| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 10.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Başkanım, o "Mafyasın." sözüne özür dileyecek.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) - Dön önüne, dön, önüne dön.
SALİH CORA (Trabzon) - Vallahi, önce o söyledi! Önce o söyledi ya! Önce o söyledi, ondan sonra biz söyledik ya.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Sen ediyorsun, sen başlatıyorsun.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - O helva evinizde pişmiyor diye size tatlı geliyor değil mi? O helva sizin evinizde pişseydi siz böyle demeyecektiniz ya!
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Bu şekilde çok...
BAŞKAN - Sayın Oluç, Sayın Günay, bakın, arkadaşınız kürsüde.
SALİH CORA (Trabzon) - Ama hakaret etti! Önce o hakaret etti ya!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Siz başlatıyorsunuz.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) - AKP'lileri susturun Sayın Başkan, o tarafı susturun.
BAŞKAN - Sayın Kaçmaz, Sayın Kenanoğlu, lütfen...
SALİH CORA (Trabzon) - Önce o başlattı Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Cora...
KEMAL PEKÖZ (Adana) - Başkan, kim konuşursa konuşsun sürekli laf atıyor ya! Hiç mi çenesi durmaz bir insanın ya!
BAŞKAN - Arkadaşlar...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Hayır, siz başlatıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Kırkpınar, lütfen...
SALİH CORA (Trabzon) - Önce orası başlattı ya, lütfen ama ya!
BAŞKAN - Evet, Sayın İpekyüz, buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında sağlık dediğimiz belki de bu olay, fiziksel, ruhsal, sosyal, siyasal açıdan tam iyilik hâlidir. Bir yerde ayrımcılık, kutuplaştırma, nefret dili ve kin kusan dil varsa o toplumda sağlıktan söz edilemez; sağlığın tanımı budur.
Ve bugün 10 Aralık, İnsan Hakları Günü. Bakan kitap basmış, Sağlık Bakanlığı kitabı. İlk cümlesi ne biliyor musunuz? "Sağlıklı yaşam hakkı, insan hakkıdır." "Sağlıklı yaşam hakkı, insan hakkıdır." Peki, insan haklarıyla ilgili uzun uzun anlatmaya gerek yok, çocukların küçücük yaşta evlenmesi hoş görülüyorsa, kadınların katledilmesi hoş görülüyorsa; baskı, zorbalık, işkence bu ülkede ayyuka çıkmışsa; her gün cezaevlerinde ölümler oluyorsa; insanlar diliyle, kültürleriyle, inançlarıyla ilgili ayrımcılıkla karşı kalıyorsa sağlıktan söz edebilir misiniz? Sağlıktan söz edemezsiniz. Sağlık dediğiniz, hastane değil; sağlık dediğiniz, insanların hasta olmama hâlidir. Sağlık dediğiniz, insanların geleceğe umutla bakabilme hâlidir ve sağlık çalışanları ilk başladığında -birçok gruptan da söylüyorum- Hipokrat'tan söz ediyorlar, evrensel etik ilkelerden söz ediyorlar, meslek örgütünün getirdiklerinden veya dünyada bu işte başlangıç yapanların etik ilkelerinden söz ediyorlar ve sağlık çalışanları en büyük insan hakları savunucularıdır ve barışın yanındadırlar. Ve bu şekilde Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı, Türkiye İnsan Hakları Vakfının daha önceki başkanlığını yapan ve kurucusu Şebnem Korur Fincancı'ya da buradan selam göndermek istiyorum, onu söyleyeyim. (HDP sıralarından alkışlar)
Sağlık... Sağlığın eşitsizlikle çok ilişkisi var. Eşitsizlik nedir? Bir, yoksulluk varsa; bir diğeri, sömürü varsa, makas açılmışsa ve savaşlar varsa, çatışma varsa sağlıktan söz edilemez. Niçin yoksulluk? Sadece biz söylemiyoruz, Dünya Sağlık Örgütü uluslararası sağlık tanımında yoksulluğu madde olarak koymuş. Peki, Türkiye'de durum ne? Türkiye'de şu anda yüzde 50 -nüfusun büyük çoğunluğu- yoksulluk sınırının altında; siz sağlıktan nasıl söz edeceksiniz? Ekonomi politikaları yok, işsizlik had safhada, çalışma koşulları kötü, güvencesizlik var, insanlar beslenemiyor, çocuklar okula aç gidiyor, çocuklar kahvaltı yapamıyor, yemek yiyemiyor; siz nasıl sağlıktan söz edeceksiniz? Sayın Bakan, siz çocuk hekimisiniz; çocukların beslenemediği bir ortamda, eşitsizliğin olduğu bir ortamda nasıl gelecek kuracaksınız? Bunların hepsi problem. Ve kış gelmiş, doğal gaz parası ödenemeyecek, elektrik parası ödenemeyecek, kömür alınamayacak, insanlar aç olacak, siz diyeceksiniz ki: "Sağlığınız yerinde."
Peki, Türkiye'de durum ne? Türkiye'de Sağlıkta Dönüşüm -Sayın Akdağ burada- bir çöküşe dönüştü. Çöküşe dönüştü, neden? Sadece tedavi konuşuluyor, sadece insanların hastaneye gidişi konuşuluyor. Bakın, Türkiye'de bir hesaplama yapılmış, geçmişte 3,2'yken şu anda yüzde 10 sağlığa, hastaneye gidiş oranı var. Bunun anlamı ne? Türkiye'de otuz sekiz günde bir herkes hastaneye gidiyor. Bir ülkede hastaneye çok başvuru varsa, insanlar çok hasta oluyorsa o bakanın istifa etmesi lazım. Normalde insanların hasta olmaması lazım ama burada insanlar çok hasta oluyorsa orada buna bakmak lazım.
Bir diğeri ne? Ya, bütçe... Biz diyoruz ki: Bütçeyi arttıralım; insanların daha iyi yaşaması için, insanların hastalıktan korunması ve önlenmesi için. Ama yok. Ne oluyor? Burada yapılan işlem, daha çok tedavi edici hizmetlere; koruyucu hizmetlere hiç para aktarılmıyor ve geldiğimiz aşamada, neredeyse Sağlık Bakanlığının bütçesinin büyük çoğunluğu tedavi edici hizmetlere gidiyor. Oran yaklaşık yüzde 70, personelle beraber; yüzde 30 korumaya kalıyor. Siz nasıl koruyacaksınız yüzde 30'la? Bunu yapamazsınız
Ve Sağlıkta Dönüşüm'le ne oldu? Kurumlar işletme, hastalar müşteri oldu. Peki, büyük kara delik ne? Bu, övünülerek, şehrin en uzağında olan şehir hastaneleri. Ya, diğer hastaneleri kapattınız, yok ettiniz; oraya verilen para diğer hastaneden 10 kat daha fazla ve kira bedeliyle, oradaki toplam diğer malzemeyle beraber 46 milyar lira sadece oraya gidiyor. Peki, diğer hastanelere para gidiyor mu? Hayır. Ve şehir hastaneleri, aslında şirket hastanelerine dönüştü. Neden? Birçok işi orada şirketler yürütüyor, kamu yürütemiyor. Neyse ki vazgeçilmesi düşünülüyor ama hâlâ cebimizden para çıkıyor, gelecekte de bu para cebimizden çıkmış olacak.
Koruyucu sağlık hizmetlerinden söz ettik. Niçin? Çünkü siz yüzde 30'la insanları koruyamazsınız, önleyemezsiniz. Esasen, en yapılması gereken insanların hasta olmayacağı ortam yaratmak ve hasta olmaması için de çaba harcamamız lazım ama böyle bir şey yok.
Koruyucu sağlıkta en büyük hedefleri neydi? Aile sağlığı merkezleri, aile hekimliği. Aslında, aile hekimleri kamunun verdiği yerde oturuyor ama oranın kirasını kendisi veriyor; bir işverene dönüştürüldü, bir işletmeye dönüştürüldü ve elektrik parası, doğal gaz parası, telefon parası, internet parası, çalışanı, malzemesinin parasını o veriyor. Peki, bu nasıl insanları koruyacak? Bakın, hepatit aşısı şu anda Türkiye'de yok, hepatit B aşısı; büyük bir sıkıntı yaşanıyor. Bir ara verildi, Bakanlık toplandı "Yerli üreteceğiz." diye, yok. Tekrar bu sabah ben Batman'la konuştum, Mardin'le konuştum, doğum kontrol ve anne sağlığıyla ilgili D vitaminli birçok malzeme yok, çocuklara verilecek ilaçlar yok. Siz nasıl koruyacaksınız insanları? İnsanlar zaten yoksulluğun, eşitsizliğin dışında böyle bir sorunla karşı karşıya. Ve aile merkezlerinde giderek verem takibi bile yapılamıyor. Bu, pandemi sürecinde unutuldu ve şimdi tekrar verem hortladı ve insanlar giderek korunamıyor, böyle bir süreçle karşı karşıya.
Şimdi, bir diğeri, "Sağlıkta kuyruklar bitti, sağlıkta kuyruklar bitti." Hepiniz vekilsiniz, yurttaşlar, vatandaşlar da bizi dinliyor, insanlar telefonla randevu alamıyor. Telefonla randevu alamıyor ve merkezî bir sistem getirilmiş, randevu sistemi, Hekim Randevu Sistemi, on dakikalık bir zaman ayrılmış, sonra ek zaman da konulmuş; insanlar ulaşamıyor. Velev ki ulaştı, hekime gittiğinde ultrason için bir hafta, film için yirmi gün, ameliyat için bir ay. Velev ki ameliyat olacak, malzeme yok, belli branşlarda malzeme yok. Niçin? Hastane alamıyor. Sonuç ne? Özele git, özele git. Ya, siz özeli açtınız, yoksul vatandaşları oraya yönlendirmek için mi, yoksul yurttaşların özele gidip para vermesi için mi? Neydi? "Yüzde 200'den fazla para alınmaz." Herkes de biliyor ki yüzde 200 değil, yüzde 500; birçok kez daha fazla oranda para alınmakta. Ve bu sistemle beraber ne oldu? İnsanlar randevu bulamıyorsa en rahat çözüm, acile git; acile git ve acile şu anda gidenlerin yüzde 90'ı acil değil çünkü randevu alamıyor, oraya gidiyor ve ne oluyor? 130 milyon kişi geçen yıl acile gitmiş. Ya, afete dönüştürdünüz bu ülkeyi, çöküşe dönüştürdünüz. Ve Sayın Bakan dün bir "tweet" attı. Yani "tweet"inizde şunu diyorsunuz Sayın Bakan: "Bu Merkezî Hekim Randevu Sistemi üzerinden randevu alarak uzmana görünen, herhangi bir hastalık tanısı konmayan, tedaviye ihtiyaç duymayan çoook hastamız var. İyi olduğumuzu doktordan duymak çok güzel, güzel ama tedavisi geciken insanlar da var, bu hastaları düşünelim, gitmeyelim." İyi de işte sağlıkta dönüşüm bu oldu. Neden bu oldu? Birinci basamağı yok ettiniz, sevki yok ettiniz; insanlar birinci basamağa uğramadan, elini kolunu sallayarak bütün hastanelere gidiyor. Gelin, koruyucu sağlığın en önemli yeri olan birinci basamağı ve sevk sistemini getirin. Sevk sistemi olmadığı zaman olay, bütün hastanelere yığılma oluyor. Önemli olan, hastalıkla mücadele, hastaya bir muayene ortamı değil ve "beyaz reform" dediğiniz olay buna çözüm değil. EMG randevusu alınamıyor, ameliyat malzemesi alınamıyor, birçok durumla halk karşı karşıya.
Diğeri şiddet; şiddetle ilgili çıkartılan hiçbir yasa çözüm olmadı. Bir kere bu ülkede şiddet dilini kullanan sorumlular varsa, şiddet ve ayrımcı dilini kullanan bakanlar varsa şiddet bitmez. Bugün çeteler artık sokaklara hâkim olmuş, çeteler her yerde bir nefret dili kusuyor. Ve sağlıkta şiddetin nedeni dönüşümle beraber yoksulluk, işsizlik, iş bulamama, güvencesizlik ve hastaya müşteri gibi bakılması, bir taraftan da hekim ve sağlık emekçilerinin sürekli aleyhinde konuşmak, onları bir hedefe dönüştürmek. Ya, hepimizin bildiği Profesör Esin Şenol tehdit edildi, ölümle tehdit edildi; onu tehdit eden sahte doktora -Bakanlık doktor olmadığını öğrendi- koruma verildi ya, bu ülkede böyle bir sistem var ya. Esin Şenol değil de onu tehdit eden, Esin Şenol'u tehdit eden kişiye koruma ve Esin Şenol'un da yanına yaklaşmasını önlemek için karar alındı.
Şimdi, sağlık emekçileri göçüyor. Niçin göçüyor? Ya, 27 kat arttı, artık hekimler Türkiye'de çalışmak istemiyor. Neden çalışmak istemiyor? Ülkede zaten özgürlükler kısıtlanmış, demokrasiden uzaklaşılmış, açlıkla karşı karşıya, şiddetle karşı karşıya ve her gün bir acı, travma yaşanmakta, bununla ilişkili insanlar göç etmekte ve Tabipler Birliğinin açıkladığı rakamlara göre her yıl giderek artıyor, her yıl giderek artıyor. Neydi? Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: "Açık konuşuyorum, giderse gitsinler." İşte gidiyorlar. Sorun fakülte sayısını artırmak değil, sorun, öyle değil, bunları tutabilmektir, bunları nitelikli bir hizmete tabi tutabilmektir; yok. Ve var olanlarla ilgili ne yapıyorsunuz? Arşiv taraması, güvenlik soruşturması, kanun hükmünde kararnamelerle resmen ellerini kollarını bağlıyorsunuz ve liyakatsiz partili yöneticileri atıyorsunuz; düğmeni ilikle, itaat et ve sağlık hizmeti ver! Sağlık böyle verilmez ve verilemiyor. Neden verilemiyor? Birinci basamak yok oluyor, insanlar hastalanıyor.
Eğitim... Eğitimi yok ettiniz. Ya, bir ara herkes diyordu: Hastane, tıp fakültesi açılsın. Sorun açılması değil nitelikli eğitim verilmesi. Kadroları niteliksiz atıyorsunuz, neredeyse ayakkabı numarasını vereceksiniz, onu atıyorsunuz ve insanların sorunlarını belirleyip, onları getirip orada oturuyorsunuz.
Üniversiteler... Üniversiteler bitti, özellikle tıp fakültesi hastaneleri; neden? Bu Merkezî Hekim Randevu Sistemi dışında orada da mesai dışı öğretim üyesi randevu sistemi getirdiniz. Mesai dışıydı, mesainin içinde... Bir araştırma yaptık, Dicle Üniversitesinde mesai dışı randevu sistemiyle yapılan ameliyatlar gün boyu sürüyor. Bir ortopedi hastası iki hafta boyunca ameliyat olamadığı için Sağlık Bakanlığını arayıp Özel Kalemden rica edip ameliyat oluyor. Böyle bir sistemle bunların hepsini bitirdiniz ve giderek niteliksiz bir kadroyla karşı karşıya kaldık.
Bir diğeri; "Bütçe, bütçe." diyoruz... Ya, gerçekten çalışma ortamını da bozdunuz, ekibi de bozdunuz. Eğitimde de sağlıkta da ikisinde de hikâyeniz vardı, o hikâyeler bitti. "4/A, 4/B, 4/C" diye bir sistem getirmiştiniz, aynı kurumda çalışıyorlar, aynı yerde çalışıyorlar, farklı maaşlar alıyorlar. Ve siz performansla, ek ödemelerle tümüyle ekip hizmetiyle yürütülebilecek sağlıkta çalışanların barış ortamını bozdunuz, rekabet ortamını geliştirdiniz ve bu getirdiğiniz sistemlerin çoğu emekliliğe yansımıyor. Emeklilikte yaptığınız ufak düzenlemeler yetmiyor. İnsanlar yoksulluk sınırının altında kalmayacak, geçinecek düzeyde bir ortam istiyorlar ama hep böyle özeli teşvik ettiniz, özelde çalışan hekim, hemşire, ebe, onları da bitirdiniz.
Ya, biz burada ağırlıklı olarak hekimleri filan konuşuyoruz, hemşirelerin sorunları yığınlarla, paramediklerin sorunları yığınlarla, psikologların sorunları yığınlarla, teknisyenlerin sorunların yığınlarla, şoförlerin sorunları yığınlarla. Geçen yıl da söyledim, şoför isyan etti Bakanlığın önüne gitti ya, isyan etti "Ben hastayı taşıyamıyorum." diye. Bunlarla ilgili bir çözüm bulmadığınız sürece sizin yaptığınız şey göz boyama olur, gerçek sağlık sistemi olmaz.
Bu ülkede ilaç yok, ilaç. İlaç alamıyor insanlar, bin taneden fazla ilaç yok. Euro ne kadar? 7,86 TL belirlenmiş. Euronun ne kadar olduğu belli. İlaç alınamayan bir ortamda siz bu hizmeti veremezsiniz. Eczacılar, hastalar, hekimler, ilaç yokluğu yüzünden perişanlar ve antibiyotikler, kanser ilaçları bulunamıyor. Kanser ilacı almak için dava açan insanlar var, mahkemeye başvuran insanlar var. Ya, bunlarla ilgili bir düzenleme yapmayacak mısınız? Hiç bunlarla ilgili bir düzenleme yapılmıyor.
Bir diğeri ana dili. Ana diliyle ilgili sürekli konuştuğumuzda... Pandemide bir hizmet verildi, ya bir tane ana dilinde yazılı broşür yok. Meme kanseriyle ilgili, sigarayla ilgili, diğer konularla ilgili, hiç insan ana dilinde bir çalışma yapmaz mı, yürütmez mi? Burada Kürt anneleriyle ilgili, Kürt kadınlarıyla ilgili, Kürtlerle ilgili, gençlerle ilgili, sigarayla ilgili, uyuşturucuyla ilgili hiçbir Kürtçe çalışma yapılmaz mı? Ama kürdistandan hasta geldi, turizm hekimliğinden söz ediyorsunuz, onun dışında hesabınıza gelmediğinde bu işleri yürütmek istemiyorsunuz.
Ve şimdi, konuşmamın başında da söyledim, bir diğer konu cezaevleri. Bakın, dün yaşamını yitiren Tahir Gürdal vardı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - 50 yaşında, on beş gün Diyarbakır Gazi Yaşargil Hastanesinde kelepçeye bağlı kaldı. Akciğer kanseri ve bırakıldıktan on üç gün sonra yaşamını yitirdi. Şimdi, Sayın Bakan, sizle ilişkili değil ama her koşulda insanlar -hekimlik bir insan hakları mesleğidir- kelepçeye bağlı tedavi olmaz, kelepçeye bağlı yoğun bakımda yatırılmaz. "Mahkûm koğuşu" dediğiniz yerin insanların olabileceği bir tarzda olması lazım, sağlıklı olması lazım. Sevklerinde, gidişlerinde, gelişlerinde ilgili bakanlıklarla bir düzenleme yapmanız lazım. Yapmadığınız sürece cezaevleri eza evine ve resmen katil ortama dönüşüyor, vahşete dönüşüyor. Bunlarla ilgili bir düzenlemenin yapılması lazım.
Ve sağlığın geldiği ortam... Tümüyle ülkede sağlıksızlık hâkim. Bu bütçe çözüm olmayacak. Sağlıktan da özgürlükten de tasarruf edilemez. Ücretsiz, nitelikli, erişilebilir, ana dilinde sağlık hizmeti verilmesi lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)