| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 07.12.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; 2023 yılı için hazırlanan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına görüşlerimizi belirtmek için söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve bizleri ekranları başında izleyen büyük milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 6 Aralık 2022 tarihli oturumunda AK PARTİ Bursa Milletvekili Zafer Işık tarafından gerçekleştirilen, milletvekilimize yönelik şiddet eylemi; demokrasimize, yüce Meclisimizin mehabetine yakışmayan bir olay olarak Parlamento tarihine geçmiştir. Bu elim olayı şiddetle kınıyoruz. Hiçbir ahlaksız yumruk bizi Hakk'ın ve hakikatin yolundan ayıramayacaktır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Muhterem milletvekilleri, günümüzde küresel ölçekte yaşanan çevre sorunlarındaki artıştan dolayı sosyoekolojik politikalar ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bu nedenle, Paris İklim Anlaşması, Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi sosyoekolojik politika adımları birer birer yürürlüğe konulmaktadır. Bu küresel eğilimden dolayı ülkemiz de uluslararası anlaşmalara taraf olmakta ve taahhütlerde bulunmaktadır. Maalesef, Türkiye'nin bu anlaşmalara taraf olması, mevcut iktidarın çevreye yönelik rantçı ve talancı zihniyeti açısından bir engel teşkil etmemektedir. Özellikle çevre ve şehircilik konularını mevcut iktidar her zaman bir rant ve zenginleşme alanı olarak görmüştür. Mevcut iktidarın anlayışı bu olunca talan odaklı çevre politikaları Türkiye'nin ekolojik ve çevresel değerlerini geri dönüşü olmayacak biçimde tahrip etmiştir. Bunun böyle olduğu, çevreyle alakalı uluslararası endeksler ve ölçümlerde de açıkça görülmektedir.
Bakanlık çevre politikalarında başarı hikâyeleri anlatsa da dünyanın en saygın üniversiteleri tarafından yapılan araştırmalar tam tersini söylemektedir. Mesela, Yale Üniversitesinin 180 ülkeyi dâhil ettiği Çevresel Performans Endeksi Raporu bu konuda aydınlatıcıdır. Bu rapora göre, 2016'da çevresel performans açısından dünyada 99'uncu sırada olan Türkiye, 2018'de 108'inci sıraya gerilemiştir, 2022'de ise 172'nci sıraya düşmüş durumdadır. Mevcut iktidarın rant ve talan politikalarından dolayı yakında en son sıraya düşmemiz şaşırtıcı olmayacaktır.
Benzer şekilde, ekonomik kalkınmanın ne kadar çevresel tahribat yaratarak ortaya çıktığını ölçen Ülkeler Ekolojik Ayak İzi 2022 Raporu'na göre ise 2002'de 182 milyon küresel hektar olan Türkiye'nin ekolojik ayak izi yirmi yıl içinde 276 milyon küresel hektara ulaşmıştır yani son yirmi yılda çevresel tahribat oranı yüzde 52 oranında artmış durumdadır. Bu durum Bakanlığın kendi raporlarında da kabul edilmiş durumdadır. Bakanlık tarafından hazırlanan Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Raporlarının sonuncusuna göre 27 ilde hava kirliliğinin, 27 ilde su kirliliğinin, 25 ilde atıkların, 2 ilde ise gürültü kirliliğinin 1'inci öncelikli çevre sorunu olmaya devam ettiği ve bu sorunların da ülkemiz için en öncelikli 3 çevre sorunu olduğu belirtilmektedir. Yine aynı rapora göre, su kirliliği 27 ilimizde 1'inci, 30 ilimizde 2'nci, 16 ilimizde de en önemli 3'üncü çevre sorunu olarak belirtilirken toplamda 73 ilimizin en önemli çevre sorununun su kirliliği olduğu ifade edilmiştir Bakanlık tarafından. Bu konuda en trajik verilerden biri de Türkiye yüzey sularının yaklaşık yüzde 79'unun kirletilmiş olmasıdır. Bunun en önemli sebebi, endüstriyel atık suların büyük ölçüde arıtılamaması ve arıtma tesisi yetersizliğidir. Marmara Denizi'nde yaşanan müsilaj felaketinin sebebi de budur. Türkiye'nin tatlı su kaynakları giderek kirlenirken kişi başına düşen su miktarı da peyderpey azalmaktadır, Sayın Bakan da bu gidişatı itiraf etmiş durumdadır. Zira, 22 Mart 2022 tarihinde İstanbul'da bir etkinlikte konuşan Sayın Bakan, Türkiye'nin su stresi yaşayan bir ülke hâline geldiğini ve kişi başına düşen temiz su miktarının şu an 1.340 metreküp olduğunu söylemiştir. Yirmi yıl önce kişi başına düşen temiz su miktarının 4 bin metreküp olduğunu dikkate alırsak su kaynakları konusunda endişe verici bir seviyede olduğumuz açıktır. Hesaplamalara göre, Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşması ve kişi başına düşen temiz su miktarının ise 1.120 metreküpe düşmesi öngörülmektedir yani acil tedbirler alınmaz ise yakın gelecekte, Türkiye, su fakiri bir ülke hâline gelecektir.
Muhterem milletvekilleri, hava kirliliği konusunda Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ının yaşadığı 38 ilde 2021 yılı boyunca hava ölçümleri yapılmıştır. Bu ölçümlerden elde edilen verilere göre nüfusumuzun maruz kaldığı ince partikül kirliliği Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği yıllık limit değerinin 4 katından fazladır. Termik santrallere yönelik filtre tedbirlerini bile yıllarca hayata geçiremeyen bir iktidarın "hava kirliliği" diye bir meselesinin olmadığı açıktır. "Türkiye'de hava kirliliği algısı" başlıklı bir araştırmaya göre toplumun yüzde 60'ı son on yılda hava kirliliğinin arttığını düşünmektedir; aynı araştırmaya göre, vatandaşlarımızın yüzde 95'i ise hava kirliliğiyle ilgili nereye, nasıl başvuracağı konusunda en ufak bir bilgi sahibi değildir. Sadece bu veriler bile Bakanlığın hava kirliliği konusunda mutlak başarısızlığa sahip olduğunu göstermektedir. Bakanlık raporunda geçen ve iktidarın her alanda başarısız olduğunu itiraf eden şu cümleler oldukça vahim bir durumu göstermektedir: "Hava kirliliğine karşı önlem alınmasında başlıca zorluk, halkın alım gücünün yetersiz olması sebebiyle ısınmada kalitesiz kömür kullanımı ve diğer atıkların yakılmasıdır."
Muhterem milletvekilleri, toprak kirliliği konusuna geldiğimizde ise maalesef iç karartıcı bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz açıktır. 35 ilimizde vahşi depolanan katı atıklar, 15 ilimizde yasa dışı atık boşaltımı, 8 ilimizde ise hayvancılık atıkları önemli bir çevresel sorun yaratmaktadır. Bunun temel sebebi, ülkemizde yaygın ve etkin bir atık yönetimi mekanizmasının olmayışı ve atıkların kaynağında ayrıştırılamamasıdır. Ülkemizde belediyelerce toplanan günlük işlenmemiş atık miktarı yılda yaklaşık 35 milyon tona ulaşmış durumdadır. Bunun içindeki toplam ambalaj atığı oranı yüzde 25 iken diğer atıkların oranı ise yüzde 75'tir. Yüzde 25'lik ambalaj atığının ise ancak yüzde 29'luk bir kısmı geri kazanılırken yüzde 71'lik kısmı ise geri kazanılamamaktadır. Oysa, mevcut iktidar 2023'e kadar geri dönüşüm oranının yüzde 60'lara kadar yükselmesini hedeflemekteydi; dolayısıyla, iktidarın birçok alanda olduğu gibi bu konuda da başarısız olduğu görülmektedir. Zira, 2023'te "Sıfır Atık" sloganıyla ortaya konulan atık toplama ve geri dönüşüm oranı yüzde 60 olarak hedeflenmişti fakat TÜİK verilerine göre Türkiye'nin 2021 yılı geri dönüşüm oranı yaklaşık yüzde 12 civarında gerçekleşmiştir. Hâl böyleyken iktidar, atıkları kaynağında ayrıştırmak ve geri dönüşüm süreçlerine entegre etmek yerine daha ucuza mal ediliyor diye çöp ithalatını teşvik etmektedir; bundan dolayı, Türkiye, 2021'de Avrupa Birliğinin en fazla katı atık gönderdiği ülke olmuştur. Türkiye, atık ithalatında Avrupa'da son üç yılda üst üste 1'inci sırada yer alırken geri dönüşüm konusunda ise son sırada yer almıştır. Kendi atıklarımızı değerlendiremediğimizden dolayı, gereken ham maddeleri satın almak için ülke olarak maalesef bir servet ödemeye devam ediyoruz. Atık yönetimi konusunda çok büyük reformlara ihtiyacımız var Türkiye olarak. Merkezî idareye bağlı kurumların, belediyelerin ve özel sektör kuruluşlarının, bu kapsamda, etkin bir iş birliği geliştirmeleri ve ortak akla dayanan entegre çözümleri hayata geçirmeleri şarttır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bu konuda çok hayati bir sorumluluk düşmektedir.
Muhterem milletvekilleri, AK PARTİ iktidarları döneminde Anadolu'nun doğal hayatına ve ekosistemine en ağır darbeyi indiren faaliyetlerin biri de vahşi madenciliğin teşvik edilmesidir. Türkiye'nin ormanları, tarım arazileri, korunması gereken alanları, zeytinlikleri ve su kaynakları vahşi madencilik için feda edilmektedir. Mesela bu konuda TEMA Vakfının çok çarpıcı bir raporu bulunmaktadır. TEMA raporuna göre Türkiye'nin ormanlık alanlarının yaklaşık yüzde 58'i, tarım alanlarının yüzde 60'ı, önemli doğa alanlarının yüzde 64'ü, millî parkların yüzde 51'i, korunması gereken alanların ise yüzde 59'u madencilik faaliyetleri için ruhsatlandırılmış durumdadır. Bölgesel ve il bazlı olarak bakıldığında ise Kaz Dağları yöresinin yüzde 79'u, Ordu'nun yüzde 74'ü, Artvin'in yüzde 71'i, Muğla'nın yüzde 59'u, Kahramanmaraş'ın yüzde 58'i, Erzincan ile Tunceli'nin ise yüzde 52'si madenler için ruhsatlandırılmıştır. Bu oranlar Türkiye'de doğal çevrenin bizzat iktidar eliyle nasıl yok edilmek istendiğinin en açık göstergesidir.
Mevcut iktidarın madencilik konusunda ne yaptığı, hangi doğa tahribatlarına göz yumduğu ve teşvik ettiği artık herkesin malumudur. Bu hususta Kaz Dağları'nda yaşanan felaketin bilançosu ortadadır. Kaz Dağları'nda 200 bin ağaç kesilmiş, bölgenin ekosistemine ve biyoçeşitliliğine telafisi mümkün olmayan ağır bir darbe vurulmuştur. İktidar, madencilik için bir başka çevre felaketine Fatsa'da sebep olmuş, on binlerce ağaç maden için yok edilmiştir. Hızını alamayan iktidar geçtiğimiz yıl Anayasa ve ilgili kanunları yok sayarak zeytinlik alanlarını da madenciliğe açmaya teşebbüs etmiştir. Bu doğrultuda, 1 Mart 2022'de bir yönetmelik değişikliğiyle zeytinlik alanlarda madenciliğin önünün açılması amaçlanmıştır. Bunun üzerine İYİ Parti olarak Danıştaya dava açmış, bu değişikliğin iptalini ve yürütmesinin durdurulmasını talep etmiştik. Başvurumuzu görüşen Danıştay da başvurumuzu haklı bulmuş ve yürütmeyi durdurmuştu. Bu kürsüden bir kez daha söylüyorum: İYİ Parti olarak zeytinliklerimizi ve tüm doğal güzelliklerimizi korumak için bundan sonra da mücadeleye devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Madencilik faaliyetlerinin doğal hayatı ve çevreyi nasıl yok ettiğini herkes gibi Bakanlık da görmektedir fakat bu olumsuz tabloyu tersine çevirecek hiçbir adım atmadığı gibi asla izah edilemeyecek ÇED raporları ve verdiği izinlerle ekolojik yıkımları âdeta teşvik etmektedir.
Muhterem milletvekilleri, Bakanlığın sorumluluk alanlarına giren konulardan biri ise şehircilik meselesidir. Şehircilik meselesi yine iktidarın rant ve talana dayalı anlayışından dolayı kanayan yaralarımızdan birine dönüşmüştür. İktidarın şehircilik anlayışı, imar plan bütünlüğünden uzak, çok kurumlu ve rant odaklı noktasal projelere dayalıdır, bu da uyumlu bir kentsel bütünlüğün sağlanmasının önündeki en büyük engeldir. Bu anlayış kent ve imar planlarının sosyal ve çevresel yönünü ihmal ederek meseleyi sadece mekân planlaması seviyesine indirmektedir. Böylece, kentsel yapılı çevre projeleri belirli kişilere ve sektörlere tahsis edilerek rant odaklı mekânsal planlamaya ve beton ekonomisine yöneltilmektedir. Bu uygulamaları yönetmekle görevli olan Bakanlık ise şehirleri sadece betonlaştırmakla kalmamış, toplumun belleği olan şehirlerin doğal ve tarihî silüetini yani hikâyelerini de yok etmiştir. İktidarın bu anlayışı, çarpık kentleşmeyi, afet risklerini, bölgeler arası gelişmişlik farklarını, çevresel problemleri, nüfus yığılmasını, göçü, işsizliği, yoksulluğu, tarım alanlarının parçalanmasını ve ulaşım problemlerini artırmaktadır.
Şehircilik konusunda iktidarın bir diğer başarısızlığı da kentsel dönüşüm konusundadır. Dünya Küresel Risk Yönetim Endeksi'ne göre insani krizler ve afetler bakımından yüksek riskli ülkeler grubunda yer alan ülkemizde kentsel dönüşüm meselesi hâlâ kanayan bir yara olmaya devam etmektedir.
Yine, şehircilik anlayışının da uzantısı olan başka bir mesele de konut meselesidir. Maalesef, bugün ülkemizde çok derin bir barınma krizi yaşanmaktadır. Vatandaşlarımız artan konut ve kira fiyatlarından dolayı yaşanabilir ve erişilebilir bir ev bulma konusunda büyük sıkıntı çekmektedir. Öğrenciler ise bu krizden en çok etkilenen kesimlerin başında gelmektedir çünkü mevcut iktidarın plansız, programsız ve öngörüsüz politikaları sayesinde, Türkiye'de üniversiteye giden her 100 öğrenciden yalnızca ve yalnızca 8'i yurtta kalabilme şansına sahiptir. Unutmayalım ki barınma hakkı bir insan hakkıdır. İktidarın bugüne kadar ortaya koyduğu politikalar, maalesef, insanları en temel haklarından dahi mahrum bırakmaktadır. Türkiye hiç bir dönemde bu kadar sarsıcı bir barınma krizi yaşamamıştır. Bugün ülkemizde başta düşük gelirliler olmak üzere maaşlı çalışanların çok büyük çoğunluğunun bir ömür çalışsa bile bir ev alma şansı kalmamıştır. İktidar ise her konuda olduğu gibi bu konuda da hayal satmaktan ve kredi kampanyaları ilan etmekten başka bir çözüm önerememektedir. İYİ Parti olarak yabancıların kolaylıkla ev sahibi olabilmesini mümkün kılan ve vatandaşlarımıza büyük bir sıkıntı yaşatan bu düzeni mutlaka ama mutlaka değiştireceğiz.
Muhterem milletvekilleri, Bakanlığın başarısız olduğu bir diğer temel sorumluluk alanı ise iklim değişikliğiyle mücadeledir. Türkiye, Küresel İklim Riski Endeksi Raporu'na göre 193 ülke arasında 64'üncü sıradadır ve gerekli uyum politikaları hızla devreye sokulmaz ise risk seviyesinin daha da artması kaçınılmazdır. Türkiye, Dünya Bankasının İklim Riskli Ülkeler Raporu'nda da iklim hassasiyeti kapsamında belirlenen kriterler doğrultusunda yüksek hassasiyete sahip ülkeler içinde yer almaktadır. İklim değişikliği sürecinin doğru yönetilmesi, net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmek için iklim kanunu ve emisyon ticaret sisteminin kurulması konusunda iktidarın daha fazla zaman kaybetmemesi gerekmektedir. Yapılacak bu düzenlemeler, hem ülkemizin iklim risklerine karşı korunması hem de ihracatımızın büyük çoğunluğunu yaptığımız AB ülkelerinin uygulamaya koyacağı Avrupa Yeşil Mutabakat'ı ve sınırda karbon düzenlemesi için büyük bir önem taşımaktadır.
Muhterem milletvekilleri, biraz önce ifade ettiğim gibi, çevre konusunda giderek karmaşıklaşan ve her geçen gün aciliyeti artan pek çok problem çözüm beklemektedir. O yüzden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının tüm bu meselelerde çok hızlı ve etkin bir şekilde harekete geçmesi önem arz etmektedir.
Konuşmama burada son verirken hem 2023 yılının hem de önümüzdeki genel seçimlerin her alanda, bilhassa çevre, şehircilik ve iklim meselelerinde köklü bir zihniyet değişimine vesile olmasını diliyorum. 2023 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)