| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 27.03.2012 |
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; lütfen, söyleyeceklerimi dikkatlice dinleyiniz, rica ediyorum, istirham ediyorum. Elimden geldiği kadar sakin ve tane tane size son bir haftada Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan olayları anlatmaya çalışacağım.
18 Mart ile 21 Mart tarihleri arasında toplam dört günlük bir sürede -arkadaşlar, tabirimi hoş görün- bölgede bir savaş yaşandı. Bundan ne kadar haberiniz var, ne kadar gerçekler size yansıtıldı, bilmiyorum ama takip ettiğim medya -gerek yazılı gerek görsel- maalesef, maalesef, maalesef Türkiye Cumhuriyeti tarihinde defalarca yapıldığı gibi, en sonunda 28 Şubat sürecinde yapıldığı gibi bütün bu gerçekleri ters yüz ederek aktardı ve görmeniz gereken gerçekleri, fotoğrafları, konuşmaları, suretleri sizlere iletmedi.
Diyarbakır, İstanbul, Cizre, Urfa, Siverek, Suruç, Batman, Van sokaklarında keşke hepiniz olsaydınız. Türkiye'nin en önemli sorunu bugün için Kürt sorunu hangi aşamaya geldi keşke gözlerinizle görseydiniz ve size anlatılan yalanların ne kadar sahte, ne kadar içi boş, ne kadar sanal olduğunu kendi gözlerinizle görseydiniz ve biz burada polemiğe, tartışmaya, kavgaya, hakarete, hiçbir şeye varmadan doğru düzgün bu konuları konuşabilseydik.
Sevgili arkadaşlar, ne oldu, size kısaca özetleyeyim. 2009 senesinde KCK operasyonları başladı, "güvenlik konsepti" denilen konsept devreye girdi ve Hükûmeti kim, nasıl ikna ettiyse, hangi "akıl" -tırnak içinde, buna akıl demek de mümkün değil- devreye girdiyse şunu söyledi: "Bu iş artık müzakereyle, diyalogla, konuşmayla, demokrasiyle olmaz." Peki nasıl olur? "Dağdakileri öldüreceğiz, şehirdekileri tutuklayacağız, BDP'ye yakından uzaktan selam veren ne kadar kimse varsa bunları KCK'yle, PKK'yle, DTK'yla, BDP'yle ilintileyeceğiz ve bunları bir şekilde cezaevine koyacağız." Peki, ne çıkacak bundan? "Biz Kürt siyasal muhalefetini sindireceğiz, BDP'ye olan halk desteğini koparacağız, halkla BDP arasına bir kanal, bir set çekeceğiz ve ondan sonra da bu sindirme ve bastırma operasyonunu yaptıktan sonra kendi istediğimizi devreye sokacağız." Peki Temel'in sorduğu gibi sorayım size: "Ne oldi?" Ne oldi, biliyor musunuz? Bu proje iflas etti, dikişler attı, patladı, yerlere serildi; kelimelerin tamamı gerçeği ifade etmiyor, tamamı. Diyarbakır'da her sokağın başına bir panzer konuldu, her sokağın. Havadan gaz kullanıldı, ilk olarak; Suriye'de henüz kullanılmadı, Tahrir Meydanı'nda kullanılmadı. Buna rağmen -ben bu kadar önemli şeyler söylüyorum, Sayın Bekir Bozdağ da konuşuyor, konuşsun, bir şey olmaz- sevgili arkadaşlar, yüz binlerce insan meydanlara toplandı, yüz binlerce insan. Emniyet nasıl rapor etti size? "10 bin kişi?" Bir başkası dedi ki: "10 bin yazma ayıp olur, 25 bin kişi." Yüz binlerce insan? Lütfen, özellikle AKP milletvekilleri içerisinde ciddi tanıdıklarım, insaf ve vicdan sahibi arkadaşlarım var, bu görüntüleri Millî İstihbarattan isteyin, bakın neler oldu. Bir halk ayağa kalktı.
Peki, Vali ne yaptı, Vali? Sevgili arkadaşlar, Japonya'da olsaydı, yanlış görev verilen bir yetkili buna itiraz ederdi, derdi ki: "Ben buranın sorumlusuyum, verdiğiniz bu emir yanlış, halk sindirilemez, bastırılamaz." Peki, buna rağmen bu görevi kabul edip de o halkı -tırnak içinde- bastıramazsa ne yapardı? Onurlu bir Japon, harakiri yapardı. Peki, Diyarbakır Valisi bu saatten sonra, bütün bir Diyarbakır ona rest çekmişken nasıl yürüyecek Diyarbakır sokaklarında; kimin yüzüne nasıl bakacak? İçişleri Bakanı nasıl bakacak?
Sevgili arkadaşlar, tekrar tekrar söylüyorum: Bana cevap vermeden önce, keşke keşke keşke siz de gelip o sahneleri görseydiniz.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Biz gördük yıllardır?
ALTAN TAN (Devamla) - Kim söylüyor onu "Biz yıllardır gördük." diye? Nerenin milletvekili?
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Ben söylüyorum.
ALTAN TAN (Devamla) - Ben seni hayatımda görmedim daha, hayatımda görmedim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen?
ALTAN TAN (Devamla) - İşte sizin gibiler bu ülkeyi kendi elleriyle bölmeye götürüyorlar, bölmeye götürüyorlar.
BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen Genel Kurula hitap edin.
ALTAN TAN (Devamla) - Milyonlarca insan sokaklara dökülüyor, milyonlarca insan. Bakın, diyorum, alın kameraları bakın, kafanızı biraz sallayın. Fakat, bugün, yine -BDP'li değil bu dediğim arkadaş, aklı başında bir arkadaş- Türkiye'deki thinktank kuruluşlarında doçent bir arkadaş dedi ki: "Korkmayın, Türkiye'deki derin akıl -eğer bu devlette bir devlet geleneği varsa- bu yanlış politikalar eliyle Türkiye'yi böldürmez, bu yanlış politikaları yapanlar gider, yapabilenler gelir." Ben de aynı kanaatteyim.
Sevgili arkadaşlar, bugün Batman'da da bir olay oldu ve bunun üstü örtüldü, maalesef. Samsun'da aynı olay oldu suçlu kimse yakalandı, hâkim karşısına çıktı. Bir haftadır Batman Valisi mugalata yapıyor, "Elinizde kaset varsa getirin." diyor. Kendi elindeki bütün kasetler oraya kadar; çekimler duruyor olay anı yok, olay anı yok arkadaşlar.
Sayın Ahmet Türk çıktı, şunu söyledi, dedi ki: "Eğer bu polis görev olarak beni dövdüyse polis de çıksın, vali de çıksın, devlet de çıksın, desin ki: "Ben, bu görevi buna verdim, bu da dövdü." Vali kendi inisiyatifiyle bunu yaptıysa, polis kendi inisiyatifiyle bunu yaptıysa, devlet de bunun üzerini örtüyorsa, benim çağrıma karşılık siyaset ve hukuk da sessiz kalıyorsa, bu işe yardım ve yataklıkta bulunuyorsa vali benim şahsi muhatabımdır.
Sevgili arkadaşlar, aynı vali 2004 senesinde Midyat Kaymakamıydı, aynı uygulamaları Midyat'ta da yaptı, buradan tekrar sesleniyoruz -nasıl anlaşılırsa anlaşılsın- devlet bu olayı çıkarmak zorunda, cinler yapmadı bunu. Bunu ortaya çıkarmıyorsa, kendi inisiyatifiyle bir yanlışlık yapıyorsa, vali de bu oyunun içerisindeyse, o zaman, şahsi hukuk devreye girecek, vali kendine dikkat etsin.
BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen, konuşurken siyasetçileri muhatap alınız burada olmayan bürokratları değil.
ALTAN TAN (Devamla) - Efendim, bürokrata emir veren siyasetçi çıksın, cevap versin.
BAŞKAN - Sonra, tehditvari de konuşamazsınız, lütfen? Tehditvari de konuşamazsınız!
ALTAN TAN (Devamla) - Siyasetçi çıksın, desin ki: "Vali de görevinin dışına çıkmıştır, polis de görevinin dışına çıkmıştır. İşte sanık, buyurun mahkeme." Çıksın bunu söylesin siyasetçi, çıksın bunu gayet açık söylesin.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Siyasetçi perde arkasındadır, görünmez, emir verir. "Bürokrat" diye diye şey yapıyorsunuz.
ALTAN TAN (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, olay bu noktalara gelmiştir, maalesef. İster bunun vahametine inanın, ister inanmayın, siz bilirsiniz. Yani bizden anlatması, en sakin bir şekilde anlatması.
Bu sorunun çözümü için alelacele, işte o gün Sayın Başbakan Millî İstihbarat Müsteşarıyla, daha biz Diyarbakır meydanındayken toplantı yaptı. Sanırım gerçekler kendisine iletildi, beyanat verildi. Muhatap? "Biz kesinlikle İmralı'yla, Kandil'le muhatap olmayacağız, terör örgütünün uzantısı olan siyasilerle de müzakerelerde bulunabiliriz." Bakın, bu dil bile yaralayıcı ve hakaret edici bir dil, barışın dili değil. İstediğiniz dili kullanın, serbestsiniz, açık ve net olarak söylüyoruz. İmralı, Kandil, PKK, KCK, DTK, BDP, HAK-PAR, KADEP, Kemal Burkay, kime giderseniz gidin, sorunu çözmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Çözmek istiyorsanız, Kürtlerin ana dille eğitim talebi var, yerinden yönetim talebi var, kamusal alanda Kürtçenin kullanılması talebi var. İsterseniz bunu Diyarbakır meydanındaki insanlarla çözün. Çözmek istemiyorsanız deniz bitti.
Saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.