| Konu: | Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 01.03.2023 |
MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra sayılı Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi'nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 6 Şubat tarihi itibarıyla ülkece sarsıldık, büyük bir felaket yaşadık. Önce, gece 04.17'de, Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi merkezli 7,7 şiddetinde; ardından, 13.27'de, Elbistan merkezli 7,6 şiddetinde tarihte görülmemiş iki deprem felaketiyle karşılaştık. Bu tarihî felaketi yaşatan depremler 110 bin kilometrekarelik bir bölgede 10 ilimizi, 113 ilçemizi, 6.514 köyümüzü doğrudan doğruya yoğun bir şekilde vurdu. 13 milyonun üzerinde vatandaşımızı etkileyen bu felakette toplamda 400 kilometrelik kırık oluşturan fayın yeryüzünde ortalama en az 3 metre atım yarattığı söylenmektedir. Yüzyılın felaketinin yaşandığı günden bugüne yirmi iki gün geçmiş, bu süreçte 10 binin üzerinde artçı sarsıntı meydana gelmiştir. Bu acı veren afette maalesef 45.089 vatandaşımız şehit olmuş, 100 binin üzerinde vatandaşımız yaralanmıştır. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Son yüzyıl içerisinde yaşadığımız en büyük deprem felaketi karşısında çetin bir sınavdan geçtiğimiz doğrudur. Ancak bizler nice badireyi yüzünün akıyla atlatmasını, yıkılmadan yoluna devam etmesini, çelikten zırha bürünerek küllerinden yeniden doğmasını biliriz çünkü biz Türk milletiyiz. Millî birlik ve beraberlik ruhuyla bu yıkıcı enkazın altından da daha diri bir ruhla kalkacağız Allah'ın izniyle. Asrın felaketinde önceliğimiz, kaybettiğimiz canlarımızın acısını derinden hissederek yaşamanın yanı sıra bölgede afete maruz kalan vatandaşlarımızın beslenme, barınma ve güvenlik gibi zaruri ihtiyaçlarının bir an önce karşılanmasıdır ve bu devlet ve millet olarak boynumuzun borcudur. Bunun için ilk günden itibaren devletimizin Silahlı Kuvvetleri ile emniyet güçleri, AFAD ile Kızılay seferber olmuş, tüm gücüyle alanda çalışmalarına devam etmektedir; 200 binin üzerinde personelle alanda yaralar sarılmaya çalışılmaktadır. 11 ilimizdeki 332 noktada çadır kent alanları oluşturulmuştur. Bireysel çadır talepleriyle birlikte 356.419 çadır kurulumu tamamlanmıştır. Depremden etkilenen illerimizde, 162 farklı alanda toplamda 103.684 konteyner kurulumu planlanmış, 8.530 konteyner kurulumu tamamlanmıştır. Afet bölgesinde ve afet bölgesi dışında çadır, konteyner, Kredi ve Yurtlar, oteller, kamu misafirhaneleri, Millî Eğitim Bakanlığı tesisleri ve diğer tesislerde barınma hizmeti sunulan kişi sayısı 1 milyon 915 bin 598'dir.
Değerli milletvekilleri, deprem dünyanın ve insanlık hayatının değişmez bir gerçeği olsa da 6 Şubat bu gerçeği yeniden gün yüzüne çıkarmış, hepimize hatırlatmıştır. Deprem sadece 10 ilimizde değil, Türkiye'mizin üzerine yıkılmıştır. Ancak bizler, büyük bir ferasetle, hepimiz tek bilek ve tek yürek olup yıkımı telafi edeceğiz, yaralarımızı en kısa zamanda saracağız, şehirlerimizi yeniden inşa edeceğiz, gönderdeki bayrağımızı dalgalandıracağız ve ülkemize sonuna kadar sahip çıkacağız.
Değerli milletvekilleri, ülke sevgisinin en büyük unsurlarından biri ülkemizi tabii ki tanımaktır. Ülkemizi tanırken insanımızın yanı sıra ülkemizin dağını, taşını, doğasını, jeolojisini, jeomorfolojisini, suyunu ve iklimini tam anlamıyla bilip onun üzerinden planlamalar yapmak zorundayız.
Şimdi, Türkiye'ye baktığımız zaman genç bir jeolojik arazi. 3'üncü jeolojik zamanın sonunda oluşmuş kıvrım dağları ve 4'üncü jeolojik zamanla birlikte, o Arabistan kalkanının Anadolu kalkanını, levhasını sıkıştırmasıyla, Avrasya levhasını sıkıştırmasıyla birlikte oluşan büyük fay hatları; işte, bu fay hatlarıdır depremi üreten. Bu fay hatlarına baktığımız zaman, bu fay hatları dünyanın en büyük fay hatlarındandır. Dünyada fay hatlarını değerlendirdiğimiz zaman "Pasifik ateş çemberi" dediğimiz Japonya'nın olduğu bölge ve Pasifik'in 2 kıyısında, diğeri ta Alaska'dan başlayıp Şili'ye kadar uzanan hat ve onun yanı sıra, bir de o Alp Himalaya dağ sistemi üzerinden gelen hat; Alp Himalaya dağ sistemi 3'üncü jeolojik zamanda bu kıtaların sıkıştırmasıyla oluşmuştur. Levhalar hâlinde magmanın üzerinde katı kabuk şeklinde litosfer, yerküre oluşmuştur. Bu levha sınırlarındaki hareketler de bugünkü tektonik depremlerin oluşmasındaki en büyük sebeptir. Ülkemizde baktığımız zaman, Kuzey Anadolu Fay Hattı dediğimiz bu Alp Himalaya fay sistemi üzerinde Saros Körfezi'nden başlayıp ta Van Gölü'nün güneyinden İran'a, Zagros'a, Himalayalara kadar uzanan bu büyük hattın yanı sıra, bu depremin de gerçekleştiği "Ölüdeniz Fay Hattı" dediğimiz ta Doğu Afrika'dan başlayıp Kızıldeniz'i yaran, Lut Çukuru'nu oluşturan, Bekaa Vadisi üzerinden, Lübnan, İsrail üzerinden, Suriye üzerinden ve bizim Hatay, Kahramanmaraş üzerinden Bingöl civarında Doğu Anadolu Fay Hattı'yla birleşen bu hat. Bu, bizim gerçeğimiz. Biz bu gerçeği bilmek zorundayız. Ülkemizin toplam yüz ölçümüne baktığımız zaman, ayrıca Ege'deki o horst ve grabenler, kırılmayla oluşan fay hatları, ta İç Batı Anadolu'dan başlayıp Ege Denizi içerisine uzanan fay hatları... Yani yüzlerce, binlerce diri fay hattından oluşan bir ülkede, bir coğrafyada yaşıyoruz. Biz buna karşı öncelikle ülkemizi tanıyacağız ve bu tanımayla ilgili de Allah'a çok şükür, bilim adamlarımız var, kurumlarımız var, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğümüz var; onun dışında, üniversitelerimiz, AFAD'ımız, yine kurumlarımız, Kızılayımız var; bunlar büyük kurumlar. Bilim adamlarımızla birlikte, halkımızla birlikte, eğitim sistemimizle birlikte...
Bu afetler bin yıl önce de oluyordu, on bin yıl önce de oluyordu, günümüzde de oluyor ve gelecekte de devam edecek. Bizim yapmamız gereken, kurumlarımıza sahip çıkmak; bilimin ölçüsünde, bilimin ışığında gerekirse yeni kurumlar oluşturmak ve bu kurumlarla birlikte bu depremlerle ilgili insanımıza en az zarar verecek şekilde çalışmalar yapmaktır. Bugün özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın grup toplantısında da açıkladığı gibi "Ulusal Risk Kalkanı Modeli" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız bünyesinde kuruluyor. Bunun sadece depremler değil, aynı zamanda yangınlar, heyelanlar ve sellerle ilgili oluşan o felaketlerle ilgili -ben çok umutluyum- çok büyük çalışmalar yapacağı kanısındayım.
Ayrıca, güvenli konut seferberliği çalışmalarını son derece önemsiyoruz. Nitekim, TOKİ'miz yaklaşık on sekiz, on dokuz yıl içerisinde 1 milyon 180 bin yeni konut üretti ve özellikle deprem bölgesinde 468 bin yeni konutun yapılacağı, bir yıl içerisinde tamamlanacağı bilgisi de verildi ve şu anda çalışmalar başladı. Yani uzun lafın kısası bizler kurumlarımızla birlikte binlerce yıldır yaşanılan, insanın yaşadığı bu Anadolu coğrafyasında on binlerce yerleşim birimini, riskli olan yerleşim birimlerini tanıyıp, bunlar üzerindeki o riskli olan yapı stoklarımızı net bir şekilde belirleyip ve bunların bir an önce dönüşümünü sağlayacağız ve riskli olan yerlerden bir an önce uzaklaşacağız. Aksi takdirde, bu felaketler her zaman için bizim başımızdadır. Bu deprem felaketiyle birlikte tabii ki canlarımızı kaybettik ama bu canlarımızı kaybetmenin acısı, ülkemizin karşılaştığı bu ağır felakette, bir yerde de bu gerek uluslararası alanda olsun gerek ülkedeki 85 milyon halkımızın göstermiş olduğu duyarlılık ve o depremzedelerimize karşı depremzedelerimizin yaşadığı acıları 85 milyonun tamamının yüreğinde hissettirmesi bir kez daha bizi Türk milleti olarak gururlandırdı.
Değerli milletvekilleri, felaketin acısını yaşadığımız bu süreçte Meclis çalışmalarımıza, gündemimizde bulunan Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi'yle devam ediyoruz. Afetlerle karşı karşıya kaldığımız ülkemizde bu afetlerin yıpratıcı etkisine karşı kültürel mirasımızın korunması gerektiğinin büyük önem arz ettiğini belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, arkeoloji, geçmişten günümüze var olmuş olan toplulukların kültürel geçmişlerini, bu kültürlerin birbirine olan etkilerini ve zaman içerisindeki değişimlerini incelemekle görevli, tarih ve sosyoloji gibi dallara yardımcı bir bilim dalıdır. Arkeoloji, aslında, geçmişe açılan bir kapıdır. Zira, arkeoloji, yapılan araştırmalar sırasında elde edilen bulguları ve eserleri kullanarak geçmişle bağlantı kurmayı amaçlamaktadır. Arkeoloji, sosyal bilimlerin kültürel mirasla ilgilenen bir bilim dalı olarak öne çıkmaktadır. Türkler millet olarak pek az toplumun sahip olabileceği köklü bir tarih ve kültürel mirasın vârisleridir. 3 kıta üzerinde çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olması, bu aziz milletin kültürel varlıklarının geniş bir yer kaplamasının ana nedenidir. Tarihten günümüze birçok bölgede Türk kültürünün izlerini taşıyan miraslara rastlamak mümkündür.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin kültürel varlığının potansiyeli dikkate alındığında, Türk arkeolojisinin çalışma sahası açısından önemli bir kazanıma sahip olduğu görülmektedir. Türkiye, tarihin bütün dönemlerinde doğu ve batı arasında köprü niteliğinde olması, en önemli ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle sentez bir kültürün zengin örneklerine sahiptir. Türkiye, binlerce yıllık bir geçmişe dayanan, zengin uygarlıkların yaşadığı bir ülke olarak insanlığın kültürel mirasının korunması konusunda sorumlulukları yüksek olan ülkelerin başında gelmektedir. Kültürel miras, geçmiş ile bugün arasında bağlantı kurarak içinde yaşanılan kültüre ve dünyaya bir temel oluşturur, geleceğin oluşturulmasında sağlam bir referans verirken manevi anlamda da insan hayatını zenginleştirir. Kültürel miras, her şeyden önce geleceğin doğru kurulmasını sağlayan önemli bir hazinedir. Böyle olduğu için de kültürel mirasın, sadece sahip olduğu değerler nedeniyle değil, yeni nesillere yeni öğrenme ve gelişme fırsatları sunduğu, insanlara geçmişlerine dair güzel duygular yaşattığı için de korunması ve yaşatılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, kültürel miras, tarihî coğrafya içerisinde son derece önemli bir yer tutmaktadır fakat bu önem, yapılacak araştırmalarla bilinmeyen kültürel mirasımız ortaya çıkarılmadıkça anlaşılamayacak durumdadır. Kutadgu Bilig'de ifade edilen şu kelimeler meselenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya yeterlidir: "İnsan gönlü, dibi olmayan bir deniz gibidir. Bilgi onun dibinde yatan inciye benzer, insan inciyi denizden çıkarmadıkça o ister inci olsun, ister çakıl taşı fark etmez." "Kara topraktaki altın, taştan farksızdır. Oradan çıkınca beylerin başına tuğ tokası olur." Bu bağlamda, özellikle Türkiye'nin somut ve soyut olmayan tüm kültürel miraslarının araştırılarak tespit edilmesi gerekmektedir. Bilinmeyenlerin ortaya çıkarılıp bilinenlerin derinlemesine araştırılarak kapsamlı bir envanterin oluşturulması zorunlu görülmektedir. Nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu konunun önemi hususunda 1935 yılında Türk Tarih Kurumu Başkanına her türlü kültürel ve arkeolojik belgenin toplanması, korunması, restorasyonu için tüm tedbirlerin alınması; gerekli kurumlarla iş birliği, yalnızca kazıların yeterli olmayacağı, bulunan eserlerin restorasyon görerek korunması için 10 maddelik bir talimat vermiştir.
Değerli milletvekilleri, tarih boyunca kadim Türk kültürü yanında birçok önemli uygarlığı barındıran Anadolu, tam olarak ortaya çıkarılmamış kültür hazineleri barındırmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut sınırlarını aşan kültür coğrafyamızda da geçmişi daha iyi anlamak ve değerlendirmek için araştırma ve çalışmaların yapılması büyük önem arz etmektedir. Ayrıca, yerli kazı ve yüzey araştırma çalışmalarının yürütülebilmesi için ihtiyaç duyulan maddi kaynakların yanında, araştırma imkânları, teknik altyapı, arşiv ve kütüphane, konuyla ilgili veri tabanları ve bunlara erişim gibi çok farklı alanlardaki ihtiyaçlar bakımından yeterince desteklenmesi gerekmektedir.
Eşsiz kültürel ve doğal güzellikleri bir arada barındıran, tarihî süreç içerisinde insanlığın gelişimine tanıklık eden Türkiye, arkeoloji çalışmalarında ve kültürel mirasa ev sahipliği yapma anlamında önemli bir merkezdir. Bu çerçevede, Türkiye'de arkeoloji ve kültürel mirasa yönelik bilimsel araştırmaların himaye edilmesi ve geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Arkeolojik keşifler, sadece yer altında kalmış insanlığa ait birikimin gün yüzüne çıkarılması değil, insanlık tarihinin yeniden yorumlanması anlamına da gelmektedir. Türk arkeolojisinin dünyaya açılabilmesi, kültürel ve tarihî bağlarının olduğu coğrafyalarla yakınlaşabilmesi -bu alanda tabii ki TİKA'mızın da çok büyük emekleri var, çalışmaları var, takdirle karşılıyoruz- dünya arkeolojisi çalışmalarına da katkı ve yön verilebilmesi için etken bir arkeoloji ve kültürel miras aktörüne dönüşmesi millî menfaatler bakımından son derece önemlidir. Özellikle yıllarca dışardan yabancıların bu alanda yapmış olduğu çalışmaları görüyorduk, bu kanunla kurulacak vakıfla birlikte inşallah bu alandaki yerli bilim adamlarımızın da sayısının son derece artacağı kanısındayız ayrıca.
Bu kapsamda teklifle, ülkemizde ve kültürel, tarihî bağlarımızın olduğu dünyanın diğer bölgelerinde Türk ve İslam arkeolojisi ve ilgili bilimin alanlarında insanlığın ortak birikimlerini esas alarak bilimsel araştırmalar yapmak, bu araştırmaları teşvik etmek, yapılan araştırmaları yayınlamak, arşivleme çalışmaları gerçekleştirmek, araştırmacıların erişebileceği kütüphaneler oluşturmak, özel müzeler açmak, dünya arkeoloji ve kültürel miras camiasındaki bilim toplulukları ile kültürel miras alanında iş birlikleri gerçekleştirmek, yurt dışında arkeolojik kazı, araştırma ve inceleme faaliyetlerinde bulunmak üzere Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı kurulmaktadır.
Bütün bu görüşlerimiz doğrultusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşülen kanun teklifini desteklediğimizi belirtiyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.