| Konu: | Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 11.01.2023 |
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, son söyleyeceğimi baştan söylemiş olayım da... Değerli arkadaşlar, bu 1 Ocakta yürürlüğe girecek olan EYT'ye ne oldu? Şimdi, büyük olasılıkla bu seçimden önceye kadar ertelendi. Bu konuda Cumhurbaşkanının verdiği sözler vardı. Gerçekten soruyorum: Ne oldu yani? Milyonlarca insanı aldatıyor olmak nasıl bir şeydir? Bu kadar muhtaç durumda insanın derdine derman olmaktan bu kadar imtina etmek gerçekten neyin nesi, anlayabilmek mümkün değil.
EYT'yi en kısa sürede getirin sayın iktidar bloku ama EYT'yi getirirken aynı zamanda stajyerlerin sorunlarını çözerek yani staj başlama tarihini aynı zamanda da sigorta başlangıcı olarak alarak EYT'yi getirin. Aynı zamanda, çeşitli sebeplerle bir gün, bir ay bu belirlediğiniz 09/09/1999 tarihinden sapma gösteren insanların mağduriyetini ortadan kaldırarak EYT'yi getirin. Yani düşünün ki "9/9/1999" demişsiniz ama bir gün önce ya da çalışmaya daha önceden başlamış fakat sigorta bildirimi yapılmamış insanların oluşmuş ciddi bir mağduriyeti var. Aynı zamanda, deprem sebebiyle canı başı derdine düşmüş insanların bu sigorta işiyle ivedilikle ilgilenememiş olmasından kaynaklı ortaya çıkan mağduriyetler var. EYT'yi bir an evvel getirin ama bu mağduriyetleri de ortadan kaldırarak getirin.
Bir başka mesele var, tarım danışmanları. Evet, sayıları az fakat 2023 yılı için söylüyorum, yıllık olarak devletin verdiği destek 72 bin lira, aya 6 bin lira gibi, asgari ücretin epeyce altında bir meblağ düşüyor. Tarımın bu kadar önemli olduğu ve bütün dünyanın bir gıda krizine doğru sistematik bir biçimde gittiği bir konjonktürde tarım danışmanlarının özlük haklarının iade edilmesi ve mutlak suretle bu desteklerin asgari ücret düzeyine taşınması gerekli, bu ivedilikle gerekli.
KYK borçları... Her gün onlarca telefon alıyoruz bu meseleye ilişkin ama ne yazık ki iktidar KYK borçları konusunda da verdiği sözün gerisinde kaldı.
Şimdi, ben konuşmalarımda, Plan ve Bütçe Komisyonunda da müteaddit defalar AKP iktidarının bir sermaye iktidarı olduğunu söylerim ve AK PARTİ'li milletvekilleri de zıplarlar, bu yakıştırmayı beğenmezler. Ama işin esası şudur değerli arkadaşlar: Bakın, şimdi, yüzde 30 memura ve memur emeklilerine zam veriyorsunuz. Aslında, kanuni açıdan konu değerlendirildiğinde yani 2022 yılının altı aylık enflasyonu baz alındığında BAĞ-KUR ve işçi emeklilerine verilebilecek oran 15,4. Toplu sözleşme sebebiyle 1 puan memur için ekstrası var, 16,4; yasal olarak verilecek olan şey bu. Ama Erdoğan dedi ki "25 verin." Sonra dedi ki: "Yok, 25 değil, 30 verin." Şimdi, ben, bu bir devlet ciddiyetine yakışır mı, yakışmaz mı tartışması yapmıyorum ama bakın şunun tartışmasını yapıyorum: Bundan dolayı insanların müteşekkir olması bekleniyor yani yasal olarak bu kadar zam verilecekken bunun yüzde 30'a taşınmasından dolayı çalışanların ve emeklilerin müteşekkir olması bekleniyor. Oysa sorulması gereken soru şu değil mi: Bu yirmi bir yıllık zaman dilimi içerisinde bunları yasal mevzuatlar hâline getiren kimdir? Bu çalışma rejimini inşa eden, imar eden kimdir? Dolayısıyla, memurların toplu sözleşme düzeni 2012 yılından itibaren iktidar tarafından kaim kılındı, doğru mu? Evet. Yine, emekli aylıkları sistemi yani 5510 sayılı Yasa'nın içerisinde olan emekli aylıkları sistemi yine iktidar tarafından getirildi. Bu emekli aylıkları sistemine göre eğer düzenleme yapılmış olsaydı, asgari ücretin yarısı gibi bir maaş söz konusu olacaktı ama mesele, burada "Bakın, biz size güzellik yapıyoruz, bu işi yüzde 30'a çıkarttık." meselesi değil. Mesele, çalışma hayatını olağanüstü bir cendere altına almış olma meselesi yani aslında yaptığınız yasaların mantıki sonucu insanlara yüzde 15'i, yüzde 16'yı reva görebiliyor olmanız meselesi. Bu kabul edilebilir değildir. Mesele sadece bu mu? Aynı zamanda zımnen Recep Tayyip Erdoğan bunu yüzde 25'e ve 30'a çıkartarak TÜİK'e inanmadığını da göstermiş oldu çünkü TÜİK'in söylediği ve işaret ettiği şey bu değil. Erdoğan dahi TÜİK'in enflasyon oranıyla yaşamanın mümkün olmayacağını görmüş ve teyit etmiş ki bu oranların yükseltilmesinden yana davranıyor ama burada bu çalışma yaşamını, çalışma rejimini böyle bir tasallut altına alan şey aslında yalnız başına TÜİK değil, aynı zamanda "MEMUR-SEN" denilen, grevli ve toplu sözleşmeli bir sendika hakkının yanından dahi geçmeyen ama memurların büyük bir kısmının içinde ne yazık ki örgütlü olduğu iktidar örgütlenmesidir. Yani bir tarafta TÜİK'le bir tarafta MEMUR-SEN ile iktidar çalışma hayatını zapturapt altına almış ve esasında emek gelirlerinin üzerinde de olağanüstü bir baskı kurmuş durumda. Mesele böyle olduğunda hiç kimse çıkıp da "Ya, biz çalışma hayatını demokratikleştiriyoruz, özgürleştiriyoruz ve TÜİK'in göstermiş olduğu, işaret etmiş olduğu enflasyon oranının da üzerinde bir hak tanıyoruz." falan demiş olmasın. Arkadaşlar, nominal olarak artan şeyin reel olarak piyasada, çarşıda, pazarda ne anlama geldiğini bilmiyor muyuz? Yani bu sözünü ettiğiniz yüzde 30'la çarşıya, pazara çıkıldığında bir insanın insan onuruna yakışır bir biçimde alışveriş yapamayacağının, sağlıklı bir konutta oturamayacağının, sağlıklı biçimde çoluğuna çocuğuna üst baş alamayacağının -değil mi- sağlıklı bir biçimde çocuklarına bir gelecek kuramayacağının farkında değil miyiz? Bu kadar parayla geçinmeye çalışmanın sonucunun açlık sınırının altına -hadi, onu da ben uydurmuş olayım- bir sefalet sınırına insanları sürüklemek olduğu anlaşılmıyor mu? Oysa bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunda dedik ki: "En düşük emekli aylığı en azından asgari ücret düzeyine çıksın." Asgari ücret de açlık sınırı düzeyinde, ayrı mesele ama en azından oraya kadar çıksın dedik. Bakın, en düşük emekli aylığının 3.500'den 5.500 liraya çıkmasının karşılığı, maliyeti 22 milyarmış, Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediler. Ancak eğer bunu asgari ücret düzeyine çekersek bunun da ederi, bütçeye yükü 50 milyarmış.
Arkadaşlar, 940 milyar lira bu bütçede "vergi harcamaları" adı altında, içinden asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını bir kenara koyarsanız, 800 milyar lira sermayeden almaktan vazgeçtiğiniz para var ya, 50 milyar burada devede kulak değil. Yani milyonlarca insanın biraz daha insanca yaşaması için 50 milyar lirayı vermeyi göze alamayan iktidara, işte o yüzden "sermaye düzeni", o yüzden "sermaye iktidarı" diyorum. Bunu göze alamayan iktidar, dönüyor, sermaye söz konusu olduğunda, onların kârları söz konusu olduğunda, vergi harcamalarından vergilerin düşmesi söz konusu olduğunda bu kadar bonkör oluyor. Hiç kimse kusura bakmasın, bu ne insani ne vicdani, biz sonuna kadar bunun karşısında oluruz. Eğer, TÜİK'in resmî enflasyonu dahi baz alınmış olsaydı yüzde 30'un çok daha üzerinde maaş zamlarının veriliyor olması gerekirdi fakat iktidarın şöyle bir hesabının olduğunu biz görüyoruz: Bir taraftan bu kadar geniş kitleleri küstürmek istemiyor çünkü hemen burnumuzun dibinde seçim var ama bir taraftan da sermaye birikim rejimini riske edecek, tehlikeye atacak ve sermayeye olan kolaylıkları ortadan kaldıracak bir yaklaşım içerisine de girmek istemiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
RIDVAN TURAN (Devamla) - Dolayısıyla, aslında, böyle, sırat köprüsünden geçer gibi, kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüden geçer gibi bir durumda ama görüyor ve biliyoruz ki buradaki pozitif ayrımcılık her zaman sermayeye oluyor. Bütçenin nasıl terkip edildiğini, bütçede halktan alınan vergilerin oranının ne olduğunu, sermayeden toplananların ne kadar olduğunu ve bütçe önceliklerinin nereye verildiğini hepimiz biliyoruz. Oysa küçük tercih değişiklikleriyle yani daha halkçı bir bütçeyle, örneğin, böyle, savaşa, militarizme olan harcama merakını, tercihini bir kenara bırakarak bu ülkede gerçekten bir ekonomik demokrasiyi yaratmak, örgütlemek mümkün olacak ama ne diyelim, bu zamana kadar, yirmi bir yıldır nasip değilmiş, belki bundan sonrasına nasip olur.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)