GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:38
Tarih:14.12.2022

HDP GRUBU ADINA MURAT SARISAÇ (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Cezaevlerinde bizi izleyen yoldaşlarımızı ve tüm halkları saygıyla selamlıyorum.

Bir söz var sayın milletvekilleri "Hazineler kaybedildiği yerde aranır." diye. Bu ülkenin de yani kadim Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının da hazineleri çok kültürlülüğe, çok dilliliğe, çok inançlılığa dayalı zenginliktir. Bu zenginlik, ne yazık ki yüz yıl önceki "tek millet, tek devlet, tek vatan" anlayışı, diğer zenginliklerin hepsinin hiçe sayılması, yüz yıldır yoksulluk, işçinin, emekçinin sömürülmesi, diğer bütün halktan ve kültürden insanların, dilden, inançtan insanların ise hiçe sayılması ve dolayısıyla katliamlara ve çok büyük acılara yol açan bir anlayışın sonucudur. Kürtler de bu yüz yıllık sorunda en çok acıyı çekmiş, en çok katliama uğramış halklardan bir tanesi. Yüz yıl geçmesine rağmen hâlâ dili, kültürü, her şeyi hiçe sayılıyor ve ne yazık ki cumhuriyetin 100'üncü yılına gireceğimiz bu dönemde de hâlâ bu Kürt sorununun bir başka aşamaya... Yani Kürtlerin yine yok sayıldığı; dillerinin, kültürlerinin yok sayıldığı bir anlayışla karşı karşıyayız.

Evet, hazineler kaybedildiği yerde aranır ve orada bulunur. Kürt sorunu bütün temel sorunların ana sorunu konumundadır. Kürt sorununun çözümü yine bu ülke sınırları içerisinde olacaktır. Keşke bu yüz yıllık sorun bu Meclis çatısı altında çözülebilseydi. Şimdi, artık yüz yılın sonunda hem bölgesel hem de uluslararası bir sorun hâline gelen Kürt sorununu hâlâ demokratik, barışçıl yollarla değil de gerektiğinde... "Darbeci" dedikleri Sisi'nin bile elini sıkmaya çalışan, Esad'a "katil" deyip sonra Esad'la her şekilde barışmaya çalışan bu anlayış, keşke bu sorunu dışarıda çözeceğine, başka başkentlerde çözeceğine yine burada kendi halkıyla beraber, kendi halklarıyla beraber, bu ülkenin yani kadim Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının o zenginliğini kapsayacak bir şekilde çözüm arayışları içerisinde olmuş olsaydı. Evet, Kürt sorununun çözümü uluslararası güçlerde, başka başkentlerde değil, Kürt sorununun çözümü yine muhataplarıyla ancak çözülebilecek bir sorundur. Yoksa yine bu sorunları devreden, yine bu sorunlar ile halkları hiçe sayan, kültürleri hiçe sayan ve karmaşanın içerisinde bu savaş politikasıyla cumhuriyetin 2'nci yüzyılını bir yere götürmek mümkün değildir. Bu sorunun muhatapları bellidir. 2013 ve 2015 yılları arasında bu ülkenin zenginliğine göre bir politika izlendi, bütün halklara umut oldu. Bu sorunun yani hazinenin aranacağı yer İmralı Adası'dır. Nasıl ki daha önce İmralı Adası'nda oturulup Sayın Abdullah Öcalan'la bunların müzakereleri yapıldıysa ve o dönemde halkın neredeyse yüzde 80'inden destek alındıysa bugün de yine bu sorunu ancak çözmenin tek yolu tecridin yani hem kendi hukukuna, iç hukukuna hem de uluslararası bütün sözleşmelere aykırı olan o tecrit uygulamasının kaldırılmasıdır. Evet, tecrit sadece Kürtlere de zarar vermiyor, artık tecrit neredeyse hayatımızın her anında var. Bugün uygulanan tecrit artık cezaevlerinden tutun da okullara hatta evimizin içine varmış derecede. Çünkü tecritle bir hukuksuzluk hâli yaratılıyor yani yasaları ve Anayasa'yı hiçe sayan bu hukuksuzluk hâlinin yerine başka bir şey de konmuyor. İşte, o zaman sadece savaş baronları ve yandaş şirketler, mafya istedikleri gibi cirit atıyor bu ülkede. Bundan dolayı, tekrar söylediğimiz gibi, evet, burada, bu Mecliste, gerçekten, Türkiye'yle ilgili, Türkiye'nin gelecek yüzyılını kurtarmak istiyorsak; Türkiye'nin, o bahsettiğiniz savaş, bombalarla değil, barışıyla, demokrasisiyle dünyaya öncülük edecek bir ülke hâline gelmesini istiyorsanız bütün sorunların temeli Kürt sorunudur ve bu Kürt sorununun çözümü de barışçıl yollardan geçiyor.

Evet, bir diğer önemli sorun da dediğimiz gibi yani aslında bugün faşizmin ve hukuksuzluğun en çok uygulandığı alanlardan bir tanesi de cezaevleridir. AKP hükûmetinin politikaları Kürtleri ve demokrasi güçlerini yani dışarıda olanları içeriye atmak, içeridekileri de bir şekilde dışarıya çıkarmamak. AKP, hep dile getirir "90'lar süreci bitti." diyordu ama o dönemde faili meçhullerle katledilmeyen kişiler, infazlarını yani otuz yıllık sürelerini doldurmalarına rağmen bugün tahliye edilmiyorlar; çok basit gerekçelerle infazları bozuluyor, tekrardan cezaevine alınıyorlar ya da cezaevlerinde tutuluyorlar.

Diğer bir boyutu, yine cezaevlerinde... Neredeyse bütün cezaevleri ölüm evlerine dönmüş durumda. Sadece 2022 yılı içerisinde 60'ı aşkın hasta mahpus cezaevinde hayatını kaybetti. Yine, son dönemlerde, özellikle "İntihar etti." denilerek birçok hasta yine yaşamını kaybediyor. Mesela, ben iki gün önce Van'dan gelirken Giresun Espiye Cezaevinde çocuğuyla görüşen bir aile bana ulaştı ve şunu söyledi: Espiye Cezaevinde ağız içi arama, yine çıplak arama gibi insanlık onuruna aykırı bir şekilde davrandıklarından bu mahpuslar açlık grevine girmişler. Açlık grevi sonrası da direkt, apar topar 3 mahkûmu tekli hücrelere almışlar. Bu mahkûmlara yemek dışında hiçbir şey verilmiyor, sadece yemek yani ne kantin alışverişi yapabiliyorlar ne çay içebiliyorlar ne sıcak su alabiliyorlar, sadece yemek veriliyor onlara.

Bir diğer boyutu da ağır hasta mahpuslar ancak birkaç gün yaşayabilecek duruma geldiklerinde tahliye ediliyorlar. Mesela, Ehettin Kaynar, kendisi 73 yaşındaydı, birçok hastalığı olmasına rağmen -sadece HDP'de- Iğdır'da husumetli aileleri barıştırdığı için 2017 yılında tutuklandı, iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi ve 2021 yılında tekrar müebbet hapis cezası verilerek cezaevine alındı. Sonra, hastalığından dolayı tahliye edildi, iki ay sonra hayatını kaybetti.

Yine, Garibe Gezer olayı... Avukatları ve ailesi, ağır işkence yapıldığına dair hatta cinsel işkence yapıldığına dair başvurdu. Cezaevi savcısı "Kovuşturmaya yer yoktur." dedi, sonra görüntüleri bütün kamuoyuna yansıdı. Orada gardiyanlar, Kandıra Cezaevinde Garibe Gezer'e işkence yaparak süngerli odaya atıyorlar ama o görüntüler çıkmasına rağmen savcılık hâlâ bununla ilgili bir soruşturma açmış durumda değil.

Diğer bir boyutu, kendisiyle ben de birlikte cezaevinde kaldım, Fırat Nebioğlu -daha önce buradan da yine dile getirmiştim- 18 yaşındayken tutuklandı, şu an 25 yaşında, böbrek hastası, günde 2 defa diyalize giriyordu, dün avukatıyla görüştüm, bu diyaliz haftada 3'e çıkmış durumda yani diyaliz makinesine bağlı bir şekilde yaşıyor. Böbrek nakli için Diyarbakır Cezaevine getirildi. Orada böbreği uyumlu bir kişi de bulundu, yalnız cezaevi koşullarında böbrek naklinin yapılamayacağını söyledi doktorlar. Çünkü Fırat hastaneye her gittiğinde 6 gardiyanla birlikte ring aracına binmek zorunda ve bu da böbrek nakli için uygun değil. Fırat 25 yaşında, Mehmet Emin Özkan 83 yaşında, diğer mahpuslar yine bu yaşlarda. AKP Hükûmeti yaşlı-genç kimseyi dinlemiyor çünkü ölüme ayarlı bir politikaları var. İşte, bazen hepiniz soruyorsunuz ya "Devlet, size ne yaptı?" Devlet, bugün Kürtlere yapılmadık hiçbir şey bırakmadı; cezaevlerinde katliamlar, sokakta katliamlar... İster Türkiye'de olsun ister dünyanın başka neresinde olursa olsun devlet, Kürt'le ilgili, Kürt kazanımıyla ilgili, Kürt statüsüyle ilgili ne olursa olsun Kürt'e düşman gözüyle bakıyor, her yerde de bu düşman politikalarını uygulamaktan çekinmiyor.

Ama tabii, bu yüz yıllık katliamların şöyle de bir durumu oldu: İşte, yüz yılda bitiremediniz, bitmiyormuş demek ki ve bitmeyecekler de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT SARISAÇ (Devamla) - Bence Türkiye'nin gelecek yüz yılını düşünmek istiyorsanız Kürtlerin bu yüz yıllık direnişini göz önünde bulundurmak zorundasınız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)