| Konu: | Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 17.01.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, pek alışık olmadığınız bir şekilde dış politikadan bahsetmeyeceğim. Bunun çok temel bir sebebi var: Hem Bursalı olmak, Bursa Milletvekili olmak ve Uludağ gibi önemli bir meselede gündemi kaydırmak istemem. Şunun altını çizmek isterim ki benim çocukluğumda Bursa'nın adı "Yeşil Bursa"ydı; yeşil Bursa artık yok, ancak dağlara falan giderseniz bulursunuz ama siz şimdi dağlara da müdahale edecek noktaya geldiniz. Beton oldu her taraf yani ovayı hallettiniz şimdi dağa çullanmak arayışındasınız.
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Aynen öyle, çullanmak.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Bu sözünü ettiğimiz coğrafya, Uludağ, biliyorsunuz 1961 senesinde millî park ilan edildi, ondan sonra 2873 sayılı Kanun'la 1983'ten bu yana da yönetiliyor. Size gelinceye kadar bu sistem işledi, dolayısıyla kimsenin de herhangi bir şikâyeti veyahut bizlere yansıyan bir kaygısı yoktu.
Önemli bir coğrafya. Niye önemli bir coğrafya diyorum? Aşağı yukarı 13 bin hektar boyutlarında ve bu alanın yüzde 71'i orman, gerisi 32 endemik türün bulunduğu çayır, yeşil alanlar ve kayalık bir coğrafyası da var tabii ki. Ayrıca Bursa'nın su kaynaklarının önemli bir kısmı burada, sadece Bursa'nın su kaynakları değil herhangi bir süpermarkete girseniz, satılan pet şişe sulara Kaynak neresi diye baksanız bulacağınız yer Uludağ, Bursa ve civarıdır.
Şimdi, arkadaşlar da biraz evvel değindiler, bütçe konuşmaları sırasında böyle ham hum şaralop diyebileceğim veya kaşla göz arasında, âdeta mal kaçırırcasına ve hatta bu hızlandırılmış metodolojinizden dolayı da giderayak ne yapmak niyetinde olduğunuzun sorgulanmasına yol açacak bir davranış içinde oldunuz.
Şimdi, çok merak ediyoruz; ben "Yıllardır bu sistem Milli Parklar Kanunu çerçevesinde işlerken ne oldu da yeni bir Uludağ Alan Başkanlığı ilan etmek istiyorsunuz?" sorusunu maalesef gündeme getirmek durumundayım çünkü bu yasa bugüne kadar işlevini yerine getirmişken anlaşıldığı kadarıyla onun oluşturmuş olduğu koruma kalkanı sizi rahatsız ettiği için bir başka modele geçmek ihtiyacını duyuyorsunuz. Bunu yaparken de orası tek bir ekonomik coğrafya iken siz bunu bölüyorsunuz; bir kısmını Milli Parklar Kanunu çerçevesinde yöneteceksiniz, bir kısmını ise bu yeni yaratmakta olduğunuz Başkanlık aracılığıyla.
Şimdi, ben tabii, en çok -biraz evvel Sayın Çavuşoğlu da değindi- onların bunun imzacısı olmalarına şaşırdım çünkü Bursa'daki yankılara bakarsanız hem sivil toplum örgütlerinin hem düz vatandaşların her biri sizin bu kanun teklifiniz üzerinde bize yakındılar, yakındılar, yakındılar. Niye bunu söylüyorum? Seçimler yakında, seçim zamanı geldiğinde büyük ihtimalle vatandaşlar bizim şu anda yaptığımız savunmaları veya itirazlarımızı mutlaka not edeceklerdir ama size de maalesef ayrı bir fatura çıkaracaklardır.
Orada da yönetimsel bir sorun olduğundan söz ediyorsunuz. O yönetimsel sorun da şimdiye kadar yokken eğer sizin döneminizde kaynaklandıysa, peydahlandıysa bunun da sorumluluğunu yasal çerçeveyle değil sizin bu sistemi beceriksizce yönetiyor olmanızla izah etmek gerekir.
Şunu da ilave edeyim: Yaptıklarınız yapacaklarınızın işaretiyse Kapadokya'da başımıza gelenlerin Uludağ'da başımıza gelmeyeceğini söylemek mümkün değildir. Örnek vereceğim; biraz evvel Çavuşoğlu bir su arıtma tesisinden bahsetti. Madem orada madencilik yapılmayacak, madem orada taş ocağı olmayacak, madem orada sanayi olmayacak niye acaba bir su arıtma tesisine ihtiyaç duyuluyor bu coğrafyada? Madem doğayı koruyoruz, madem orada herhangi bir sanayi tesisi yapmıyoruz orada ne işi var acaba su arıtma tesisinin?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Atık su arıtma.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Atıkları biz bulacağız.
Şunu da unutmayalım: Burası sadece bir dağ değil, burası yaşayan bir organizma yani kuşuyla, hayvanıyla, ağacıyla, çiçeğiyle, otuyla bir bütün. Siz bu bütünün içine kendi anlayışınıza uygun olarak -birazdan değineceğim sebeplerle- turizmi de teşvik etmek anlayışıyla başka tesisleri sokarsanız buranın yapısını zedelersiniz. Bunun en tipik örneğini 2020 yılında biz Kestel'de yaşadık yani doğaya müdahale ettiğiniz zaman doğa bunu maalesef ağır bir şekilde ödetiyor.
Dolayısıyla, önümüzdeki döneme baktığınızda yani sizin çerçevesini yeniden tanımlamaya çalıştığınız yapı içinde bir danışma kurulu var. Bu Danışma Kurulunda kimler var? Biraz evvel sayıldı ama ben 3 tanesi üzerinde duracağım; Bursa Ticaret ve Sanayi Odasından 1 üye var, Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliğinden 1 üye var, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği temsilcisi var. Yani ben, maalesef, maalesef, bu 3 kurumu, bu Uludağ Alan Başkanlığı boyutuyla malum şüpheliler kategorisine koyuyorum. Niye? Burada bir çıkar çatışması var çünkü bu sizin yapmaya çalıştığınız düzen çerçevesinde bundan fayda sağlayacak ve ticari hedefleri de olabilecek bu 3 kuruluşun Danışma Kurulunda olması bir çıkar çatışması yaratıyor yani bir menfaat çatışması söz konusu olacak ve bu da ister istemez sizin başka amaçlara bir kılıf olarak bu Alan Başkanlığı Komisyonunu veya Danışma Kurulunu yaratmaya çalıştığınızı düşündürüyor. Yapısında da sakatlıklar olduğu gibi karar alma mekanizmalarında da sakatlıklar var. Mesela şöyle bir cümle yer alıyor: "Gerek görüldüğünde... Başkanlığın daveti ile üniversiteler, ilgili sivil toplum kuruluşlarından, meslek odalarından birer üye katılabilir." "Gerek görüldüğünde" karşılığı kimdir, kim karar verecek gerek olduğuna?
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Hiçbir zaman çağırmayacaklar.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Ha, şimdi, bunun özüne baktığımızda, maalesef, şu anda "Devlet benim." diyen bir sistemle çalışıldığı ölçüde, yukarıdan gelecek bir telkin veya talimatla bütün bu süreç, buralarda ne yazıyor olursa olsun, herkesin bildiğini okuyacağı şekilde tecelli edecektir ve sonunda, hepimizin inşallah olmaz dediği bir riskle, bir talanla karşı karşıya kalma tehlikesi var.
Şimdi, bütün bunlar yapılırken bu çalışmalara peyzaj mimarları, orman mühendisleri, ziraat mühendisleri, veterinerler, meslek odalarının niye bu çalışmalara davet edilmedikleri veya katılmadıklarını da sorgulamam lazım. Bunun bir uluslararası boyutu da var. O uluslararası boyutu da bir Avrupa Peyzaj Sözleşmesi vardır yani doğanın korunması boyutuyla Türkiye'nin de taraf olduğu ve birtakım taahhütler üstlendiği bir anlaşmadan bahsediyorum. Bu anlaşmanın amacı bu alanların korunmasıyken sizin bu modelinizle, maalesef, bu taahhütlerin de aksi yönünde bir sonuca gitme riski bulunmaktadır.
Benim çocukluğumda Bursa'da diz boyu kar yağardı, şimdi Bursa'da öyle kar falan yağmıyor, Uludağ'da bile kar yağmıyor artık. Bunun arkasında ne var? Tabii ki bir iklim değişikliğinin yarattığı baskılar var ama bunun dışında nüfus arttıkça -ki büyükşehirlerin durumu bu- doğal olarak hem kentten kaynaklanan ısıyla ve çevrenin de ısınması sebebiyle maalesef bu dengeler tamamen değişmiş vaziyette. Önümüzdeki döneme baktığımızda şu risk bile var gündemde: Biz bu Uludağ'da bugün kış turizminden bahsediyoruz, kış turizmi dediğiniz zaman kar olduğu ölçüde var, karın olmadığı bir coğrafyada da böyle bir turizmin de izine maalesef pek rastlayamayacağız önümüzdeki dönemde. Çünkü siz doğaya müdahale ediyorsunuz ve doğa da sonunda mutlaka cezayı kesecek. Çünkü siz doğayı sevmiyorsunuz, siz maalesef parayı ve rantı seviyorsunuz ve bundan da yararlandırmak istediğiniz mutlaka birtakım sermaye çevreleri vardır. Şurada aslında çok bir şey kalmadı seçimlere, üç dört ay; sizin bu üç dört ay içinde kime ne vereceğinizi çok yakından takip edeceğiz. Sebebini de söylüyorum: Sizinle birlikte iş birliği yapacakları da isteseniz de istemeseniz de biz "yandaşlar" kategorisine koyacağız.
Bizim size bir tek çağrımız var: Uludağ'dan elinizi çekin, bir ekolojik kırıma yol açmayın lütfen. Niye bunları söylüyorum? Çok az kaldığı için. İsterseniz seçimi öne alın, isterseniz zamanında yapın; sonunda bize iş çıkaracaksınız çünkü siz bunu oylarınızla bugün geçirseniz dahi bizim geldiğimizde yapacağımız ilk işlerden biri, bunları olması gereken şekle yeniden döndürmek olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)