan kadın politikalarına bakmak. Yani dolayısıyla, kadınlar üzerindeki politik şiddeti de bir kenara atamayız. Bugün Türkiye'de binlerce kadın aslında, itiraz ettiği için, eşitlik ve özgürlük mücadelesi verdiği için -başka devletin işte yargı organına- polis, asker denetiminde politik şiddete maruz kalıyor.
Bunun da altını bir kez daha çizmek istiyoruz: Eğer şiddete karşıysak, bir bütün, şiddete karşı olmak durumundayız. Bunu yapmadığımız sürece şiddeti ortadan kaldırmayacağız, bunu yapmadığımız sürece kadın alanındaki istihdamı artırmayacağız ve kadınların toplumdaki yeri değişmeyecek.
Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bir toplumda kadın özgür değilse o toplumun özgür olması mümkün değildir. Türkiye'de dolayısıyla demokrasi ve özgürlük düzeyi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - ?kadının özgürlük düzeyiyle bağlantılıdır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)