GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:37
Tarih:13.12.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulun 6 Aralık 2022 tarihli oturumunda AK PARTİ Bursa Milletvekili Zafer Işık'ın milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs'e yumruklu saldırısı büyük suçtur, fevkalade ayıptır. Bu pespaye fiil, Parlamentomuzun itibarına zarar vermiştir; esefle kınıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, millî güvenlik bir devletin içeride ve dışarıda tehditlerden arınmasına ilişkin bir kavram ve hâldir. Bu tehditler devletin vatandaşlarına, toprağına, ülkenin egemenliğine yönelik olabilir. Tehditlerle mücadele devletlerin asli görevidir, hatta varlık sebebidir. Bu tanım doğruysa AK PARTİ iktidarı yirmi yıldan beri millî güvenlik alanında çok başarısız olmuş demektir. İktidarın tutumunun ve politikalarının ülkede ve bölgede istikrar üretme, öngörme ve önleyici olma yeteneklerinin zayıflamasıyla birlikte millî güvenliğimiz çok tahrip olmuştur. Millî güvenlik, millî savunmayı aşan bir alanı kapsamaktadır. Millî savunmanın ötesinde, sivil savunma, ekonomik ve sosyal kalkınma, ulusal ekonomi politikaları, hukuk, demokrasi ve bunları taşıyan kurumlar, uluslararası itibar ve imaj, çevre, enerji gibi millî güvenlikle doğrudan irtibatlı millî güvenliği etkileyen ve ondan etkilenen alanları kapsar maalesef bu fasılların birçoğu perişan durumdadır.

Ekonomi berbat hâldedir, iktidarın 2008-2018 arasındaki büyüme oranı sadece yüzde 3,8 olmuştur. Bundan sonraki dönem daha da kötüdür ve nedeni pandemiden ziyade tek adam rejimi ve ekonomi politikalarıdır. Gelir ve servet eşitsizliği korkutucu boyutlara varmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durum millî güvenliğimizi örselemektedir. Cumhuriyetin değerleri, hukukun üstünlüğü, demokrasi, vatandaşlarımızın hak ve özgürlükleri; bunlar da millî güvenlik anlayışı içinde büyük duyarlılıkla korunması gereken varlıklardır. Keza, bunları taşıyan kurumlar da özenle korunmalıdır. Bu, toplumun huzuru, vatandaşın erinci açısından gereklidir, Türkiye'nin itibarı açısından elzemdir. Maalesef, bu fasıllarda da çok geriledik. Sultanvari bir rejim içinde totaliterliğe doğru kayıyoruz. Millî güvenliği bahane ederek millî güvenlik kavramını ve yarattığı hissiyatı iç siyaset saikiyle istismar edip demokrasiyi iğdiş etmek dejenere bir anlayıştır. Cumhuriyetin değerleri ve demokrasi tahrip edildikçe, despotluk öne çıktıkça sistemik bir millî güvenlik sorunu yaratılmış olur.

İtibar boyutuna gelince; Türkiye'nin uluslararası itibarının ciddi şekilde zedelendiğini söylemeye dilim varmıyor ama uluslararası ilişkilerindeki savrulmalarının, bedava hoyratlığının, ekonomimizdeki çöküşün, sultanvari rejimin, insan hakları ve temel özgürlüklerdeki ağır ihlallerin, kara para aklama olayının, yerel ve yabancı mafyaların görünürlüğünün artmasının iktidarın itibarını alaşağı ettiğini, bunun Türkiye'nin imajını ve güvenilirliğini sarstığını üzülerek gözlemliyoruz.

Son dönemde Türkiye'nin jeopolitik konumunun önemine ilişkin farkındalık doğal olarak arttı. AK PARTİ'li bazı arkadaşlar bunu "iktidarın itibarı, Sayın Cumhurbaşkanının itibarı yükseldi." diye takdim ediyorlar. Macron'un bir "tweet"iyle, Stoltenberg'in okşayıcı açıklamalarıyla avunuyorlar. Yapmayın, aldanmayın, aldatmayın!

Enerji alanında bir ülkenin başka bir ülkeye aşırı bağımlılığı tek başına bir millî güvenlik sorunudur; hele bu bağımlılık enerjinin farklı kaynaklarına da yayılıyorsa. Son dönemdeki gelişmeler bunu daha bariz biçimde ortaya koymuştur. Oysa Sayın Cumhurbaşkanı enerjide Rusya'ya bağımlılığa doymuyor. Doğal gazda Rusya'ya malum mecburiyetimize ilaveten Akkuyu Nükleer Santrali devreye girecek. Şimdi bir de 2'nci nükleer santral Sinop'u da "Ruslara veririz." diyor. Akkuyu projesine mahsuben Ruslardan alınan 5 milyar doların kader kurtaran meblağ olarak mütalaa edilmesi de bir millî güvenlik sorunudur.

Bir husus daha var: Rus gazını almak için akıllı davranıp süresi biten sözleşmelerimizi 2021 sonunda yenileseydik gaza 3.500 dolar ödemekten kurtulurduk. Bir hayal ve tuzak olan Rus gazının "hub"ı olma konusuna hiç girmiyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, iktidarın uluslararası ilişkiler alanında hiç pahasına Türkiye açısından yarattığı risk ve tehditlere zamanımın el verdiği ölçüde değineceğim. Millî güvenliğimizi aşındıran hatalar yapılmasının arkasında iktidarın dünyaya yanlış bakışı yatmaktadır. İktidar ideolojiyle, hezeyanla, İhvan hayalleriyle yaklaşmıştır; zaman zaman "millet" kavramını unutmuş, "ümmet" kavramı üzerinden hesap yapmıştır, millî çıkar ilkesinden uzaklaşmıştır. Şimdi ise sadece iktidarı kurtarma arayışı vardır.

Dünya önemli değişimler yaşamaktadır. Türkiye elbette bu sürece intibak etmelidir, bu koşullara uygun olarak konumunu güçlendirmeli, çıkarlarını azamileştirmeye çalışmalı, millî güvenliğini tahkim etmelidir ama maalesef bu değişime çok kötü bir dönemde yakalandık. İktidar yeni döneme Türkiye'nin yükselen ülke olduğu iddiasıyla, yanlış vizyonuyla ve beceriksizliğiyle, sil baştan tutkusuyla uyum sağlamaya çalışıyor.

İktidarın çok belirgin bir yanlışı, topal bir tür Avrasyacılığı öne çıkarıyor olmasıdır. Arap Baharı'nda İhvancı tutum doğrultusunda yanlış adımlar atılmıştır. Değişen dünya gerçekleri karşısında da iktidar, Türkiye'nin geleneksel ilişkilerini ve ittifaklarını; ekonomik, askerî, siyasi, kültürel, objektif verilerini hiçe sayıyor ve abes bir Batı karşıtlığı modeli kurgulamaya çalışıyor. Asya'yı elbette dikkate alalım ama bunun ülkemize en uygun bir stratejik tercih olarak belirlenmesi, aidiyet coğrafyası olarak görülmesi, ŞİÖ tutkusu çok yanlıştır. Ayrıca, Avrasya fikrinin taşıyıcı sütunları Rusya, Çin ve İran gerileme aşamasındadırlar. Rusya ve İran gerçek krizler yaşamaktadırlar ve bu krizleri yapısaldır. Çin'i de ciddi sorunlar beklemektedir. Totaliter rejimler ebet müddet sürmez.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en önemli millî güvenlik sorunlarından biri, uluslararası ilişkilere dair kararların âdeta sistematik şekilde iç politikaya endeksli olarak alınmasıdır. Seçim hesaplarıyla ülkenin sadece bugününe zarar verilmiyor, geleceği de tehlikeye atılıyor. Tek adam rejimi bir millî güvenlik meselesidir. İktidarın uluslararası ilişkilerdeki yanlışlarının ülkemize, millî güvenliğimize önemli maliyetleri, ağır ekonomik sonuçları olmuştur, birçok ülkeyle ilişkilerimiz bozulmuştur. Türkiye hem Orta Doğu'da hem de Doğu Akdeniz'de köşeye sıkışmıştır. Yunanistan'la sorunlarımızın bugünkü durumu, yıllardır, bilhassa Doğu Akdeniz'de ulusal çıkarlarımızı gözetmeyen yaklaşımın bir sonucudur. Yirmi yıllık iktidar Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuk bağlamındaki egemen haklarımızın hukuki güvence altına alınmasında gecikmiştir. Diğer bir büyük hata, yanlış tavırlar sonucu bölgede Türkiye'ye karşı birliktelikler oluşmasına zemin hazırlamış olmasıdır. Yanlış politikalar neticesinde Yunanistan Doğu Akdeniz'de mevzi edindi, Ege'de haddini aşan tutum içine girme cesareti kazandı.

Bugün iktidar, Mısır ve İsrail'le ilişkileri onarmaya çalışmaktadır; buna karşı değiliz ama zaman alacaktır ve tam bir normalleşme hayli şüphelidir.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilişkileri normalleştirelim ama kabul edin, son yaşananlar hepimiz açısından çok incitici ve sanmayın ki bu ülkelerden 3-5 milyar dolar bahşişvari katkı almak ilişkiler düzeldi anlamına gelecektir.

Ya, iktidarın başından itibaren, a'dan z'ye yanlışa saplandığı Suriye konusu? Neler kaybetmedik ki! Ne vahim risk ve tehditleri kendimize karşı büyüttük. Suriyeli sığınmacı meselesi; ağır bir insani, toplumsal ve parasal maliyet ve geleceğe dönük risk yumağıdır. Suriye'nin kuzeyi Peşaver oldu, PKK-PYD/YPG başta olmak üzere terör örgütlerinin melcesi hâline geldi. Oraya binlerce kilometre uzaktan başka güçler gelerek yerleşti ve attığımız, atacağımız adımlarda onlara tabi olduk. İran da o topraklardan bize meydan okuyor. IŞİD, bambaşka bir sorun.

Bugün iktidarın tek amacı, Suriye'de savaş öncesi koşullara dönmek. Maalesef bu, gerçekleşemeyecek bir hedeftir. Suriye'yle normalleşmeyi tabii ki isteriz ama bu çok çok zor olacak bir süreçtir. Şimdiden, el sıkıştıktan sonra karşılaşılacak büyük güçlüklerin dürüst ve nesnel bir envanterinin çıkartılması gerekmektedir. Suriye'de birlikte hareket ettiğimiz Suriye Millî Ordusu'nun ne çabuk yozlaşıp Türkiye'ye karşı bir risk hâline geldiğini görüyoruz, keza HTŞ. Bunlarla kurulan ayrıcalıklı ilişki, İdlib'de ve sınır hattımızda her an patlamaya hazır bir tehditler bütünüdür.

Değerli arkadaşlar, defalarca sorduk ama cevap alamadık. ABD Yunanistan'da birçok üs kurmuş, mevcutları güçlendirmiştir. ABD, üslerin Rus tehdidiyle bağlantılı olduğunu söylemektedir ancak Sayın Cumhurbaşkanı "'Rusya'ya karşı kurduk.' diyorlar, yemeyiz." ifadelerini kullanmıştır, bunu da sıkça tekrarlıyor. Girit'ten Dedeağaç'a kadar kurulan veya tahkim edilen üslerin, tesislerin varlık sebebi gerçekten ABD'nin Türkiye'ye karşı bir hamlesi midir? Eğer gerçekten öyleyse iktidarın bugün izlediği ABD politikası çok yanlıştır.

Başta Yunanistan olmak üzere bölgemizdeki tüm ülkelerin yeni nesil muharip uçaklar temin ettiği bir dönemde Türkiye, F-35 projesinden dışlanmıştır. Bu durum, Türk Hava Kuvvetlerinin modernizasyon planlarını sekteye uğratmış ve yeni riskler yaratmıştır. Ege'de üstünlüğümüzü koruyoruz ama şu an itibarıyla denge Yunanistan lehine kıpırdamaktadır. Bu da sadece füzelerle önlenemez. ABD'den F-16V talep edilmiştir, birçok ülke bu uçağı edinirken Türkiye incitici şekilde lobi faaliyetinden lobi faaliyetine koşmaktadır. Bütün bunların sebebi, Rusya Federasyonu'ndan S-400 hava savunma sisteminin alınmasıdır. Yine yanlış hesap; S-400'ler şimdi atıl vaziyette bekletiliyor. Oysa o dönemde başka imkânlar vardı. "O ülkeler bize hava savunma sistemi vermedi." diyenler gerçeği çarpıtıyorlar.

Savunma sanayisinde iftihar ettiğimiz gelişmeler de yaşanıyor. SİHA'lar alanında varılan aşama, insansız savaş uçağı KIZILELMA'nın test safhasına gelmiş olması, TCG Anadolu'nun devreye girecek olması övündüğümüz adımlardır; motor temini için İngilizlerle anlaşmaya varılıp varılmadığını henüz tam bilmemekle birlikte Millî Muharip Uçak Projesi de öyle. Kaydedilen son gelişmelerde yirmi yıllık AK PARTİ döneminin etkisi elbette ki var fakat biz bunu nasıl takdir ediyorsak, iktidar, AK PARTİ de Türk savunma sanayisinin kendinden önceki tarihsel birikimini takdir edip dile getirebilmelidir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Eleştirilerimiz de olacak. ALTAY muharebe tankı olayı iktidarın kendi elleriyle yarattığı büyük bir fiyaskodur. Bu skandal yaşanmamış olsaydı bugün muhtemelen proje tamamlanmıştı ve Rus tanklarının Ukrayna savaşındaki zafiyetinin ortaya çıkmasıyla ALTAY muharebe tanklarımız "ağır muharebe tankı" olarak geniş bir uluslararası piyasaya hitap edebilecekti. Ayrıca, yurt dışına giden savunma sanayisi mühendislerimizin sayısının üzücü derecede yüksek olduğunu da vurgulamak istiyorum. İyi yetişmiş gençlerimizin Batılı ülkelere gitme eğilimi vahim bir millî güvenlik sorunu olarak görülmelidir.

Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı savaş da gösterdi ki dünyanın bir bölümü ABD'ye, Batı'ya karşı tepkilidir; Rusya'dan taraf değildir ama Batı'ya da tepkilidir. Bizim de Batılı ülkelere karşı haklı eleştirilerimiz ve itirazlarımız var ancak bunu husumete, sürekli didişmeye dönüştürmek yanlıştır. İçinde bulunduğumuz ittifakları, birliktelikleri, ait olmamız gereken demokrasi coğrafyasını terk etmeden ilgili ülkelerin hatalarını izah edebiliriz ve yeniden oluşması gereken küresel sistemin şekillenmesinde yeni bir vizyonla öncü ülkelerden biri olabiliriz; Türkiye'nin büyüklüğüne böyle bir misyon yakışır. Türkiye'de bunu gerçekleştirecek kapasite de fazlasıyla mevcuttur ama bu, bugünkü iktidarla olmaz.

Evet, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı açtığı savaşta dengeli bir tutum izlenmelidir fakat Rusya'nın bu dengeyi bozacak talepleri var. Bunların, yaşadığımız ekonomik kriz nedeniyle tedricen yerine getiriliyor olması da ekonomiyi berbat etmenin Türkiye'yi bağımsız tercihlerde bulunmaktan nasıl alıkoyabildiğini göstermektedir. Rusya Federasyonu'na karşı uygulanan ekonomik yaptırımların bazı iş insanlarınca ihlal edilmesinin sakıncaları konusunda daha önce ikazda bulunmuştuk, bu konuda kaygı verici duyumlar artıyor.

Değerli milletvekilleri, 21'inci yüzyılın Türkiye Yüzyılı olması iddiası, mevcut iktidarla boş bir vaattir. Seçimden sonra iç ve dış politikalarımızda atacağımız adımlarla ülkemizin itibarını yeniden yükseltecek ve millî güvenliğimizi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda yeniden güçlendireceğiz, çok az kaldı.

Son olarak, partimizin 27'nci Dönemin başından beri yaptığı gibi, Millî İstihbarat Başkanlığı bütçesine "evet" oyu kullanacağımızı belirtmek istiyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)