| Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Tümü münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 16.12.2022 |
HDP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımızı, cezaevlerinde tutuklu bulunan tüm arkadaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bugün Ezidi halkımızın "Cejna Ezi" bayramıdır. Ezidi halkımızın bayramını da kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, Parlamentonun faaliyetleri arasında bütçe ve bütçe görüşmelerinin önemli bir yeri var. Bütçe halkındır, bütçe hakkı halka aittir; Parlamentoların varlık amacı da halktan aldığı yetkiyle halk adına bütçeleme yapmaktır ancak bu hak, AKP iktidarında gasbedildi ve biz bu Parlamentoda iki ay boyunca iktidarın ve yandaşlarının rant bütçesini görüştük. Bir kez daha bütçe hakkının halk için kullanılmadığını gördük. Halka ait kaynakların, özü itibarıyla bir avuç sermayedara nasıl peşkeş çekildiğini gördük.
Yine, iktidarın muhalefetin tek bir önerisini dikkate almadığını gördük. Bu anlamda halkımıza vereceğimiz bir tek müjde var; bu bütçenin iktidarın son bütçesi olduğudur. Bir yıl sonra halkın bütçesini hep birlikte yapacağız, bu rant ve talan düzeni bitecek, sizlerden toplanan vergiler sizlere geri dönecek.
Değerli milletvekilleri, büyük bir ekonomik iflasın içerisinde AKP iktidarı ile küçük ortağının son ve telaşlı nefeslerini duyduğumuz bir bütçe sürecini geride bırakıyoruz. Komisyon sürecinden Genel Kurul sürecine kadar yaklaşık kırk beş gündür bozuk bir kaset gibi "2002 yılı" nakaratını tekrarlayan Bakanlar ve milletvekilleri, hiçbir şey söylemeyerek Türkiye'nin iflasına, derin ekonomik krize, açlığa, yoksulluğa, borçluluğa dair tek bir kelam etmediler. "Türkiye büyüyor." dediler, halkın küçülen sofrasından bahsetmediler. Büyüyen borçlardan, binalara sığmayan icra dosyalarından, büyüyen sefaletten hiç bahsetmediler. "Türkiye ihracat rekorları kırıyor." dediler, ithalat batağına batmış, üretmeyen Türkiye'den bahsetmediler. "İstihdam artıyor, işsizlik azalıyor." dediler, 10 milyonu aşkın işsiz yurttaştan, yağmalanan İşsizlik Fonu'ndan, kadın işsizliğinden bahsetmediler. Açlıktan uyuyamayan, yokluktan sokağa çıkamayan milyonlarca yurttaştan hiç söz etmediler.
Sonuç olarak 2023 yılı bütçesinde kulağını muhalefete tıkayan, demagoji içerisinde debelenen iktidar ve küçük ortağının söyleyecek hiçbir şeyinin kalmadığını kırk beş gündür burada, utanç içinde izliyoruz. "Bu bütçe, bir seçim bütçesidir." dedik "Bu bütçe, bir çıkar bütçesidir." dedik. Bakın, 7 milyonu aşkın asgari ücretli emekçi, insan onuruna yaraşır bir ücret talep ediyor. 2023 yılı asgari ücret tespiti için görüşmeler, 7 Aralıkta başladı. Açlık sınırının 7.787 TL, yoksulluk sınırının 26.123 TL olduğu 2022 yılı Türkiyesinde gerçek rakamları telaffuz etmekten imtina eden bir AKP iktidarı ve onun güvencesi altında olan işverenler var.
Geçen yıl, burada asgari ücretin 2022 yılı için 5.500 TL olması gerektiğini söylemiştik. Bu rakamları Halkların Demokratik Partisi olarak ifade ettiğimizde, AKP sıralarından "Nerede yaşıyorsunuz, siz de iyi uçuyorsunuz!" diye bağıran onlarca milletvekili vardı. Ne oldu? Altı ay dolmadan bir ek bütçeye ihtiyaç duyuldu. Ne oldu? 4.250 TL yaptığınız asgari ücret altı ayda eridi, kül oldu. Altı ayda HDP'nin siyasi öngörüsü ve muhalefetine yenildiniz. Bugün de yine sayenizde asgari ücret, açlık sınırıyla başa baş gidiyor. Asgari ücretin açlık sınırı seviyelerinde dolaşmasına izin vermeyeceğiz. HDP olarak, asgari ücretin en az 12.500 TL olması gerektiğini belirtiyoruz. Şunu da hatırlatalım: Bizler, Türkiye'nin bütün emekçileri bu topraklarda yaşıyoruz; bu topraklarda emek verip alın terimizi bu topraklarda siliyoruz; asıl size soruyoruz: Siz nerede yaşıyorsunuz? Hangi adalarda, hangi denizaşırı ülkelerde nakit transferleriyle uğraşıyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yoksulun ekmeğini pişiren ateşe kadar vergi alınıyor. Çiftçi, esnaf; neredeyse günlük haraç öder hâle getirildi. Vergi düzeni, nefes alan herkesi ve her şeyi kapsayacak kadar büyüdü. Bu, büyüyen devletin değil yoksullaşan, çürüyen, enflasyona yenilmiş devletin hazin tablosudur. Sözde önlemler alınarak yama politikalarıyla batış örtbas edilemez. Ekonomik sorunları gerçekten çözmek yerine sadece halkın öfkesini hayalî hedeflere yönlendirecek politikalar anlatılıyor, uygulanıyor. Tavan yapan ekmek ve gıda fiyatlarıyla mücadele yerine, aç olduğunu söyleyenlerle mücadele eden bir akılla karşı karşıyayız.
Bu popülizm, bu pahalılığı hem de kıtlığı daha da derinleştirmeye devam ederken bundan en fazla yine yoksulun etkilendiğini görmüyor. Bir avuç zenginin şatafatıyla büyülenip her şeyin yolunda olduğunu söyleme riyakârlığına düşebiliyor. Bundandır ki bugün makbul vatandaş, asla ekmek talebinde bulunmayan sadece alkışlayan vatandaş olarak tasvir ediliyor.
Hani Hazine ve Maliye Bakanı utanmadan "Fakire fukaraya vermek, bereket getirir." diyor ya bilerek, isteyerek, çalıp çırparak yaratılan sefaletin yükünü yine vatandaşa yüklüyor. Ortada emekçilerden, emeklilerden, memurlardan, gençlerden, kadınlardan çalınan koca bir vergi serveti var, ortada bir hırsız var. Bakın, 2022 yılı ilk on ayında ucube bir icat olan kur korumalı mevduat sisteminde hazineden 90 milyar TL üzerinde harcama yapıldı. Servetine servet katan zenginleri yine vatandaşın vergileriyle besliyorsunuz. İşte AKP iktidarının ekonomi tercihleri ve sonuçları bu şekilde.
Halkların Demokratik Partisi olarak adil gelir dağılımını esas alan bir bütçeyi HDP yönetiminde hayata geçireceğiz. Bu sebeple Türkiye'de asgari ücretle çalışan emekçi sayısı azami yüzde 10 olacaktır. Kayıt dışı ve güvencesiz çalışma şartları ortadan kaldırılarak insan onuruna yaraşır bir gelirle çalışma koşulları ve sosyal politikalar tesis edilecektir. Alt gelir gruplarının gelirini artırmak amacıyla bütçeden pay ayrılacaktır. Gelir dağılımındaki adaletin sağlanması amacıyla alt gelir gruplarının üzerindeki vergi yükünü azaltacak politikalar devreye konulacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yargının geldiği durum içler acısı. Sadece "Kobani davası" denen akıl tutulması kumpasa bakmak bile yargının nasıl da sopa olarak kullanıldığını, kişilerin elinde oyuncağa döndüğünü anlamaya yeter. Kobani olayları ne zaman yaşandı? 2014. Dosyada görevlendirilen 5 savcı, 2019'a kadar kalem dahi oynatmadı ama 2018 seçimlerinde Erdoğan, Kobani olaylarını seçim malzemesi yapınca, Ahmet Altun adlı savcı, dosyaya özel olarak atandı. 2019 yılında dosyaya gizlilik kararı verildi ve olaylar gelişti. 3.350 sayfalık iddianame hazırlandı ve hukuk kırımı başladı.
Dava dosyası, 200'ü aşkın klasörden oluşuyor. Davanın bir haftalık kısa bir zamanda mahkeme heyeti tarafından kabul edilmesi hukuk kırımı değil midir? Delil üretmek için dört yıldır hiçbir tanık olmayan dosyaya 2 gizli, 2 açık tanık konulması hukuk kırımı değil midir? Savcının dosyada unuttuğu kumpas belgesine ne diyelim? TEM'den gelen bu belge, kumpasın nasıl kurgulanabileceğini, vekillerimizin kumpasla nasıl tutuklanabileceğini, kapatma davasına giden yolun bu şekilde nasıl aşılabileceğini belgeleyen bir belge; alın size, hukuk vahşetinin, kepazeliğin, rezilliğin belgesi.
Yargılama aşamasına girmiyorum bile; savunma hakkının kısıtlanmasından, Mahkeme Başkanının çete örgütü lideri çıkmasından, yargılamanın olağanüstü bir hızla yürütülmesinden tutun da tanıkların yönlendirilmesine kadar türlü türlü hukuksuzlukla karşılaştık.
Kumpasın devamı olan kapatma davası da çok farksız değil, tam bir tesadüfler davası. İlk tesadüf, ilk iddianamenin Anayasa Mahkemesine MHP Genel Kongresi'nden bir gün önce verilmesi; ikinci tesadüf ise ikinci iddianamenin HDP'nin Türkiye'de seçim dengelerini değiştirdiği ve AKP'yi ilk defa iktidardan düşürdüğü, seçimin yapıldığı 7 Hazirandı. AKP hukuku, tesadüfleri sever olsa gerek ki kapatma davası, iktidarın kendisi küçük, yaygarası büyük ortağı MHP'nin "HDP kapatılsın." diye yargıyı yönlendirmesinden sonra açıldı.
Sırf ekonomiyi eleştirdiği için gözaltına alınanlardan tutun da "Kimyasal silah araştırılmalı." diyen TTB Başkanı Sayın Şebnem Korur Fincancı'nın tutuklanmasına, kumpas davalarından tutun AİHM kararlarının uygulanmamasına, OHAL Komisyonundan cezasızlık kararlarına kadar, cezaevlerini Kürtlerle ve muhaliflerle doldurulmasından siyasi soykırım operasyonlarına kadar, yargıda çeteleşmeye kadar hukuk devletinin esamesinin okunmadığı bir döneme geçildi ama biliyoruz ki kopara kopara zehirli meyve veren ağaca çevirdikleri hukuk, er ya da geç, bu talan, yolsuzluk ve adaletsizlik iktidarını zehirleyecektir. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, hepimizin gördüğü gibi bu Meclis çatısı altında Kürt sorununun konuşulmadığı tek bir gün bile yok çünkü Kürtlere dönük hak ihlallerinin gerçekleşmediği, haklarının gasbedilmediği, Kürtlerin katledilmediği, işkenceye uğramadığı tek bir gün yok, hatta bu kürsüde dahi kof milliyetçi bir hamasetle Kürt halkına, Kürt kimliğine nefret ve düşmanlığın kusulmadığı tek bir gün bile yok. Bunlar sadece Kürtlere mi yapılıyor ya da sadece Kürt sorununu mu konuşuyoruz? Elbette ki hayır. Her gün bu Kurulda işçilere, emekçilere, işsizlere, emeklilere, EYT'lilere, Alevilere başta olmak üzere kültür ve inanç kimliklerine, öğrencilere, kadınlara, LGBTİ+'lara, gençlere, mültecilere, çocuklara yönelik hak ihlallerini, temel haklarının gasbedilmesini konuşuyoruz.
Bakın, çok uzağa gitmeden bizim eleştirilerimizi kabul etmeyen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay bütçe açılışını şu sözlerle yaptı: "Bu bütçe, Millî Muharip Uçak'ın, KIZILELMA'nın, yeni tip denizaltılarımızın, siper füzemizin, çıkarma gemimizin bütçesidir." dedi. Yani tamamen savaşa odaklı bir akıl söz konusu. Defalarca dile getirdik; savaşla, çatışmayla, öldürmekle, cezaevleriyle bu sorunun çözülemeyeceğini, aksine gittikçe ağırlaşacağını ve tüm topluma kaybettirdiğini defalarca dile getirdiğimiz gibi.
Burada Türkiye halklarına sesleniyoruz: Kürt sorunu bu ülkenin en eski, en temel sorunlarından biridir. Bu sorun demokratik müzakere yöntemiyle rahatlıkla çözülebilir ama savaş ve çatışmada ısrar edildiği için hem çözülemiyor hem de yeni birçok sorunun da ortaya çıkmasına neden oluyor. Bugün özendiğimiz, zengin ve refah seviyeleri yüksek, dünyanın en gelişmiş demokrasilerine, insan haklarına sahip, basın özgürlüğünün gelişmiş olduğu, kadın haklarının güvence altına alındığı, çocukların okullara aç gitmediği, 6 yaşında evlendirilmediği ülkelere bakalım. İngiltere, İspanya, Fransa başta olmak üzere birçok ülke, ulus devlet olduktan sonra dıştaladığı kimlikleri savaşla, baskıyla dize getireceklerini, yok ederek çözeceklerini düşünüp bu yöntemleri denediler ama yanıldıklarını görüp çözüm geliştirmek zorunda kaldılar. Esas olarak bu sorunlarını çözdükten sonra diğer sorunlarını kolayca çözdüler ve geliştiler çünkü tek ve gerçek çözümün diyalog, müzakere ve eşit yurttaşlık olduğu, bunun dışında uygulanan tüm yöntemlerin acı, yıkım ve yoksulluk getirdiği anlaşıldı.
2013 yılında, Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda en azından diyalog kanallarının açılmasının, bu sorunun toplum tarafından savaş ve ölüm dışında barışçıl yöntemle tartışmasının zemini açılmıştı. İmralı'daki ağırlaştırılmış tecrit aralanınca Sayın Öcalan'la geliştirilen diyalog süreci milyonlara umut olmuştu. Silahların sustuğu bu kısa dönemde dahi her şeyden önemlisi cenazeler gelmemiş, toplum biraz da olsa nefes almış ve barışın mümkün olabileceği tüm toplumsal kesimler tarafından görülmüştü. Bu açıdan 2013 "Nevroz"unda okunan çözüm deklarasyonu, Dolmabahçe mutabakatı ve partimizin Eylül 2021'de demokrasiye, adalete ve barışa çağrı deklarasyonu yani tutum belgemiz, ülkenin tüm sorunlarında olduğu gibi Kürt sorununun demokratik zeminde çözümünün de tarihsel çağrı metinleridir.
Partimiz halklara umut olan 2013 "Nevroz" deklarasyonunun arkasındadır. Yayınladığımız tutum belgemiz temel tutum belgemiz olmaya devam ediyor. Bu yüzden "Tecrit kaldırılsın, barışa giden yol açılsın." diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
Temel insan hakkı olan toplumun barış hakkını hep birlikte inşa edebiliriz. Tüm ülke halklarını da bizleri kutuplaştıran ve ayrıştıran, geçmişimizi aldığı gibi geleceğimize de ipotek koyan; bize acı, ölüm ve yoksulluk dışında hiçbir şey getirmeyen bu savaşa ve çatışma politikalarına "Dur!" demeye, savaş politikalarında ısrarın en büyük sembolü olan tecride karşı durmaya; demokratik çözümden, müzakereden ve diyalogdan yana tavır almaya davet ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli halkımız, Türkiye halkları bugün hukukun üstünlüğünü, demokratik katılımı, insan hak ve özgürlüklerini güvenceye alan, insan onuruna yaraşır bir yaşamın teminatı olan demokratik bir anayasa özlemi içindedir. Bildiğimiz gibi 21 Anayasası'nın yerel yönetimlere öncelik veren görece demokratik ruhu, cumhuriyetin ilanı sonrası adım adım ortadan kaldırıldı. Rejimin kurumsallaşmasıyla bu topraklarda yaşayan bütün halk ve inançlar Türklük sözleşmesi etrafında yok sayıldı. Dıştalayıcı ve inkârcı rejim, sürekli kriz hâlinin olgunlaştırdığı bir girdap içerisindedir. Demokratik ulusun ve bu toplumsal yeniden kuruluşun içerisinde hayat bulacağı demokratik cumhuriyetin inşa edilmesi bir zorunluluktur. Demokratik cumhuriyetin inşasında en önemli adımlarından biri olarak yeni bir demokratik sözleşmeyi yani demokratik bir anayasayı öngörüyoruz.
Herkesin kabul ettiği bir şey var: 12 Eylül darbe anayasası, bugün başta Kürt sorunu olmak üzere, siyasal alandan toplumsal alana kadar bütün sorunların çözümünün ve cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir. Toplumsal barışın sağlanması, köklü sorunların çözüme kavuşması için farklılıkları zenginlik olarak gören, demokratik kazanımları geliştiren, toplumsal mutabakatı esas alan sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa en acil ihtiyaçtır. (HDP sıralarından alkışlar)
Türkiye siyaseti yıllardır iki kutba sıkıştırılıyor, sizlerden de bir tercihte bulunmanız isteniyor: Bir tarafta, ülkedeki her alandaki krizin ve yıkımın mimarı olan statükocu iktidar, diğer tarafta, gerçekte hiçbir şey vadetmeyen restorasyoncu muhalefet var. Bu iki bloka da mecbur değiliz. Halklar, inançlar, ezilenler, kadınlar, gençler, emekçiler, ekoloji mücadelesi yürütenler; tüm dışlananlar demokratik değişim taleplerini dile getiriyorlar. Ortak yeni yaşam hattı olan "üçüncü yol" siyasetimizle biz bu talepleri hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Bizim için "üçüncü yol" siyaseti sadece siyasi alanda değil, toplumsal, iktisadi, toplumsal cinsiyet, emek ve ekoloji gibi bütün alanlarda yeni bir siyaseti ve yaşamı inşa etme iddiasındadır. Bu yol, Türkiye'yi demokratikleştirecek ve yapısal sorunlarını çözecek tek yoldur.
Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddet katliam düzeyinde. Her gün en az 2 kadın katlediliyor ya da şüpheli şekilde hayatını kaybediyor. Rakamlar kamuoyundan gizleniyor. Kadın kurumları bu rakamları kaydediyor, görünür kılıyor ve mücadele ediyor. Bu nedenle bu kurumlar da şiddetin hedefinde. Dişimizle tırnağımızla, dayanışmayla kadın katillerinin davalarında kenetleniyoruz, hep birlikte birbirimizin sesi oluyoruz. Toplumsal yaşamda da kadınlar görmezden geliniyor. Kadınlar erkeklere göre kamusal hizmetlerden de daha az yararlanıyor. Kadın istihdam oranı TÜİK'in çarpıtılmış rakamlarında bile yüzde 26, üstelik bunun içerisine 15 yaş üstü işçileştirilen çocuklar da dâhil.
Sevgili kadınlar, sevgili kız kardeşlerim; konuşmamın başında da kullandığım bir ifade vardı: "Bütçe hakkı." "Bütçe hakkı" dedim, bu tanımı aklımızda iyice tutalım ve bırakmayalım. Bu karanlık tabloda da görülüyor ki bu bütçede kadınlar yok. Kadınları görmeyen bütçeyi de bu karanlık tabloyu da kabul etmiyoruz. (HDP sıralarından alkışlar) Bu nedenle, yıllardır "toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe" diyoruz. 41 ülkede bu denendi ve başarılı oldu. "Bütün kurumların bütçesi toplumsal cinsiyete duyarlı olmalı." diyoruz. Kamu kaynakları eşitliği sağlanmalıdır, şiddetle mücadele edilmelidir. Bakın, HDP belediyelerinin tamamında toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi hayata geçirdik. HDP yönetiminde de kamu bütçesinin eşitliği sağlaması için merkezden yerele kadar toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeyi hayata geçireceğiz. Biliyoruz ki biz kadınlar her neyi aklımıza yazdık ise hayata geçirme kudretine de sahibiz. (HDP sıralarından alkışlar)
"..." (*) sloganı şu an dünyanın her yerinde, her dilde yankılanıyor, enternasyonal kadın mücadelesine güç veriyor, kadın mücadelesine ışık tutuyor. İran'da "..." (*) diyen kadınlar, dünyanın diğer ucunda "..." (*) diye haykırıyor. (HDP sıralarından alkışlar) Kadınlar içerisinde özgürlük tutkusuyla "Femmes, vie, liberte" şarkısını söylüyor. Faşizme karşı bugün dünyanın her yerinde en görkemli mücadele, kadın, yaşam ve özgürlük mücadelesidir. Bu emek ve özgürlük mücadelesinin bileşkesidir.
Buradan, erkek egemen iktidara sesleniyorum, şunu unutmayın: Tüm haklarımızla beraber vardık, varız ve var olacağız. (HDP sıralarından alkışlar) Eş başkanlık sistemini siyasetin her kademesinde hayata geçireceğiz. Ve tüm kadınlara sesleniyorum: Hep birlikte ortak mücadelemizle İstanbul Sözleşmesi'ni geri getirecek ve uygulayacağız. (HDP sıralarından alkışlar)
Bizler zulüm perdesini yırtanlarız, bizler cesareti kuşananlarız, yaşamı savunanlarız, özgürlüğü inşa edenleriz. Demokratik ve kadın özgürlükçü bir toplumu inşa edecek kudretimiz ve cesaretimiz var. Binbir emekle elde ettiğimiz kazanımlarımıza iktidarın el koymasına asla müsaade etmeyeceğiz. Kazanımlarımız için, kadına yönelik şiddete karşı durmak için mahkeme önlerinde, alanlarda, fabrikalarda, tarlalarda, sokaklarda, cezaevlerinde ve hatta bu Mecliste Leyla Güven, Semra Güzel, Salihe Aydeniz şahsında mücadele ettik, etmeye devam edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de toplumsal, siyasal, iktisadi ve toplumsal cinsiyet alanında yaşanan krizlerden en çok çocuklar etkilenmektedir. AKP Türkiyesinde çocuklar tehlikededir. Türkiyeli milyonlarca çocuk, bugün işçilik, zorla çalıştırılma, istismar, madde bağımlılığı, şiddet ve yoksulluk gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Buna rağmen, bütçe kesintilerinden öncelikle bu kesime yönelik hizmetlerde kesinti olmaktadır. Bu nedenle çocuklara yönelik bütçeleme oldukça önem arz etmektedir.
Bu Meclisin ne yazık ki bir çocuk politikası yoktur. H.K.G.'nin maruz kaldığı şiddet gibi Türkiye'yi sarsan vakalar dışında bu Mecliste çocuk gündemi açılmamaktadır. İki yıldır bilinen vahşete dair tek bir adım atılmamış, âdeta istismarın boyutu arttıkça saklama gayreti de artmıştır. Üstelik, failler yine korunmuş, sistematik istismar en yetkili ağızlarca sıradanlaştırılmaya çalışılmıştır. Bizlerin bu ve buna benzer vahşetleri araştıracağı Meclis bünyesinde bir komisyon dahi bulunmamaktadır. Çocuk politikası inşa eden veya çocukların sorunlarını merkezine alan bir ihtisas komisyonu hâlâ kurulmamıştır. 23 milyona yakın çocuk nüfusu var ancak gerekli yasal düzenlemeleri yapacak, çocukların karşı karşıya olduğu yapısal sorunlara yapısal çözümler üretecek daimî bir çocuk komisyonu Meclis bünyesinde yoktur.
Çocukların bugünü ve geleceği için tek bir kuruş içermeyen bu bütçe kabulümüz değildir, olamaz. Bu coğrafyayı çocuklar için yaşanabilir kılacak bir bütçeyi seneye bugünlerde birlikte hazırlayacağız, buna inanın. (HDP sıralarından alkışlar)
Bu vesileyle ifade etmek isterim ki halkımızın, yoksulluğun, işsizliğin, baskının, yasakların, yıkımın, sefaletin, ayrımcılığın, şiddet sarmalının içinde hayatta kalmaya çalıştığı bu ülke, her türden kaynak açısından oldukça zengin bir ülke. Ancak, bu kaynaklar ve milyonların emek ve birikiminin ürünü olan toplumsal zenginlik, yüz yıldır halkın değil iktidarın hizmetinde, tekelinde; bu zenginlik, yirmi yıldır ise sarayın rejiminin etrafında birikmiş durumda.
Değerli halkımız, bizler, Türkiye'nin önünün açılması, yapısal sorunların ve bütün krizlerin çözülmesi için açık ve net bir programa sahibiz. Türkiye'nin temel sorunlarının başında haksızlık ve adaletsizlik geliyor. Bu ülkede hak arama özgürlüğünü, eşit ve adil yargılamayı ve yargı bağımsızlığını hayata geçireceğiz. Temel hak ve özgürlükleri savunacağız, koruyacağız. Temel hakları güvence altına alacağız. Mevcut Anayasa, eşit yurttaşlık değil ayrımcılık üreten bir anayasadır. Yönetime geldiğimizde ilk işimiz, bütün yurttaşları kapsayan, evrensel temel hak ve özgürlüklere dayalı, etnik inanç ve kültürel farklılıkları eşit yurttaş kabul eden demokratik bir anayasayı hayata geçireceğiz. Türkiye'yi tek adam rejiminden kurtaracağız. (HDP sıralarından alkışlar) Merkezî yönetimi kuvvetler ayrılığıyla dengeleyeceğiz. Kürt sorununu çözeceğiz. Kürt sorunu ülkedeki bütün sorunlara kaynaklık etmektedir. Bu sorunun demokratik, barışçıl çözümünü diyalog ve müzakereyle sağlayacağız. (HDP sıralarından alkışlar) Ana dilinde eğitimi hayata geçireceğiz. Hiçbir dilin ayrımcılığa uğramadığı, her dilin yaşam bulduğu bir Türkiye'yi inşa edeceğiz. Eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetlerin tamamını ana dilinde sağlayacağız. Savaşa son verecek, barışı büyüteceğiz. Savaş, bu ülkede iktidarların varlık aparatı işlevi görüyor. Sürekli bir biçimde sanal bir beka tehdidi yaratılmakta ve savaşa gerekçe üretilmektedir. İçeride, dışarıda ve komşularla barış politikasını hayata geçireceğiz. Bu ülkeyi yoksulluktan kurtaracağız. HDP'nin hayata geçireceği ekonomi programıyla krizi çözeceğiz. Bütçe var, bütçe tercihleri yanlış; ülkenin kaynaklarını savaşa, ranta, talana, yandaşa ve tek adama değil, aş ve iş için kullanacağız. Rant çarkına son verecek, kaynakları halk için eşitçe bölüşen demokratik ekonomi modelini hayata geçireceğiz.
Bu rejim kadın düşmanıdır, toplumsal cinsiyet özgürlüğü düşmanıdır. HDP yönetiminde erkek egemenliği ve cinsiyetçilikle mücadele edeceğiz. Kadına yönelik her türden şiddete son vereceğiz. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi hayata geçireceğiz. Gençleri bugünün öznesi olarak görmeyen siyasete son vereceğiz. HDP yönetiminde gençler gelecek tahayyülünün nesnesi değil, bugünün politik özneleri ve aktörleri olacak. Gençlerin eğitim, istihdam, kültürel ve gündelik hayata dair her türlü sorununu çözeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar) HDP, bir çocuğun daha güvencesiz bir ortamda şiddet sarmalında, yoksulluk içinde ayrımcılığı deneyimleyerek büyümesine izin vermeyecek. Türkiye'de tüm bakanlıklar nezdinde çocuklara duyarlı bütçeleme hayata geçirilecek. Eğitimin her düzeyinde devlet okullarında çocukların beslenme ihtiyaçları ücretsiz karşılanacak.
HDP, doğayı sonsuz bir sömürü kaynağı olarak gören anlayışa son verecek. Doğa talanını, rantı, ekolojik yıkımı derhâl durduracağız. Kapitalist talana karşı demokratik, ekolojik bir toplumu inşa edeceğiz.
İnançların özgürce yaşamasını güvence altına alacağız. Yaşayan bütün inançların kamu bütçesinden yararlanacağı, hiçbir inancın kamusal alanda ayrımcılığa uğramadığı bir sistem kuracağız.
Herkes bilmelidir ki demokrasiyi hâkim kılacak, toplumsal cinsiyet özgürlüğünü örecek, toplumsal barışı inşa edecek, hak, hukuk ve adaleti sağlayacak siyaset HDP siyasetidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)