GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:48
Tarih:11.01.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 392 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu, tabii, torba kanun, artık o eleştirilerimizi sürekli yapıyoruz, onları yapmadan direkt kanunun içeriğine geçmek istiyorum. 3 tane önemli düzenleme yapılıyor bu kanun teklifiyle; bir tanesi en düşük emekli maaşının yükseltilmesi, ikincisi memur ve emekliler için maaş artışı, aylık artışı, üçüncüsü de işveren katkı payına ilişkin bir düzenleme. Şimdi, tabii, memur ve emeklilerin maaş artışlarının nasıl olacağının aslında bir formülasyonu var. Bu formülasyon belli fakat bu formülasyonda bir miktar değişiklik yaparak Hükûmet önümüze bir maaş ve ücret artışı getirdi. Şimdi, tabii, şunu sormak gerekiyor: Niye bu kadar gecikti bu? Yani çok daha öncesinde yapılabilirdi, yılın başından itibaren bu yapılabilirdi ama bugüne kadar gecikti. Hâlbuki maaşların alınma vakti geldi neredeyse, emekli aylıkları geçti bile; bunları zamanında yapmadan bu şekilde geldi.

İkincisi, Sayın Cumhurbaşkanı bir yüzde 25 açıkladı memur ve emekliler için, sonradan durdu, bir gün sonra yüzde 30 açıkladı. Yani tabii, bunun devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığı çok açık ve net bir şekilde ortada. Niye yüzde 25? Sonradan niye yüzde 30? Madem yüzde 30'u baştan verebiliyordunuz, niye öncesinde yüzde 25 teklif ettiniz? Bu yüzde 30'u irdeleyeceğiz. Bu yüzde 30, refah kaybını oradaki... "Enflasyona ezdirmedik." diyor ya Sayın Cumhurbaşkanı, o enflasyona ezdirmemiş mi oluyor, bunların hepsine tek tek bakacağız. Ama bir defa, hani usul olarak yani bugüne kadar gecikmemesi gereken bir işti, gecikti. Niye? Çünkü Hükûmet normal formülasyondan ne geliyorsa onu vermeyi arzu ediyordu fakat toplumda ortaya çıkan tepkiler, muhalefet partileri olarak bizlerin bu talepleri sık sık gündeme getirmesi neticesinde bir miktar ekstra -güya ekstra- artış verilmek durumunda kaldı. Bu düşük oldu ancak yine burada çok net bir şekilde bunu görüyoruz ki bu, muhalefetin bir başarısıdır. Yani muhalefetin bu baskısı olmamış olsaydı bugün, işte, memur ve emekli aylıkları yaklaşık yüzde 16 civarında artırılacaktı. Yine yüzde 25'ten 30'a çıkışı da aynı şekilde değerlendirebiliriz. Tabii, burada, Hükûmetin yaptığı işlerin bir hesaba kitaba dayandığını söylemek hiç mümkün değil, hesap kitap yok. İşte, kanun teklifi geldi, hiçbir etki analizi yok, önümüze bir etki analizi konulmadı. Sonradan, işte, zorla sorulan sorular karşılığında bir kısım rakamlar alıyorsunuz, o rakamların da ucu nedir, arkasında ne var, önünde ne var; bunların hiçbiri belli değil yani böyle bir düzlem içerisinde mesele gidiyor. Ortak akıl yok, kurumlar çalışmıyor; işte, bu sistemin getirdiği en büyük kusurlardan bir tanesi bu, kurumlar çalışmıyor. Bakın, ben yaklaşık otuz yıldır mesleğin içerisindeyim, bunun bir kısmı... Şimdi siyasetçiyiz, yirmi altı buçuk yıl Devlet Planlama Teşkilatında çalıştım. Yıllarca biz bu işi yaptık, ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyoruz yani bir belirsizlik içerisinde maaşlar alınacak, ne olduğu belli değil. Enflasyon ortaya çıkmış -madem enflasyona göre vereceksen- yine hâlâ belli değil. Enflasyon TÜİK enflasyonu; tabii, ne kadar baskı altında kalmış olduğunu artık Sayın Erdoğan da itiraf etmiş oluyor aslında bu yaptığıyla. Madem bu enflasyona güveniyorsun, bu enflasyon doğru bir enflasyon, normal formülasyona göre maaş artışı verseydiniz. Niye ona göre vermiyorsunuz? Çünkü artık vicdanları kanatan bir TÜİK enflasyonu var. Dolayısıyla bunun da itirafıdır. Kurumlar çalışmıyor, kurumlar çalışmadığı zaman da bu iş böyle oluyor. İşte, hazret bir gün kalkıyor "25" diyor, ertesi gün kalkıyor "30" diyor; işte, biraz daha bastırdık biz, ben bunun hâlâ da bir miktar Genel Kurulda değiştirileceğini tahmin ediyorum yani çünkü 30 da bu kayıpları telafi etmiyor. Şimdi, dolayısıyla iki gün sonrasını planlayamayan bir iktidar, bir hükûmet var. Bir de kalkıyorlar, 2053, 2071 edebiyatı yapıyorlar bu ülkede. Ya, iki gün sonrasını göremiyorsun kardeşim, iki gün sonra ne yapacağını bilmiyorsun. Her gün karar değiştiren bir hükûmetle gidiyoruz, bunun örneklerini birazdan artıracağım. Tabii, bu arada, 2053, 2071 derken de 2023 hedeflerini, bunu unutturacak değiliz, tekrar 2023'ün de bunun da çöp olduğunu, on bir yıl önce konulan hedeflerin konulduğu günün çok altında bir Türkiye olduğunu, bugün burada o tespiti tekrar yapmamız gerekiyor. Rakamları hatırlatalım yani 2011 yılında, biliyorsunuz, 2023 hedefleri resmî olarak AK PARTİ hükûmetleri tarafından konulmuştu. O güne göre, 2022 sonu itibarıyla -tamamen Hükûmetin rakamlarını kullanıyorum- reel dolarla baktığımızda kişi başı gelir -bırakın hedeflerin tutturulmasını, 25 bin doların tutturulmasını filan beklemiyoruz artık biz bu iktidardan- hedeflerin konulduğu günün 5.364 dolar altında bugün yine Hükûmetin rakamlarıyla. Yani Allah'tan hedef koydunuz, hedef koymasanız ne olacaktı biz bilmiyoruz. Hedefi koyduğunuz günün 5.364 dolar altında kişi başı gelir var.

Muhammet Bey, buna mutlaka söyleyecek bir şeyiniz vardır.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Çok şey var, çok.

ERHAN USTA (Devamla) - Şimdi, diğeri, toplam gelir açısından da bakalım, toplam gelir açısından. Bakın, toplam gelir -biraz rakamların detayını vereyim- 2011 yılında o günkü dolarla 839 milyar dolarmış. Dolarda da enflasyon olduğuna göre, hatta son zamanlarda da Amerika'da enflasyonun çok yükseldiğini sık sık Hükûmet de söylediğine göre, dolarla bunu düzelttiğimiz zaman 2011 yılı yani 2022 dolar fiyatlarıyla 1 trilyon 102 milyar dolar Türkiye'nin millî geliri varmış. Bugün Hükûmet ne olacak diyor 2022'de? "808 milyar dolar olacak." diyor. Arkadaşlar, 294 milyar dolar, 2023 hedeflerin konulduğu günün altında bugün Türkiye toplam millî gelir açısından. Dolayısıyla bunu millet adına soruyoruz. Bırakın 2 trilyon doları, bu 294 milyar dolar nereye gitti? Bu 294 milyar doları kimin cebine akıttınız? Hangi yolsuzluklara, hangi usulsüzlüklere meze yaptınız bu 294 milyar doları diye sormak istiyorum.

Şimdi, Hükûmet, Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yaptı "Yüzde 30 memur maaşlarını ve emekli maaşlarını artıracağız." dedi. Peki, bu artışlar vatandaşın 2022 yılında sadece... Bakın, geçmiş yılları söylemiyorum, birazdan onların da detayına vaktim kaldıkça gireceğim. Sadece 2022 yılındaki refah kaybını veya -"refah" kelimesi çok lüks oluyor bizim memur ve emeklilerimiz için- alım gücü kaybını telafi etmeye yetiyor mu? Şimdi, Türkiye İstatistik Kurumunun yıl sonu enflasyonu 64,3 olarak çıktı. İTO bunun aynısına "yüzde 93" diyor. İTO'yu niye dikkate alıyoruz? Çünkü bakın, ENAG'ı söylemiyorum bile burada, ENAG'la öteden beri farklılaşıyor ama İstanbul Ticaret Odası enflasyonu ile TÜİK enflasyonu arasında bu yıla kadar neredeyse hiç fark olmamış, 1 puan, 2 puan; kimi zaman biri, kimi zaman diğeri olmuş. Arada bir fark yok, metodoloji aynı, ürün sepeti aynı neredeyse fakat bu yıl baktığımızda arada 28,7 puan var. Değerli arkadaşlar, buradan memurlarımıza, emeklilerimize ve işçilerimize sesleniyorum: Bakın, bu 28,7 puanlık enflasyonun aşağıya çekilmesinin yarattığı baskı ve vicdan azabıdır muhtemelen Sayın Erdoğan'ı işte 25-30 maaş artışına zorlayan şey ama bu da yeterli değil, bunun da ne olduğunu birazdan söyleyeceğim. Şimdi, bu TÜİK rakamının inandırıcı olmadığını zaten kendileri de bu şekilde itiraf etmiş oluyorlar.

Şimdi, sadece 2022'deki refah kaybının telafi edilebilmesi için 2023 yılının Ocak ayında yapılması gereken maaş artışı neydi? Sıfır enflasyon varsayımıyla söylüyorum yani 2023 yılında hiç enflasyon olmamış olsa bile TÜİK enflasyonunu esas aldığımızda 2023 yılı Ocak ayında yani bugün konuştuğumuz meseledeki bu artış yüzde 26 olmalıydı arkadaşlar. Ne için? 2022'deki refah kaybının telafi edilebilmesi için. Bunun üzerine bir de ne koyacağız? 2023 için öngörülen veya tahmin edilen enflasyonu koymamız lazım. Burada da genelde şöyle yapılır: Tahmin edilen enflasyon 2'ye bölünür; yarısı ocakta verilir, yarısı temmuzda verilir. Hükûmet "25" diyor ama bütün piyasa tahmini 40 civarında. 40 enflasyonu esas alsak yani bunun 20'sini ocakta vermek durumundasınız, yüzde 26 da 2022'den gelen refah kaybı var, bunu telafi ettiğimizde yüzde 50'nin, 55'in üzerine çıkan bir şey vardır; 26 ile 20'yi direkt toplayamazsınız, çarparak gitmek gerekiyor.

İTO enflasyonunu esas aldığımızda refah kaybı, 2022'deki refah kaybı yüzde 43'tür yani 2023'te hiç enflasyon olmayacak olsa bile, Hükûmet "2022'deki refah kaybını telafi edecek bir artış yapıyorum." demiş olsaydı yüzde 43 yapmalıydı en az. Bunun üzerine tekrar enflasyonu, yüzde 20 ocak enflasyonunu koymuş olsak bunun üzerine, yüzde 70'in üzerinde bir artış gerekiyordu. Dolayısıyla, ortaya konulan yüzde 30'luk -lütfedip hani 25'ten 30'a çıkardı- memur ve emekli maaş artışı son derece yetersizdir değerli arkadaşlar. Ve burada, Sayın Cumhurbaşkanı bir yandan diyor ya "Enflasyona ezdirmedik." diye, enflasyona çok net bir şekilde milletimiz ezdirilmiştir. Zaten emeklilerin ve memurların alım gücü düşüktü, iyice düşmüştür. Dolayısıyla, biz şunu söyledik: En azından bu yüzde 30 oranının -buna ilişkin önergemiz de olacak- asgari ücretin ocak ayındaki artışı olan yüzde 55 kadar olması gerekir ki bu refah kaybının bir kısmını telafi edebilelim. Bunun altında yapılacak her artış memurun ve emeklinin biraz daha ezilmesi anlamına gelecektir.

Şimdi, Sayın Erdoğan ne dedi? "Enflasyona ezdirmedik." diyor. Şimdi, ben bunu daha önceden de burada açıkladım ama bunları defalarca söylememiz gerekiyor çünkü ortada çok net bir resim var, bu resmi görmemek mümkün değil. Millî gelir rakamlarını TÜİK açıklıyor, bunun detaylarını da açıklıyor. Ne açıklıyor Türkiye İstatistik Kurumu? Bu millî geliri üretim yoluyla açıklıyor, harcama yoluyla açıklıyor, bir de gelir yoluyla açıklıyor; diyor ki: "Bu millî geliri -bir gelirse bu- hangi gruplar, hangi kesimler almış?" Bunların içerisinde bir tanesi de ücretliler. Ya, bu millî gelirden ücretliler ne kadar pay almış? Bakın, size 2016 yılı rakamlarını söyleyeyim. Bu, AK PARTİ hükûmetleri döneminde belli ölçüde artmıştır, onu söyleyeyim yani geçmişte biraz daha düşüktü, AK PARTİ hükûmetlerinin uyguladığı politikalarla ücretlilerin, gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı payda belli bir artış oldu. Ne zaman? Şimdi değil ama daha önceki dönem. 2016 yılında ilk çeyrekte ücretlilerin millî gelirden aldığı pay 32,1'miş, bunlar mevsimsel düzeltilmiş veridir -Fuat Oktay'ın da buradan kulaklarını çınlatalım, ona hâlâ nasıl olduğunu öğretemedim bunun- ikinci çeyrekte 32,2; üçüncü çeyrekte 33,1; dördüncü çeyrekte 30,7 yani hepsi 30'un üzerinde. Bakın, 2022 yılında elimizde üç çeyrek rakamı var; 32,1 olan, 2022 yılının ilk çeyreğinde değerli arkadaşlar, yüzde 24,6'ya düşmüş. Kaç puan düşüş var? 7,5 puan, ücretlilerin millî gelirden aldığı payda bir düşüş var. Bunun her birinin yıllık etkisi, 1 puanın yıllık etkisi 130 milyar TL'dir. Bu 1 puan çok önemlidir yani ülkeler ücretlilerin payını 1 puan arttırmak veya 1 puan düşürmek için dünya kadar politika uygularlar. Bizde maşallah böyle rastgele olunca çok daha radikal değişiklikler olabiliyor burada.

İkinci çeyrekteki düşüş 10,8 puandır. Üçüncü çeyrekteki düşüş ise 8,2 puandır 2016 yılına göre. Şimdi, burada özellikle dikkatinizi çekmek istediğim şey, düşüşler birinci çeyrekte ve üçüncü çeyrekte nispeten daha az ama ikinci ve dördüncü çeyreklerde yüksek. Niye? Çünkü zamlar ocakta ve temmuzda yapılınca bu zamlar hemen eriyor ve bir sonraki çeyrekte ücretlilerin millî gelirden aldığı pay daha da düşüyor. İşte, o yüzden bu formülasyon, bu enflasyon farkını gecikmeli olarak vermek yani enflasyon ister doğru enflasyon olsun isterse yanlış enflasyon olsun, bunu gecikmeli olarak vermek "Çalışanları enflasyona ezdirmedik." anlamına gelmiyor; çok net bir şekilde Türkiye İstatistik Kurumu rakamları da bunu destekliyor.

Şimdi bir düzenleme daha yapılıyor, en düşük emekli maaşı 3.500 liradan 5.500 liraya çıkarılıyor. Asgari ücret ne kadar? 8.500 lira. Açlık sınırı ne kadar? Aralık ayı açlık sınırı -bunlar çünkü ocak ayı olduğu için ocağı getirmek lazım- 8.130 TL. Ocakta da tahminen tam 8.500 lira civarında bir açlık sınırı olacak. Şu anda verdiğimiz asgari ücret açlık sınırıyla ocak ayında başa baş, şubat ayından itibaren temmuza kadar olan süreçte de hatta aralığa kadar -şu anda bir artırım öngörülmediğine göre- açlık sınırının altında kalacak. "Asgari ücret" dediğimiz şey daha birinci ayında açlık sınırının altında kalıyor. E, peki, emekli maaşı? 5.500 lira olmuş olsa bile -ki emeklilerin önemli bir kısmı buradan maaş alıyor- bunlar açlık sınırının çok ciddi bir şekilde altındadır. O yüzden biz Komisyonda bu 5.500 lira olan en düşük emekli maaşının 8.500 lira olan asgari ücrete eşitlenmesine ilişkin önerge verdik. Maalesef, AK PARTİ ve MHP oylarıyla bu önergelerimiz reddedildi. Dolayısıyla, biz bununla ilgili 4 Ocakta bir araştırma önergesi verdik, bunu tartışsın Meclis dedik, bu konuyu çalışalım dedik. Araştırma önergemiz de yine Cumhur İttifakı'nın oylarıyla maalesef reddedildi. Dolayısıyla şunu söylemeye çalışıyorum: Bu 5.500 lira olan en düşük emekli maaşı olmaz. Bunun asgari ücrete çıkarılması önemli bir konudur ve çok büyük bir ihtiyaçtır.

Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir de bu bayram ikramiyeleri her bayram geldiğinde sorun oluyor, buna ilişkin de bir önerge verdik. Nedir o? Şu anda 1.100 TL. Bu, ilk olarak 2018'de çıkmış. Değerli arkadaşlar, bakın, ya, devlet işi ciddiyet ister. Devleti yönetirken de yani bir rakamı bir yerde koyup ondan sonra orada unutmak diye bir şey olmaz böyle yüksek enflasyonda. 2018'de bin lira vermişsiniz, bunu bugünkü TÜFE'ye getirdiğimizde 3.500 lira oluyor yani TÜFE'yle bugün güncellediğimizde, bu bin liranın o günkü değerini korusak, hiç refah payı vermesek bile 3.500 lira olması lazım bugün bayram ikramiyesinin. Buna ilişkin, 3.500 lira olmasına ilişkin Komisyon üyesi arkadaşlarımız önerge verdiler fakat önergemiz -yine millete buradan şikâyet ediyorum- Cumhur İttifakı milletvekilleri tarafından reddedilmiştir. Bunu da buradan söylemek istiyorum.

Şimdi, diğer bir husus, işverene destek. Şimdi, ekonomi o kadar kötü yönetildi ki bu "asgari ücret" dediğimiz rakam çalışan için yeterli mi? Yetersiz, açlık sınırının altında diyoruz fakat ekonomi o kadar kötü ki kâr marjları allak bullak olmuş, her şey o kadar kötü yapılıyor ki yönetilmeyen bir ekonomide, maalesef, bu rakam işveren açısından da yüksek bir rakam olarak kalıyor. Dolayısıyla ekonomiyi kötü yöneten siz olduğunuza göre, devletin kaynaklarını da AK PARTİ kullandığına göre biz şunu söyledik: İşveren katkı payı artırılmalı dedik. En son birleşimde, 2022'nin son birleşiminde AK PARTİ Grup Başkan Vekili arkadaşımız bununla ilgili bir önerge vereceklerini, bize destek vermemizi söyledi. Kaç lira yapacaksınız dedik, "250 lira yapacağız." dedi; bu 100 liraydı biliyorsunuz -geçmişte konulmuştu, 2016'da 100 liraydı- 250 lira. Niye 250 lira, hangi hesaba dayanarak "250 lira" diyorsunuz arkadaş buna dedim, hiçbir şey yok. Ya, devlet hesapsız kitapsız iş yapar mı? Ve onlara şunu söyledim: Biz, 250 lira olacak bir işveren katkı payına destek vermeyiz. Bunu eğer ilk konulduğu gündeki gibi TÜFE'yle artırırsak olması gereken rakam 400 liradır, ilk konulduğu gündeki brüt asgari ücrete oranını alırsak -hani brüt asgari ücretin yüzde 6,1'ni sübvanse etmiş oluyor devlet- o oranı korursak da olması gereken rakam 600 liradır. Ya 400 getireceksiniz ya 600 getireceksiniz, diğer türlü biz İYİ Parti Grubu olarak buna destek vermeyiz dedik. Daha sonra, Sayın Genel Başkanımız da bunu grup toplantı gündeme getirdi, saat 10.30'da Meral Akşener dedi ki: "Bu en az 400 lira olmalıdır." Saat 13.30'da Recep Tayyip Erdoğan "250 lirayı 400 liraya çıkarıyoruz." diye ilan etti. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) İşte, bu da İYİ Partinin işverenlerimize bir katkısı olmuştur ama bu da asgari olması gerekendir, yetersizdir; bunun daha yüksek rakamda olması lazımdı.

İkinci itirazımız, burada, İşsizlik Sigortası Fonu'na. Buna ilişkin de önerge verdik, önergemiz reddedildi. Bu destek biliyorsunuz İşsizlik Sigortası Fonu'ndan veriliyor. İşsizlik Sigortası Fonu, işsiz kalan, gelecekte işsiz kalacak olan işçilerin hakkıdır. Bunun hazine tarafından karşılanması lazım, Komisyon üyesi arkadaşlarımız buna ilişkin de önerge verdiler fakat önergelerimiz maalesef reddedildi.

Şimdi, millete böyle gıdım gıdım verirken... Küçük bir örnek vereceğim; bu örnekler çok fazla hem yolsuzluk hem israf örnekleri. Biraz da seçim bölgem olduğu için buradan Büyükşehir Belediye Başkanına da bir selam göndermiş olalım. Şimdi, millete gıdım gıdım verirken Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı gidiyor 7,5 milyon liraya lüks bir otomobil alıyor arkadaşlar. Hani yerli, millîler ya arkadaşlar; Alman ekonomisine katkıda bulunuyor Samsun Büyükşehir Belediyesi. Hazineye borcu var, borcunu ödemiyor, millete borcu var, borcunu ödemiyor; efendim, su zamlarını olağanüstü yüksek yapıyor. Diyorlar ki: "Efendim, niye bu lüks otomobili aldın?" "Bir sürü KDV'miz çıkmıştı, hazineye KDV ödeyeceğimiz yerde..." Bakın, şöyle bir anlayış olabilir mi? "Hazineye KDV ödemek yerine kendimize lüks otomobil aldık." Özrü kabahatinden büyük. Yani 1.100 lira KDV'yi düşmek için 7,5 milyon liralık otomobil, lüks otomobil alıp sonra yerli, millî edebiyatı yapan bir siyasi parti tarafından yönetiliyor maalesef bu ülke. Dolayısıyla, bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanına Samsun Büyükşehir Belediye Başkanını buradan şikâyet etmek istiyorum. Böyle bir şey olamaz, özrü de kabahatinde büyük; hazineye KDV ödememek için böyle bir operasyon yapmışlar.

Bakın, yüzde 25'in, 30'un ne kadar yetersiz olduğunu söyledim veya emekli aylığı artışı veya asgari ücret artışı veya önümüzde EYT var, 3600'le ilgili düzenlemeler var. Kritik soru şu: Bu yükün altından bu Hükûmet kalkabilir mi değerli arkadaşlar? Evet, biz bunu muhalefet olarak talep ediyoruz, biz bunu programlarımıza da koyuyoruz, biz bunu yapacağız diyoruz. Bu kritik soru: Bu Hükûmet bu yükün altından kalkabilir mi? Maalesef AK PARTİ bu yükün altından kalkamaz çünkü AK PARTİ'nin bütçe tercihleri farklı. Siz bir yandan kur korumalı mevduatı devam ettireceksiniz, bir yandan kamu-özel iş birliği projelerinden yandaşlara dolar üzerinden şakır şakır para transferine devam edeceksiniz, israf kalemleriniz -az önce bir örneğini söylediğim gibi- devam edecek; faiz yükü, risk primi olağanüstü yüksek olacak; her yıl yurt dışına 15 milyar doların üzerinde faiz ödeyeceksiniz; bir de gelecek siz milletin bu yaralarını saracak bu uygulamaları yapacaksınız; olmaz. Sırf bu nedenden dolayı bu düzenlemeler muhalefetin talepleri doğrultusunda ve muhalefetin başarısı olarak yapılmıştır, doğru düzenlemelerdir ancak ülkede büyük bir sıkıntı çıkmaması açısından da yapılması gereken şey, inşallah, yapılacak ilk seçimlerde bu Hükûmeti artık iktidardan uzaklaştırmak olmalıdır. Yoksa bakın, AK PARTİ hükûmetlerinin -ben size buradan çok net bir şekilde söylüyorum- güveni sağlayamayan bir iktidarın bunları finanse etme imkânı yoktur, hâlâ yandaş kayıran bir iktidarın bunu finanse etme imkânı yoktur. Şimdi, dolayısıyla, bunları söyledik, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe konuşulurken ödeneklerini koyun dedik, EYT ödeneği için 100 milyar lira teklif verdik reddedildi. Yani şu anda konuştuğumuz rakamların, bunların hiçbirinin ödeneği dahi yok bütçede. Ya, bütçenin mürekkebi kurumadı arkadaşlar, böyle bir devlet yönetimi olur mu? Şimdi, bu vatandaşlar çıkıyor 2071 edebiyatı yapıyorlar ya. Bu kadar hamaset olur mu? Yani verdiğiniz maaşların, yaptığınız, çıkardığınız kanunların ödenekleri yok bütçede efendim, ta, elli yıl sonrası için Türkiye'ye vizyon vermeye çalışıyorlar.

Hükûmetin stratejisi şu, şöyle bir strateji içerisinde hareket ediyor: "Bir an evvel seçime gidelim, bu verdiğimiz paralar iyice erimesin, dolar patlamasın, enflasyon -enflasyon zaten çok yüksek, dünyada 3'üncü sıradayız- daha da fazla azmadan bizim bir an önce seçime gitmemiz lazım." diyor. Hükûmetin şu anda üzerindeki seçim baskısı da bu. Biz seçime gidelim diyoruz ama 6 Nisandan önce getirirseniz, 6 Nisandan sonra gelecek seçime hiçbir şekilde "evet" vermeyeceğimizi de zaten söyledik.

Şimdi, vergi artışlarını yüzde 123 yapıyor. Ya, şimdi, ortada enflasyonla mücadele yok. Yani enflasyonla mücadele olmayan bir ortamda zaten düşük olan bu rakamların hiçbirinin bir anlamı olmadığını da ifade etmemiz lazım. Buradan Sayın damat Bakanın da kulaklarını çınlatalım, bakın -şimdi, denenmiş şeyler- o ne diyordu? "Enflasyonla topyekûn mücadele." Şimdi ne diyorlar? "Fiyat sabitleme." Arkadaşlar, bu şekilde enflasyonla mücadele olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

ERHAN USTA (Devamla) - Biz bunları defalarca ifade ettik, enflasyonla mücadele etmenin yolu makro dengeleri düzeltmekten geçer. Makro dengeleri düzeltmeden, güveni sağlamadan... "Cari fazla vereceğiz." dediniz, işte cari açık rakamları açıklandı. On bir aylık cari açık 41,8 milyar dolar. Ya, cari fazla verecektiniz, 42 milyar dolar cari açık verdiniz. Bu nasıl iş? Bunları sağlamadan, buraları düzeltmeden hiçbir şekilde zaten enflasyonla mücadele olmaz; enflasyonla mücadele olmayan bir yerde de -az önce ifade ettiğim gibi- ücretliler, çalışanlar, emekliler bugünkü durumlarından çok daha kötü olurlar, ezildikçe ezilirler.

Dolayısıyla biz, önergelerimizle buradan -Cumhur İttifakı'ndan da talep ediyoruz- bu rakamların, bu artışların düzeltilmesini talep edeceğiz; önergelerimize de buradan destek istiyoruz. Merak etmeyin, inşallah, seçimlerden sonra bu Hükûmet değişecek, zaten bu bütçeyi biz yöneteceğiz, bugün bu yetkileri verelim, Millet İttifakı bunun gereğini yapacaktır ve milleti refaha kavuşturacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)