| Konu: | 12/3/1995?TE YAŞANAN İSTANBUL GAZİ MAHALLESİ OLAYLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 12/3/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 13 MART 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE ÖN GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 13.03.2013 |
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimizin grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Genel Kurula getirdiğimiz önerge, grup önerisi, 12 Mart 1995 yılında Gazi Mahallesi'nde yaşanan olaylarla ilgili Meclisin inisiyatif alması, Meclisin süreci, orada yaşanan dramatik, travmatik süreçlerin tamamını açığa çıkaracak şekilde bir inisiyatif almasıyla ilgilidir.
Bildiğimiz gibi, 12 Mart 1995 tarihinde akşam saatlerinde Gazi Mahallesi'nde -çoğunlukla Alevi yurttaşlarımızın yaşamış olduğu bir mahalle- dört kahvehane ve bir pastanenin kimliği belirsiz kişiler tarafından silahla taranması sonucu başlayan hadiseler vardı. Bu ilk silahlı saldırı sonrasında "Halil Kaya" adında bir Alevi dedesi yaşamını yitirmişti ve saldırganlar gasbettikleri taksiyi yakarak, taksinin şoförünü öldürerek gözden kaybolmuşlardı. Maalesef o olayların başlangıç anından büyümesine kadar, saldırganların yakalanması, saldırganların adalet önüne çıkarılmasıyla ilgili, kolluk kuvvetleri tarafından yeterli bir çaba ortaya konmamıştı ve bu yetersiz çaba nedeniyle Gazi Mahallesi'nde yaşayan Alevi yurttaşlarımızın ağırlıkta olduğu kitle bu olayı protesto etmek için aynı akşam bir araya geldi ve yürüyüşe başladılar.
Bu yürüyüş esnasında, daha çok, dediğim gibi, olayı yapan saldırganların yakalanması ve olayla ilgili ihmali bulunanların yargı önüne çıkarılmasıyla ilgili bir talep vardı ancak yürüyüşe geçen kitleye tekrar silahlı müdahale yapıldı ve orada da "Mehmet Gündüz" adında bir vatandaşımız yaşamını yitirdi, onlarca vatandaşımız yaralandı, bu ağır silahlı saldırı sonucu yaralandı.
Ertesi gün olaylar devam etti. 13 Mart günü İstanbul'un pek çok yerinden bu olayları protesto etmek için gelen on binlerce insan, yine bir önceki gece kitlelerin dile getirdiği şeyleri haykırmaya başladılar, bu silahlı saldırıyı, bu provokatif saldırıyı yapan kirli ellerin açığa çıkarılması ve sorumluların yargılanmasını istediler. Ama maalesef, yine, bu, adaleti isteyen, bu, hakkı isteyen talebe karşı kitlelerin üzerine gerçek mermilerle ateş açıldı ve ikinci gün, yani 13 Mart günü gerçek silahlardan çıkan mermilerle 15 yurttaşımız hayatını yitirdi, 300'ün üzerinde vatandaşımız da yaralandı ve çok ciddi birtakım hadiseler orada yaşandı. Gazi Mahallesi başta olmak üzere, birkaç mahallede sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve bu sokağa çıkma yasağı iki gün boyunca devam etti.
15 Mart günü, yine Ümraniye'de, Gazi Mahallesi'ndeki çıkan bu olayları protesto etmek için, yaşanan can kayıplarından sorumluların yargı önüne, adalet önüne çıkarılmasını istemek için yine kitleler demokratik haklarını kullandılar ve yürüyüşe geçtiler. Ümraniye'deki bu protesto yürüyüşüne de, yine, silahlı saldırı yapıldı ve 5 vatandaşımız da burada yaşamını yitirdi. Yani üç gün içerisinde, nereden geldiği, nereden tetiklendiği belli olmayan birtakım güçlerin ortaya koyduğu provokatif bir eylemle beraber 22 vatandaşımız yaşamını yitirdi, 300'ün üzerinde vatandaşımız yaralandı, içlerinde ağır yaralı olanlar vardı ve yine, yüzlerce vatandaşımız da gözaltına alınarak çeşitli hukuksal süreçlerden geçildi.
Bakın, o gün olaylardan hemen sonra yaşamını yitiren 17 vatandaşımızın otopsi raporlarında, özellikle 7 vatandaşımızda gerçek mermiler tespit ediliyor -otopsi raporlarında bu tespit sabittir.- ve o dönem, tabii, olay hukuksal bir boyuta taşınıyor, hukuksal merciye taşınıyor. Ancak hukuk boyutunun, hukuk sürecinin başlamasıyla beraber, maalesef, bir devlet geleneği, bir devlet zihniyeti tekrar devreye giriyor ve katliamı yapanları saklamaya yönelik, daha çok bu katliama uğrayanları suçlayan bir dille bir süreç yürütülüyor ve 22 kişinin yaşamını yitirdiği olaylarla ilgili sadece 2 polis memuruna göstermelik birtakım cezalar veriliyor ve bu cezalar da daha sonra Yargıtay tarafından tekrar bozuluyor.
Burada, yargıyla ilgili bütün süreçlerde aileler, bu, mağdur yakınları, yaşamını yitirenlerin yakınları, mağdurlar kendi haklarını arıyorlar ve Türkiye'deki iç hukuk yollarının tamamını zorlamalarına rağmen hiçbir sonuç alamıyorlar. Dolayısıyla, yakınlar, Türkiye'deki iç hukuk sisteminden sonuç alamadıkları için bu davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 27 Temmuz 2005'te vermiş olduğu karar ile Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci maddesinde düzenlenen yaşama hakkını ihlal ettiğine kanaat getiriyor ve Türkiye'yi toplam 510 bin avro tazminat ödemeye mahkûm ediyor. Yani, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de Türkiye hakkında olaylarla ilgili vermiş olduğu bir mahkûmiyet kararı var. Dolayısıyla, on sekiz yıl önce üstü kapanmaya çalışılan, sorumlularının yargı önüne, adalet önüne çıkarılmadığı bir katliamla ilgili aslında uluslararası sözleşmelerin vermiş olduğu bir yargı kanaati de var. Biz şu anda, bugün, Meclisten, on sekiz yıl önce yapılmayanı bugün yapma çağrısını yapıyoruz yani, Mecliste her siyasi parti mutlaka, bu, on sekiz yıl önce yaşanan hadiselerle ilgili aslında bir mezhep çatışmasını, belki bir etnik çatışmayı kendi hedefine almış böylesi karanlık bir olayı açığa çıkaracak şekilde bir süreç yürütmesini, bir araştırma komisyonu kurmasını istiyoruz.
Şimdi, bu olay ne için önemlidir? Aslında sadece Gazi katliamı değil, 90'lı yılların tamamı bir bütün olarak incelenmeye, yüzleşmeye, hakikatleri açığa çıkarılmaya muhtaç olan yıllardır. Yani faili meçhullerden tutalım da toplu mezarlara kadar; işte, asit çukurlarından tutalım da kitlesel katliamlara kadar, 90'lı yıllarda sorumluları yargı önüne, adalet önüne çıkarılmamış, pek çok hukuk dışı katliam maalesef önümüzde duruyor.
Gazi olaylarından başlayarak biz 90'lı yıllarla ilgili bir yüzleşme sürecini mutlaka kendi gündemimize almalıyız. Hatta Meclis eğer buradan böyle bir inisiyatif çıkarırsa, bunu cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadarki tarihimizde var olan bütün kitlesel katliamlarla ilgili süreçleri araştıracak şekilde işletmelidir. Yani, 25 yılındaki Şeyh Sait ayaklanmasından, Ağrı'da, Zilan'da, Dersim'deki olaylara kadar, Sivas'ta, Çorum'da, Maraş'taki olaylardan, işte Gazi katliamına kadar bir bütün olarak bu ülkenin tarihinde kara bir leke olarak duran bütün olayları açığa çıkaracak şekilde bir sürecin yürütülmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugünkü önerimize, bu doğrultuda, hepinizden destek bekliyoruz, hepinizin duyarlı olması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, özellikle geçen hafta, güncel olarak ortada olan bir katliamla ilgili, Meclisimizin oluşturduğu bir komisyonun sunduğu rapor son derece kaygı vericidir. Tekrar, 90'lı yıllardaki zihniyetin bugün hâlâ yürürlükte olduğunu göstermiştir. Roboski katliamından bahsediyorum, Roboski katliamıyla ilgili İnsan Hakları Komisyonunda kurulan alt komisyon raporundan bahsediyorum. Ağırlığı çocuk olan, 34 köylünün, Kürt köylüsünün katledilmesiyle ilgili olan bu süreci "bir koordinasyonsuzluk" şeklinde tanımlayarak gerçek failleri gizlemeye çalışan, dolayısıyla, bu konuda Meclisin önümüzdeki süreçte çözümleyici gücüne de gölge düşüren bir anlayışla hazırlanan bu raporun hepimizde kaygı uyandırdığını belirtmek istiyorum. Eğer yaklaşım Roboski alt komisyon raporu gibi ortaya çıkacaksa zaten bu Meclisin herhangi bir çalışma yürütmesine gerek kalmayacak.
Komisyonlar kurulurken, alt komisyonlar kurulurken Meclisin hiçbir etki altında bulunmadan gerçekleri açığa çıkarmasıyla ilgili bir sorumluluğu olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Dün itibarıyla, 12 Martta, dokuz yıl önce Suriye'de Rojava'da -Batı Kürdistan'da- Kamışlı'da Esat güçleri tarafından yapılan katliamı lanetliyorum.
Yine, yirmi beş yıl önce, Halepçe'de 5 binden fazla, ağırlığı, çoğunluğu kadın ve çocuk olan Kürtlere yönelik yapılan katliamı yine buradan lanetliyorum.
Özellikle, Meclisimizin bu katliamlarla ilgili duyarlı bir yaklaşım içerisinde olması gerektiğini tekrar belirtiyorum. Grup önerimize desteğinizi beklediğimizi vurgulamak istiyorum.
Hepinize teşekkür ederim.