| Konu: | Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın 362 sıra sayılı 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 363 sıra sayılı 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin sekizinci tur görüşmelerinde yürütme adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 13.12.2022 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, öncelikle şunu söyleyeyim: Bizim, savunma ve güvenlik konusunda, güvenlik personelimize ve bu işle uğraşan insanlarımıza yani askerimize, polisimize ve savunma sanayisindeki mühendislerimize destek olmak için, Meclisin oraya bir desteğini de ifade etmek için onların bütçelerinde olumlu oy kullanacağımızı, bugün de burada Savunma Sanayii Başkanlığının ve MİT Müsteşarlığının bütçesinde olumlu oy kullanacağımızı öncelikle bir ifade etmek isterim.
İkinci konu: Diyanetin bu promosyon meselesi vardı. Diyanet İşleri Başkanı veya yetkilileri buradadır herhâlde. Burada hakikaten bize çok ciddi şikâyetler geliyor yani 2.850 lira gibi bir promosyon veriliyor; benzer maaşı alan başka kamu kurumlarında -mesela polisler- 27 bin lira alınırken burada çok düşük. Yani şunu anlamak mümkün değil: Tamam, biri "vade farkı", biri "faiz" diyor. Vade farkı ve faiz her şeyde aynıyken iş promosyona gelince niye onda 1'ine düşüyor bu iş, bunu anlamak mümkün değil. Diyanet personelinin bu mağduriyetinin mutlak surette giderilmesi gerekir.
Şimdi, az önce Kayseri Milletvekilimiz Dursun Ataş Bey ifade etti, ona bir kısım öğrencilerden, daha doğrusu geçmişte öğrenci olup KHK bursu alan gençlerimizden birtakım mailler gelmiş, orada şu deniliyor: "Hani borçlar silinecekti? Borçlar filan silinmiyor." Mesela bir öğrenci -elimizde belgesi var- 13.288 lira kredi almış, 1.582 lira düşüş yapılmış. "11.755 faizini vereceksiniz." diyor, 23.461 lira isteniyor. Yani anaparası 13.288 lira olan bir KHK borcu, kendisinden 23.461 lira olarak talep ediliyor. Bu da verilen sözün tutulmadığını... Veya bir kelime oyunu mu var orada ne var onu bilmiyorum ama bunun da olmaması lazım.
Şimdi, tabii, bu AK PARTİ hükûmetlerinin özellikle son dönemlerinde bilgi ve belge sürekli kısıtlanıyor, sürekli bir şeyi kısıyorlar. TMO'da gördük bunu, başka yerlerde gördük, TÜİK'in bir kısım enflasyon verilerinde gördük. Şimdi Strateji ve Bütçe Başkanlığı da -eski ismi Kalkınma Bakanlığı, daha önceki ismi Devlet Planlama Teşkilatı olan o teşkilat da- bu furyaya uymuş olmalı ki "Ekonomik ve Sosyal Göstergeler" diye önemli bir kitap vardır, bir doküman vardır, bu -şimdi kitabı anlatacak değilim de- seri kırılmalarından doğan mahzurların giderilmesi için akademi dünyasının ve herkesin çok kullandığı bir kitaptır, bu kitap 2017'den sonra revize edilmedi, bu revizyonun yapılması lazım ve bu kitabın yayınlanması lazım internet sitesinde. Yani böyle veri kısmayla filan bir noktaya gidilmez. Biz devletin verilerini kullanalım yani biz kendimiz veri üretmeye filan çalışmayalım ama bu, tabii, kitap yayınlanırsa görülecek ki... Çünkü geçmişle mukayeseye çok imkân veriyor, onun görülmesini arkadaşlar istemiyorlarmış gibi geldi bana.
Şimdi, diğer bir konu -tabii, çok üzüldüm ben bugün burada- Devlet Planlama Teşkilatı gibi dev bir kurumdan bugün neredeyse hiç bahseden olmadı, işin başından beri, bütçe görüşmelerinde hiç bahsedilmedi çünkü Devlet Planlama Teşkilatı veya artık yeni ismiyle Strateji ve Bütçe Başkanlığı diye bir kurum yok piyasada; bütçe açısından değil elbette, özellikle makroekonomi açısından böyle bir kurumun olmadığını görüyoruz. Söyleyeceğim bu kadar, vaktimi başka konularda değerlendirmek istiyorum ama bu da önemli bir husustur, bu konuda da Hükûmetin biraz düşünmesi gerekir diye değerlendiriyorum.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına şunu sormak istiyorum: Bu, 3-5 maaş alan danışmanlar meselesi medyada sürekli yer alıyor, hiç de bir yalanlama gelmedi. Ya, ben merak ediyorum, Cumhurbaşkanlığındaki bir danışmanın 3 yerden, 5 yerden, hatta 10 yerden maaş aldığı ifade ediliyor; bunu hangi mevzuata göre alıyorlar, bunu bize açıklasınlar lütfen.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi aslında şu anda temel tartışma konusu, bu seçim de bunun üzerinden gidecek. İktidar tarafı diyebilir ki: "Ya, bu sistem iyidir, şöyledir." Muhalefet diyebilir ki: "Bu sistemin mahzurları çıktı; bu sistem kötüdür, bu sistem ülkeye yaramadı." Şimdi, bunlar subjektif değerlendirmeler, bunu kabul ediyorum. Bu subjektif değerlendirmeyi ne bozar? Objektif bir kriter bozar. Bu da nedir? Bu da rakamdır; TÜİK'in rakamları, daha doğrusu devletin rakamları. Devletin kurumlarının rakamlarıyla baktığımızda ben şunu söylüyorum: Cumhurbaşkanı Yardımcısı burada, ekibi burada; makroekonomik göstergeler açısından, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi uygulanmaya başlandıktan bugüne kadar iyi giden bir tane makroekonomik gösterge söylesinler bana. Nüfus artmıştır, nüfus zaten olağan trendinde artıyor veya uçak sayısı artmıştır, onları demiyorum. Bir tane makroekonomik gösterge, bir tane iyileşen gösterge söylesinler.
İşte, bunun karşılığında, ben ilk gün konuşmamda -belki hatırlayacaksınız- onlarca göstergeden bahsettim o güne göre kötüleşen. Nedir? Enflasyon bunlardan bir tanesi. İşte, bakıyorsunuz, döviz kurunu zaten hiç söylemeye gerek yok, döviz kurundaki artışlar; yüzde 304 artmış. Bizim gibi ülkelerde yüzde 15-20 döviz kuru artışı varken arkadaşlar, dört buçuk yılda Türkiye'de dolar TL karşısında yüzde 304 artmış. Ücretlerin millî gelir içerisindeki payı 10 puan düşmüş. Şimdi bunları tek tek saymak da istemiyorum. İşsizlik dataları, işsizlik verileri veya atıl iş gücü oranları; onlar artmış. Yani, efendim, merkezî yönetimin borç ödeme yükümlülüğü, ileriye doğru yükümlüğü, bakın, iç borç faiz yükümlülüğü 348 milyar liradan 2 trilyon 564 milyar liraya çıkmış. Şimdi, bunları söylüyoruz; bunun gibi yine, faiz yükümlülüğünün vergi gelirine oranı, diğer oranlar -yani o kadar çok şey var ki- millî gelir rakamı... Ben bunu söyledim, bakın, bir cevap bekliyordum, kendisi burada yetmiş dakika konuştu. Yani hani ilk gün bizden sonra -gerçi bizden sonra da konuşma imkânı vardı- o anda hazırlanamamıştır. Ama bu sistem çıktıktan sonra Türkiye'nin -reel dolarla söylüyorum- millî geliri 253 milyar dolar azalmış bu sistemde, kişi başı geliri 3.722 dolar azalmış bu sistemde. Ya, bunlara bir cevap verin. Şimdi hâlâ "İyi." diyorsunuz. Ya "İyi." diyorsunuz da bir tane gösterge söyleyin arkadaş, iyi olduğunu biz de anlayalım. Yoksa siz "İyi.", biz "Kötü." değil işte, objektif kriterler burada. Bak, buradan söylüyorum, bir tane gösterge söylesin bize. Desin ki: "Şu göstergede Türkiye iyiye gitti." Yani uluslararası göstergeler var; rezervlerimiz +30 milyar dolardan 60 milyar dolar eksiye dönmüş bu dönemde. "Liralaşma var." diyorsunuz, liralaşma stratejisinden bahsediyorsunuz, döviz cinsi mevduatın toplam mevduat içerisindeki payı 48'den yüzde 72'ye çıkmış, bütçe açığı olağanüstü artmış, ondan sonra borç stokları, hem merkezî yönetim borcu hem dış borç, bunlarda olağanüstü yani olağan şeyin dışında, normal akışın dışında bir artış var. Nominal rakamla söylemiyorum, millî gelir oranlarıyla söylüyorum. Faiz dışı denge yani kamu faiz dışı dengesinin bakın 2017'de -1'miş millî gelire oranı, şimdi -5,3'e çıkmış; millî gelire oranı 5 kat artmış. Şimdi, bütçe dengesi, KİT dengesi... Fazla veriyormuş ya 2017'de arkadaşlar KİT dengesi. Bakın, nasıl yağmalandığını görün: Şu anda KİT dengesi, faiz dışındaki dengesi 423 milyar lira; millî gelire oran olarak da yüzde 3,1 açık veriyor. Şimdi, ortada bu kadar realite varken hâlâ tutup burada yani "İşte, efendim, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde şöyle oldu, böyle oldu." demek hakikaten komik kaçıyor.