GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:42
Tarih:21.12.2022

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Enerji Komisyonunda görüşülen bu torba yasayla ilgili eleştirilerimiz tabii ki var ama bu torbada en çok eleştirmemiz gereken konulardan biri şudur arkadaşlar: Bir gece yarısı hamlesiyle Hükûmete 200 milyar TL borçlanma yetkisi veriyor bu torba. Nerede? Enerji Komisyonunda. Değerli arkadaşlar, biz daha yeni bütçe yasasını görüştük, öyle değil mi? Geçtiğimiz yıl da bütçeyi görüştük ve bu iktidara 1 trilyon 750 milyar TL, 2022 yılında harcasın diye yetki verdik, öyle değil mi? Kim verdi? Milletin vekilleri verdi. Ne oldu bu para arkadaşlar? Beş ayda yediler, tükettiler, beş ayda. 6'ncı ayda ek bütçe getirdiler. Kaç para? "880 milyar lira daha paraya ihtiyacım var." dediler. Milletin vekilleri ne yaptı? AKP ve MHP çoğunluğu buna da "evet" dedi. Yetti mi? Yetmemiş arkadaşlar; yemişler, yemişler, yetmemiş. Ne yapıyorlar? Yılın son günü, Enerji Komisyonuna 200 milyar liralık daha borçlanma yetkisi talebiyle geliyorlar. Buna, AKP-MHP çoğunluğu maalesef yeniden "evet" dedi ve Genel Kurul gündemine geldi.

Değerli arkadaşlar, size soruyorum: Bu 200 milyar lirayla ne yapacaklarına dair bir bilginiz var mı, size hesap verdiler mi? Bu 200 milyar lirayla "Ben emeklilikte yaşa takılanları emekli edeceğim." dediler mi veya "Öğretmen atayacağım." dediler mi veya değerli arkadaşlar, "En düşük emekli maaşını yükselteceğim." dediler mi? Bununla ilgili bir bilginiz var mı? Benim bilgim yok, herhâlde sizin de yok ama bir torba yasa içindeki bir maddeyle 200 milyar lira daha yetki vereceksiniz eğer bu yetkiyi verirseniz.

Değerli arkadaşlar, bütçe hakkı milletin hakkıdır, halkın hakkıdır, emekçinin hakkıdır ama bu bütçe hakkı gasbediliyor. Geçmişte de krallar, padişahlar istedikleri gibi bütçeyi harcarlarmış, saraylar yaparlarmış, yandaş derebeylerine para aktarırlarmış, savaşlar çıkarırlarmış, milleti yoksul, yandaşı zengin yaparlarmış. Bugün, yeniden bir tek adam rejimi var ve aynı şekilde bütçe hakkını gasbediyor ve gece yarısı maddesiyle de Enerji Komisyonuna getirerek bu hakkı gasbediyor. Bu gasba siz "evet" mi diyeceksiniz "hayır" mı diyeceksiniz değerli arkadaşlar?

Ben size sorarım: Bu bütçeler niye yetmiyor? Ana bütçeyi yediler, ek bütçeyi yediler, 200 milyar lira daha para istiyorlar. Niye yetmiyor biliyor musunuz? Değerli arkadaşlar çünkü bütçe tercihleri halktan yana değil, saraylardan, savaşlardan, aşırı güvenlikçi politikalardan ve maalesef israftan yana. İşte, bu tercihleri değiştiremediğimiz sürece bu iktidar, ek bütçeler istemeye ve halkı yoksullaştırmaya devam edecek.

Bakın, değerli arkadaşlar, ben size bunun bir tezahürünü göstereceğim, "Bu bütçelerimiz nereye gidiyor?"un fotoğrafını göstereceğim. Bakın, bu bütçelerimiz nereye gidiyor değerli arkadaşlar? Bu ülkede öğretmen mi atanıyor değerli arkadaşlar? Maalesef hayır; gelecek yılda yalnızca 20 bin öğretmen atayacağız, 50 bin öğretmen emekli olacak. Bu ülkede ne atanıyor en çok? Polis atanıyor değerli arkadaşlar, polis. Niye? Süleyman Soylu diyor ki: "Benim daha çok polise ihtiyacım var." Niye? "İstibdat rejimini tam kuramadım, tam istibdat kuracağım." diyor ve on binlerce polis atanıyor. Öğretmenlik fakültesi mezunu gençler, polis olarak atanıyorlar.

Bakın, Türkiye'nin fotoğrafı burada arkadaşlar, bütçelerimizin nereye gittiği burada, bu 200 milyar lirayla ne yapacaklarının fotoğrafı burada değerli arkadaşlar. Burada neyin fotoğrafı var, biliyor musunuz? Kadıköy ilçesi önünde HDP'li 2 Eş Genel Başkanımızla, Grup Başkan Vekillerimizle, milletvekillerimizle ve yöneticilerimizle birlikte bir basın açıklaması yapmaya karar verdik. Bakın, bir basın açıklamasından bahsediyorum. Pazar gününden bir gün önce İstanbul İl Eş Başkanımıza polis tarafından tokat atılmasını ve halkımıza karşı uygulanan zulmü protesto etmek için bu basın açıklamasını yapmaya karar verdik değerli arkadaşlar. Peki, neyle karşılaştık? Bakın, sahne burada. Hani, demokrasiden bahsediyorsunuz ya, insan haklarından bahsediyorsunuz ya, Türkiye'nin 3'üncü büyük partisi, İstanbul'un Kadıköy'ünde bir basın açıklaması yapmaya kalktığında 10 bin polisle ablukaya alınmıştı. Bakın, bin demiyorum, 10 bin polis bütün Kadıköy'ü abluka altına almıştı, bütün sokaklar kapatılmıştı, binlerce HDP'li, ilçe binamızın önüne ulaşmaya çalışırken barikatlarla karşı karşıya kaldı. İlçe binamıza ulaşmayı başaran 100'e yakın partili yöneticimiz de ilçe binamızın önünde karga tulumba gözaltına alındı arkadaşlar. Peki, bizler neyle karşı karşıya kaldık? Bakın, Türkiye'nin 3'üncü büyük partisinin Eş Başkanı Sayın Mithat Sancar ve Sayın Pervin Buldan, polis ablukasıyla karşı karşıya kaldılar. Pervin Buldan biraz daha erken gelmişti, ilçe binamızın içinde abluka altında kaldı. Sayın Mithat Sancar da benimle ve diğer vekil arkadaşımla birlikte ilçe binamıza 30 metre mesafede böyle bir polis ablukasına alındı değerli arkadaşlar. Ya, bu fotoğrafı siz doğru buluyor musunuz? Siz Süleyman Soylu'ya bunun için mi bütçe veriyorsunuz arkadaşlar? Yani HDP bir basın açıklaması bile yapamasın diye mi bütçe veriyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bakın, bir devleti bir çeteden ayıran şey nedir? Anayasadır değil mi, hukuktur değil mi, hukuka bağlı olmasıdır değil mi? Bir devlet eğer ki hukuktan kopmuşsa, yasadan kopmuşsa bir çeteye dönüşmüş demektir değerli arkadaşlar. İşte, bakın, bizi ne bağlar? Anayasa bağlar değil mi? Değerli arkadaşlar, Anayasa'nın 34'üncü maddesi ne diyor? "Herkes önceden izin almadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." diyor. Ya, biz yürüyüş de yapmadık ya! Hadi yürüyüşü yapma hakkına sahibiz de yürüyüş de yapmadık, "Bir basın açıklaması yapacağız." dedik, bir basın açıklaması; bu sahnelerle karşı karşıya kaldık değerli arkadaşlar.

Bakın, değerli arkadaşlar, bu konuda bizi orada ablukaya alan binlerce polise hep şu çağrıyı yaptık: Ya, sizin amiriniz kim? Siz kimden emir alıyorsunuz? Hangi yasaya dayanarak bizi ablukaya alıyorsunuz dedik, bir muhatap bulamadık değerli arkadaşlar. Bir muhatap yoktu ki "Ya, biz şu yasanın şu maddesine göre sizi ablukaya alıyoruz, size bu sebeple basın açıklaması yaptırmayacağız." diyen bir polis amiri bulamadık.

Değerli arkadaşlar, daha sonra ne oldu? Buna karşı tepki gösterdik, hesap vereceksiniz dedik, hukuk önünde, Anayasa önünde hesap vereceksiniz dedik. Şimdi, iki gündür benim bir videomun on saniyesini kesmişler "Vay, Garo Paylan, polisimizi tehdit ediyor." demişler. Peki, AKP'li, MHP'li milletvekilleri dâhil bu konuda, bu linçe katılmışken bu işin yalnızca benim hukuk önünde hesap vereceksiniz dediğim bölümüyle mi ilgileniyorsunuz yoksa bu hukuksuzlukla, bu devlet terörüyle mi ilgileniyorsunuz değerli arkadaşlar? Bu yapılan, devlet terörüdür; açıkça söylüyorum, bu, bir devlet terörüdür ve devletleri çetelerden ayıran şey hukuka bağlı olmasıdır değerli arkadaşlar.

Bakın, dört saat orada ablukada kaldık, eninde sonunda ilçe binamızın önünde basın açıklamamızı yaptık. Bakın, basın açıklamamızın fotoğrafı; etrafımızı yüzlerce polis sarmış, ne diyorlar, biliyor musunuz? "Basın giremez." diyorlar. Allah Allah! Şimdi Basın açıklamasını basınsız yapın." diyorlar. Bu da Anayasa'nın başka bir maddesine aykırı değerli arkadaşlar. Bakın, basınsız, kendi kameramızla basın açıklaması yaptık. Siz buna "evet" mi diyeceksiniz az sonra 200 milyar daha bu vicdansız iktidara yetki vererek yoksa "hayır" mı diyeceksiniz; buna karar vereceksiniz değerli arkadaşlar.

Bakın değerli arkadaşlar, demokratik siyaset alanını genişletmeye çalışıyoruz. Bugün kendinizi güçlü zannediyorsunuz, HDP'yi de günah keçisi yapmaya çalışıyorsunuz. Kürt düşmanlığı yapıyorsunuz, HDP düşmanlığı yapıyorsunuz ama şunu unutmayın: Kötülüğe yol veren herkes bir gün o kötülükle yüz yüze kalmıştır. Bakın, biz Diyarbakır'a, Van'a, Mardin'e kayyum atandığında şunu söyledik: Diyarbakır'a, Mardin'e, Van'a kayyum atanmasına sessiz kalırsanız yarın sıra İstanbul'a gelir, yarın sıra Ankara'ya gelir dedik. Ne oldu? Maalesef sıra İstanbul'a geldi. İstanbul'a kayyum atamaya kalkıyorlar, İstanbul'un seçilmiş Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu'nu görevden almaya kalkıyorlar.

Değerli arkadaşlar, vekillerin vekilliğinin düşürülmesiyle ilgili de şu uyarıyı yaptık size: Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun vekilliği düşürülmeye kalkıldığında buna evet demeyin dedik, evet dediniz. Sonu ne oldu arkadaşlar? Enis Berberoğlu'nun da vekilliği kaldırıldı, düşürüldü. Öyle değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

GARO PAYLAN (Devamla) - Daha sonra Leyla Güven ve Musa Farisoğulları'nın da vekilliği düşürüldü, şimdi de aynı ilin vekili olmaktan gurur duyduğum sevgili Semra Güzel'in vekilliğini düşürmeye kalkıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, sizi de itham ediyorum. Bir kumpasla düşürmeye kalkıyorsunuz, bir kumpasla. Bakın, şunu unutmayın: Geçmişte, şuralarda Merve Kavakcı oturuyordu, değil mi? Merve Kavakcı'ya birileri öteki muamelesi yapıyordu, kara koyun muamelesi yapıyordu ona karşı tepki koydunuz ve sonuçta ne oldu? Milletin vicdanı buna hayır dedi ve AKP'yi iktidar yaptı ama o günün mağdurları, bugünün zalimleri oldular ve bugün aynı yöntemlerle Semra Güzel'in vekilliğini kumpasla düşürmeye kalkıyorlar. Buna, bu milletin vekillerinin vicdanının evet dememesini istiyorum. Yarın, bu anlamda, 301 milletvekili, vicdansızlığa mı evet diyecek yoksa adalete mi evet diyecek arkadaşlar?

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)