GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:33
Tarih:09.12.2022

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli vekiller; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bizim, yıllardan beri, en azından dört yıldan beri bir türlü uzlaşamadığımız, anlaşamadığımız bir şey var iktidarın tarım politikasıyla ilişkili. Onlar, tarımı, tarımsal süreçleri herhangi bir kapitalist sektör olarak, parasal bir değer olarak görüyorlar ve bunun bir büyüme kalemi olduğunu düşünüyorlar. Sayın Bakan, sizden önce de böyleydi, maşallah, siz de böylesiniz. Bizim açımızdan ise bunun çok ötesinde bir anlama tekabül ediyor tarım; o da özellikle tarımın bir sosyal mesele olmasından kaynaklanıyor. İnsanların kendini gerçekleştirmesinin bir yöntemi olmasından kaynaklanıyor, her şeyden öte de geçimsel, geçimlik bir niteliğe sahip olmasından kaynaklanıyor. Örneğin, iktidar, özellikle bakanlar -şu anki Bakan da dâhil olmak üzere- bir iktisatçı gibi bakıyor meselelere yani ne alınmış, ne satılmış, günün sonunda ne kadar para kazanılmış. Böyle bakmak gerekir mi? Belki bakışın bir kısmı kuşkusuz ekonomik büyüklüklerdir ama esasen, Türkiye gibi bir ülkede tarımdan bahsediyorsak, bunu anlamlandırmaya ve alternatif tarım politikaları oluşturmaya çalışıyorsak bir tarım bakanının iktisatçı olmaması gerekir, iktisat bilgisine sahip olması ayrı bir şeydir ama bir iktisatçı olmaması gerekir. İktisatçı, bütün hayata paranın gözünden bakar, kapitalist değerlerin gözünden bakar, kâr gözünden bakar ama mesela toplumsal fayda gözünden bakmaz. Gelin, toplumsal fayda gözünden bakalım. Son yirmi yıl içerisinde Türkiye'deki tarımsal süreçler dikkate alındığında, bir defa, hem ÇKS'ye göre hem SGK'ye göre hem de TÜİK'e göre çiftçi sayısında olağanüstü bir azalma var. Denebilir ki: "Ya, kapitalizm ilerledikçe eğilim budur, çiftçi sayısı, tarımsal sektörler azalabilir." Mesela şöyle denecektir: "Giderek daha az sayıda tarımsal üretici daha fazla ürün ürettiğinden dolayı aslında evet, kapitalizm geliştikçe -bu, kapitalizmin bir gelişme göstergesidir- çiftçi sayısı, kırsaldaki insanların sayısı azalır." Bu külliyen hikâyedir; bu, tam anlamıyla bir ideolojidir, burjuva ideolojisidir. Yani burada Türkiye gibi bir ülkeden bahsediliyorsa burada çiftçi sayısının giderek azalıyor olması -ÇKS'ye ve SGK'ye ve TÜİK'e ilişkin vurgu yaptım- aslında bir alanın bir bütün olarak tasfiye olduğu anlamına gelir. Mevzuya bu zaviyeden baktığımızda, çiftçi sayısının azalması, ekilebilir toprak alanının azalması Sayın Bakan... Niye, nasıl azalmış? 26 milyon hektardan 23 milyon hektara düşmüş, 3 milyon hektar... Gözünüzde canlansın diye söyleyeyim değerli arkadaşlar, 3 milyon hektar, Trakya'nın bütün toprakları 2,5 milyon hektar. Trakya'nın tarım topraklarını düşünürseniz, 2 tane Trakya'yı iktidar yalnızca yirmi yıl içerisinde tarımsal süreçlerden koparmış.

Şimdi, bize diyorlar ki: "Ya biz ekilebilir alanlara işte, imar vermiyoruz, şunu yapmıyoruz, bunu yapmıyoruz." Ya, bu iktidar her yıl Konya Ovası'nı kaplayacak kadar memlekete beton dökmeyi bir kalkınma göstergesi olarak ele alıyor. Her yıl bu kadar inşaata ve betona kaynak ayrılıyor, bu kadar iş yapılıyor. Buradan bakıyorsanız bunun doğal sonucu artık betonları dişlemek olacaktır hani beton yenebilirse, ne kadar yeniyorsa.

Zincir markete ilişkin bir vurgu yapıldı. Arkadaşlar, bu iktidarın teşhisleri yanlış, zincir marketteki tam yanlış. Şimdi, geçen gün Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle söylenen şey, zincir marketlerin fiyatlarına Ticaret Bakanlığına bildirmelerine ilişkin bir şey var. Arkadaşlar, temel mesele, zincir marketlerin kaçı sattığı değil, kaça aldığı meselesidir. Bakın Sayın Bakan, kaça aldığı meselesidir. Bu niye böyledir? Çünkü aslında zincir marketler, alırken üreticiyi ezerek alır, bunlar piyasada monopsondur, tek alıcıdır. Böyle olunca da üreticinin ürünlerini ölü fiyatına alır. Geçen sene, Mersinde bir erik üreticisine sordum: "Kaça satıyorsun?" "Vallahi ağabey bilmiyorum." dedi. Dedim "Nasıl bilmiyorsun?" "Üç harflilerden biri -reklam olmasın diye söylemiyorum- bizden alıyor, daha sonra 'Senin malın bu kadar para etti.' diyor." Yani burada esasen tam da neoliberal sömürünün, böyle zurnanın zırt dediği şey, bu zincir marketlerin alış fiyatlarında saklıdır. Bir de tabii, şöyle bir şey var ya? Bu zincir marketleri gökten zembille indirmedik, biz cebimizden çıkarmadık, Bakanlıkta biz yoktuk; bu zincir marketleri siz yaptınız. İktidarın işi değil mi bu? E, şimdi, günün sonunda giderleri yani üretici fiyat enflasyonunu bu kadar artıran yüzde 50'lerde, yüzde 60'larda üretici fiyat enflasyonun olduğu yerde zincir marketlerin ümüğünü sıkmak nedir? Bence de yanlış yapıyor zincir marketler ama siz zincir market felsefesini kahraman bakkala üstün kılarak zaten hatayı yapmıştınız. O sebeple, şimdi, işte "Yerellerden alışveriş yapılsın, bakkallardan alışveriş yapılsın." falan demeyin; bu, işin palavrası yani bu, seçimlere giderken halk görsün, ya, bak, iktidar fiyatlar düşsün diye ne kadar cansiperane çalışıyor desin. Arkadaşlar, bunların bir gerçeği yok. Ekonomik, politik bir değerlendirme yapacaksanız bu dediklerimin arkasından gelmek zorundasınız, bunları kabul etmek zorundasınız.

Şimdi, Bakanlığın bütçesine ilişkin Sayıştayın 45 tane raporu var, bunların içerisinde ihalesiz alımlardan tutun, gelen paranın muhasebeleştirilmediğine ilişkin pek çok veri... Normal koşullarda, bu, hukuksuzluktur, bundan dolayı insan cezaevinde yatar; böyle ağır şeyler var. 45 tane şey var -Komisyonda da konuştuk- kardeşim biri çıksın da Allah'tan, desin ki: Ya, bu şundan oldu, bundan oldu. Ya, inanabiliyor musunuz? Geçen sene devrik Bakana da söyledim bunu, onun zamanında da böyleydi, şimdi de felsefi olarak aynı şey devam ediyor. Yani Tarım Bakanlığı, ne yazık ki çiftçiyi destekleyen, kalkınmasını sağlayan bir şey olmaktan çıkmış, mesela TİGEM gibi yerler, buna benzer birtakım şeyler arpalığa dönüşmüş. Hani KİT'ler arpalıktı ya, o sebeple zamanında KİT'ler kapatılmıştı ya, şimdi AKP, o KİT'lerin arpalık olma hâlinin ruhuna rahmet okutacak kadar bütün Tarım Bakanlığını arpalık hâline çevirmiş durumda. 133 milyarlık bir bütçe var, bu yeter mi? Yetmez ama daha beteri 54 milyarlık bir destek var. Bu 54 milyarlık desteğin arkadaşlar böyle devenin kulağı kadar bir kısmı küçük ve orta ölçekli çiftçiye gidecek, onun haricindekiler tarım tekellerine gidecek.

Burada meselemiz çok boyutlu, bunlardan bir tanesi hiç kuşkusuz ki mevsimlik tarım işçileri. 2017'de Binali Yıldırım'ın bir genelgesi var. Bakın, bu genelge iyi bir genelgedir. 11 Bakanlığa yazdım, dedim ki: Ey bakanlıklar, bu genelgede size vazife var, hanginiz yaptınız vazifenizi? İçişleri Bakanlığından tutun, Ulaştırma Bakanlığına kadar var, hiçbiri vazifesini yapmamış. İki Bakanlık cevap verdi, onlar da mevsimlik tarım işçilerine ilişkin tamamen hikâye cevaplar.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Ulaştırma Bakanlığına ilişkin bir laf söyleyeyim, ondan sonra tarıma bağlayıp bitireyim, zamanım da az kaldı.

Şimdi, İkizdere İşkencedere'de taş ocağı projesi yapıldı, bu Bakan da dedi ki: "Ya kardeşim, biz, iki yıl sonra buraları rehabilite edeceğiz, buraları bitireceğiz, dört dörtlük yapıp bırakacağız." Biz neye itiraz etmiştik biliyor musunuz? Çünkü orada çay ve bal son derece önemliydi, özellikle "deli bal" denen kalitesi yüksek bal orada üretiliyordu. Bakan bize dedi ki: "O taş ocakçılarına bakmayın, biz, iki seneye Allah'ın izniyle bu işleri bitiyoruz, burayı da böyle tertemiz yapıp bırakıyoruz." Sayın Bakan, iki ay kaldı iki seneye. Ne yapmayı düşünüyorsunuz, planladığınız ne var? Hiçbir şey yok. Yani oranın rehabilite edilmesini falan bırakın, zaten Türkiye'de hiçbir taş ocağı rehabilite edilmedi ama orası, günün sonunda, rehabilite edilmemiş, böyle son derece metruk bir yer olarak terk edilecek.

Değerli arkadaşlar, hep diyorsunuz ya: "Eleştiriyorsunuz, çözüm nedir, çözüm nedir, çözüm nedir?" diye... Bu arada, Tarım Bakanı yeni gelmiş galiba, hoş gelmiş; konuşmamın epey bir süresi boyunca orada yoktu diye fark ettim. Bir defa, bakın, mesele şudur: İktidarın görüşü, biz uluslararası tarım tekellerini desteklersek tarımsal gayrisafi millî hasıla artar ve yoksul köylü bundan kalkınır. Bu yanlıştır; bu, dünyada terk edilen bir politikadır; sosyal refaha, adalete, hiçbir şeye hizmet etmez. Esas olan şey, küçük ve orta ölçekli çiftçiyi desteklemek, bu sayede ülkenin kalkınmasını sağlamaktır. O yüzden biz diyoruz ki: Küçük ölçekli çiftçilerin borçları kamu borcu sayılmalıdır, bir. İki, Binali Yıldırım'ın 2017 yılındaki mevsimlik tarım işçileri konusundaki genelgesine tam olarak uyulmalıdır. Gayrisafi yurt içi hasılanın -hiç yapmadınız, yasayı siz çıkartmıştınız- yüzde 1'i değil, yüzde 1'inden fazlası -biz kendi programımızda yüzde 2 olarak bunu öngördük- yüzde 2'si destek olarak tarıma verilmelidir ve önceden verilmelidir; ekimden önce, üretimden önce verilmelidir. Küçük ve orta ölçekli çiftçilere elektrik ve su mutlaka ücretsiz olmalıdır. Gübreden, tarımsal ilaçlardan, mazottan KDV ve ÖTV kesinlikle kaldırılmalıdır. Küçük ölçekli çiftçilere ekim dikim yapılmayan araziler kullanım amacıyla devredilmelidir, hazine arazilerinden bahsediyoruz. Sütte fiyat en az 10 lira seviyesine çıkartılmalıdır. Mutlaka kooperatifçilik kanunu çıkartılmalıdır Sayın Bakan.

Bakın, her şeyi konuşuyorsunuz, çiftçi örgütlenmelerine ilişkin söylediğiniz hiçbir şey yok. Çiftçiler örgütlü olmadıklarından dolayı başına bu kadar hadise geliyor, oysa Türkiye'de 3 bakanlık ve 3 mevzuatla belirlenen Kooperatifler Yasası'nı, biz HDP olarak kooperatifler bakanlığı ve kooperatifler bankası, artı tek mevzuata indirmiş durumdayız, bunu da burada grubu olan bütün partilere göndermiş durumdayız. Mutlaka sağlam bir kooperatifçilik anlayışıyla, çiftçilerin, kırsal kesimdekilerin hem kooperatiflerde hem sendikalarda örgütlenmelerinin önündeki bütün 12 Eylül engellerinin kaldırılması gerekir. İmara açılan ormanlardaki projelerin tümünün iptal edilmesi gerekir. Yangınla ilişkili kullanılacak helikopter ve uçak filosunun en az 5 katına çıkartılması gerekir. Bölgede özellikle güvenlik gerekçesiyle... Dersiniz ki belki "Güvenlik gerekçesiyle orman tahribi yok." Ben bizzat oradaki en yetkili -ismini söylemeyeyim, adamcağızın başı belaya girmesin- kişiyle konuştum, orada güvenlik sebebiyle orman yangınları ve orman kesimi var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki güvenlik gerekçesiyle çıkarılan orman yangınlarının önüne mutlaka geçilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

RIDVAN TURAN (Devamla) - Özellikle, şu çok temel bir mesele: Biz hep ne diyoruz HDP olarak: Tarımı kurtarmak için neoliberal politikalardan uzaklaşın. İki, Kürt sorununda demokratik ve barışçıl bir siyaset izleyin ki yayla yasakları, mera yasakları, layıkıyla yapılamayan hayvancılık ve benzeri problemler ortadan kalksın ve oradaki tarımı kalkındıracak adımlar atılsın; bu sürecin teşvik edilmesi gerekir mutlaka. Ayrıca, Afrin başta olmak üzere, bu bölgenin zeytin talanına son vermek gerekir. Bunu yıllardır tartışıyoruz, hâlâ da tartışmaya devam ediyoruz. Bu, hem Türkiye'deki zeytinciliğin ve zeytinyağcılığın dünyadaki prestijini yerle yeksan ediyor hem de bu, o çeteler eliyle yapılan gayrimeşru bir ticarettir. Neticede, yeni KİT'lerin açılmasına, tarımda yeni bir felsefeye, yeni bir paradigmaya ihtiyacın olduğu çok açık çünkü böyle gidersek gıda güvenliği, gıda güvencesi ve gıda egemenliğinin sağlanması mümkün değildir. Bunun ne kadar büyük bir bela olduğunu hep beraber göreceğiz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)