GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:57
Tarih:01.02.2023

HDP GRUBU ADINA MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının 20'nci yılı sona ererken görüştüğümüz, görüşeceğimiz son kanunlardan biri -2547 sayılı- YÖK Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi olacak. AKP Yükseköğretim Kanunu'nu değiştiriyor. Dünyanın en iyi 100, 200, 300, 400, 500 üniversitesi arasında Türkiye'den herhangi bir üniversite var mı? Çoğu zaman yok. Peki, bu teklif bu soruna çözüm getirecek mi? Hiçbir şekilde bu soruna çözüm getirmeyecek. Dünyada en çok bilimsel yayın üreten üniversiteler arasında Türkiye'den üniversiteler var mı? Türkiye bu sıralamaya giriyor mu? Hayır, Türkiye bu sıralamaya girmiyor. Peki, Yükseköğretim Kanunu'yla ilgili getirilen teklif bu soruna çözüm bulacak mı? Hiçbir şekilde bu soruna da çözüm bulmayacak. Rektörlerin seçimle gelmesi sorunu çözülecek mi? Hayır, çözülmeyecek, Yükseköğretim Kanunu'nda yapılan değişiklik bu sorunu da çözmüyor. Tek bir uluslararası makalesi olmayan 68 rektörün olduğu, hiçbir makalesine atıf olmayan 71 rektörün olduğu bir ülkede kariyer ve liyakat ilkeleri gözetilerek rektör atanması, rektör seçilmesi sorunu bu teklifle çözülecek mi? Hayır, bu sorun da çözülmeyecek. OHAL KHK'leriyle ihraç ettiğiniz binlerce akademisyene saygınlığını kazandıracak bir çözüm getirecek misiniz? Hayır, getirmeyeceksiniz. Bu kanun teklifinde bu sorunların hiçbiri çözülmüyor.

Peki, gelen teklifin içerisinde neler var? Yükseköğretim Kalite Kurulunda bundan sonra uzman istihdam edilebilecekmiş. Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca bundan sonra disiplin cezaları 2547 sayılı Yasa'da düzenlenecekmiş. Vakıf yükseköğretim kurumları öğrenci gelirlerinin daha önce yüzde 2'sini kendi adlarına açılan hesapta değerlendiriyorlardı, bunun yerine teminat mektubu verebilecekler. 50/d'liler bu yasa değişikliğiyle 2547 sayılı Yasa'nın 33/a maddesine geçirilecekler yani araştırma görevlisi olacaklar. Bazı üniversitelerin adı değiştirilecek. Yine, bir başka Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin Kuruluşu Hakkında Kanun'da bazı değişiklikler yapılacak. Özetle, bu değişikliklerin hiçbiri Türkiye'nin yükseköğretimine ciddi bir katkı sunmayacak, yükseköğretimin yaşadığı hiçbir temel sorun bu yasa değişikliğiyle çözülmeyecek.

Maddelere ilişkin çok ayrıntılı olmamak koşuluyla birkaç değerlendirme yapacağım. Birincisi şu: Teklif sahipleri 1'inci maddeyle diyorlar ki: "Biz bundan sonra Yükseköğretim Kalite Kurulunda da uzman istihdam edeceğiz." Teorik olarak bunda bir yanlış var mı? Hiçbir yanlış yok. Elbette ki her kamu kurumunda olduğu gibi Yükseköğretim Kalite Kurulunda da uzman istihdam edebilirsiniz. Peki, bu uzmanlar gerçekten uzman olan kişiler mi yani 1970'li yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı kurulurken DPT uzmanı olarak alınan kişiler gibi uzmanlar mı? Veya 2000'li yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı, Başbakanlık dışında bütün kamu kurumlarında istihdam edilmeye başlanan uzmanlar gibi uzmanlar mı alacaksınız? Hayır çünkü uzmanlık statüsünü değiştirdiniz. 2000'li yılların başında kamu kurumlarına uzman aldığınızda bu insanları "A kadro" olarak tanımlıyordunuz, çok zor sınavlardan geçiriyordunuz, mülakatlardan geçiriyordunuz, iki yıllık süre içerisinde tez hazırlatıyordunuz, belli bir dil seviyesine ulaşmasını istiyordunuz, ondan sonra bu kişileri kamu kurumlarında uzman olarak istihdam ediyordunuz. Peki, şu anda kamu kurumlarında gerçekten kurum aklı olarak çalışacak herhangi bir uzman istihdam ediliyor mu? Edilmiyor. Üniversite mezunu olan herkes şu anda kamu kurumlarında uzman olarak çalışabilirler. Dolayısıyla bu, aslında, ciddi bir çözüm getirmeyecek.

Teklifin 2'nci maddesi, belki en önemli maddelerden biri bu, Anayasa Mahkemesinin kararının gereğini yerine getiriyorsunuz, iyi yapıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi diyordu ki: "Öğrencilere verilecek disiplin cezaları yönetmelikle olmamalı, bu ancak yasal güvenceye kavuşturulmalı." "Sadece bunun gereğini yerine getirdik." diyorsunuz, getirdiğiniz teklifin içerisinde disiplin cezalarını olduğu gibi koruyorsunuz. Teklif sahipleri de diyor ki: "Biz bir şey değiştirmedik ki, zaten daha önce yönetmelikte vardı, şimdi o yönetmelikte olan hükümleri olduğu gibi yasa maddesi olarak düzenledik." Temel sorun şu: Türkiye'de disiplin hukuku kökten özgürlükçülüğe düşmandır. Hiç fark etmez; hangi kurumun yönetmeliği olursa olsun, Devlet Memurları Kanunu'ndaki disipline ilişkin hükümler olsun, üniversitelerin disiplin yönetmelikleri olsun, 2914'teki disiplin hükümleri olsun, askerî yasalardaki disiplin hükümleri, fark etmez; hiçbiri özgürlükçü bir bakış açısıyla hazırlanmamıştır, bu da onun devamı. Dolayısıyla sadece bunu değerlendirmemek gerekir. Türkiye'deki disiplin hukukuna ilişkin temel hükümlerin tamamının değiştirilmesi gerekir özgürlükçü bir yaklaşımla. Eğer bunu yapmazsanız ne olur, ben size birkaç tanesini söyleyeyim: Bakın, 2547 sayılı YÖK Yasası'nın 4'üncü maddesinde yükseköğretimin temel amaçları düzenlenmiş; bakın, yükseköğretimin amacı neymiş? "Hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı," vatandaşlar yetiştirmekmiş, yükseköğretimin temel amacı bu. Şimdi, hem diyorsunuz ki "Hür düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne ve insan haklarına saygılı bireyler yetiştireceğiz." Bunu nasıl yetiştireceksiniz? İzinsiz olarak bildiri dağıttığı için cezalandırarak mı yapacaksınız? Yükseköğretim kurumunun huzurunu bozacak eylemlerde bulunduğu için cezalandırarak mı yapacaksınız? Kamuya ait kapalı ve açık yerlerde kurumdan izin almadan toplantı yaptığı için cezalandırarak mı bunu yapacaksınız? Örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlediği iddiasıyla bir üniversite öğrencisini üniversiteden atarak mı gerçekten hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip bireyler yetiştireceksiniz? Bu hükümler var oldukça özgür düşünceye sahip bireyler yetiştiremezsiniz, isterseniz en iyi üniversitenin en iyi bölümünde okusun. Düşünün, bildiri dağıtırken izin almamaktan bir öğrenciye ceza verebilirsiniz, izin almadan toplantı yaptığı için bir öğrenciye ceza verebilirsiniz. "Sayın rektör, sizi protesto etmek için bildiri dağıtacağız, bize izin verir misiniz?" diyeceksiniz. "Sayın rektör, bazı uygulamalarınızı protesto edeceğiz, eleştireceğiz; bu amaçla toplantı yapacağız, bize izin verir misiniz?" diyeceksiniz. Eğer izin almazsanız size en ağır disiplin cezalarını verecek, sonra da "Biz Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yerine getiriyoruz." diyeceksiniz.

Şimdi, teklifin 3'üncü maddesinde şöyle bir düzenleme var. Daha önce vakıf üniversiteleri öğrenci gelirlerinin yüzde 2'sini kendi adlarına açılan bir hesaba yatırıyorlardı. Bunun yerine deniliyor ki vakıf üniversitelerine "Teminat mektubu getirirseniz kabul ederiz." Bu, daha yeni getirilmiş bir düzenleme. Çok kısa bir süre önce dediler ki: "Üniversiteler gelirlerinin yüzde 2'sini hesaba yatırsınlar." Kim için yaptılar o zaman? İstanbul Şehir Üniversitesi için yaptılar. İstanbul Şehir Üniversitesi iktidara yakın gözükmediği için içini boşalttıktan sonra tekrar teminat meselesine dönebilirler. Amaç gerçekten üniversiteleri ekonomik olarak güçlendirmek değil, muhalif gördüğü, kendisinden olmayan -daha doğrusu "muhalif" demeyelim de kendi emir eri olmayan- üniversitelerin içini boşaltmak için getirilen bir gün başka bir düzenleme, bir sonraki gün değiştirilen bir düzenleme.

Teklifin 5 ve 6'ncı maddesinde üniversite isimlerini değiştiriyorlar. Ya, elbette üniversite isimleri değiştirilebilir. Yadırgadığımız tek şey şu, diyor ki teklif sahipleri: "İşte, YÖK'ten gelir, üniversiteler 'Adımızı değiştiriyoruz.' der, biz de burada onaylarız." Ya, biz noter değiliz arkadaşlar, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Sadece üniversite istiyor diye Türkiye Büyük Millet Meclisi noter olarak bir üniversitenin adını değiştirir mi? Sormayalım mı "Ne için değiştiriyorsunuz?" diye? Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kadar mı işlevsiz olarak görülebilir? Bunu da doğru bulmuyoruz.

Şimdi, en önemli maddelerden bir tanesi, diyor ki teklif sahipleri: "Üniversitelerde 50/d'li olarak çalışanlar eğer istiyorlarsa onları 33/a maddesi kapsamında görevlendireceğiz." Bu kötü bir şey mi? Değil; bu, iyi bir şey. Sorun şu: Üniversitelerde akademisyenlerin bir kısmı, doktora yapanların bir kısmı, araştırma görevlilerinin bir kısmını neden 50/d'li olarak, neden bir kısmını 33/a'lı olarak çalıştırırsınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Ben size söyleyeyim: İstediğiniz gibi yönetmek için, kontrol altında tutabilmek için. "Bak, eğer uyumlu, üniversitenin dediğini yapan bir araştırma görevlisi olursan yarın seni 33/a'ya geçiririz." demek için yapıyorsunuz yoksa hiçbir işlevselliği yok. Üç yılda bir, beş yılda bir, bir af gibi, üstelik seçimden önce "50/d'lileri 33/a'ya geçiriyoruz." derseniz hiç kimse açısından bunun inandırıcılığı olmaz. Kaldı ki burada çok önemli bir sorun var: Bakın, 100/2000 kapsamında alınan... Önce "2 bin" dediler, daha sonra bu rakam 6 bine kadar çıktı. "Türkiye'nin, geleceğin bilim insanlarını yetiştiriyoruz." dedikleri 6 bin öğrenci vardı, kapının önüne bıraktılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tiryaki.

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Sayın Başkan, çok kısa, bir selamlamak için izin verirseniz...

BAŞKAN - Selamlayın, buyurun.

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Şimdi diyor ki teklif sahipleri: "Ya, biz onlara istihdam için garanti vermedik." İstihdam için garanti vermediniz de 2017 yılında Yükseköğretim Kurulu Başkanı öyle büyük sözler söyledi ki o zaman, yani "Türkiye'nin bilim dünyasına şekil verecek insanlar alıyoruz. En önemli 100 dalda 2 bin akademisyene burs vereceğiz." dediler, üstelik o bursu verirken "Hiçbir yerde çalışamazsınız." dediler. Ne oldu sonuçta? Süre bitti, hepsini kapının önüne bıraktılar. Odalarınıza geldiler mi, bilmiyorum ama ben bu arkadaşların bir kısmıyla görüştüm, inanılmaz yetenekli gençlerdi, inanılmaz; birkaç dil bilen, uluslararası makaleleri olan bu gençlerin -hepsini olmasa da- önemli bir bölümünü kapının önüne bıraktınız; biraz önce rakamını gördük, 2 bin kişiden en azından yarısı kapının önünde.

Umarım, bunları da bu düzenlemenin kapsamı içerisine alırsınız diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)