GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/6818, 6819, 6821, 6822, 6823, 6824, 6825) No.lu Altı Yaşındaki Bir Kız Çocuğunun Evlilik Adı Altında Cinsel İstismara Maruz Bırakılması Olayının Araştırılarak Benzer Olayların Yaşanmaması ve Her Türlü Çocuk İstismarının Önlenmesi İçin Yapılması Gerekenlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:44
Tarih:03.01.2023

JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; son yıllarda, istismar sonucu genç yaşta yaşama veda eden öyle çok çocuk ismi duyar olduk ki her biri yüreğimizi dağladı. Peki, ya isimleri sadece baş harfleriyle kayıtlarda ve medyada yer alan, adlarını bilemediklerimiz... Hepsinin ortak özellikleri, ölmeden mezara girip yaşamları boyunca bu travmayla baş etmeye çalışmaları ve 18 yaş altında olmaları.

Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 1'inci maddesi uyarınca 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılmaktadır. İç hukukumuzda da Türk Ceza Kanunu ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu gereği 18 yaşını doldurmamış kişi çocuktur. 1989 yılında kabul edilen, çocukların yaşama hakkı, eksiksiz biçimde gelişme hakkı, zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı, aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma hakkını tanımlayan çocuk haklarına dair sözleşme, 4 Mayıs 1995 tarihinde yürürlüğe girerek iç hukukumuz açısından da bağlayıcı olmuştur.

Peki, bu sözleşmenin gereğini yerine getirebiliyor muyuz? İnanın, buna evet diyebilmeyi çok isterdim ama ne yazık ki hayır. Tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve iç hukuk gereği sevgi gösterip, koruyup kollamakla kalmayıp haklarına saygı göstermemiz gereken çocukları aile içinde, sokaklarda, iş yerlerinde istismardan koruyabiliyor muyuz? İnanın, evet demeyi yine çok isterdim ama ülkemiz gerçekleri ne yazık ki bu yönde değil.

Çocuk yoksulluğu, eğitim hakkı ihlal edilen çocuklar, onda 8'i kayıtsız, 2 milyonu bulan, elverişsiz koşullarda çalışan çocuk işçiler, iş cinayetlerinde yitirdiğimiz çocuklar o kadar çok ki. Bakın, özellikle mevsimlik işçilerin çocuklarının eğitimde, güvenlikte, barınmada yaşadıkları hak ihlalleriyle, son on yılda yüzde 100 artışla başlama yaşı 12'ye düşen madde bağımlılığıyla ve suça karışma oranlarıyla çocukların o kadar çok hakkı ihlal ediliyor ki. Güç ilişkisi sonucu yetişkinlerin çocuklara uyguladığı fiziki, ekonomik, psikolojik istismar geniş bir alanı kapsasa da en görünen ve ağır olanı cinsel istismardır. Türkiye'de son on beş yılda çocuğa yönelik cinsel istismar vakalarının yaklaşık yüzde 400 oranında artması ve bu konuda dünya 3'üncüsü olması son derece düşündürücüdür.

2010 yılında onayladığımız "Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması" adıyla Lanzarote Sözleşmesi'nin gereklerini ne yazık ki yerine getiremiyoruz. Birleşmiş Milletler raporlarında erken yaşta evliliklerde Türkiye, 202 ülke arasında 87'nci sırada, Avrupa'da ise 1'inci sırada yer almaktadır. TÜİK istatistiklerinde, 2020 yılında 16-17 yaş kız çocuklarının yüzde 88'i kendilerinden 4 ila 33 yaş büyük erkeklerle evlendirilmekte olup resmî olmayan çocuk evlilikleri dikkate alındığında bu sayıların çok daha ürkütücü olduğu anlaşılmaktadır. Hukuken çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler Türkiye'nin taraf olduğu CEDAW Sözleşmesi'ne de aykırıdır. Çocuk yaşta evlilikler... Hani, şu, bir gece ansızın tek bir erkeğin kararıyla kaldırdığını söylediği, Meclisçe 6251 sayıyla onaylanan, hâlâ yetkide ve usulde paralellik gereği Meclisçe feshedilmesi gerekmesine karşın Danıştayın da hukuksuzca yürürlükten kaldırıldığını onayladığı İstanbul Sözleşmesi sadece kadınları değil aslında çocukları da korumaktaydı. İstanbul Sözleşmesi'nin 36/2'nci maddesi gereği evlilik rızayla olmalı, "Rıza, mevcut koşulları değerlendirilen kişinin özgür, serbest iradesinin bir sonucu olarak gönüllü, isteğe bağlı olarak verilmelidir ve bu rıza tam olmalıdır." diyordu. Dolayısıyla, İstanbul Sözleşmesi'ni bir gecede ansızın kaldırmakla çocuklar da korumasız hâle getirildi.

Türk Ceza Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu ve iç hukuk açısından bağlayıcı olan uluslararası sözleşmeler gereği, Türk Medeni Kanunu'nda yer alan küçüklerle ilgili düzenlemelerin çocuk yaşta evlilik olarak tanımlanabileceği çok açıktır. Zira, literatürde de çocuk yaşta evlilikler, 18 yaş altında, çocukların fiziksel, fizyolojik ve psikolojik olarak evlilik ve çocuk sahibi olmak gibi sorumlulukları taşımaya hazır olmadan yaptıkları evlilik olarak tanımlanmaktadır. Çocuk yaşta evlilikler, kız çocuklarına yönelik cinsiyet kalıp yargılarını pekiştiren, çocukların çocukluklarının ellerinden alınmasına, akranlarından uzaklaşmalarına, eğitimlerine engel olan, tam oluşmamış olan toplumsal kimliklerinde sorun yaşamalarına yol açan, sağlıklarını tehlikeye atan, onları şiddet ve yoksulluk riskine maruz bırakan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olarak çocuk bakımı gibi sorumluluklarla yaşamları bir çeşit köleliğe dönüşebilmekte, sömürüye, her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik şiddete, istismara, hatta hatta yoksulluğa maruz bırakmaktadır. En ağır biçimde bir çocuk hakkı ihlali olarak cinsel istismara maruz kalmalarına, HIV enfeksiyonuna açık hâle gelmelerine, cinsel yaşamda sorun yaşamalarına yol açabilmekte, fiziksel sağlık açısından, ruhsal açıdan da örselenmelerine neden olabilmektedir. Gebelikten korunma yöntemleri hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan kız çocukları istenmeyen gebeliklerle riske açık hâle gelmektedir. Henüz kendisi çocuk yaştayken annelik sorumluluğunu üstlenmenin yaşamına getireceği yüklerin dışında, erken yaşta gebelikler çocuğun beden sağlığı açısından da risk oluşturmakta, anne-çocuk sağlığında ölümle sonuçlanabilen, çocuğu hayatı boyunca etkileyecek risklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Araştırmalar erken yaş gebeliklerinde, düşük ve ölüm riskinin de yüksekliğine dikkat çekmektedir.

Dolayısıyla tüm bu sakıncalar göz önünde bulundurulduğunda, bireysel olumsuzluklara yol açan çocuk evlilikleri zamanla toplumsal niteliğe dönüşmekte, toplumun kalkınmasında yoksulluğun azaltılması, eğitimin yaygınlaştırılması, cinsiyet eşitsizliğinin sağlanması, çocuk haklarının korunması ve toplum sağlığının gelişmesinin önünde de engel oluşturmaktadır.

Tüm bu gerekçelerle ben geçtiğimiz yıl bir kanun teklifi vermiştim, 18 yaş altı evliliklerin Türk Medeni Kanunu'nda önlenmesiyle ilgili; hâlâ Komisyonda bekliyor.

Yine, 2018 yılında burada, yine bu kürsüde bir konuşma yapmıştım ve bir çocuk hakları komisyonu kurulması gerektiğini söylemiştim, İnsan Hakları Komisyonunun altında bağımsız bir komisyon olması gerektiği savıyla bir çağrıda bulunmuştum; o da yanıtsız kalmıştı. Evet, bugün de arasında benim de araştırma önergemin bulunduğu bir araştırma komisyonu kuruluyor. 6 yaşından beri cinsel istismara uğrayan, yukarıda anlattığım tüm hak ihlallerine uğrayan, hatta bir tarikat liderinin kendi eliyle, babası olacak bir tarikat liderinin rızasıyla göz göre göre yıllarca istismara maruz bırakılan, kayıtlara "H.K." olarak geçen, şimdilerde ise yetişkin bir birey olarak başına gelen felaketi ancak anlamlandırabilen ve bu travmayla çocuğuyla yaşam savaşı veren H.K. Evet, H.K.'nin yaşadıkları ne vicdanlara ne akıllara ne de hukuka sığıyor; tam anlamıyla bir çocuk ihlali hem de en ağır biçimde.

Bu Komisyonun kurulmasını kesinlikle olumlu buluyoruz ama bakın, Meclis çatısı altında o kadar çok komisyon kurulmuş ki. 5 tane komisyon kurulmuş bu konuda, son bir tanesi de Rabia Naz ve şüpheli çocuk ölümleriyle ilgili Komisyon. Hatta ben de o Komisyonun bir üyesiydim; raporları hazırlandı ama yine, tozlu raflara kaldırıldı. Çünkü esas olan bakış açısıdır. Biz ısrarla, kadın cinayetleri politiktir diyorduk. Evet, çocuğa yönelik cinsel istismar da politiktir. Bakın, tüm bu olaylara iki yıl boyunca sessiz kalan Bakan... Ayrıca, daha üç gün önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir konuşma yapıyor: "Hepimizin içini acıtan bir istismar vakası üzerinden 28 Şubat heveslisi kesimler hemen içlerindeki kini kusmaya çalıştılar." diyor ve tek parti zihniyetinin halen pusuda olduğunu söylüyor. İşte bu nefret söylemleri sürdükçe hiçbir şey yapılamaz sayın milletvekilleri, gerçekten yapılamaz. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, biz yıllarca Eskişehir Büyükşehir Belediyesinde "Beşte Bir" kampanyasını uyguluyorduk ve Millî Eğitim Müdürlüğüyle bir anlaşma yapmıştık; okullara gidip çocuklara yönelik cinsel istismarın önlenmesi için eğitimler veriyorduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şu anda, biliyor musunuz sayın milletvekilleri, Millî Eğitimin okullarına girmemiz yasaklandı. Sadece özel anaokullarına giderek bu eğitimler verilebiliyor. İşte bu tutum sürdükçe ne çocuk istismarı önlenebilir ne çocuk hak ihlalleri önlenebilir ne çocuk cinayetleri önlenebilir. Esas olan zihniyetin değişmesi ama az kaldı, bu zihniyetin değişeceği günler çok yakında. Seçimden sonra Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz tüm bu sorunları iktidarımızda çözeceğiz, hiç merak etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum