GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:50
Tarih:17.01.2023

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına görüşmelerine başladığımız 380 sıra sayılı Uludağ Alan Başkanlığı hakkındaki kanun teklifinin tümü üzerine söz almış bulunuyorum. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle kanun teklifinin Komisyon sürecine biraz değinmek istiyorum. 25 Kasım 2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi'nin Komisyon görüşmeleri 9 Aralık 2022 tarihinde başladı ve iki gün sürdü. Komisyonumuzun adı "Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu." Bu tarih ise bütçenin Genel Kurulda görüşüldüğü, hatta ve hatta Komisyonumuzu yakından ilgilendiren Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının bütçesinin görüşmelerinin yapıldığı aynı gün. Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyesi milletvekilleri olarak kanun teklifini görüşmek adına Komisyonu yakından ilgilendiren bir Bakanlığın bütçe görüşmelerini etkin bir şekilde takip etmemiz engellenmiştir. Komisyon toplantısını erteleme talebimiz karşılanmamıştır. Diğer yandan, kamuoyunun gözünün 2023 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin görüşmelerinde olduğu bir süreçte bu teklifin görüşmelerine başlanmış olması Uludağ Alan Başkanlığının kamuoyunun gözünden kaçırılmak istendiğini de göstermektedir. Bu durum, iktidarın yasamaya ve komisyonlara bakış açısını ortaya koyması açısından da önemlidir. Yani 10 Aralık 2022 tarihinde görüşmelerini tamamladığımız teklifi Genel Kurulda bugün görüşüyoruz. Kanun teklifini bu kadar acele bir şekilde görüşmenin mantıklı olmadığı da aşikârdır.

Kanun teklifi, Anayasa'nın 56'ncı ve 169'uncu maddelerinde yer alan çevreyi korumaya ilişkin amir hükümler uyarınca esas komisyon olması gereken Çevre Komisyonuna sunulmayarak komisyonların uzmanlık ilkeleri ihlal edilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük hükümleri yok sayılmıştır.

Uludağ'ın 2.543 metre yükseklikle Marmara Bölgesi'nin en yüksek dağı olması, 1.320 çeşit bitki türü, 175 endemik bitki türünün bulunması ve 32 endemik bitkinin sadece burada bulunuyor olması Çevre Komisyonunun toplanması için yeterli kriter olmasına rağmen ilgili Komisyon tali komisyon olarak dahi görevlendirilmemiştir. Bahsettiğimiz alanın yüzde 71'i orman örtüsüyle kaplı, geriye kalan kısmıysa alpin çayır alanı; Uludağ'la ilgili olarak Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun görüşleri dahi alınmamıştır. Her ne kadar görüşme süreci olarak sıkıntılı olsa da Komisyon Başkanımız Sayın Tahir Akyürek'in olumlu tavrından dolayı kendisine teşekkür etmek istiyorum. Komisyon görüşmelerine davet ettiğimiz meslek ve sivil toplum örgütlerinin hem Komisyona katılımı hem de söz alarak fikirlerini paylaşmaları yönünden yapıcı tutumu tüm Komisyon Başkanlarına örnek olacak nitelikteydi. Fakat kendisini eleştirmek istediğim bir husus da bulunmaktadır: Özellikle, Komisyona sunduğumuz Anayasa'ya aykırılık önergesi ayrıntılı bir şekilde tartışılmadan, görüşmelere geçilmiştir. İç Tüzük'ün 38'inci maddesi şu hükmü içermektedir: "Komisyonlar, kendilerine havale edilen tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler.

Bir komisyon, bir teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder."

Komisyonun ilgili tüzük maddelerinde belirtilen bir diğer yükümlülüğü inceleme alanına ilişkindir, Anayasa'ya uygunluk hem sözü hem de özü açısından yapılmalıdır. Komisyona sunduğumuz Anayasa'ya aykırılık önergemiz değerlendirme yükümlülükleri yerine getirilmeden, teklifin Anayasa'nın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığı gerekli ölçüde değerlendirilmeden daha ziyade madde üzerinde yorumlar yapılarak reddedilmiştir. Anayasa'ya aykırılıkla ilgili olarak Anayasa'nın 56'ncı maddesi olan çevre hakkı, 169'uncu maddesi olan ormanların korunması ve geliştirilmesi, 63'üncü maddesi olan tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması gibi maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdük. Kanun teklifini hazırlayanlar sadece "Biz öyle düşünmüyoruz." dediler ve görüşmelere başlandı. Bu kadar basite indirgeyerek süreci geçiştirmek büyük bir sorundur. Yasa yapım tekniği ve yine komisyonların işlevselliği ortadan kalkmaktadır. Anayasa'ya uygunluk için oturulup tartışılamıyorsa burada yanlış bir uygulama vardır.

Maddelerle ilgili kısaca bilgilendirme yapacak olursak, kanun teklifi 13 madde ve 1 geçici maddeden oluşmaktadır. 3'üncü maddede 17 fıkra var ve Alan Başkanlığına geniş yetkiler tanınıyor; Millî Parklardan alınan her yapı önce Alan Başkanlığına, oradan da Kültür ve Turizm Bakanlığına geçmesi için hazırlanmış. 5'inci maddede de kurulacak Komisyon üyelerinden bahsediliyor fakat Komisyonun çoğunluğu Kültür ve Turizm Bakanlığı kontrolünde olacak. Hâlihazırda zaten Komisyonun fazla da bir işlevi yok, genellikle kararlar Alan Başkanı tarafından alınacak. 6'ncı maddeyle de Danışma Kurulunun görev ve yetkileri ile çalışma usul ve esasları düzenlenmiştir. Danışma Kurulu, Bakanlık yetkilileri ve sermaye temsilcilerinden oluşmaktadır. Kurulda Mühendis ve Mimar Odalarına bağlı meslek odaları, ilgili sendikalar, doğa ve çevre örgütleri yer almamaktadır. Sermayeyi danışman yapıp alanın korunacağını iddia etmek büyük bir safsatadan başka bir şey değildir yani ciğeri kediye veya kuzuyu kurda teslim etmektir. 8'inci madde, kurulması planlanan Alan Başkanlığının bazı kanunlardan muaf olması için düzenlenmiştir. 10'uncu madde, artık tüm kanunların ilk ve son cümlesi niteliğinde olan bir düzenlemedir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nda yer alan müdürlüklerin görev ve yetkileri, kurulacak olan Alan Başkanlığına devredilmekte ve Uludağ Alan sınırlarının Cumhurbaşkanı tarafından değiştirilebileceği düzenlenmektedir. Zaten Cumhurbaşkanına bir yetki verilmezse olmaz.

Peki, bu kadar maddeyle getirilmek istenen nedir yani kanunun asıl amacı nedir? Bildiğiniz gibi, mevcut hâliyle Uludağ, bir millî park, birçok kanunla da korunuyor. Bu sebeple, bırakın orada otel ya da bir çivi çakmayı, bir çakıl taşını dahi alıp evinize götüremezsiniz, bunun yasal müeyyideleri vardır. Dolayısıyla, orada oteller yapmak isteyen, ormanları ve sit alanlarını yok ederek kayak pisti yapmak isteyen, her türlü tesisleşme ve yapılaşma yaparak oranın taşını toprağını, suyunu ve havasını satmak isteyen iktidar ve onun güdümündeki sermaye sahipleri "Alan Başkanlığı" diye yetkisinin de etkisinin de ucu açık, uydurma bir başkanlık oluşturmak istiyor. Bunu yaparken de Millî Parklar Genel Müdürlüğünün korumadığını iddia ediyorlar. Şimdi, bu Başkanlık öyle ulvi bir yapıya sahip ki bunca kanunun koruyamadığı Uludağ'ı kültür değil, sadece turizm hedefi taşıyan, turizm şirketi sahibi Bakanın Bakanlığıyla koruyacağı iddia ediliyor. Kurulması planlanan bu başkanlıkla Uludağ Millî Parkı'nı turizmi geliştirme bahanesiyle yapılaşmaya açma ve yeni rant alanları yaratma çabasından başka bir şey değildir. "Koruma" ve "kollama" yerine daha çok "kullanma" ve "kullandırma" amacınız o kadar bariz ki bunu zaten saklayamıyorsunuz.

Teklifle, bir millî park, millî park korumasından çıkarılarak daha büyük yağma ve talana açılmak istenmektedir. Bu kanun teklifini hazırlayan Bursa Vekili Hakan Çavuşoğlu Komisyonda kendi sözleriyle bir itirafta bulunmuştur. Kış dönemi araç yoğunluğundan, park yeri olmaması nedeniyle araçların yol üstüne park edilmesinden dolayı yolda kar temizleme araçlarının zorlandığından bahsetmiştir; dolayısıyla, daha çok park yeri, daha büyük odalı otel gereksiniminden bahsetmiştir. Bu da bariz bir şekilde sorunları analiz edip çözme kapasitesinin ne kadar sığ olduğunu göstermektedir. Hâlbuki alternatif İsviçre Alplerini madem rol model alıyorsunuz, niçin toplu taşıma araçlarıyla dağa çıkış düşünülmüyor da park yeri büyütme düşünülüyor?

Size bir örnek söyleyeyim, Londra'da trafik sıkışıklığını önlemek için yapılan uygulama. Şehir içi park ücretlerini artırarak bilhassa çevre metro istasyonları, metro istasyonlarında ise parkın ücretsiz yapılmasıyla önlem alınabilmiştir. Siz de raylı toplu taşıma sistemiyle insanları dağa çıkarıp indirirseniz ve alandaki park ücretini yükseltirseniz bu sorunu gayet rahat çözebilirsiniz. Aksi takdirde, park kapasitesini artırarak özel arabayla çıkışları özendirirsiniz; bu, hem daha pahalıya mal olur hem de daha çok çevre kirliliğine sebep olur.

Şimdi, Bursa'da teleferik ihalesini ilk olarak 1957 yılında Von Roll adlı bir şirket alıyor, Bursalıların "Alman amca" dedikleri Hubert Sondermann da bu şirkette mühendis olarak çalışıyor. Teleferik bittiğinde ise Sondermann şöyle diyor: "Bir teleferik kazandınız ama güzel bir dağı kaybettiniz." İşte, bugün bu kanun da Meclisten geçerse istediğinizi yaptıracak bir alan başkanlığını kazanır ama Bursa'yı da Uludağ'ı da kaybedersiniz. Neden kaybedersiniz açıklayayım: Hâlihazırda Bursa'nın 23 sanayi bölgesi ve 1 milyonun üzerinde taşıtla havası kirletilmektedir. 2020 Dünya Hava Kirliliği Raporu'nun verilerine göre Türkiye'de hava kirliliğinin en yoğun olduğu kentler arasında Bursa 5'inci sıradaydı. Şimdi, bu kirliliği yok etmek ve 3 milyon Bursalıya temiz hava vermek için -deyim yerindeyse- çırpınan Uludağ'ın ormanlarını doğrudan hedef alacak bir teklif. Kayak pisti yapmak için gözlerini ormanlara dikecekler. Sadece Bursa'nın değil, Güney Marmara bölgesinin oksijen kaynağı bu teklifle tehdit ediliyor, hedef alınıyor. Marmara ve Bursa'yı korumak adına bölgede insan hareketliliğini kısıtlamak gerekirken siz kanun teklifiyle daha büyük otellerle bölgede insan yoğunluğunu artırmak istiyorsunuz. Şunu unutmayın: Dünyada bitmeyen ne bir kaynak vardır ne de bir servet ancak bilim, akıl ve mantıkla bunları kullanırsanız uzun süre yararlanabilirsiniz.

Yine, Uludağ, Bursa'nın içme suyunun yüzde 90'ını karşılamaktadır. Yapılaşmayla, kanalizasyonlarla, insan yoğunluğuyla bölgenin hem yer altı hem de yer üstü suları kirletilecektir. Zaten sanayiye boğduğunuz bölgenin havası zehirlendi. İşte, ocağın ortasında Uludağ'da kar yok. Bu gidişle de belirsiz bir iklim kriziyle karşı karşıyayız. Kısacası, bu kanun teklifi bir alan başkanlığı değil, düpedüz "talan başkanlığı" oluşturmanın alt metnidir. Bu Başkanlık Bursa'ya ve Uludağ'a hiçbir şey kazandırmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, iktidar milletvekillerinin bu kanun teklifini hazırlamasından sonra, akabinde DOĞADER, Ankara Jeoloji Mühendisleri Odası, Bursa Mimarlar ve Mühendisler Odası Çevre Komisyonu, Bursa Su Kolektifi ve İklim Adaleti Koalisyonuyla görüşmelerimiz oldu. Bu kanunun uzun ve kısa vadede ortaya çıkaracağı yıkımı ayrıntılı bir şekilde hem konuştuk hem de haklı tepkilerini ortaya koydular. Yine, Bursa Çevre Platformu, TEMA Vakfı, Mühendis Odaları Bursa İl Koordinasyon Kurulu ile Türkiye Ormancılar Derneği, Kamu Emekçileri Sendikası, Türkiye Ormancılık Hizmetler Kolu, Bursa Akademik Odalar Birliği ve Bursa Barosu bu kanun teklifine karşı olduklarını kamuoyuna defaaten açıklamışlardır. Bu kadar meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek karşı durduğu ve bunun gerekçelerini de siyasi temelle değil, bilimsel temellerle açıklarken AKP'li birkaç milletvekili bu konuda daha iyisini bildiklerini, daha doğrusunu yapacaklarını iddia etmektedirler.

Kapatmak için can attığınız Halkların Demokratik Partisinin tüzüğünde çok onurlu bir mücadelenin yol gösterici amacı vardır. Bu amaç "Kapitalizmin doğayı, doğal varlıkları ve yaşamı metalaştırarak sömürmesine, yaşam alanlarını yok etmesine karşı doğanın, insanın, hayvanların ve tüm canlıların yaşam haklarının güvence altına alınması için mücadele yürütmeyi..." olarak belirtilmiştir. Dolayısıyla, amacı turizm, hedefiyse talan olan söz konusu kanun teklifine karşı duruşumuz hem parti tüzüğümüzün ilkeleri hem de insani ve vicdani sorumluluğumuzdur. Bu insani ve vicdani sorumluluğun sadece muhalefet vekillerinde değil, iktidar vekillerinde de olması gerektiğini düşünüyorum.

İnanıyorum ki bu kanun teklifi sadece ve sadece AKP'li birkaç milletvekilinin şahsi baskılarıyla hazırlanarak önümüze gelmiştir. Hatta bir adım daha öteye giderek Sayın Komisyon Başkanımız Tahir Akyürek ve yine AKP'nin Komisyon üyesi milletvekilleri de bu kanun teklifine sıcak bakmıyorlar. Sadece Komisyon üyesi milletvekilleri değil, eski Millî Parklar Genel Müdürü Sayın Nevzat Ceylan'ın ortaya koyduğu tepki ve gayret değerli ve vicdanidir.

Bu kanun teklifiyle Bursa halkını ikna edemediniz; meslek, çevre, ekoloji, kent dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarını ikna edemediniz, muhalefeti ikna edemediniz ve kendi milletvekillerinizi dahi ikna edemediniz. Bu kanun teklifini savunacak bir yanınınız kalmamıştır. Sadece, siz bu kanun teklifini çekerek ilk önce kendi yerelinizi ikna etmekle işe yeniden başlayabilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, iktidar Uludağ Alan Başkanlığını desteklemek için Çanakkale Alan Başkanlığı üzerinden olumlu bir tablo ortaya koymaktadır. Fakat size şunu söyleyeyim: Şap, tuz, şeker; toz hâlindeyken üçü de bembeyazdır, birbirinden ayırt edemezsiniz. Bu üç alan da aynı şekilde birbirinden farlı şeylerdir, içerikleri de tatları da apayrıdır.

İşte Kapadokya Alan Başkanlığının ortaya koyduğu ağır tahribat karşımızda durmaktadır. Peribacalarının üstü tıraşlanarak oteller yapıldı. Yol yapmak için peribacaları iş makineleriyle dümdüz edildi, mağaraların üzerine bina inşa edildi. Yapılan bu kadar tahribatla, utanılmadan Çekyalı bir kafileyi UNESCO heyeti diye gösterip peribacaları arasından geçen yol için "UNESCO'dan Alan Başkanlığına tam not" haberi yapıldı. Bunun adı düpedüz sahtekârlıktır.

AKP'li vekiller Uludağ Alan Başkanlığıyla ilgili genel olarak çok fazla kurum ve çok fazla kanun olmasından kaynaklı bir karmaşanın yaşandığını ileri sürmektedir. Güya, Uludağ'da kurulacak Alan Başkanlığıyla bu karmaşadan kurtulmak amaçlanmış. Sizin amacınız karmaşadan kurtulmak değil, Uludağ'da kanunlardan kurtulmaktır.

Kanun teklifini hazırlayanlara şunu sormak istiyorum: Hayatınızda hiç bir fidan diktiniz mi? Kameralar karşısında şov olsun diye bir kürek kum atmaktan bahsetmiyorum, hayat olsun, yaşam olsun diye bir fidan diktiniz mi? Bir fidanı büyütmek için emek sarf ettiniz mi? Ellerinizle diktiğiniz fidanın büyümesine, ağaç olmasına gözlerinizle şahit oldunuz mu? Kısacası paraya ve kâğıda dokunduğunuz kadar ağaca ve doğaya dokundunuz mu? Bu koltuklara ve makamlara verdiğiniz değerin yarısını ne çevreye ne doğaya ne de doğada yaşayan canlılara vermediniz. Alan Başkanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Uludağ'ı koruyacakmış. Allah hiçbir canlıyı korumanıza muhtaç etmesin. Memlekette yeşil gördüğünüz her yere beton döktünüz, şehirlerde nefes alacak yer bırakmadınız. Memleketin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına tahrip edilmemiş bir alan bırakmadınız. Türkiye'nin dört bir yanında mega projeler, madenler, termik santraller, hidroelektrik santralleri ve jeotermal enerji santralleriyle geri dönülemez bir yıkıma yol açtınız ve açmaya da devam ediyorsunuz.

Türkiye genelinde 2,5 milyon hektarlık alan sit alanı olmaktan çıkarıldı, kiminin ise dereceleri düşürüldü. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar tarım arazisi bulunuyordu ancak bu araziler 2020 yılı sonunda 3 milyon 484 bin hektar azalarak 37 milyon 712 bin hektara düştü. Bu alan Belçika'nın yüz ölçümüne denk geliyor. Siz, bir ülke kadar araziyi yok ettiniz. Yirmi yılda Orman Kanunu'nu 34 kez değiştirdiniz. Sizin koruma gibi bir arzunuz da yok, zaten sizin korumanıza ihtiyaç da yok. Bırakın tabiatı kendi hâline, o kendi kendisini onaracaktır, koruyacaktır. Yol yakınken bu kanun teklifini çekmenizi öneriyorum. Bu koltukların, bu mevkilerin hepsi gelip geçici. Yetişmesinde katkınız olmayan ağaçların bari kesilmesinde imzanız olmasın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)