| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 09.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli hazırun; iktidar "Millî menfaat, vatanseverlik, dış siyaset partilerüstüdür." sözlerini ağzından hiçbir zaman düşürmedi ama ne yazık ki bu yirmi küsur senelik pratiğine baktığımızda, kendi menfaatlerini, bahsettiği menfaatlerin üzerinde tuttu hatta sadece kendi -dar manada- menfaatlerini değil, Türkiye'yi narkodevlete çeviren uyuşturucu baronlarının, yerli ve yabancı silah tüccarlarının, SADAT gibi savaş tacirlerinin de çıkarlarını halkın menfaati üzerinde tutan bir siyaset geliştirdi.
Evet, AKP iktidarı zamanında, bekçi, polis, korucu, uzman asker kadrolaşmasında büyük bir patlama oldu. Bu bir ihtiyaç mıydı? Eğer ülkeyi copla yönetecekseniz, eğer muhalefeti ağzını her açtığında susturacaksanız, evet, bir ihtiyaç ama ülkeyi demokrasiyle yönetecekseniz bir ihtiyaç değildir. Güvenlik elbette önemlidir, her canlının refleksif de olsa güvenliğe ihtiyacı var ve kendi güvenliğini almak gibi bir sorumlulukla davranır; bu, dünyada en doğal olan şeydir fakat doğal olmayan bu iktidarın yaptığıdır. Bu iktidar ne yaptı? Ülkenin güvenliğini, huzurunu, ekonomisini kendi çıkarları için hunharca kullandı ve bunu bir "vatanseverlik" maskesiyle yaptı; doğal olmayan şey budur.
Bakın, burada, bütçe görüşmelerinin başladığı ilk günde AKP iktidarı adına konuşan Nurettin Canikli "Güvenlik için çok paralar harcanıyor. Bir mühimmatın maliyeti 5 milyon dolar." dedi ve böylece aslında bu bütçedeki asıl mantığınızı net bir şekilde ortaya koydunuz. Daha önce benzer açıklamaları Devlet Bahçeli de Erdoğan da rakamlar vererek yapmışlardı, bunu hatırlatmış olayım. AKP iktidarı ve ortakları bölgede barış ve diyalog siyaseti değil savaş ve çatışma üzerinden siyaset kurduğu için şimdi biz silaha, tanka, topa, tüfeğe o kadar para ayırmak zorunda kalıyoruz, kalıyorsunuz.
Bakın, halkın boğazından kısıp savunmaya ayırdığınız bütçe arttıkça ülke daha da güvensiz bir hâle gelmiş durumdadır. "Suriye'yi denetleyeceğiz." dediniz, Suriye'deki savaşı resmen Türkiye'ye taşıdınız. "Libya'da ne işiniz var?" dememize rağmen oraya gittiniz, bütün işleri allak bullak ettiniz ve şimdi de Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın cumhuriyetin 100'üncü yılına girerken Türk dış politikasının stratejisini açıkladı. Nedir bu strateji? Normalleşme. Ey AKP, siz iktidara geldiğinizde "Biz komşularımızla sıfır sorun politikası güdeceğiz." demediniz mi? Ne oldu da şimdi, yeniden, yirmi küsur sene sonra normalleşme stratejisiyle yola çıkıyor ve "Cumhuriyetin 2'nci yüzyılında dış siyasetimizi normalleşme kodları üzerinde kuracağız." diyorsunuz? (HDP sıralarından alkışlar)
Sisi'nin elini sıkıp Libya'da İhvancı Trablus güçlerine askerî eğitim vererek, yine Trablus Hükûmetiyle anlaşmalar yaparak Mısır'la, Libya'yla normalleşemezsiniz. Katil Esed birden Esad'laşıveriyor ve onlarla görüşmeye gidiyorsunuz, gideceksiniz; kuzey ve doğu Suriye'ye sınır ötesi operasyonlar yaparak, oradaki cihadist Selefi örgütleri destekleyerek hâlihazırda bir kara harekâtını planlayarak bir normalleşme sağlayamazsınız.
Bakın, Sayın Bakan, Komisyon toplantısında sizin sözlerinizi tutanakta geçtiği şekliyle okuyacağım burada: "Bu gruplarla, ister Suriye Millî Ordusu olsun, ister HTŞ olsun, ister diğerleri olsun, falan filan -asker, polis, jandarma- Afrin'de, İdlib'de, Azez'de, Resulayn'da, Tel Abyad'da olan yerlerde çok ciddi birtakım kontrol mekanizmaları kurmaya çalışarak oradaki faaliyetleri yönetmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla oradaki sıra dışı, herhangi bir şekilde nizamı bozucu hareketleri engellemek için de elimizden gelen gayreti göstereceğiz." Bunlar sizin konuşmalarınızın tutanağında. Bu da şunu net olarak gösteriyor, HTŞ'yi de sahiplendiniz; IŞİD'i de El Nusra'yı da ve uzantısı örgütleri sahiplenmiş oldunuz.
Normalleşmeden devam edelim. Bakın, federe Kürdistan bölgesine operasyonlar düzenleyerek orada kimyasal silahlar kullanıldığına dair görüntüler hiçbir şekilde araştırılmadan, ki bu Mecliste defalarca talep etmemize rağmen araştırma yapılmadan, ayrıca uluslararası birçok hak örgütünün bu konuda talepleri ortadayken bu araştırmaya girmeden ne Irak'ta bir normalleşme sağlayabilirsiniz ne Kürt halkıyla bir normalleşme sağlayabilirsiniz. Şunu bir daha hatırlatmak istiyorum Sayın Bakan: "Envanterimizde yoktur." dediğiniz gazların -göz yaşartıcı gazlar- kullanıldığını, bu kürsüde bizzat sizler ifade ettiniz. Bu çelişkiyi hâlâ açıklayamadınız, kamuoyu bu çelişkiyle ilgili sizden oldukça net bir açıklama bekliyor. Ben buradan, bu konuyla ilgili bir duyarlılık gösteren, şimdi cezaevinde tutulan TTB Başkanı, Adli Tıp Uzmanı -ki bir uzman olarak bir görüş bildirdi kimyasal silah kullanımına dair görüntüler için- sevgili Şebnem Korur Fincancı'ya buradan selam ve sevgilerimizi iletiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Evet, değerli halkımız, şimdi, Pençe-Kılıç Operasyonu gündemde ve 19 Kasım gecesi güney Kürdistan ve kuzeydoğu Suriye bölgelerine yönelik Birleşmiş Milletlerin meşru savunma hakkının 51'inci maddesi gerekçe gösterilerek bir hava harekâtı düzenlendi. Bu gerekçe neye dayandırıldı? Taksim patlamasına dayandırıldı. Burada Taksim patlamasını defalarca konuştuk. Taksim patlamasında ortaya çıkan bütün ifadeler, görüntüler İçişleri Bakanının yüzüne gözüne bulaştırdığı açıklamalar her şeyin IŞİD ve uzantısı olan, El Kaide ve uzantısı olan örgütler tarafından gerçekleştirildiğine dair net belgeler var ve bu, gerekçe gösterildi. Bakın, şunu hatırlatacağım size: MİT Müsteşarı Hakan Fidan "Gerekirse Suriye'ye 4 adam yollarız, Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretiriz, Süleyman Şah Türbesi'ne saldırırız." dedi. Bu çelişkileri açıklamak ve savaş gerekçesi 51'inci maddeye gerekçe üretmek için bundan daha iyi bir örnek var mıdır? Sanırım gayet açık ve net, kamuoyu da bunun farkında.
Peki, nedir bu operasyonların sebebi? "Kimsenin toprağında gözümüz yok." diyorsunuz ama Neoosmanlıcı politikalarla yayılmacı siyasetinizi Libya'ya kadar ulaştırdınız. "Kürtlerle sorunumuz yok." diyorsunuz ama 4 parça Kürdistan'da Kürt halkına dönük, hiçbir şekilde dur durak bilmeyen savaş ve çatışma siyasetini devam ettiriyorsunuz. Cumhurbaşkanı "Kobani bitti ya, oradakileri temizledik, bitiriyoruz." diyor. Biten ne? Kobani'de kim yaşıyor? Kobani'de sizin gibi, bizim gibi insanlar yaşıyor; her gün sabahleyin çocuğunu okula gönderen insanlar yaşıyor. Siz Kobani'de 7/24 eli silahlı insanlar mı yaşıyor zannediyorsunuz? Orada temizlenmek istenen koskoca bir halktır ve bunu kabul etmek mümkün değildir. Şunu da hatırlatmak istiyorum: Hedefinizdeki 30 kilometrede Araplar, Kürtler, Türkmenler yaşıyor ve 30 kilometrede, egemenlik kurmak istediğiniz yerde halk yaşıyor, halk. Orada o halkı ya göç ettireceksiniz ya öldüreceksiniz, başka çaresi var mı "Orada onları bitirdik." diyebilmek için?
Evet, değerli yurttaşlarımız, iktidarın bu girişimleri tam anlamıyla bir seçim kampanyası ve biz net olarak şunu ifade etmek istiyoruz: Savaş ve seçimi iç içe götürecek bu iktidar. Bu iktidar yoksul halk çocuklarını Suriye'de ya da başka yerlerde savaştırarak, orada o asker cenazelerinin Türkiye'ye gelmesi... Ki biz bunu asla kabul etmiyoruz, ne bir Kürt gencinin ne bir Türk gencinin asla burnu kanasın istemiyoruz ama bu iktidarın ne yazık ki bu dönemdeki planı savaş ve seçim siyasetini iç içeleştirmek. Ki bu bütçeye baktığımızda bu bütçe tam anlamıyla bunun göstergesidir.
Türkiye'nin, bölge halklarının yararına olmayan bu çatışmalara bizler "hayır" diyoruz. Bizim ödediğimiz vergiler bize yol, su, elektrik, sağlık, eğitim, gıda olarak dönmeliyken bize ne olarak dönüyor? HTŞ olarak dönüyor, ÖSO olarak dönüyor; bomba, tank, top, tüfek olarak dönüyor. (HDP sıralarından alkışlar) Bunu asla kabul etmiyoruz ve Türkiye'deki herkesi buna karşı çıkmaya davet ediyoruz.
Seçim ile savaşı iç içeleştirmeden bahsettim az önce. Hep beraber sınır ötesi operasyonlara... Ki bunda gerçekten, muhalefete de çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. "Kardeş kanı dökülmesin, hiç kimse ölmesin; ölmeyelim, öldürmeyelim." şiarıyla yola çıkmalıyız; bu iktidarın, muhalefeti arkasına dizmek isteyen kanlı seçim oyununu mutlaka bozmalıyız. Cumhuriyetin 2'nci yüzyılında bu soyguncu, savaşçı, çatışmacı, ayrıştırıcı, tekçi anlayışa karşı bizler demokratik cumhuriyeti inşa edeceğiz. Dış siyaseti postallar, İHA'lar, SİHA'lar, SADAT'lar, uyuşturucu baronları değil, bizzat bu bölgenin halkları kendi iradeleriyle belirleyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Halkların eşit kardeşlik temelinde yaşayacağı, Orta Doğu'nun ilacı olan, halkların eşit yurttaşlığı temelinde bir anayasanın sadece Türkiye'de değil, bütün bölge için ilaç olacağını düşünüyoruz ve bizler barışı, diplomasiyi merkezimize alarak, diyaloğu merkezimize alarak böyle bir çalışmanın başında olacağız. Savaşa karşı barışta Suriye, Irak, Libya, Mısır başta olmak üzere bütün bölge halklarıyla ilişkilerimizi biz gerçekten normalleştireceğiz ve gerçekten barışacağız.
Yaşar Kemal'in dediği gibi: "Dağlar, insanlar, hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiirdir barış." Gelin, hep birlikte bu şiiri yazalım; gelin, hep birlikte bu şiiri okuyalım; gelin, hep birlikte bu bölgede barışı inşa edelim. (HDP sıralarından alkışlar)