GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:48
Tarih:11.01.2023

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Bekliyoruz Sayın Başkanım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Tiryaki, pardon.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Biz dinliyoruz Sayın Tiryaki, lütfen.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine grubumun görüşlerini sizinle paylaşmaya çalışacağım. Öncelikle, Genel Kurulu ve saat dokuzu geçtiği için ekranları başında Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını izleme hakkı elinden alınan sevgili vatandaşlarımı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - İnternetten izleniyor ya.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - İzleniyor; yazıyorlar, görüyorum.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Türkiye, ağır bir ekonomik kriz yaşıyor. Veri güvenliği halk nezdinde sıfıra düşmüş; TÜİK verilerine göre bile enflasyon yüzde 64,7. Yedi yıl önce otomobil alınan paraya bugün 1 telefon alınabiliyor. Etin, peynirin fiyatı 200 TL'nin üzerinde. Eskiden -eskiden dediğime bakmayın- öyle yirmi beş yıl, yüz yıl öncesinden bahsetmiyorum, beş yıl öncesinde en azından Türkiye'de yoksulluktan bahsediyorduk ama insanlar pazar alışverişi yapabiliyordu; kırmızı et olmasa bile beyaz et alıyor, açlık sorunu yaşamıyorlardı. Şimdi, Türkiye'de açık biçimde hep birlikte açlıktan bahsediyoruz. Et almak değil, pazara gidip meyve, sebze almak lüks oldu. Süt, peynir ve yumurta almak lüks olarak değerlendiriliyor. Yarattığınız düzenle yalnız ülkemizin geleceği değil, bugün satın aldığımız ürünün yarınki fiyatı bile belirsiz hâle gelmiş durumda. Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz kuran hiç kimse aslında bu krizi inkâr etmiyor. Herkes bir ekonomik kriz olduğunu kabul ediyor ama başka bir hikâye anlatıyor. Diyor ki Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri: "Dünyada pandemi yaşandı, bütün dünyada kriz var, bütün dünyada yoksulluk var. Biz, buna rağmen, dar gelirliyi, yoksulu ezdirmedik; biz iyi durumdayız, bunu Hükûmetin başarılı politikaları sayesinde gerçekleştirdik." Doğru mu? Tam olarak böyle söylüyorsunuz fakat biz bunun doğru olmadığını düşünüyoruz. Ben şimdi bu konuda birkaç karşılaştırma yapacağım. Doğru, bütün dünyada bir pandemi yaşandı ve bütün dünya pandemiyle mücadele etti, bütün dünya ağır bir bedel ödedi, bütün dünya ekonomik sorunlar yaşadı ama sizin Hükûmetinizin karnesi en kötüler arasında. Bakın, "kötüler arasında" demiyorum en kötüler arasında. 2 tane örnek vereceğim: Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) bu ay içerisinde küresel gıda fiyatları göstergesini açıkladı. Buna göre dünya gıda fiyatları aralık ayında bir önceki yıla göre yüzde 1 gerilemiş, bütün dünyada ortalama yüzde 1 gerilemiş; önceki aya göre de yüzde 1,9 gerilemiş. Böylece bütün dünyada gıda fiyatları düşüşünü dokuz aya taşımış yani bütün dünyada gıda fiyatları dokuz aydır düşme eğiliminde. FAO'nun verilerine göre tahıllar, yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatları bütün dünyada toplamda dokuz ay boyunca düşüş yaşamış. Peki, TÜİK verilerine göre Türkiye'de gıda fiyatları 2022 yılında ne olmuş? Tam yüzde 76,8 artmış. Demek ki bütün dünyada kriz yokmuş, demek ki kriz sadece Türkiye'de varmış; gıda fiyatlarının göstergesine, karşılaştırmasına bakmak bile yeterli.

Dünyada yıllık gıda enflasyonunu söyleyeceğim size. Dünya ortalaması yüzde 3,8, 2022 yılı için söylüyorum, Avrupa Birliği ortalaması fiyat artışı yüzde 14, OECD fiyat artışı yüzde 15, Türkiye'de 2022 yılı gıda fiyatlarındaki artış yüzde 76,8. Dolayısıyla bütün dünya da sorun yaşadığı için sorun yaşayan bir ülke durumunda değiliz.

Bir de dünyadaki enflasyona bakalım. 208 ülke içerisinde, bakın, 208 ülke içerisinde enflasyonu çift haneli olan ülke sayısı 29, sadece 29 ülkede enflasyon yüzde 10'un üzerinde. 179 ülkedeki enflasyon yüzde 10'un altında. Enflasyonun yüzde 20'nin üzerinde olduğu ülke sayısı bütün dünyada yalnızca 14; sadece 14 tane ülkede, bütün dünya için söylüyorum, enflasyon yüzde 20'nin üzerinde. Türkiye enflasyon yüksekliği açısından dünyada en kötü 5'inci ülke; en kötü 5'inci ülke, yanlış duymuyorsunuz. Enflasyonun Türkiye'den daha yüksek olduğu sadece 4 tane ülke var dünyada, Zimbabve, Sudan, Lübnan ve Venezuela; bu kadar kötü durumda Türkiye. 6'ncı sırada yani bizden biraz daha iyi olan Surinam'daki enflasyon oranı ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 54. Türkiye'de resmî enflasyon bile yüzde 64,7.

Özetle "Bütün dünyada kriz var, biz daha iyiyiz." söyleminin maddi hiçbir karşılığı yok. Türkiye'nin pozitif olarak dünyadan ayrıldığı iddiası da gerçeği yansıtmıyor; tersine, Türkiye dünya ölçeğinde en kötü durumda olan ülkeler arasında. Türkiye'de enflasyon artıyor, Türkiye'de yoksulluk artıyor, Türkiye'de açlık ve sefalet artıyor. Kuşkusuz Türkiye'de durumu iyiye gidenler var, zenginleşenler var, zenginliğine zenginlik katanlar var; yalnızca bankaların kârına bakmak bile kimlerin durumunun iyiye gittiğini göstermesi açısından yeterli ama toplumun büyük bir bölümünün, neredeyse yüzde 80-90'ının durumu bir yıl, üç yıl, beş yıl öncesine göre çok daha kötü durumda ve herkes geleceğe kaygıyla bakıyor.

Bir tane de size yakın bir sendikanın, iktidara yakın bir sendikanın, MEMUR-SEN'e bağlı bir sendikanın yayınladığı veriyi paylaşacağım. Size yakın bir sendikanın Genel Başkanı, BÜRO MEMUR-SEN Başkanı "2010 yılında, Ocak ayında 836 dolar olan en düşük devlet memuru maaşı, ilan edilen yüzde 25 zamla birlikte 541 dolara tekabül etmektedir. Dolar bazında son on iki yılda kamu çalışanlarının maaşları yüzde 55 oranında erimiştir. Bu yüzden yüzde 25'lik zam artışına 'Hayır.' diyoruz." diyor. Siz ona ne yanıt verdiniz? "Bari yüzde 25 değil de yüzde 30 yapalım." dediniz.

Şimdi, teklifin 7'nci maddesi uyarınca memur ve emeklilere yüzde 30 zam yapılacağını söylüyorsunuz. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Yasası uyarınca yetkili sendika ve konfederasyonlar iki yılda bir Hükûmetle toplu sözleşme görüşmeleri yapıyorlar. En son toplu sözleşme görüşmeleri 2021 yılı Ağustos ayında yapılmıştı, MEMUR-SEN ve Hükûmet toplu sözleşmeye imza atmıştı. O toplu sözleşmeye göre 2022 yılı ilk altı ay için yüzde 5, ikinci altı ay için yüzde 7 yani toplamda yüzde 12; 2023 yılı ilk altı ay için yüzde 8, ikinci altı ay için de yüzde 6 yani yüzde 14 artı enflasyon rakamı vereceğinizi söylemiştiniz.

Şimdi yasayla, toplu sözleşmede bağıtlanan oranı artırıyorsunuz. Belki bugün kulağa hoş geliyor olabilir yani o toplu sözleşmenin üzerinde bir ücret vermek fakat bunu ciddi biçimde tartışmak gerekir. Toplu sözleşme görüşmeleriyle bağıtlanmış bir sözleşmenin yasayla değiştirilmesi mümkün mü? Bugün bunun kapısını açtınız. Keşke o sendikaları çağırsaydınız, bu zammı yapacak olsanız bile memur sendikalarıyla bunu imzalamış olsaydınız. Başka bir kapıyı açmış oldunuz, bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Kuşkusuz şöyle düşünebilirsiniz, işçi lehine yorum "Yasa, işçinin menfaatine bir düzenleme yaptığından hukuka, Anayasa'ya, 4688'e aykırı değil." diyebilirsiniz ama bunun kapısının açılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Neyse, anlatmak istediğim sorun başka bir şey.

Bu görüşmeler sürerken yani bu imzalanırken 2021 yılı -Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının resmî verilerine göre söylüyorum- Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim enflasyon oranları yüzde 19; 19,3; 19,6; 19,6'ymış. O koşullar altında böyle bir bağıtlanma yapılmış ve Çalışma Bakanı Sayın Vedat Bilgin şunu söylemiş: "Baz etkisini de göz önünde bulundurduğumuzda enflasyonun 2022'de yüzde 9 olacağını tahmin ediyoruz." ve "Tarihteki en yüksek zammı veriyoruz." demiş yüzde 8+6'yla. Doğal olarak bir sarı sendika gibi hareket eden, önce yüzde 25'e, sonra da yüzde 30'a ayakta alkış çalan bir Konfederasyon Başkanına Bakanlık elbette yüksek zam verildiğini düşünebilir ama bunun gerçekte bir yoksulluk zammı olduğuna kuşku yok. Memurlar ve emekliler bunun hiç de yüksek olduğunu düşünmüyor çünkü yüzde 64,7'nin altındaki her zam yoksulluk, açlık ve sefalet anlamına geliyor. Bu yüzden, şerhte de ifade ettiğimiz gibi, asgari ücretin en az 12.500 TL olmasını, memur ve emeklilere yapılacak zammın da en az yüzde 100 olmasını öneriyoruz.

Şimdi, konuşmamın kalan bölümünde iki üç tane soruna değinmek istiyorum. Çokça söylendi, ben tekrar etmeyeceğim, bir tanesi şu: Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri, emin olun, veri güvenliği ve bu veri güvenliğinin olmamasının temel nedenlerinden bir tanesi Türkiye İstatistik Kurumu. Eskiden pek çok şey tartışılsa bile Türkiye İstatistik Kurumunun verilerinin görece doğru olduğu herkes tarafından varsayılırdı ama emin olun, şimdi sokaktaki hiçbir vatandaş Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine güvenmiyor. Yanıt veriyorsunuz bazen, diyorsunuz ki: "Dünya istatistik kurumları içerisinde Türkiye İstatistik Kurumunun saygın bir yeri var." Muhtemelen onlarla enflasyon verilerini paylaşmıyorsunuzdur, muhtemelen Türkiye'deki gerçek enflasyonu bilmiyorlardır ama arada ciddi farklar var.

Bakın, TÜİK verileri, ENAG verileri, İstanbul Ticaret Odası verileri defalarca paylaşıldı, bu kadar büyük bir fark olamaz; biri "yüzde 64,7" diyor, öbürü "yüzde 37,55" diyor.

Şimdi, TÜİK rakamlarla bu kadar oynayınca ne oluyor biliyor musunuz arkadaşlar? Türkiye'de her kurum rakamlarla oynuyor. Bakın, bir tane örnek vereceğim: Olimpiyata daha fazla atlet gönderebilmek için Erzurum'daki kota yarışlarında dereceler ve fotofinişler değiştirilerek bir manipülasyon yapılmış yani olimpiyatlara daha fazla kişiyi gönderelim diye fotofinişle oynamış insanlar.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bu iddia, iddia.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Sonuç ne olmuş? Dünya Atletizm...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır efendim, iddia.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Fotoğrafları yayınladılar Abdullah Bey, sen gayet iyi biliyorsun.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - İddia, uydurma, iftira; her şey olabilir.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - "İftira..." İftira olduğu için mi...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır hayır, olabilir.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Dünya Atletizm Birliği ne yapmış biliyorsunuz değil mi Abdullah Bey? World Athletics, Türkiye'yi yarışma sonuçları denetime tabi olan ülkeler listesine almış. İstediğiniz kadar "iddia" deyin, ellerinde fotoğraflar var.

Bir başka sorun şu, bakın, ciddi bir sorun: Gerçekten Türkiye'de aynı işi yapan kişilerin ücretleri arasında bir fark var. Sadece bir meslek grubundan bahsedeceğim. Ücretli öğretmenin aylık ücreti, eline geçen ücret 5.740 TL, vekil öğretmen 5.850 TL, sözleşmeli öğretmen 9.100 TL, kadrolu öğretmen 10.700 TL, uzman öğretmen 13.300 TL, başöğretmen 15.700 TL; ya, 3 kat fark olur mu ya? Aynı üniversitenin, aynı bölümünden, belki de aynı sınıftan mezun olmuş 5 öğretmenin ücretleri arasında bu kadar fark olabilir mi?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ama kategorileri farklı.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Ve bunlar aynı eğitim kurumlarında, yan sınıfta derse giriyorlar. Biri ücretli, biri sözleşmeli, biri kadrolu öğretmen diye ücretler arasında bu kadar fark yaratamazsınız. Kaldı ki biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde buna yabancı değiliz. Çalışan arkadaşlarımızı biliyoruz, Meclis çalışanlarını; ücretle çalışanlar var, -aynı işi yapan şoför arkadaşlar başta olmak üzere- sözleşmeli çalışanlar var, kadrolu çalışanlar var. 3 kat fark... Aynı işi yapanların ücretleri arasında bu kadar büyük bir fark olması makul, mantıklı değil.

Konuşmamın sonunda sizinle bir konuyu daha paylaşacağım. Bizim, Halkların Demokratik Partisi olarak Emek ve Sosyal Politikalar Komisyonumuz var ve bu Komisyon haftalık bir emek bülteni hazırlıyor, her hafta Türkiye'deki emek politikalarını açıklıyoruz. Bunun içerisinde iş cinayetlerinde yaşamını yitiren insanlara dair bilgileri bulabilirsiniz, bunun içerisinde yaşamını yitiren motokuryelere dair bilgileri bulabilirsiniz, bunun içerisinde işçi direnişlerini bulabilirsiniz, bunun içerisinde yasaklanan grevleri bulabilirsiniz, bunun içerisinde gerçekten bu ülkede emeğiyle geçinen insanların nasıl sefalete, yoksulluğa mahkûm edildiğini bulabilirsiniz. Ben sadece birkaç sayfasını sizinle paylaşacağım; ne kadar çok şey öğrenebiliriz Emek ve Sosyal Politikalar Komisyonumuzun yayınladığı rapordan onu göstermesi açısından. Bir tane veri paylaşmış arkadaşlarımız, diyor ki: "Memurların emekli aylığıyla ilgili bir gerçek..." 2002-2023'ü paylaşmış arkadaşlarımız. Bakın, 2002 yılında en düşük memur emekli aylığı 376,5 TL. O zaman asgari ücret 184,3 TL'ymiş yani en düşük memur emekli aylığı asgari ücretin yüzde 104'ü kadarmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi 2023 yılında en düşük memur emekli aylığı 8.609 TL, asgari ücret 8.506 TL yani en düşük emekli aylığı sadece yüzde 1'i üzerinde. Bütün emeklileri asgari ücrete mahkûm etmiş durumda bu siyasal iktidar.

Sadece memur emeklileri için değil, durum genel olarak emekli aylıklarına bakıldığında çok daha korkunç durumda. 2002 yılında en düşük emekli aylığı 257 TL, asgari ücret 184 TL'ymiş yani emekli aylığı asgari ücretin yüzde 40 üstündeymiş. Şimdi, en düşük emekli aylığını 5.500 TL yaptığınızda bile asgari ücret 8.506 TL olduğu için asgari ücretin yüzde 30 altında olacak.

İşte, bu ülkede emekliyi mahkûm ettiğiniz ekonomik koşullar bunlardır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)