GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:38
Tarih:14.12.2022

HDP GRUBU ADINA TAYİP TEMEL (Van) - Sayın Genel Kurul üyeleri ve bizleri izleyen çok değerli halkımız, sizi en derin duygularla selamlıyorum.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Pensilvanya'dakiyle kol kola gezen biz değildik, sizlerdiniz ya!

BAŞKAN - Özkan Bey...

TAYİP TEMEL (Devamla) - Hakikatin izinde yıldızlaşan ve mücadelesiyle bize yol olan tüm yoldaşlarımı da saygıyla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, kendine yeni bir dünya düzeni arayışına giren küresel siyaset son yetmiş yılın çalkantılı jeopolitik buhranını yaşıyor. İçinden geçtiğimiz süreç özellikle siyasal ve sosyal açıdan birçok kıyamet fragmanının görüldüğü, hegemonik güçlerin devasa tehditlere karşı çözüm üretmekte çaresiz kaldığı, stratejik ve taktik düzlemlerdeki rol ve konumlarını yeniden ilan ettikleri, normların bariz derecede geriye düştüğü bir zaman içindeyiz. Son NATO toplantısında ilan edilen yeni düzen konsepti başta olmak üzere Ukrayna'daki gelişmelerden ABD'nin Tayvan girişimine, Şanghay toplantılarından G20 buluşmalarına ve oradan da Orta Doğu merkezli birçok yerde hareketlilik dinmiyor. Dört bir yandan, soğuk savaşa eşlik eden sıcak çatışma her tarafı sarmış durumdadır. Dost-düşman politikası yerini demokrasi-diktatörlük siyasetine ikame etse de reçete olarak sunulan savaş ve işgaller toplumları tehdit etmeye, sürekli düşman kategorilerini üretmeye devam ediyor.

Özetle, kaos alarmları çalıyor, egemenlerin tam tekmil dibe doğru yarış hâline geçtiği bu gelişmelerin en kırılgan ayağı olan ekonomik, sosyal ve hukuksal istikrarın zayıf olduğu ülkeleri âdeta kasıp kavuruyor. Türkiye örneğinde olduğu gibi, ülkeleri mali ve borç krizine sokup felç etmektedir. Sistem içi çekişmelerin sürdüğü, bölgesel ve yerel düzeyde tarihin yeniden şekillendiği bir atmosferde Orta Doğu'nun önemi bir kez daha ön plana çıkıyor. Bilindiği gibi, Orta Doğu, hem görkemli direniş ve değişimlerin hem de zalim diktatörlüklerin merkezidir. Orta Doğu küresel dönüşümlerin hassas terazisidir. Burada küresel güçler hem yerel dinamikleri hem de kendi aralarında savaş hâlini sürdürüyor. Rusya ile NATO arasında olan Ukrayna savaşı dikkatleri üzerine çekse de hâlâ üçüncü dünya savaşı ağırlıklı olarak Orta Doğu'da sürmekte, Orta Doğu'da da yeni siyasi dengeler oturmadan dünyadaki siyasi dengelerin oturmasını beklemek hayaldir.

Suriye ve Rojava sahası üçüncü dünya savaşının en yoğun yaşandığı alanlardır. Suriye üzerinde birçok gücün mücadelesi sürmektedir. Devrimini tasfiye etmek, Rojava'yı bertaraf etmek, kontrolüne almak için birçok güç büyük bir çaba içinde. Suriye'de en olumsuz rolü oynayan güç, şüphesiz Türkiye'dir. Hem ABD hem de Rusya kendi amaçlarına ulaşmak için Türkiye'yi Suriye ve Rojava'da bir enstrümana dönüştürmüş durumda. Bu iktidar Suriye'nin demokratikleşmesini istememektedir. Nitekim Suriye, Birleşmiş Milletlerde, sorunların çözümsüzlüğünün nedenini Türkiye olarak ilan etti çünkü Suriye demokratikleşirse Kürtler belli kazanımlar elde eder, bu da iktidarın mevcut Kürt politikasını sürdürmekte zorluklar çıkarır. Federe Kürdistan bölgesinde yürütülen savaşın ağırlık noktası şimdi Rojava'ya kaydırılarak ideolojik yeni momentler yaratılmak isteniyor. Bu nedenle iktidar, demokrasi karşıtı çetelerle iş bağlamaktan, normalleşme, soydaşlık söylemlerini yeniden tedavüle sokmaktan geri durmuyor. Bu bütçe sürecinde Savunma Bakanının itiraf ettiği HTŞ'yle ortak çalışma sebebi tam da budur.

Orta Doğu'da siyasi dengeleri etkileyen önemli bir ülke de elbette İran'dır. İran'da cin şişeden çıkmış, İran eskisi gibi olmayacak. Ülkenin dört bir yanına yayılan eylemler örtünmeye karşı tepki olarak çıkmış görünse de özünde İran'ın anaerkil demokratik değerlerinin ayağa kalkışıdır, demokratik olmayan bir sisteme karşı isyandır. Bu nedenle İran'da kadın öncülüğünde ayağa kalkışın siyasi, toplumsal ve ekonomik sonuçları mutlaka olacaktır; kültürel ve sosyal dönüşüm kaçınılmaz olacaktır.

Orta Doğu'da demokrasi ve özgürlüklerin önündeki esas engellerden biri Kürt kazanımlarına karşı Suriye'ye ve Irak'a sürekli saldırı pozisyonunda olan Türkiye ve izlediği Neoosmanlıcı ideolojik hamaset bağnazlığıdır. Bu bağlamda, üçüncü dünya savaşının Orta Doğu'da nasıl sonuçlanacağı önemli oranda Türkiye'nin nasıl bir siyasal şekillenişe kavuşacağına bağlıdır. Türkiye'nin nasıl şekilleneceğinde de Kürt sorununa yaklaşım tarzı belirleyici olacak. Bu durum, devlet aklının gördüğü fakat şiddet, inkâr retoriğiyle bastırmaya çalıştığı bir Gordion düğümüdür.

Değerli vekiller, sistemsel siyasetin merkezindeki güçlerden biri de tüm bileşenleriyle Kürt siyasi hareketidir. Soğuk savaş dönemi ve Orta Doğu'daki katı statükolar Kürt halkının özgürlük mücadelesinin gelişimini engelleyen bir barikat olmuştur. Kürtler bu kumpası görmüş, bu bilinçle, öz güce dayanan örgütlenmeyle bu barikatı aşmıştır. Kürt sorununda araç ve amaç ilişkisi krizin tam da bam telidir. Ulus olmaktan çıkarılma sorununa dönüşen Kürt sorunu, bugün inkâr mekanizması altında derinleştirilmekte, 2'nci yüzyılın şafağında egemen blokların retçi konseptlerine kurban edilmek istenmektedir. Bu girişime cevap üçüncü yol siyasetidir. Kurban veya mazlum olmadan, efendi veya köle olmadan, tüm kapitalist, modernist zeminleri aşarak yepyeni bir dil kuran bu kurucu siyaset, arayışımızın ve anlayışımızın somut ifadesidir. Bu tarihsel sorunla onurlu bir barış ve demokratik siyaset tarzı esas alınarak yüzleşilmesi gerekirken eski Kürt'ü dirilterek yol almak isteyen tüm iktidar yapılarına açıkça ilan ediyoruz ki eski Kürt yoktur artık.

Sayın Abdullah Öcalan 1993'ten beri Kürt sorununun demokratik zeminde çözülmesi için diyalog kanallarını zorlamaktadır. Bakın;

1) Demokratik çözüm bildirgesi

2) Kürt sorununda çözüm ve çözümsüzlük ikilemi

3) Demokratik çözüm ve barış

4) Büyük barış çabası

5) Özgür birliktelik ve barış hamlesi

6) Barış planı

7) Toplumsal barış ve demokratik katılım yasası

8) Barış için yol haritası

9) Yol haritası

10) Demokratik kurtuluş ve özgür yaşam çağrısı

Bu saydığım 10 temel başlık nedir biliyor musunuz? Barış için ortaya atılan çözüm metinleri ve projeleridir. Hepsi son yirmi yılda Sayın Öcalan tarafından devlete, kamuoyuna, topluma sunulan başlıklar. Bu projelerde bugünkü tüm krizlerin reçetesi bulunmaktadır aslında. Hepsi devletin arşivlerinde duruyor, tek birine cevap verildi mi peki? Hayır. O hâlde, çözümü istemeyen, çabayı engelleyen kim? Çatışmaların sürdüğü kırk yıldır her iktidar Kürtleri bastırmak için sahte kabadayılar yaratıp "Bitireceğim, bitirdim, kimse kalmadı." sözleriyle toplumu kandırıp durdu. Aynı yolu deneyip farklı sonuçlar beklemek sığlık değil de nedir? Tüm sahte kabadayıların sonu ise çöküş, kirlenme ve çeteleşme oldu. (HDP sıralarından alkışlar) Burada, esas görevi çözüm bulmak olan tüm parti yetkililerine sesleniyorum: 60 bin kişinin öldüğü yerde terörden bahsedilmez, orada savaş vardır. Siyasetin inanç, çaba ve emek olduğuna inananlar Türkiye'nin yol ayrımına geldiğini görür ve bunun tek çıkış yolunun cumhuriyetin demokratikleşmesi olduğunu kavrar. Bunun yolu, ilgili taraflar arasında diyalog ve müzakeredir; bunun yolu savaş, işgal, katliam değildir.

Peki, dünyadaki tüm çatışmalı tarafların nihai olarak geldiği bu aklıselim aşamaya karşı bu iktidar neden bu kadar direnç gösteriyor? Sebebi çok basit çünkü müzakere, kimin çözümsüzlükten yana olduğunu kimin çözümü istediğini ortaya çıkarır. Çünkü müzakere, kimin barış kimin savaş istediğini, kimin adaletten kimin hukuktan yana, kimin ise karanlık bir Türkiye'den yana olduğunu ortaya çıkaracak da ondan.

1993'ten bugüne diyaloğu istemeyen ve engelleyenler aslında belli. Kürt sorunu demokratik çözüm ve darbe mekaniği içine sıkışmış. Sayın Abdullah Öcalan "Devlet bana ciddi yaklaşmazsa doğru sonuç almaz." diyerek uyarmıştı aslında. Sadece bu mu? Elbette değil. "Suriye, AKP Hükûmetinin kaderini belirleyecek. Kürt varlığını inkâr etmek, Türk varlığını da inkâr etmektir." uyarıları hâlâ anlaşılmak üzere beklemektedir. O hâlde daha önce söylediğimizi, defalarca tekrar ettiğimizi buradan tekrar söyleyeyim: Ya Kürt sorunu çözülerek demokratik çözüm gelişecek ya da yönetimde hangi parti olursa olsun darbe mekaniği sürekli iktidarları rehin alacak. Gelinen aşamada Kürtler ve dünyayla bağı kopan, kendi gafleti içinde debelenen iktidar, Kürt sorunu için deli gömleği tarifini yapıyor. Tüm kelimelerin boynuna ipler geçirerek konuşan bu iktidarın heybesinde söylenecek söz kalmamıştır bu konuda. Gökyüzü adına yeryüzüne savaş açanlar, eğri bir yolda doğru bir dil kuramaz çünkü Kürt sorunu ateşten bir gömlektir. Olan şeye var, olmayan şeye yok demek hakikatin en sade hâlidir. Kürt sorunu vardır, yasanın dışına çıkarılan, hukuktan menedilen bir Kürt gerçeği ve bundan beslenen bir tecrit rejimi var. Tecrit, sadece bir yere kapatma, avukatla telefon görüş yasağı değildir, hepsinden fazlasıdır; tecrit, insanın özünü yıkmaya dönük, mekânı donduran ve zamanı sabitleyen bir işkence sistemidir. İmralı, özel bir hukukun, özel bir rejimin ve özel yasaların işlediği başka bir yerdir bu ülkede. İmralı'da tecrit derinleştikçe savaş büyüyor, savaş büyüdükçe ülke, toplum kaybediyor. Hele ki tecrit üzerinden topluma dayatılan alışma hâlini, kimliksizliği, siyasetsizliği kesin bir dille reddediyoruz; bu bilinmelidir.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Sivili katleden bir terör örgütünün başına buradan...

TAYİP TEMEL (Devamla) - Bu çerçevede, Sayın Öcalan'ın rolünü oynayacak koşulların yaratılması elzemdir. Bu çözüm, halkların demokratik zeminde birlikteliğini güçlendirmektedir.

EYÜP ÖZSOY (İstanbul) - Savaş yok.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Ne savaşı ya! "Terör örgütü" deyin de ondan sonra buradan konuşun.

TAYİP TEMEL (Devamla) - Laf atmaktan başka bir şey yapın bu Mecliste. (HDP sıralarından alkışlar)

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Terör örgütüyle iç içe olana gereği yapılacak, hangi dilden anlıyorsanız gereği yapılacak.

TAYİP TEMEL (Devamla) - Alternatif siyaset ve yeni bir toplumsal sözleşme kurma iddiasında olan herkes öncelikle iki şeyi bilmelidir: Birincisi, HDP günlük yaşamdan soyutlanmış ve aldığı oydan ibaret bir parti değildir.

EYÜP ÖZSOY (İstanbul) - Dağları başına yıkıyor PKK'nın.

TAYİP TEMEL (Devamla) - İkincisiyse, baskıcı düzeni kınamayan, devlet gücünü bireyin, toplumun hakları ve özgürlüğü lehine çeviremeyen bir değişim sadece tiranlık nöbeti değişimidir.

Bu Meclis, bir partinin "HDP mahkeme tarafından kapatılsın." kampanyası gibi utanç verici bir siyasete tanıklık etti. Gerçi, o parti, zamanında AKP için de aynı kampanyayı yürütmüştü.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Sırtını PKK'ya dayayanlar varsa kapatılması lazım.

TAYİP TEMEL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bizler halklar bahçesi HDP olarak "Yedi kat yerin altından uğultular geliyor/Çok alametler belirdi, vakit tamamdır." diyoruz, "Yolculuk başladı, bakma geriye." diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar) Hoşgörü değil, eşitlik talep ediyoruz çünkü eşitliğin olmadığı yerde özgürlük olmaz. Bir toplumda ya herkes aynı haklara sahiptir ya da hiç kimse hak sahibi değildir.

MUHAMMED AVCI (Rize) - Teröristler hariç herkes aynı haklara sahiptir.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Sen sus, sus!

TAYİP TEMEL (Devamla) - Bu kale, kumpas rüzgârlarına, kapatma tehditlerine karşı sağlamdır, merak etmeyin.

Konuşmama İran'daki protestoda katledilen Minoo Majidi'nin sözleriyle son veriyorum: "Ben dışarı çıkıp bu düzeni değiştirmeyeceksem kim değiştirecek?" Evet, bu düzeni, kadınlar, gençler değiştirmeyecekse, HDP değiştirmeyecekse, bizler yapmayacaksak kim yapacak?

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)