| Konu: | Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde 8/2/2023 Çarşamba Günü Saat 01.00'den İtibaren Üç Ay Süreyle Olağanüstü Hâl İlan Edilmesine İlişkin 8/2/2023 tarihli ve 6785 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'na İlişkin Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 61 |
| Tarih: | 09.02.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; olağanüstü hâl kararı alınması teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Cumhuriyet tarihimizin en büyük afetlerinden birinin yaşandığı merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi olan ve 10 ilimizde hissedilen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki 2 depremi ve onun yıkıcı sonuçlarını derin bir üzüntüyle yaşıyoruz. Deprem felaketi nedeniyle binlerce bina yıkılmış, kamuoyuna yansıyan son resmî verilere göre -bugün telaffuz etmekten bile rahatsız olduğum- çok sayıda vatandaşımız maalesef hayatını kaybetmiştir, pek çok vatandaşımız da yaralanmıştır. Vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı temenni ediyorum, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Allah, arama kurtarma çalışmalarına katılan tüm ekiplerimizin yardımcısı olsun. Enkaz altındaki vatandaşlarımıza bir an önce sağ salim ulaşılması için de dua ediyorum. Allah ülkemize böyle acıları bir daha yaşatmasın. Aziz milletimizin başı sağ olsun. Bu vesileyle AK PARTİ Milletvekilimiz Sayın Yakup Taş ve kederli ailesine de Cenab-ı Hakk'tan rahmet diliyor, yüce Meclise başsağlığı dileklerimi tekrarlıyorum.
İYİ Parti olarak depremin meydana geldiği ilk andan itibaren Genel Merkezimizde oluşturmuş olduğumuz Afet Koordinasyon Merkeziyle deprem bölgelerine ekipler hâlinde milletvekili arkadaşlarımızı ivedilikle intikal ettirdik. 81 ildeki tüm teşkilatlarımızı AFAD'la koordine ederek vatandaşlarımıza yardım için seferber ettik ve bölgeden bilgi aldık. Milletvekili arkadaşlarımız ve teşkilatlarımız, hem bölgedeki eksiklikleri Afet Koordinasyon Merkezimize ulaştırmaya çalışıyorlar hem de oradaki çalışmalara katkı vermeye gayret sarf ediyorlar. Millet olma bilincinin gerektirdiği şekilde şu anda ülkemizin yalnızca deprem bölgesinde değil, yurdun her köşesinde vatandaşlarımız, bölgedeki yaralara merhem olabilmek ve arama kurtarma çalışmalarına katkı sağlayabilmek için gönüllü olmaktadırlar. Biz de bu çağrıyı esas alarak binlerce vatandaşımızın talebini AFAD Başkanlığı üzerinden bölgeye yönlendirerek çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Kadirşinas milletimizin yüksek katkılarıyla toplanan yardımlar, Genel Merkezimizde oluşturduğumuz Afet Koordinasyon Merkezimizin denetiminde deprem bölgesine ulaştırılıyor. Yaraların sarılması ve ihtiyaçların giderilmesine yönelik katkılarımızı sürdürmeye gayret ediyoruz. Bu kapsam içinde, dün itibarıyla, Genel Merkezimizin koordinasyonunda ve AFAD iş birliğiyle 164 yardım tırımız bölgeye ulaştırılmıştır ayrıca araç ve ekipman desteğimiz de devam etmektedir.
Bunun dışında, mahallî teşkilatlarımız da kendi imkânlarıyla yardım seferberliğine katkı sağlıyor ve yurdun her köşesinden afet bölgesine sevkiyat devam ediyor. Bu kapsamda, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi, yaraların sarılması ve çalışmalara katkı sağlanması bakımından bugünden itibaren, üç gün boyunca, afet bölgesinde olacaklardır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve milletimiz hiç şüphesiz çok büyük bir felaketle karşı karşıyadır. Afet bölgesinin büyük bir alanı kapsaması ve kötü hava koşulları, elbette arama kurtarma çalışmalarını zaman zaman akamete uğratmaktadır. Ancak, bugün içinde bulunduğumuz bu yakıcı ve yıkıcı tablonun sorumluluğunun, doğa olaylarının çok ötesinde, devlet idaresi ve kamu yönetimi noksanlığıyla ilgili olduğunun da farkındayız. İçinde bulunduğumuz şu kritik zamanda ve zeminde ihdas ettiğimiz hassasiyetin gereği olarak vatandaşlarımızın hayati taleplerini ve acil yanıt bekleyen sorunlarını konuşacağız ancak elbette acıda ve kederde bir olan milletimizin sesine de ses olma irademiz baki kalacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, fikirlerin tartışıldığı ve ortak aklın teşekkül ettiği yer olmalıdır. Yaşadığımız deprem felaketi, cumhuriyet tarihimizde yaşadığımız en büyük doğal afetler arasındadır. Bu afeti coğrafyamızın ve dünyanın karşılaştığı en büyük felaketlerden biri hâline getiren etken, deprem öncesindeki tedbirlerin yetersizliği ile deprem sonrasındaki afet yönetiminin zamanında ve koordineli bir biçimde devreye girememesidir. Büyük bir insani yıkım yaşanmıştır. Deprem riskini ve tesirini azaltmak için yapılması gerekenlerin yapılmadığı maalesef ortaya çıkmıştır. Bugün bölgedeki 15 milyon insanımız otuz saatten fazla bir süre kendi kaderine terk edilmiştir. Tam bir kaos yaşanmış ve maalesef aldığımız bilgilere göre de hâlen yaşanmaya devam etmektedir. Afetin boyutlarını ve sonuçlarını bu denli ağır ve vahim kılan nedenler arasında deprem öncesindeki tedbirlerin külliyen ihmal edilmiş olmasını saymak, bu büyük felaketi istismara kalkışmak değildir, tam tersine bir durum tespitidir. Öyle anlaşılıyor ki uzmanların, akademisyenlerin yaklaşan felaketle ve Doğu Anadolu Fay Hattı'yla ilgili çalışmaları, incelemeleri ve yıllardan beri dile getirdikleri ikazları hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Biz bunu söylerken yaşanan acı neticeyi tarif ediyoruz.
Afeti bu denli vahim ve insanlık tarihine geçecek kadar acıklı kılan bir diğer neden de -üzülerek ifade ediyorum- deprem sonrası afet yönetimindeki beceriksizliktir. Deprem coğrafyasında kamunun hâkim olması gereken sistemler böylesine iflas etmemeliydi yani ulaşım, sağlık böylesine çökmemeliydi. Evet, facia karşısında tek vücut hâldeyiz, yekvücut hâldeyiz, öyle olmalıyız, öyle kalmalıyız ama gerçekleri de görmezden gelemeyiz. Karşımızda birlik ve beraberlik içinde mücadele etmemiz gereken böyle muazzam bir yıkım, sarılması icap eden bu denli büyük acılar ve yaralar varken bazı tespitleri de yine beraberce yapabilmeliyiz. Devlet yönetimindeki koordinasyonsuzluk depremle birlikte maalesef su yüzüne çıkmıştır. Elbette, millet olmak, tasada ve kıvançta bir olmaktır; millet olmak, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimetlerde olduğu gibi külfetlerde de bir, beraber ve sorumluluk almayı becerebilmektir. Karşı karşıya kaldığımız bu felaket bütün farklılıkları eşitlemiştir, deprem hepimizi birden vurmuştur. "Zengin-yoksul" dememiştir, "o kökten-bu kökten" diye ayırmamıştır, "o dinden-bu dinden" diye tasnif etmemiştir, "o mezhepten-bu mezhepten" diye ayrıştırmamıştır; yaşadığımız acılar bizi aslında insanlıkta buluşturmuştur. Unutulmamalıdır ki insanlık tarihi aslında milletler tarihidir. Yaşanan bu olaylarda zorluklar karşısında sergilediğimiz birliktelik ve teşekkül ettirdiğimiz ortak irade millet olma vasfımızı da güçlendirecektir. Bu hassasiyet içinde, hep birlikte bu zor günleri elbette aşacağız ve Allah'ın izniyle muvaffak olacağız. Cenab-ı Hak yardımcımız olsun.
Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan'a olağanüstü hâl yetkileri verilmesi talebi üzerine toplanmış bulunmaktayız. Biliyorsunuz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin, yasama işleyişine ve yargının bağımsızlığına halel getirmek pahasına, sağladığını ifade ettiği tek husus, hızlı ve etkin karar alma iddiasıdır. Anayasal ve yasal düzenlemelerin tamamı, bugün, yürütme erkine ve onun emrindeki kamu kurumlarına tam yetki vermesine rağmen iktidarın, olağanüstü hâl ilan etme girişiminin sebebini burada, milletin iradesinin tecelligâhı olan Gazi Mecliste izah etmesi gerekir çünkü eğer burada temel meselemiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgeye sevk ve görevlendirilmesi meselesi ise bu yetki hâlihazırda yürütmenin elinde mevcuttur. İktidar, olağanüstü hâl yetkisi olmadan da Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm unsurlarını bölgeye yönlendirebilir, istediği nispette ve şekilde sevk ve idareyle birlikte görevlendirmesini de yapabilir. Bu noktadan hareketle, siyasi açıdan sorulması son derece haklı bir soruyu iktidar partisi mensuplarına yöneltiyoruz: Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yürütme erkine verdiği geniş yetkiler kompozisyonunda bulunmayan hangi yetkiyi iktidara vermektedir? Olağanüstü hâlle amaçlanan deprem bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarını kullanmak ise bunun için olağanüstü hâle ihtiyaç yoktur. Olağanüstü hâl, size, afet hâlinin ilanına kıyasla, afetle mücadele konusunda herhangi bir ilave etki ve imkân da tanımamaktadır. Olağanüstü hâle mevcut durumda ihtiyaç yok çünkü olağanüstü hâl, afet bölgesi ilanına ek olarak sadece, hak ve özgürlüklerin askıya alınmasına imkân veren bir düzenlemedir. Bunların askıya alınmasına ne gerek var, neden gerek var, bunu bir kez daha açıklamanız icap ediyor. Olağanüstü hâl, afetle mücadeledeki yetersizliğin tartışılmasını, gündeme getirilmesini yasaklamaktan, iyi niyetli uyarıları engellemekten başka ne işe yarayacaktır, bunu neden istiyorsunuz, neden istemektesiniz, buradan açıklamalısınız. Afetlere acil müdahale ve arama kurtarma çalışmaları zaten Türk Silahlı Kuvvetlerinin asli görevleri arasında yer almaktadır. Eğer asıl konu ordunun seferber edilmesi ise ordu afet hâlinde de zaten seferber edilebilir. Afet bölgesi ilanı ordunun en etkili şekilde kullanılmasını mümkün kılmaktadır. Eğer ordunun seferber edilmesi açısından bir yasal düzenleme ihtiyacı söz konusuysa, gelin, burada hep birlikte onu çözelim. Dolayısıyla bu gerçekleri konuşmak zorundayız. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilirken söylediklerinizi de lütfen bir hatırlayınız. "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle hantal bürokrasiyi kaldırıyoruz, kararların hızlı ve etkin bir biçimde alınmasını sağlıyoruz." demiştiniz. Mademki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi geniş yetkiyle birlikte, iktidara hızlı karar alma mekanizması sağlamıştır, iktidar şu an hangi yetkiden yoksundur ki kendisini yeni yetkilerle de donatmak istemektedir? Bu soruya çok açık ve net bir cevap vermek durumundasınız. Bakınız, üstelik ortada, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ve Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun gibi farklı kanunlar da var. Afetlerin meydana gelmesi durumunda, bu kanunlar mülki amirlere olağanüstü nitelikte pek çok yetki sağlamaktadır. Olağanüstü Hal Kanunu'na paralel pek çok düzenleme ifade ettiğim bu kanunlarda yalnızca afetin yarattığı yıkıma matuf olarak yer almaktadır ve hâlihazırda da iktidarın yetki alanındadır. Geçmişte, hükûmetlerin afetle ilgili krizlerde de bu kanunlara başvurduğu da ortadadır. O hâlde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağladığını iddia ettiğiniz hızlı karar alma mekanizmaları varken, partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin yürütme erkine sağladığı geniş yetki ve imtiyazlar varken ve hâlihazırda afetle ilgili kanunların mülki idare amirlerine verdiği salahiyetler varken iktidarın olağanüstü hâl ilan etmesi talebinin hiçbir tutarlı ve mantıklı izahı yoktur.
Bir noktaya dikkat ediniz: Şu anda iktidarın uhdesinde olmayıp da olağanüstü hâlle ona verilecek yetki hangisidir? O yetkiyi ben size söyleyeyim: Anayasa'nın 104'üncü maddesinin on yedinci fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi olmaksızın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilme yetkisidir yani Cumhurbaşkanının, kararnamelerle kişi hak ve hürriyetlerini sınırlama yetkisi söz konusudur.
Ayrıca, Olağanüstü Hal Kanunu'nun 27'nci maddesi, mahallî idarelere ait yetkileri de düzenlemektedir. Olağanüstü hâlin ilanı hâlinde, belediyelere ait olan karar alma ve uygulama yetkisinin valiliklere ve kaymakamlıklara devri durumu söz konusudur. Bugün bize lazım olan, kişi hak ve hürriyetlerini kısıtlamak ve yeni kayyum modellerinin oluşturulmasına seyirci kalmak değil, vatandaşlarımızı, afet bölgesindeki canlarımızı karşı karşıya kaldığımız bu facianın yıkıcı etkilerinden kurtarmaktır. Bugün, milletimiz devletini yanında görmek istemektedir, karşısında değil. Daha fazla kurtarma ekibine ihtiyacımız var, daha fazla iş makinesine ihtiyacımız var, daha fazla çadıra, ısıtıcıya, gıdaya, ilaca ihtiyacımız var ancak kişi hak ve hürriyetlerinin daha fazla kısıtlanmasına yönelik hiçbir ihtiyacımız mevcut değildir. Hâlihazırdaki anayasal ve yasal düzenlemeler, bölgede gerekli sevk, idare ve icraatları yapmak için yeterlidir. Olağanüstü hâl kararının alınmasıyla birlikte, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil ve esas bakımından Anayasa'ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılamayacağından, denetlenemeyen ve sorgulanamayan bir siyasal süreci başlatmanın hiçbir anlamı yoktur.
Bütün bunlara rağmen koordinasyonsuzluk, hazırlıksızlık, müdahale kabiliyetindeki yetersizlik nedeniyle eksikliklerin ikmali bakımından, kısa bir süre, olağanüstü hâle ihtiyaç varsa bir aylık olağanüstü hâl ilanına sıcak bakabileceğimizi de iktidar partisine bildirdik. Şifahen reddedildi ancak vereceğimiz önergeyle de bunu, bugün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşıyacağız. Gelin, bu önerimizi bir kere daha gözden geçiriniz; Türkiye'nin geleceğini bağlamayan, günün anlamına ve önemine uygun bir adımı hep birlikte atalım.
Kurumları işleyen sağlıklı demokrasilerde olağanüstü hâl tarzında yöntemlere gerek kalmaksızın kriz yönetimi yürütülebilmelidir. Olağanüstü hâl ve benzeri yöntemler sadece afet ve acil durumlarla ilgili teknik ve insani çalışmalarla sınırlı kalmaz, kanser gibi her yere yayılma istidadı sergiler. Özellikle, iktidarda otoriterliğe meraklı ve hevesli siyasi aktörlerin bulunduğu ülkelerde olağanüstü hâl yönetimi amacından sapmaya çok müsaittir. Gönüllü muhalif dernek ve örgütlerin çalışmalarını engelleme, bilgi akışını kontrol etme gibi arayışlar olağanüstü hâlin arkasına gizlenmesi muhtemel niyetler arasında sayılabilir. İletişim Başkanlığının devreye soktuğu suçlu yazılımlar ve RTÜK Başkanının basın kuruluşlarını tehdit eden açıklamaları bu yöndeki şüpheleri doğrulayacak göstergelerdir.
Kısacası, mevcut durumda ihtiyacımız olan, bir olağanüstü hâl yönetimi değil, etkili ve yerinde bir afet yönetimidir, bir devlet ciddiyetidir. İktidarın ve kamu kurumlarının mevcut yetki ve sorumlulukları, afet yönetiminin sağlıklı şekilde yürütülmesine ve yaşanan felaketin hasarlarının sarılmasına imkân vermektedir. İYİ Parti olarak biz, bu yöndeki bütün çabalara özveriyle ve samimiyetle katkı sağlamaya hazırız ancak seçim sürecinde ve mevcut koşullar altında, hak ve özgürlüklerin baskı altına alınması anlamını taşıyan olağanüstü hâl ilanını vazgeçilmez bir adım olarak nitelendirmek mümkün görünmemektedir. Böyle bir yöntem ne yerindedir ne de münasiptir. Afet yönetiminde tüm Türkiye'nin tek yürek olmasına halel getirecek bu tür girişimlerden kaçınılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Müsaadenizle efendim...
BAŞKAN - Sayın Dervişoğlu, ilave süre veriyorum.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, bölgeden anbean aldığımız bilgiler çerçevesinde ifade etmek istediğim husus, acil ihtiyaç duyulan bazı malzemelerin bölgeye ivedilikle sevk edilmesidir. Bölgedeki vatandaşlarımızdan aldığımız talepler doğrultusunda, bilhassa ilaç, çadır, battaniye, kışlık kıyafet, tüple çalışabilen ısıtıcılar, su ve elbette gıda ürünlerinin bölgeye acilen ulaştırılması gerekliliğinin altını bir kere daha çiziyoruz. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde, hasar görmemiş devlet okullarının, özel okulların, hizmetleri akamete uğratmayacak şekilde, kamu binalarının vatandaşlarımızın hizmetine sunulması hususuna da bir kere daha işaret ediyoruz.
Sözlerime son verirken, dikkatlerden kaçan bir başka tehlikeye de işaret etmek istiyorum. Tuvalet, temiz su ve asgari hijyen tedbirlerinin gecikmeden alınması gerekmektedir. Bu tedbirlerin ivedilikle alınmaması durumunda salgın hastalıkların ortaya çıkma ihtimali söz konusudur. Allah muhafaza, böyle bir durumda bölgede daha başka felaketlerle karşı karşıya kalmamız da muhtemeldir.
Sayın milletvekilleri, İYİ Parti olarak mahzurlarına kapsamlı bir biçimde işaret ettiğimiz üç aylık olağanüstü hâl ilanına karşı oy kullanacağımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Milletimizin başı sağ olsun, Allah bize bugünleri bir daha yaşatmasın diyorum.
Saygılarımla efendim.