GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:49
Tarih:12.01.2023

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri ve ekranları başında bizi izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, coğrafya kaderdir, meşhur laf. Coğrafya kaderdir ve bu coğrafyada yaşamak da bizim kaderimiz. Atalarımız binlerce yıl bu coğrafyada yaşadılar, Anadolu'da, Mezopotamya'da, Balkanlarda yaşadılar; hep medeniyet ürettiler ve dünyanın en iyilerinin medeniyetleri bu coğrafyada üretildi, Anadolu'da, Mezopotamya'da üretildi. Urartu'dan tutun, Asur'dan tutun, Hitit'ten tutun, değerli arkadaşlar, Selçuklu'dan Osmanlı'ya kadar gelin, Roma'yı, Bizans'ı da buna katın; bunların hepsi bizim atalarımız değerli arkadaşlar. Elbette bu coğrafyaya başka yerlerden de göç edenler, gelenler oldu ama şu anda, değerli arkadaşlar, Göbeklitepe'de o medeniyeti üretenler bizim atalarımızdı, Truva uygarlığını üretenler bizim atalarımızdı.

Değerli arkadaşlar, iddiayla bir şey söyleyeceğim: Bu coğrafya, on iki bin yıllık medeniyet tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor; en yoksul, medeniyetten en uzak dönemimizi yaşıyoruz. Neden diye, şapkayı önümüze koyup bir düşünmemiz lazım. Her zaman en refah içinde olan toplumlar, en medeniyet üreten, sanatta, bilimde en ileri olan toplumlar bugün niye en geri durumdalar? Şapkayı önümüze koyup bir düşünmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar.

Bakın, imparatorluklar vardı bu coğrafyada, öyle değil mi? Roma'dan bahsettik, Bizans'tan bahsettik, Selçuklu'dan bahsettik, Osmanlı'dan bahsettik; hepsi medeniyet ürettiler. Sonra, imparatorluklar dönemi sona erdi -Avrupa'da da imparatorluklar dönemi sona erdi, burada da sona erdi- ulus devletler dönemi başladı ve ulus devletler dönemi bu coğrafyada kan döktü değerli arkadaşlar, bu coğrafyada bir arada kardeşçe yaşayan halkları birbirine düşürdü; Türk'ü, Kürt'ü, Ermeni'yi, Süryani'yi, Arap'ı, Acem'i birbirine düşürdü değerli arkadaşlar ve bir baktık ki Anadolu'nun kadim haklarından olan Rumlar yalnızca Yunanistan coğrafyasında yaşamaya başladılar. Yine, Anadolu'nun kadim halklarından olan Ermeniler, Kafkaslarda küçük bir ülkeye dönüştüler ve değerli arkadaşlar, Anadolu'da geriye kalan halklar da tekçiliğe mahkûm edildiler. Yalnızca Türkçü ve İslamcı bir ideoloji yüz yıldır bu ülkede asimilasyon dayatıyor maalesef. İşte, biz bu yüzden belki çok gerideyiz değerli arkadaşlar.

Komşularla sıfır sorun vizyonu vardı, değil mi? Niye şimdi hiçbir komşumuzla iyi ilişkimiz yok değerli arkadaşlar? Çünkü AKP yedi sekiz yıl önceye kadar sürdürdüğü çoğulcu politikadan tekçi politikaya yeniden döndü. Hem içeride barıştan uzaklaştık hem de bölgemizde barıştan uzaklaştık değerli arkadaşlar. Bakın, kuzeyimizde Rusya ve Ukrayna birbirleriyle savaşıyor, değil mi? Bu savaş sonucunda ne oluyor? Karadeniz bir Rusya denizi olmaya doğru gidiyor değerli arkadaşlar. Kırım işgal edildi ve ilhak edildi ve Karadeniz'de Rusya'nın hegemonyası var.

Gelelim batımıza, batımızda Yunanistan var, değil mi? Ege'de bir sorun var, öyle değil mi? Değerli arkadaşlar, Yunanistan'la olan gerilimimizden kim kazanıyor, kim kaybediyor? Gelin, bir muhasebe yapalım; kim kazanıyor, kim kaybediyor. Bak, Yunanistan'la olan gerilimimizde, işte, efendim "Sizi gene yüzdürürüz." atarlanmalarından, Yunanistan'daki o milliyetçi Başbakanın karşı atarlanmalarından kim kazanıyor, kim kaybediyor? Amerika bölgeye daha fazla yerleşti. Bak, üslerinin sayısını 4 kat artırdı, Amerikan askerleri çoğaldı. Niye? Çünkü Yunanistan'da şöyle bir tehdit algısı var -değil mi- ne diyor? "Türkiye bizi tehdit ediyor. Ne yapmamız lazım? Büyük ağabeyi çağırmamız lazım." Oysa Yunanistan'daki sol Amerikan varlığına karşıdır, Syriza Amerikan varlığına karşıydı ama Miçotakis Hükûmeti Amerika'yı davet ediyor. Niye? Türk tehdidi var, bunun üzerinden de politika yapıyor ve bu yıl onlarda da seçim var -tırnak içinde söylüyorum- seçimleri Türk tehdidi algısı üzerinden yeniden kazanmak istiyor. Bak, bu kime kazandırıyor? Oradaki milliyetçilere kazandırıyor ve buradaki milliyetçilere kazandırıyor. Kime kaybettiriyor, onu da söyleyeyim; Yunanistan köylüsüne kaybettiriyor, Türkiye köylüsüne kaybettiriyor. Nasıl kaybettiriyor biliyor musunuz arkadaşlar? Yunanistan koşuyor Fransa'ya: "Bana Mirage uçağı ver, daha çok uçak almam lazım." Amerika'ya koşuyor, Amerikan Kongresine Miçotakis: "Bana F-35 ver, daha çok silah ver, milyarlarca dolarlık silah almam lazım." diyor. Niye? "Türkiye tehdidi var." Halkına da böyle satıyor. Niye? "Tehdit var. Ben köylüye destek vermeyeyim, ben oradaki işçiye destek vermeyeyim; daha çok silah almam gerekiyor." diyor. Ne oldu? Yunanistan köylüsü kaybetti. Burada ne yapıyoruz? "Bizim de F-35 almamız lazım, F-16 almamız lazım." diye Sayın Mevlüt Çavuşoğlu bu hafta Amerika'ya gidiyor, Washington'da "Aman da bana F-16 ver." Yani iPhone'un bir üst versiyonu yerine bir alt versiyonunu istiyor, milyarlarca dolar para verecek. Ne için? "Çünkü Yunanistan F-35 alıyor, bizim de F-16 almamız lazım." diyor.

Değerli arkadaşlar, kim kazandı, kim kaybetti? Hadi, buyurun, muhasebesini yapalım. Bak, Tansu Çiller 90'lı yıllarda 2 tane kayalık için Kardak krizinde -değil mi- bir gerilim çıkarmıştı, onun sonucunda feribotlar alındı, fırkateynler alındı; silahlar, F-16'lar alındı. Ne oldu? Amerika düdüğü çaldı ama her iki taraf da silahlar almıştı sonuç olarak. Değerli arkadaşlar, şapkayı önümüze koyup düşünelim. Dedemin bir lafı vardı -çok önemlidir, hep kulağıma küpedir- demişti ki: "Eşek olana semer vuran çok olur oğul; eşeklik etme." İşte, bu coğrafyada da değerli arkadaşlar -sözüm meclisten dışarı- eşek olana semer vuran çok oluyor; eşeklik etmeyelim değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, Amerika batımıza da yerleşti, değil mi? Kuzeyimizde, Karadeniz'de Rusya hegemonyası; gelelim güneyimize, Suriye politikamız. On yıldır bir Suriye politikası sürdürüyoruz, değil mi? On bir yıldır Suriye iç savaşı. Ne yaptık? Suriye iç savaşında yangına benzin döktük, değil mi? Ne için? Esad rejimini devirecekti bu iktidarın desteklediği yapılar, cihatçı yapılar Esad rejimini devirecekti. Başka bir hedefi daha vardı: Kürtler diğer halklarla birlikte orada demokratik özerk yapılar kurmak istiyorlardı, bunu da yıkmak istiyorlardı cihatçı yapılarla birlikte. Ne oldu? Suriye yangınına benzin döktük. Hadi, buyurun, on yıllık bir muhasebeyi yapalım; kim kazandı, kim kaybetti: Suriye'deki bütün halklar kaybetti; Arap'ı, Süryani'si, Ermeni'si, Türkmen'i, Kürt'ü tüm halklar kaybetti. Kim kazandı arkadaşlar? Kim yerleşti Suriye'ye? Rusya yerleşti, öyle değil mi? Rusya Suriye'de hegemonyasını kurdu. Yani lise kitaplarında bize hep okutulan Rusların sıcak denizlere inme hayali Türkiye eliyle maalesef gerçekleşti. Hani, deniyordu ya, Rusya'nın en büyük tehdidi ne gösteriliyordu? Rusların sıcak denizlere inme hayali, değil mi? Ne oldu? Rusya daha hâkim bir şekilde Akdeniz'e yerleşti, Suriye'ye yerleşti ve Suriye'de tek belirleyici neredeyse. Başka kim yerleşti? Amerika yerleşti, Fırat'ın doğusuna da Amerika yerleşti değerli arkadaşlar. Bakın, 2 tane emperyal güç; bizim politikalarımız sonucu kuzeyimizde Rusya, batımızda Rusya, güneyimizde Amerika ve Rusya. Oysa ne yapmamız gerekiyordu değerli arkadaşlar? Suriye'de demokratik çözümü desteklememiz gerekiyordu, öyle değil mi? Bakın, Suriye sınırımızın öbür tarafında hangi halklar var ya? Türkmenler var, Kürtler var, Araplar var, Süryaniler, Ermeniler var. Ya, sınırın bu tarafında hangi halklar var arkadaşlar yani Urfa'da hangi halklar yaşıyor ya? Kürtler yaşıyor, Araplar yaşıyor, çok az sayıda Ermeni ve Süryani yaşıyor, Türkmenler yaşıyor. Aynı halklar sınırın bu tarafında da varken sınırın iki tarafındaki halklara biz barışı değil çözümsüzlüğü dayatıyoruz maalesef ve Sayın Mevlüt Çavuşoğlu Washington'a gidiyor. Niçin gidiyor biliyor musunuz? Washington'da Suriye'nin çözümünü konuşacak. Sonra Moskova'ya uçacak biliyor musunuz? Moskova'da Suriye'nin çözümünü konuşacak. Değerli arkadaşlar, ya, Allah'ınızı severseniz, sorarım: Suriye'nin çözümü Washington'da mıdır, Moskova'da mıdır? Nerededir biliyor musunuz? Ankara'dadır, Ankara'da. Türkiye anahtar bir ülkedir, anahtar. Türkiye ne zaman çoğulcu politikalara dönmüş, eşitlikçi politikalara dönmüş, barışçı politikalara dönmüş tüm bölgeye barış götürmüş, Osmanlı zamanında da bu böyle olmuş, Selçuklu zamanında da bu böyle olmuş; ne zaman ki tekçi politikalara dönmüş o zaman emperyal güçler bundan nemalanmışlar, halkları birbirine düşürmüşler, birbirlerine kırdırmışlar değerli arkadaşlar.

Bakın, değerli arkadaşlar, Suriye politikası böyle de gelelim Kafkaslara, bir de doğumuza gelelim. Yani kuzeyimize Rusya yerleşti, batımıza Amerika yerleşti, güneyimize Rusya ve Amerika yerleşti. Şimdi, bir de doğumuza gelelim, Kafkaslara gelelim değerli arkadaşlar. Azeri ve Ermeni halkları binlerce yıl Kafkaslarda bir arada yaşadılar biliyor musunuz? Hani bugünlerde birbirlerini boğazlıyorlar, birbirlerini öldürüyorlar; hamaset var diyoruz ya, sanki hiç bir arada yaşamamış gibi biliyor değil mi Türkiye'nin gençleri? Binlerce yıl bir arada yaşadılar, yalnızca otuz yıl önceye kadar Karabağ'da, Şuşa'da, Bakü'de Emeniler, Azeriler yan yana, komşu olarak yaşıyorlardı, aynı köylerde yaşıyorlardı, aynı sudan içiyorlardı, aynı ekmeği yiyorlardı, aynı halayı çekiyorlardı, aynı barı oynuyorlardı biliyor musunuz? Hâlâ da öyledir. Kültürleri ortak bir kültür, aynı kapta harmanlanmış bir kültür; aynı kapta mayalanmış ama otuz yıl önce bu iki halk birbirine düşürüldü Sovyetlerin dağılma zamanında. Sovyetler dağılırken Rusya çok önemli bir politikayı ortaya koydu. Ne yaptı biliyor musunuz? Bütün eski Sovyet cumhuriyetlerinde -dağılırken- sorun alanları bıraktı, özerk bölgeler bıraktı. Kırgızistan'da da aynısını yaptı, Kazakistan'da da aynısını yaptı, Gürcistan'da da aynısını yaptı, Ermenistan'da ve Azerbaycan'da da aynısını yaptı. Ne yaptı biliyor musunuz? Azerbaycan'ın batı illeri ile doğu illerinin arasındaki ilişkiyi kesti; aynı şekilde, Ermeni çoğunluğun yaşadığı Karabağ ile Ermenistan'ın ilişkisini kesti. 2 tane sorun alanı bıraktı, dedi ki: "Ben bu 2 sorun alanı üzerinden Kafkaslardaki hegemonyamı sürdürürüm." "Ne zaman bu halklar çözüm isterse ben buradan bir nifak sokarım ve buradaki hegemonyamı sürdürürüm." dedi.

1990'larda çok kara bir savaş yaşandı, Karabağ Savaşı yaşandı; binlerce Azeri ve Ermeni hayatını kaybetti; hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve hem Ermenistan'ın hem de Azerbaycan'ın o dönemdeki insanlık suçlarıyla yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. 1990'lardaki savaştan sonra bir fırsat penceresi doğmuştu Kafkaslarda barış için biliyor musunuz? Bir fırsat penceresi vardı ama Türkiye sınırı kapattı. Kime bıraktık biz çözümü? Minsk üçlüsüne, değil mi? 15 bin mil ötedeki Amerika'ya bıraktık, 6 bin mil ötedeki Fransa'ya bıraktık bu çözümü ve aynı zamanda, yine, 10 bin mil ötedeki Moskova'ya bıraktık bu çözümü. Ne oldu, çözdüler mi arkadaşlar? Otuz yıl geçti, çözdüler mi? Çözmediler çünkü çözmek istemediler; zaten Rusya çözmek istemiyordu, Amerika ve Fransa'nın da çözme gücü yoktu çünkü orası daha çok Rusya'nın arkabahçesi. Biz ne yaptık? Kapıyı kapalı tuttuk. Dedik ki: Kardeşim, bu kapı kapalı kalacak. Ne oldu, çözüm oldu mu? Olmadı arkadaşlar. Oysa biz irade koyabilseydik bu çözüme ulaşabilirdik. 2008'de bir fırsat penceresi doğdu arkadaşlar -öyle değil mi- futbol diplomasisi. O dönem Türkiye bir irade koyuyordu ama maalesef o fırsat penceresini kaybettik. O günlerde ben de çok uğraştım bir genç olarak, çok uğraştım bu sınır açılsın diye, Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra. En büyük hayaliydi Hrant'ın, "Bu sınır açılacak ve ben o sınırda Azeriler, Ermeniler ve Türklerle birlikte halay çekeceğim." diyordu, en büyük hayaliydi; hayali gerçekleşmeden maalesef öldürüldü ama 2008'deki fırsat penceresi de akamete uğradı.

Daha sonra, arkadaşlar, on yıl daha geçti, sorun çözülmedi ve İkinci Karabağ Savaşı, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ikinci savaş gerçekleşti. Yine binlerce Ermeni ve Azeri hayatını kaybetti, hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum. O günlerde Türkiye'de savaşa bir tek ben karşı çıktım, beni hain ilan ettiler.

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) - Daha önce niye çıkmadın?

GARO PAYLAN (Devamla) - Dediler ki: "Ya, sen nasıl bu savaşa karşı çıkıyorsun?" Dedim ki bu savaşın kazananı ne Azerbaycan olacak ne Ermenistan olacak ne de Türkiye olacak. Tek bir kazananı olacak; tek bir kurşun atmadan Rusya bu savaşın kazananı olacak. Ve maalesef, dediğimde haklı çıktım; bazı AKP'liler geldiler, söylediler, dediler ki: "Garo, sen haklı çıktın." Ne oldu? "Rusya geldi, Karabağ'a yerleşti." Rusya geldi, Karabağ'a yerleşti yani Azerbaycan'a yerleşti. Zaten Ermenistan siyasetinde büyük bir etkisi vardı, Rus ordusunun Ermenistan'da zaten üsleri var, Azerbaycan'da da üsler kurdu.

Şimdi, Rusya "Tavşana kaç, tazıya tut." siyaseti oynuyor arkadaşlar, biliyor musunuz? Ve asla çözüm istemiyor, niye çözüm istesin ki! Çözüm olursa bu halklar barışacak, Türkiye'yle sınırlar açılacak, Azeri ve Ermeni halkları binlerce yıl olduğu gibi kardeşçe yaşayacaklar ve Rusya'nın hegemonyası Kafkaslardan gerileyecek. Peki, biz ne yapıyoruz arkadaşlar? Bakın, size iddiayla söylüyorum, çözüm ne İran'a yarar ne Amerika'ya yarar ne Fransa'ya ne Rusya'ya. Kafkaslara çözümün yarayacağı tek bir ülkeyi bana söyleyin. Ben size söyleyeyim: Türkiye, ülkemiz. Türkiye'miz bundan faydalanacak, Kafkaslardaki Rus hegemonyası gerileyecek, biz bu işi Amerika'ya ve Fransa'ya bırakmayacağız ve biz çözeceğiz arkadaşlar, biz çözeceğiz çünkü biz bölgenin büyük güçlü bir ülkesiyiz. Ama böyle bir iddiamız var mı? Vardı arkadaşlar. 2020 yılındaki savaştan sonra Türkiye de anladı kaybettiğini ve bölgesel bir barış vizyonunu ortaya koydu, "Türkiye-Ermenistan normalleşmeli, normalleşme adımları atmalıyız ve Azerbaycan ile Ermenistan da barışmalı." dedi, "barışmalı" dedi. Bu yönde bir irade koyuyordu, ne zamana kadar koydu bu iradeyi, biliyor musunuz? Çünkü Türkiye uluslararası alanda sıkışmıştı. Ne yaptık biliyor musunuz arkadaşlar? Ukrayna-Rusya savaşı başlayınca bir anda Türkiye'nin bölgesel önemi arttı ve Rusya'nın hegemonyası arttı tabii ki, Türkiye üzerindeki etkisi arttı çünkü Türkiye yüzünü Batı'ya dönmekten tamamen vazgeçmişti, otokrat ülkelerle beraber yol yürüyordu ve değerli arkadaşlar, otokrat ülkelerden kendini finanse etmeye başladı yani Rusya'dan kendini finanse etmeye başladı; Arap ülkelerinden, otokratik ülkelerden kendini finanse etmeye başladı. Ülkemize kaynağı belirsiz paralar girmeye başladı ve sonrasında enerji hattı Rusya üzerinden kesildi, şimdi Azerbaycan üzerinden Avrupa bir anlaşma yapmaya gitti. Avrupalılar barıştan çok anlarlar ya, yeniden geldiler Azerbaycan'la gaz anlaşması yaptılar ve Türkiye'nin de Azerbaycan'ın da barış isteği kayboldu. Nasıl ki 90'lı yıllarda Ermenistan'ın maksimalist beklentileri barışın önünde en büyük engel idiyse, Birinci Kafkas Savaşı'ndan sonra Ermenistan'ın maksimalist beklentileri barışın önündeki en büyük engellerden biri idiyse şimdi de Azerbaycan maksimalist beklentiler içinde, diyor ki: "Zengezur'dan koridor olacak, Karabağ'da da Ermeniler isterse yaşasın, istemezse yaşamasın." Bu, kimin ekmeğine yağ sürüyor? Rusların ekmeğine yağ sürüyor. Değerli arkadaşlar, ya, Azerbaycan coğrafyasında da Ermenistan coğrafyasında da bu Azeri ve Ermeniler bir arada yaşadılar, bak, şimdi ayrı ayrı yaşıyorlar. Tek bir yer kaldı biliyor musunuz bir arada yaşayabilecekleri, tek bir yer kaldı; Karabağ coğrafyası. Tek bir yer kaldı, başka bir yerde Azeri'nin ve Ermeni'nin tek bir ilişkisi yok. Bilir misiniz, Şuşa'da Ermeniler ve Azeriler bir arada yaşadılar. Şimdi, orayı yeniden iki halkın bir arada yaşayabileceği bir cennet mi yapacağız? Orayı gören var mı bilmiyorum, bir cennet coğrafyadır. Orayı iki halkın yeniden bir arada yaşadığı bir cennet coğrafya mı yapacağız yoksa orayı da bir halklar mezarlığına mı çevireceğiz, bir Rusya garnizonuna mı çevireceğiz; buna biz karar vereceğiz, Türkiye karar verecek ve Azerbaycan karar verecek ve Ermenistan karar verecek ama bu konuda irade koymamız gerekiyor değerli arkadaşlar, irade koymamız gerekiyor.

Bakın, bu meselede özel temsilcileri atadık, değil mi? Sayın Ruben Rubinyan ve Sayın Serdar Kılıç özel temsilciler olarak atandılar, görüşmelere başladılar. Ne dendi? "Türkiye-Ermenistan sınırını yılbaşına kadar açacağız." dendi, değil mi? Yani, 2022 sonuna kadar açılacaktı. Niye açılmadı arkadaşlar? Niçin açılmadı? Bak, Karabağ'da, Azerbaycan topraklarında süren işgaldi otuz yıllık sebep. "O işgal bitsin, sınırı açacağız." deniyordu, değil mi? Niçin açılmıyor? Çünkü "Rusya bunu henüz istemiyor, Azerbaycan da 'Daha fazlasını elde ederim.' diye bastırıyor, Türkiye'ye de 'Gazı ucuza veriyorum, o yüzden sen bu sınırı açma.'" deniyor. Bu mudur bizim oyunumuz arkadaşlar? Oysa büyük bir ülkenin ne yapması lazım? "Hayır, bu sınır açılmalı, ilişkiler başlamalı; Ermenistan, Azerbaycan masaya oturup sorunlarını barış içinde diplomatik yollarla çözmeli." dememiz esas değil midir? Ama hayır, bu konuda aktif bir rol almıyoruz, meseleleri Ruslara bırakıyoruz ve değerli arkadaşlar, ne oluyor biliyor musunuz...

Ermenistan'ı Karabağ'a bağlayan Karabağ'ın tek nefes borusu var, biliyor musunuz? Laçın Koridoru. Laçın Koridoru tam otuz bir gündür kapalı ve Karabağ'da 120 bin Ermeni şu anda açlıkla karşı karşıya. Biliyor musunuz, insanlar ölüyorlar, sağlık gerekçesiyle ölüyorlar ve çok yakında kıtlık nedeniyle ölecekler; elektrikleri kesiliyor, doğal gazları kesiliyor, bu soğukta perişanlıkla karşı karşıya bırakılıyor. Bu mudur bizim çözümümüz arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

GARO PAYLAN (Devamla) - İki halk arasına -Rusya'nın sokmaya çalıştığı- daha fazla nifakın sokulması mıdır bizim çözümümüz değerli arkadaşlar? Oysa oyunu biz kurabiliriz öyle değil mi?

Bakın, bu konuda Dışişleri Bakanına da Hükûmete de çağrı yaptım, Meclise de çağrı yapıyorum: Gelin, bu Laçın Koridoru'nun açılmasını biz sağlayalım, iki ülkeyi yeniden masaya oturtmayı biz sağlayalım, sınırın açılmasını biz sağlayalım değerli arkadaşlar.

Bakın, unutmayalım; bölgesel sorunların çözümü ne Washington'dadır ne Paris'tedir ne Londra'dadır ne Moskova'dadır; bölgesel sorunların çözümü tam bu coğrafyanın merkezinde, Ankara'dadır, Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Ama maalesef çoğunuz bunun farkında değilsiniz, tarihin size anlatmaya çalıştığı büyük sorumluluğun farkında değilsiniz. Büyük düşünmüyorsunuz değerli arkadaşlar, dar düşünüyorsunuz, dar düşündüğünüz için de bu sefalete, bu savaşlara mahkûm kalıyoruz ve hep beraber kaybediyoruz. Hep beraber kazanmak için hepinizi sorumluluk almaya davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)