GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:38
Tarih:14.12.2022

HDP GRUBU ADINA KEMAL PEKÖZ (Adana) - Sayın Başkan, milletvekilleri ve ekranları başında bizi izleyen halklarımız; sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun teklifinin 10'uncu maddesi üzerine partim adına söz aldım.

Size bu maddeyle ilgili kamu iktisadi teşebbüslerinden ve orada yaşananlardan söz etmek istiyorum. Üyesi olduğum Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu her yıl Sayıştaydan gelen raporları denetler, bununla ilgili de Meclis adına denetim yapar ve olumlu-olumsuz, işleyişin nasıl olduğunu ve yapılması gereken harcamaların, iş ve işlemlerin doğru yapılıp yapılmadığını Meclis adına kontrol etmekle görevli bir kuruluştur. 2019-2020 yılı için 81 kurum ve bağlı kuruluşun hesapları ve genel raporları denetlendi, bunlarda eksiklikler tespit edildi, ilgili kurum içerisinde tartışıldı ancak bugüne kadar yapılan Komisyon tartışmalarında muhalefetin hemen hemen hiçbir isteği yer bulmadı ve sonuç alınmadı. O nedenle de bununla ilgili, bu 81 kurum ve kuruluşla ilgili 160 muhalefet şerhi sunmuş bulunmaktayız.

Parlamentonun bütçe yasasıyla verdiği harcama yetkisini idarenin ne denli uygun olduğunu, uygun kullanıp kullanmadığını denetlediğimiz için iki şeye şahit olduk burada: KİT'lerde iktidara ve yandaşlarına düşenler yani onların kazandıkları, bir de halkın kaybettikleri söz konusu. İkisini ayırıyoruz ve burada KİT'lerde iktidar ve yandaşlarına düşenleri sırasıyla anlatmak istiyorum.

İktidar ve yandaşlarına düşenler, liyakatsiz atamalar, süresi dolduğu hâlde yenilenmeden aynı firmalara verilen ihaleler, ihalesiz verilen işler, fazladan yapılan ödemeler, fütursuzca verilen ve geri istenmeyen krediler, ticari sır olarak saklanan milyonlar. Örneğin, İller Bankasıyla ilgili bir soru önergesi vermiş, Komisyonda da soru sormuş ve İller Bankasının hangi belediyeye ne kadar kredi verdiğini, ne kadar süreyle verdiğini, ne kadar faiz aldığını ve hangi belediyenin ne kadar borcunun olduğunu söylemiştim. İller Bankası bildiğiniz gibi bir nevi mutemettir, genel bütçeden ayrılan payları belediyelere nüfusları oranında dağıtmakla meşguldür ama bir banka muamelesini kendisine yakıştırmış olmalı ki bana "Bu bir ticari sırdır, mudi ile banka arasındaki sırdır, size bunu açıklayamayız." diyebildi, dolayısıyla da bunu saklamış oldu.

Yine, bir kurumda mühendis olması gereken müdürün işletme fakültesi mezunu olduğunun tespit edilmesini sorduk ama aynı şekilde bundan da yeterli cevabı alamadık.

Yine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2019'da AKP tarafından kaybedilince 50 civarındaki üst düzey bürokrat doğrudan alınıp Ankara'da, büyük bir çoğunluğu Devlet Demiryollarında, bir kısmı da başka kurumlarda çalıştırılmaya başlandı. Bu insanlar Devlet Demiryolları konusunda uzman idilerse neden belediyede çalışıyorlardı, eğer belediyede bir uzmanlıkları varsa neden sorgusuz sualsiz nakledilip Devlet Demiryollarında üst düzey bürokrat olarak çalıştırılmaya devam edildi?

Yine, avukatlar için aynı şey söz konusu oldu. 2021 yılının 17 Aralığı ile 2022 yılının 7 Ocağı arasında -ismi var ama ismini söylemek istemiyorum- bir avukata toplam 10 tane kamulaştırma işlemi yaptırılıp kendisine 8 milyon 930 bin lira para usulsüz bir şekilde aktarılmıştır, daha doğrusu hileişeriye yoluyla aktarılmıştır çünkü kitabına uydurulmuş bir durum söz konusudur. Yirmi gün için bir avukata 8 milyon 930 bin lira... Sayıştayın ikinci kez inceleme başlatması sonrası bu sakıncalı bulunan bazı konular iptal edilmiş olmasına rağmen kadrolu 12 avukat, yapılan yolsuzlukları şikâyet ettikleri için başka illere sürülmüş ama şikâyetler konusunda da herhangi bir işlem yapılmamıştır.

Peki, bu KİT'lerin işleyişinde, KİT'lerin çalışmasında halka ne düşmüştür, halkın payı ne olmuştur, işçilere düşen ne var? Kullandırılmayan izinler, 10 personel çalıştırılması gerekirken 5 kişinin çalıştırılması, iş yorgunluğu, bunun sonunda da işlenen kazalar ve iş cinayetleri.

Yine, Sayıştayın denetim görüşünün etkilememiş olması lazım ki söylenen bu tür şeylerin hiçbiri dikkate alınmamış ve sonuç alacak noktaya taşınmamıştır. Gerekli önlemler alınmadığı için kazalar, ölümler yaşanmaya devam edilmiştir. Mesela, Sayıştay raporlarında "17'nci bulgu" olarak geçen Amasra'yla ilgili bulguda şöyle deniyor: "Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadele kapsamında alınan önlemlerde aksamalar olması 2019 yılında müessesenin dengelenmiş üretim derinliği eksi 300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır. Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir. Bu nedenle müessese ocaklarında ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra 'Kurum Degaj Yönergesi' hükümlerinin de titizlikle uygulanması gerekmektedir." Peki ne oldu? Bu raporun gerekleri yerine getirilmediği için 14 Ekim 2022 tarihinde Taşkömürü Kurumu Amasra müessesinde patlama meydana geldi, 110 işçiden 42'si maalesef öldü ya da diğer bir tabirle, öldürüldü ya da ölüme gönderilmiş oldu.

Yine, 2018 yılında yaşanan Çorlu tren kazasıyla ilgili Sayıştay raporları var. Onunla ilgili de çok ciddi uyarılar yapılmış olmasına rağmen... Deniyor ki: "Son üç yılda hemzemin geçitler üzerinde 271 adet hasarlı kaza meydana gelmiş, hasarlar sonucunda 153 kişi hafif, 43 kişi ağır yaralanmış, bunun karşılığında 48 yurttaşımız da hayatını kaybetmiştir." Bunun tek sebebi de Devlet Demiryollarında alınması gereken önlemlerin alınmamış olması.

Bunların hepsini Komisyon görüşmeleri sırasında tek tek dile getirmiş, zaman zaman açıklama istemiş, zaman zaman da sorular sormuşuzdur ama maalesef sonuçları değiştiremedik.

Yine, kendi çiftçisi için uğraşması gereken Türkiye, Sudan'la otuz beş yıllık bir çiftlik kurma anlaşması yapmış; yüzde 80'i Türkiye'ye ait, yüzde 20'si Sudan'a ait. Beş yıldır bunun herhangi bir faaliyeti yok; 1 bürosu var, 1 müdürü var, 1 de odacısı var. Buna karşılık, 6 yönetim kurulu üyesi var ve bu yönetim kurulu üyelerine hem ücret hem huzur hakkı verilmeye devam ediliyor. Hiçbir faaliyeti olmayan, hiçbir çalışması olmayan bir kurulun niçin 6 yönetim kurulu üyesi olur ve bunlara neden huzur hakkı ve ücret ödenmeye devam edilir? "Nasıl bir şey yapmışlar huzurları kaçmış ki bu huzur hakkını hak etmişlerdir?" diye de sormadan edemiyoruz.

Peki, şimdi bu kadar olumsuzluk, bu kadar sorun varken biz olsak ne yapardık? Mesela, bizim hakların demokratik iktidarında KİT'leri kamu yararına çalışacak hâle getirirdik, madenlerdeki özelleştirmeleri kaldırır, redevans sistemini iptal ederdik. Maden kazaları olmayacak, böylece madencinin de feneri sönmemiş olacaktı. Geçmediğimiz yollara, uçmadığımız uçaklara para ödemeyecektik. Bazen... Yatırım yapılırken elbette kamu yararı gözetilir ama 1 milyon 540 bin nüfusu olan 3 ilin ortasına yapılan -60 ve 90 kilometrelik mesafelere yapılan- bir havaalanı için 1 milyon 80 bin uçuş garantisi verilemezdi. Yani Uşak-Afyon ve Kütahya'daki herkesin birer sefer uçması hâlinde ancak bunlar karşılanabiliyor ama bunlar da rahatça verilebildi. Ve hesabını sorduğumuz zaman da bunun hesabı maalesef bize verilmiyor.

Yine, Ziraat Bankası, ziraatçılarla, tarımla, köylüyle uğraşması gerekirken, kendi kuruluş amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesi gerekirken bunların hiçbir tanesini yapmıyor, kendilerinin propagandasını yapmak üzere organize ettikleri bir basın kuruluşunun el değiştirmesinde 750 milyon dolar kredi veriyor ve bunu da tahsil etmiyor, edemiyor; şu ana kadar da yüzde 90'ından fazlası hâlâ kredi olarak bu kuruluşun üzerinde kalmaya devam ediyor. Yani Ziraat Bankası tarım için çalışırdı biz olsaydık, Etibank maden için çalışırdı, Halk Bankası ise esnaf için çalışırdı, Et ve Süt Kurumu da hayvancılık yapar ve insanlar şu anda bulundukları noktadan daha iyi bir noktada, daha mutlu bir ortamda olurlardı.

Saygıyla selamlıyorum sizleri. (HDP sıralarından alkışlar)