| Konu: | Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 01.03.2023 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi, çürük binalar yüzünden depremde vefat eden on binlerce yurttaşımız var, bir dünya sorunla -başta barınma sorunu olmak üzere- karşı karşıyalar, Mecliste bu sorunlara acil çözüm bulunacağı yerde Arkeoloji Vakfı kuruluşunu konuşuyoruz.
Vakfın merkezi Antep'te olacak, Antep Büyükşehir Belediye Başkanı da Vakfın Mütevelli Heyeti üyesi olacakmış.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Gaziantep...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Hey Allah'ım, Ya Rabb'im!
Şimdi, Belediye Başkanı Fatma Şahin'in Vakıf yönetimlerine girmeden önce vermesi gereken hesaplar olduğunu düşünüyorum. Sayın Şahin Antep'in Nurdağı ilçesinin yarısından fazlasının depremde yıkıldığını söylemiş, bence eksik söylemiş. Nurdağı ve İslâhiye'yi bizzat gördüm, 2 ilçede de neredeyse sağlam bina kalmamıştı.
Şimdi. değerli gazeteci Bahadır Özgür "Nurdağı'na bak, Türkiye'yi gör." diyor. İlçedeki inşaat oligarşisi aslında Türkiye'nin tam bir prototipi. 60 bin nüfuslu ilçede ne bir fabrika var ne bir üretim var, ekonomiyi döndüren yegâne unsur inşaat. AKP ve MHP'li müteahhitler, kendileri inşa etmiş, inşaatlarını kendi yapı denetim firmalarında denetlemiş, üstüne bir de belediye imar müdürlüklerinde kendi kendilerine ruhsat vermişler. Birinci derece deprem bölgesi olduğu için en fazla 2-3 katlı konut yapılması gerektiği raporlanan ilçede, müteahhitler daha çok kâr etsin diye 8-10 katlı apartmanlar dikilmiş. İslâhiye'de örneğin, 3 kat imar izni verilen binaya AKP'li İslâhiye Belediyesi, binayı yapan MY İslahiye -adı da enteresan- Yapı İnşaat ve Taahhüt Sanayi Ticaret Şirketinin iflasını engellemek için 10 katlık ruhsat vermiş. Onayı veren Antep Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili Osman Toprak, ruhsat karşılığında hediye olarak, yıkılan binalardan daire almış. Toprak, bir de binaya 9,1 büyüklüğünde depreme dayanıklı raporunun verilmesini de sağlamış. Evet, 3 kat yerine 10 kat dikilen binanın zemin katında yapı şirketi kolon kestiği için depremden önce soruşturma başlatılmış. Binayı yıkmak için gelen görevliler, binaya ilişkin, tüm katlarda bulunması gereken taşıyıcı kolonun sadece en üst katta yer aldığı ve diğer katlarla bir bağlantısının bulunmadığı, malzemelerin eksik kullanıldığı doğrultusunda rapor hazırlamışlar. Kentte şehir plancılarının karar vermesi gereken park, okul, cami, hastane gibi tüm kamusal alanlara da aynı kişiler karar vermiş. İnşaatları yapacak firmalar o kadar başından belli ki otogar yapımında ihale yapmayı bile unutmuşlar; 13 Eylül 2022'de temel atma töreni yaptıkları otogar inşaatının ihalesi 15 Eylül 2022'de açılmış, bundan yirmi bir gün sonra da Çakırbeyli Lojistik Yapı ve Ticaret Limited Şirketi adresine teslim edilmiş. Şimdi, "asrın felaketi" diyorsunuz ya, ülkenin her köşesine yerleştirdiğiniz inşaat oligarkları aslında bu asrın felaketi. İşte, Arkeoloji Vakfını değil, bunları konuşmamız gerekiyor bizim şimdi.
Daha biraz önce, buraya gelmeden Malatyalı Recep Çalışkan ve Enes Coşkun isimlerinde 2 yurttaştan telefon aldım, belki sizin makamlarınızı da aramışlardır; birinin evi yıkılmış, diğerinin ağır hasar görmüş; iki gün önce Malatya'da gerçekleşen depremden sonra sistemdeki hasar kayıtları da kaldırılmış. Yurttaşlar bir aydır verileceği söylenen 10 bin lirayı dahi alamadıklarını ve zor durumda olduklarını söylediler. Neden bu paralar yatırılmadı? 15 Temmuzda topladığınız paralar gibi deprem yardımlarını da mı heba edeceksiniz?
Evet, depremden önce giderek artan bir ekonomik krizin, depremden sonra hem deprem bölgelerinde hem de göç alan şehirlerde yaratacağı istihdam sorunuyla daha da derinleşeceği ortada. Bakın, İstanbul Tuzla'da kurulu olan MATA Otomotivde çalışan işçiler patronlarına karşı insanca çalışma ortamı, ücret iyileştirmesi ve ek zam talebiyle iki gündür gece gündüz hak mücadelesi veriyor, 1.200 metal işçisi şu anda grevdeler. Kimdir bu karşı çıktığımız patronlar biliyor musunuz? 27 Şubatta, daha iki gün önce Maraş'ın Dulkadiroğlu ilçesinde depremde hasar gören bir metal fabrikasına sırf tencere, tabak gibi eşyaları kurtarmak için işçileri fabrikaya zorla sokan patronlardır. İşçiler içerideyken çökme meydana geldi ve daha önce kurtulan işçilerden 1'i patronun mal sevdası yüzünden hayatını kaybetti o ikinci sarsıntıda.
Kadınlar... Kadınlar, henüz yaslarını ve acılarını dahi yaşayamadan aileden hayatta kalanların yaşamlarını sürdürmeleri için mücadele etmek zorunda kaldı. Ve ihtiyaçlar denilince de kadınların ihtiyaçları genelde en sonda yer alıyor. Toplanma alanlarında duş ve lavaboların toplu kullanılması ve hijyen ürünlerine ulaşılamaması sebebiyle salgın hastalık riski yaşanıyor. Ayrıca, yaşam alanlarının dar ve iç içe olması mahremiyeti ihlal ediyor. Kadınlar hem kendileri için hem çocuklar için güvenlik sorunu yaşandığını ifade ediyor. Depremden önce boşanma davası açmış olan ve bu sürede kendisine tahsis edilen evi yıkılan deprem mağduru kadınlar, ev tapuları erkeğin üzerine olduğu için deprem yardımlarını alamıyor. Çok önemli bir sorun, avukatlar bildiriyorlar bize, Aile Bakanına da bildirdim bunu ve gerçekten bununla ilgili tedbir alınması gerekiyor. Mülteci kadınlar diyorlar ki: "Yan yana durabilirdik ama yine ayrıştırdılar ve kin arttı aramızda." Depremin savaşı hatırlattığını ifade eden mülteci kadınlar depremin ilk günlerinde çadır bulmak için her seferinde farklı farklı kurumlara, koordinasyon merkezlerine gittiklerini, isim yazdırdıklarını ama geri dönüşün yapılmadığını aktarıyorlar ve göç ettikleri yerlerden de maalesef ayrımcılık nedeniyle yine deprem bölgelerine döneceklerini ifade ediyorlar.
Göçmenler gibi LGBTİ+'lar da afet zamanında dahi ayrımcılıkla karşı karşıya. İlk günlerde yardım alanlarına dahi alınmadılar ve bu bilgi yayılınca sonrasında yardım istemeye bile çekindiler. Depremden önce uzun bir süredir hedef gösterilen LGBTİ+'lar depremden sonraki ilk üç gün yemek ve su dahi bulmakta zorlandıklarını ve toplu olarak kalınan çadırlara erişemediklerini ifade ediyorlar, daha bu sabah görüştüm kendileriyle de. Deprem bölgelerinde kalan LGBTİ+'lar hâlen, özellikle resmî kurumların ve belediyelerin gıda desteği için açtığı toplanma alanına dahi gidemediklerini, gittiklerinde de ayrımcı söylem ve davranışlarla karşılaştıklarını söylüyorlar. Evet, kendi güvenliklerini bölgede sağlayamıyorlar ve deprem bölgelerinden göç edenlerin de konut ve iş bulması, bölgedekilerin güvenli alanlara taşınması gerekiyor.
Çocuklara gelelim: 4 milyon çocuğun depremden doğrudan etkilendiği bir afet, kriz hâlinden bahsediyoruz. Bakın, özellikle, refakatsiz çocuklarla ilgili ilk başından Aile Bakanlığının, tek yetkili ve irtibata geçilecek kurumun kendisi olduğunu ifade etmesi gerekiyordu ama bunu yapmadı. 1.902 refakatsiz çocuktan 82 çocuğun kimliğinin tespit edilemediğini söyledi bugün ve kayıp çocuklarla alakalı hâlâ herhangi bir veri elde edilemiyor. Sadece toplumsal dayanışma da yetmiyor, sırf deprem bölgelerinde ve afet zamanında çocukların yaşadığı istismar ve ihmal üzerine çalışması gereken bir komisyon kurulması gerekirdi değil mi? Hadi, bunu geçtim; şimdi, az önce toplantısından geldiğim bizim Çocuk İstismarının Araştırılması Komisyonumuz var ve orada da ortak bir çalışma alanı yok ne yazık ki. Bunu önerdik, umarım, kalan Meclis zamanında bunu gerçekleştirebiliriz. Her cenahta sorun çok ama çözümleri de var ve bunları yapacağımıza inanıyorum.
Bir başka konu, "Hamide Rencüs" isimli eğitimci, Samandağ ve Harbiye'de yirmi üç gündür çadırda, seralarda elektriksiz, karanlıkta kalanlara Almanya'dan 38 adet jeneratör gönderilmesini sağlıyor. Bir hafta boyunca bu gönderinin takibini yapıyor ancak jeneratörler sahiplerine ulaşamadan AFAD el koyuyor ve nereye götürüldüğü bilinmiyor. Nereye gitti bu jeneratörler? Şimdi, bakın arkadaşlar, normal bir Mecliste ve bu olağanüstü durumda Bakanlar gelirler, kendi alanlarında olanları anlatırlar, sorular sorulur, açıklama yaparlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Yeterli açıklamayı yapamadıklarında, sorumluluklarını yerine getirmedikleri anlaşıldığında istifa ederler. Mesela, "Bu eğitimcinin takibini yaparak getirttiği jeneratörlere ne oldu?" sorusunu sorun, hemen Bülent Turan burada cevaplar. Siyaset bir meslek olmaz arkadaşlar, yanlış yaptığınız zaman sorumluluk almak ve istifa etmek siyasetin gereğidir yani normal olan budur ya da ömür boyu iktidarda kalamazsınız; bu, eşyanın tabiatına, demokrasiye aykırıdır. Siz bu normalleri unuttunuz. "Yargılanacaksınız." deyince de ödünüz kopmasın; bir demokratik düzende kimin sorumluluğu varsa o yargılanır, sorumluluğu olmayan yargılanmaz. Bakın, Yunanistan'da bugün bir tren kazası oldu ve az önce Ulaştırma Bakanı Karamanlis istifa etti. Dedi ki Bakan: "İstifayı ölen kişilerin anısı için bir görev olarak görüyorum." Sizi bu sözlerle baş başa bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum.