| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 12.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlar; heyetleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmamın bir kısmını okuyarak, bir kısmını konuşarak yapacağım çünkü zamana sıkışacağım her zamanki gibi.
Ülke yönetiminin bütün alanlarında olduğu gibi diplomatik alanda da krizlerin olduğu bir dönemdeyiz. İktidarın son on yıldaki politikaları, özellikle de darbe süreci ve olağanüstü hâl rejimi altında tesis ettiği ve "beka" söylemi etrafında kenetlenen bir milliyetçi bloka dayanan ucube başkanlık sistemi, ülkeyi ekonomi ve finans alanlarından tutun da eğitim, sağlık ve hatta toplumsal ahlak alanına kadar tam bir çürüme ve çöküş girdabına sokmuştur; demokrasi alanı da bu süreçten fazlasıyla nasibini almıştır.
Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Konseyiyle ilişkilere dair bildiğimiz problemler kangrenleşmiş bir şekilde devam ediyor. O noktada çok yeni bir durum söz konusu değil, onun için buraları kısa tutacağım. Sadece Hükûmet, F-16'lar konusunda İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine karşı veto kartını kullanarak sonuç almaya çalışıyor. Diğer konularda bir düzelme olmadığı gibi, güvensizlikler devam ediyor. Avrupa Birliğiyle katılım müzakereleri, gümrük birliği ve vize serbestîsi konusunda ilerleme olmadığı gibi, bazı konularda gerileme var arkadaşlar. Örneğin, Türkiye vatandaşları Schengen ve ulusal vize almıyor; binlerce öğrenci, işçi, iş insanı mağdur durumda. Burası önemli: Yetmezmiş gibi, Sayın Bakan, 2022 yılında transit uçuşlar için bile İspanya, Fransa ve geçen hafta da Hollanda bundan sonra artık vize isteyecek yani transit geçerken bile Türkiye'den vize istiyor. Bu, gerçekten, içinde olduğumuz içler acısı durumun veciz bir şekilde ifadesi.
Kıymetli arkadaşlar, Avrupa Konseyiyle ilişkiler tarihinin en kötü döneminde. Nisan 2017'den beri izleme sürecinde olan Türkiye, Rusya'nın Konseyden atılmasından sonra insan hakları konusunda hem açılan dava hem de mahkûmiyet sayısı itibarıyla 1'inci sıraya yerleşti. Son üç yılda 3 defa 18'inci maddeyi ihlal kararları alındı Türkiye hakkında yani Türkiye'de yargılamaların siyasi saiklerle yapıldığı, bağımsız yargılamanın olmadığı üst üste kararlarla tescillendi. Demirtaş, Kavala ve en son, 8 Kasımda, 13 HDP milletvekili ve Eş Başkan Figen Yüksekdağ hakkındaki kararlardan bahsediyorum. Türkiye, kesinleşen Büyük Daire kararlarını dahi uygulamıyor; CPT'nin 2016, 2018 ve 2021 raporlarını açıklayıp gereklerini yerine getirmiyor; İnsan Hakları Komiserliğinin, Venedik Komisyonunun, Yerel Yönetimler Kongresinin ve Sayın Bakanın da bir dönem Başkanlığını yaptığı Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin onlarca rapor ve görüşünü hiçe sayıyor, kulağını tıkıyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye hakkında başlattığı bir ihlal süreci var biliyorsunuz, Kavala davası yüzünden. AİHM kararları uygulanmazsa bu süreç Türkiye'nin Avrupa Konseyinden atılmasına kadar gidebilir.
Kıymetli arkadaşlar, Freedom House 2022 Dünya Özgürlük Raporu'nda Türkiye'yi "Özgür Olmayan Ülkeler" kategorisine almış; 34 puanla Uganda ve Gine'den, 33 puanla Ürdün ve Haiti'den sonra 32 puanla Türkiye, Cezayir ve Mali'yle aynı kategoride bulunuyor. Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke arasında 149'uncu sırada. OECD'ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü (FATF) Kasım 2021'de Türkiye'yi, kara para aklama ve uluslararası terörün finansıyla yeterince mücadele etmediği için gri listeye almıştı. Boğaziçi Üniversitesine şirkete kayyum atar gibi rektör atıyor Hükûmet; hâliyle, Türkiye dünyanın en iyi 500 üniversitesine 1 üniversite bile sokamıyor. Batı'dan swap ve temiz borç para bulamayan Hükûmet Orta Doğu'da kapı kapı gezerek en azından seçimlere kadar biraz sıcak para bulmak için çalmadık kapı bırakmıyor; "katil" dediklerine sarılıyor; "normalleşme" esprisiyle, baş döndüren bir hızla, Orta Doğu'da para ve güç sahibi olan ama şahsiyet sahibi olmayan ve daha önce kavga ettiği birçok liderle sarmaş dolaş oluyor, arayı bulmaya çalışıyor.
Türkiye'nin dış politikasında Amerika Birleşik Devletleri, NATO, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği gibi yapılarla ilişkiler yapısal olarak önemli olsa da mevcut durumda 2 konjonktürel dinamik ön plana çıkıyor diplomaside. Bunlardan biri, Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşta, Sayın Bakanın deyimiyle, Türkiye'nin -tırnak içinde söylüyorum- ara bulucu, barışçıl, insani ve dengeli rolü. Siz bunu, her iki tarafı da idare etme, bu savaşı bir fırsata çevirip -jeopolitik konumu- uluslararası alanda diplomatik izolasyonu kırma, içeride de oya tahvil etme girişimi olarak okuyun.
Diğer önemli süreç, son on yıldır dağıtıp yerle bir ettiği Orta Doğu'daki ilişkileri toparlama. "Siyasette ve diplomaside kalıcı küslük olmaz." esprisiyle, son birkaç yılda, baş döndüren ve Makyavelli'yi bile mezarında ters döndüren bir hızla İsrail'le, Mısır'la, Suudi Arabistan'la, Birleşik Arap Emirlikleri'yle "normalleşme" adı altında görüşmeler ve Esad'la her fırsatta göz kırpmalar. (HDP sıralarından alkışlar) Bu U dönüşlerinin önemli sebepleri arasında, kıymetli arkadaşlar, Trump sonrası dönemde Amerika'nın bölgedeki ittifaklarıyla ilişkileri normalleştirip Washington üzerinde dolaylı etkide bulunma, ülkenin içinde olduğu ekonomik ve finansal yıkım ve acil sıcak para ihtiyacı, son on yılda sürdürülen dış politikanın iflasının zımnen kabulü -aslında kabul ediyorlar dış politikanın iflas ettiğini, onun için bu U dönüşleri yapılıyor- ve nihayetinde yaklaşan 2023 seçimleri... Bu dönüşler yapılırken kıymetli arkadaşlar, diplomasi pazarında satışa gelenler var. Mesela, İsrail için Mavi Marmara ve Hamas; Mısır için Muhammed Mursi, rabia ve Müslüman Kardeşler; Suudi rejimi için Kaşıkçı davası; darbe finansörü ve FETÖ'cü olarak suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri'yle Süleyman Soylu'nun kestiği pastalar, keyifle pasta yiyorlardı en son. Esad ise "Türk Hükûmetinin boş sözlerine karnım tok, icraat görmek istiyorum." deyip şimdilik görüşmek istemediğini ifade ediyor. Düşünün ki Türkiye'nin açıktan görüşme talebine kulak tıkayan bir Esad var, Hükûmetin "500 bin kişinin katili" olarak ifade ettiği Esad'la bir normalleşme olursa ilk satışa sunulacaklar arasında -sizi temin ederim- Özgür Suriye Ordusu ve Suriyeli muhalifler olacak. Emevi Camisi'nde namaz kılamayan Erdoğan, Rusya'nın da teşvikiyle, Esad'la birlikte Kürtlerin cenaze namazını kılmak istiyor anlaşılan. Bu hayal gerçekleşir mi, bekleyip göreceğiz ancak ne Orta Doğu eski Orta Doğu ne Suriye eski Suriye ne de Kürtler eski Kürtler.
Kıymetli arkadaşlar, insani ve barışçıl dış politika iddiasında bulunan Sayın Bakanın ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, şu ana kadar "..."(*) sloganlarıyla İran'da adalet, özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren milyonlara ve bu uğurda hayatını kaybeden yüzlerce insana dair -ki idamlar da başladı- kayda değer bir sözüne ben henüz rastlamadım; yanılıyor da olabilirim. İran'da bunca vahşet olurken bu suskunluğunuzun sebebi nedir? Nerede sizin insani, barışçıl ve ahlaki dış politikanız?
Son olarak, Ermenistan ve Azerbaycan meselesine de kısaca değineyim. Hükûmetten farklı olarak biz, Azeri ve Ermeni halklarını iki kardeş ve komşu halk olarak görüyoruz. Hükûmetin şu ana kadarki tutumunu yanlı görüyoruz, hatalı görüyoruz ama en azından mevcut noktada Ermeniler ile Azeriler arasında kalıcı, sürekli bir barışın olabilmesi için bir an önce sınır kapısının açılmasını biz talep ediyoruz. Bu sınır kapısını açarak belki Azeriler ve Ermeniler arasındaki bu barış sürecine ivme kazandırabilirsiniz.
Sayın Bakana sorduğumuz soru şu: Zaten "Karabağ'da işgal var." diye sınır kapısı kapatılmıştı, işgal de bitti, sınır kapısını ne zaman açacaksınız?
Kıymetli arkadaşlar, konuşmamın geri kalan kısmında biraz Orta Doğu'daki gelişmelere, Suriye'ye, Irak'a değinmeye çalışacağım. Yalnız şunu söyleyeyim: Türkiye, Ukrayna savaşında ısrarla barışçıl ve insani bir dış politika uyguladığını söylüyor, Orta Doğu'da "Siyasette küslük olmaz." deyip U dönüşleri yapıyor, "normalleşme" adı altında daha önce diktatör, katil, seri katil dediği herkesle bir helalleşme, bir normalleşme yoluna girdi. Şimdi, kıymetli arkadaşlar, bu normalleşme...
İyi dinler misiniz kıymetli arkadaşlar? Sayın Bakanı da meşgul etmeseniz...
Orta Doğu'daki bütün despotik liderlere "normalleşme" adı altında sarılan Hükûmet, mesele Kürtlere gelince bu basireti bir türlü gösteremiyor, mesele Türkiye'deki muhalefet olunca bir türlü bu muhalefetle normalleşemiyor. Geçen gün Komisyonda söyledim, hadi, sürekli olarak HDP'yi kriminalize ediyorsunuz, "HDP terörist, terörist." diyorsunuz. Geri kalana da, muhalefete de zaten "zillet ittifakı" diyorsunuz. İçeride herkese ya "terörist" ya "zillet" diyeceksiniz; dışarıda da "İnsani, barışçıl, dengeli, müzakereye dayalı dış politika." diyeceksiniz; gerçekten, dışarıdaki siyasetinizle içerideki siyasetiniz arasında taban tabana bir zıtlık söz konusu.
Kıymetli arkadaşlar, İstanbul'da vahşi bir saldırı oldu; kınayan kınayana, kimse arka planını çok fazla sormuyor. İstanbul patlaması burada defalarca gündeme getirildi ama bir türlü kimse üzerine gitmek istemedi. Sanırım, bu İstanbul patlamasına dair resmî olarak ifade edilen görüşlere çok az insan itibar ediyor; ben açık söyleyeyim size. Orada ne olduğunu inşallah bir gün öğreneceğiz, o vahşi saldırının tam arka planını öğreneceğiz ama Hükûmet bunu kullanarak, İstanbul saldırısını kullanarak bir bahane yaptı ve hemen savaş uçaklarıyla Suriye'de Kürtlere vurmaya başladı bütün sınır boyunca.
Kıymetli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti Hükûmetinin temel argümanı şudur, diyor ki: "Suriye'nin kuzeyinden bize yönelik olarak güvenlik tehdidi var. Biz, bunun için nefsimüdafaa yapıyoruz, kendimizi koruyoruz." Değil mi? Ben, şimdi, size, burada ACLED'den -bunu daha önce gösterdim, mevzu güncel olduğu için tekrar gösteriyorum- "The Armed Conflict Location & Event Data Project" diye uluslararası bir kurum var, sınırlarda karşılıklı olarak hani birbirlerine sıkıyorlar, birçok sınırda var, Ermeni-Azeri sınırı olabilir, başka sınırlar olabilir. Bu, Türkiye ve Suriye sınırındaki karşılıklı birbirine sıkmalar yani Armed Conflict'ten, tamam mı? Şu mavi olarak gördükleriniz kıymetli arkadaşlar, Ocak 2017'den Ağustos 2020'ye kadar mavi olarak gördükleriniz, Türkiye tarafından Suriye'nin içine yapılan saldırılar; 3.319 saldırı olmuş Rojava'ya. Rojava'dan Türkiye'nin içine yapılan saldırı sayısı 22 ve 22 taneden 10 tanesinin "source"unu yani kaynağını tespit edememişler. Sadece 12 tane saldırı var ve bu 12 saldırının hepsi, Türkiye Serekaniye'ye saldırdıktan sonra olmuş. Bak, rakamlarla burada görünüyor, tamam. Rojava, Türkiye'ye bir tehdit değildir. Rojava'da yaşayan halklara en büyük güvenlik tehdidi, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin mevcut mantığıdır. (HDP sıralarından alkışlar)
Kıymetli arkadaşlar 30 kilometrelik şerit oluşturmak istiyor Hükûmet, değil mi? Bütün temel argümanınız bu. "Biz Suriye'de -Cumhurbaşkanı göstermişti ya- şuradan buraya kadar 30 kilometrelik bir şerit yapacağız." diyor. Bütün konsept bu. Niye? "Kendi güvenliğimiz için." Şimdi, ben, Irak ve Suriye'deki bu 30 kilometrelik şeritte Türkiye'nin son beş altı yılda yaptığı bazı şeyleri size anlatayım kıymetli arkadaşlar. Güvenlik getiriyor ya, güvenlik gerekçesiyle yapıyor bunları. Bakın, Sayın Bakana sordum, cevap vermediler, mesela Süleymaniye'de -başta Süleymaniye, Tel Abyad ve Derik'te ama özellikle Süleymaniye'de- bizim, MİT kaynaklı olduğunu düşündüğümüz suikastler var. Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları öldürülüyor, Süleymaniye'de kurşunla öldürülüyor; Sayın Bakan, şu ana kadar bunların akıbeti hakkında bir soru sormamış.
KEMAL PEKÖZ (Adana) - Konsolos üstlendi zaten, "Yapacağız." dedi.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Doğa talanı... Zaho'da, Şırnak'ın karşısındaki alanlarda -kıymetli alanlar, 2 numara, şurası, gösteriyorum size- ağaçlar kesiliyor, TSK gözetiminde korucular onları getirip Türkiye içerisinde satıyorlar yani başka bir ülkeden ağaçları alıp getirip burada satıyorlar, savaşı bu şekilde finanse ediyorlar.
Üçüncüsü, köy boşaltmalar. Zaho bölgesinde, çatışmaların devam ettiği bölgede, tam burada 4 bin tane köyü 1990'larda boşalttınız, yetmedi; tam 150 tane Kürt köyünü sınırın diğer tarafında boşalttılar, 648 köy de tamamen boşaltılma tehlikesi altında, şurada yapılan operasyonlar yüzünden.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - İnsansızlaştırılıyor.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - 4 numara: Kimyasal tartışmalarını biliyorsunuz, arkadaşlar, Tabipler Birliği Başkanını bile hapsettiniz. Geçen gün Bakan Akar diyor ki: "Biz oraya heyet gönderdik araştırmak için." Ee, madem oraya heyet gönderecektiniz, Şebnem Hoca'yı niye tutukladınız? Bütün dünya şu an tartışıyor bu meseleyi. (HDP sıralarından alkışlar)
5 numara: Sivillere yönelik saldırılar. Bakın, arkadaşlar, Süleymaniye, Mahmur, Duhok, Şengal, Ayn İsa, Menbic, Kobani bütün bu 30 kilometrelik hat içerisinde şu ana kadar yüzlerce sivilin öldüğü resmî kayıtlara geçmiş. Bizim kayıtlarımıza değil, mesela Suriye İnsan Hakları Gözlemevinin kayıtlarına geçmiş, Birleşmiş Milletlerin kayıtlarına geçmiş, CPT'nin kayıtlarına geçmiş.
6 numara: Sivil altyapı... Buğday siloları vuruluyor, petrol kuyuları elektrik santralleri, gaz dolum tesisleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Başkan, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - 7 numarada, şurada, Gire Spi, Serekaniye ve Afrin'de 370 binden fazla insan yerlerinden göç ettirildi; yerlerine kim yerleştirildi? Türkiye'nin desteklediği çeteler ve aileleri getirip oralara yerleştirdiler; bu, tam anlamıyla bir savaş suçudur, etnik kıyımdır, demografik mühendisliktir. Bu insanlar hâlâ şu an kamplarda yaşıyorlar Şehba başta olmak üzere.
Bunun dışında, kıymetli arkadaşlar, talan edilen ibadet yerleri var, saldırılan mezarlıklar var, Kürtçenin yasaklanması var. Ya, Kürt kentleri, Kürt ilçeleri, Afrin... Kürtçe yasaklandı, sonra, seçmeli ders yapıldı, şu an tamamen müfredattan kaldırılmış. Afrin'deki meşhur anıtı, Dehak'a karşı, zulüm anıtını dağıtıp orayı Recep Tayyip Erdoğan Meydanı yaptılar ya, bu kadar.
Şimdi, kıymetli arkadaşlar, hemen bitiriyorum, uzadı Sayın Başkan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şunu söylüyoruz: Orta Doğu'nun bütün despotlarıyla, bütün liderleriyle kucaklaşabilirsiniz, sarılabilirsiniz ama Türkiye, büyük bir ülke olmak istiyorsa Orta Doğu'da Kürtlere sarılmaktan başka hiçbir çıkar yolu yoktur. (HDP sıralarından alkışlar) Dünyaya, Orta Doğulu despot liderlere, hatta Esad'a gösterdiğiniz o normalleşmenin şu kadarını Kürtlere gösterirseniz hem içeride hem dışarıda hepimiz çok büyük bir nefes alırız.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)