GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/6996, 7004, 7005, 7006, 7007, 7009, 7010, 7024, 7026, 7034, 7035, 7036, 7037, 7038, 7039, 7040, 7041, 7042, 7043, 7044, 7045, 7046, 7047, 7048, 7049, 7050) No.lu Kahramanmaraş Merkezli Depremlerin Sonuçlarının Tüm Yönleriyle Araştırılması, Depreme Dirençli Yapı Stokunun Oluşturulması ve Kentsel Dönüşüm Uygulamalarının Etkinliğinin Artırılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:68
Tarih:02.03.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem araştırma komisyonu kurulması görüşmelerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifa diliyorum; milletimizin başı sağ olsun.

Kurtarma faaliyetlerinde canla başla çalışan, âdeta bir seferberlik anlayışıyla yardımda bulunan herkese de buradan bir kez daha İYİ Parti Grubu adına teşekkür etmek istiyorum.

Ülkemiz, 11 ili kapsayan büyük bir deprem felaketinin yıkıcı sonuçlarıyla karşı karşıyadır. Deprem bir doğa olayıdır; evet, engel olmamız mümkün değildir ancak depremin bir felaket hâline gelmesi zamanında alınacak tedbirlerle önlenebilir.

6 Şubat depremi hem bilim insanlarının hem de yetkili kamu kuruluşlarının tam da öngördüğü bölgede ve şiddette gerçekleşmiştir. Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız deprem felaketinin bizatihi siyasi iktidar ve yetkili kamu kuruluşları tarafından beklenen ve göz göre göre gelen bir hadise olduğu AFAD raporlarıyla sabittir. 9 Ekim 2019 tarihinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun yönetiminde AFAD, bir deprem tatbikatı gerçekleştirmiştir. Bu deprem tatbikatı senaryosuna dikkatinizi istirham ediyorum: Tatbikat senaryosu gereği Kahramanmaraş'ta 7,5 şiddetinde bir deprem olduğu varsayılmış ve bu deprem sonucunda Kahramanmaraş başta olmak üzere Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Osmaniye, Şanlıurfa, Hatay, Kilis ve Adana depremden doğrudan etkilenmiştir. 2019 yılında gerçekleştirilen bu tatbikat senaryosuna göre depremin şiddeti doğru tahmin edilmiş, depremden etkilenecek muhtemel bölge de doğru tayin edilmiştir. Depremin oluşturduğu potansiyel riskler belli, neler yapılması gerektiği biliniyor, Meclis araştırması komisyonu raporları ortada; o hâlde Türk milletinin tecelligâhında, Gazi Meclis çatısı altında şu soruları sormak en tabii vazifemizdir: Tüm bunlara rağmen neden depreme hazırlıksız yakalandık? Neden deprem sırasında ve sonrasında gerekli organizasyonlar yapılamadı? Neden müdahalede gecikildi? Kurulacak deprem araştırma komisyonunun temel misyonu işte bu sorulara cevap vermek olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu potansiyel riskler bilindiği hâlde depremin yaşandığı andan itibaren arama kurtarma ekiplerini koordine edemeyen ve enkaz altında kurtarılmayı bekleyen vatandaşlarımıza ulaşma hususunda eksik kalan Hükûmet, afetin felakete dönüşmesinin tek sorumlusu olarak karşımızdadır. Hepimiz biliyoruz ki birinci derecedeki sorumlular yirmi bir yıldır devleti yönetip bugüne kadar gerekli tedbirleri almayan Sayın Erdoğan ve Hükûmetidir. Sorumlu, Türkiye'yle birlikte bütün bir inşaat sektörünü de rant düzenine teslim eden Adalet ve Kalkınma Partisinin bizatihi kendisidir. Sorumlu; ekonomik, siyasi, içtimai ya da tabii her felakette kendi plansızlığını kaderin planı olarak açıklama gafletinde olan AK PARTİ Hükûmetidir. On binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği, yüz binlerce vatandaşımızın yaralandığı, şehirlerimizin yıkıldığı, canlarımızın böylesine yandığı bir felaketin sorumluluğundan helallik isteyerek kurtulamazsınız. Depremi felakete, enkaz alanlarını âdeta suç mahalline çeviren sizin tedbirsizliğinizdir. Bu kadar cürmün, ihmalin ve haramın olduğu yerde helalleşme olmaz. Kimsesiz kalan çocuklardan, cenazesini kefensiz defneden ailelerden, çaresizliğe mahkûm ettiğiniz milyonlarca vatandaşımızdan helallik alamazsınız. Bir Allah'ın kulunun bile sorumluluk almadığı, istifa etmediği, itiraz eden herkesin ilzam edildiği, susturulduğu yerde helalleşme olmaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti olarak en temel siyasi ilkemiz, milletimizin sesine ses olmaktır. Biz elbette tedbirsizlikleri, beceriksizlikleri, yanlış politikaları söyleyeceğiz. Hükûmet, üzerindeki sorumluluğu ve boynundaki vebalin yükünü "Deprem üzerinden siyaset yapılmaz." gibi bir algı yönetimiyle geçiştiremez. Bu depremi felaket hâline getiren tüm sebep ve sonuçlar siyasetle ilgilidir; çok katlı binalara izin vermek ve dikey yapılaşma siyasetle ilgilidir; imar yönetmeliğini uygulamamak ve oy kaygısıyla imar affı çıkarmak siyasetle ilgilidir; "Deprem vergilerini ne yaptınız?" diye sorulduğunda "Hesap vermeye zamanımız yok." cevabını vermek siyasetle ilgilidir; bölgede oluşacak deprem açıkça öngörülmesine rağmen AFAD ve ilgili bürokratik kurumların yetersiz bırakılması siyasetle ilgilidir; bilim insanlarının uyarıları yerine rant politikalarına öncelik vermek ve yandaş sermayeyi ihya etmek siyasetle ilgilidir; deprem bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin acil müdahale planı EMASYA'yı yürürlükten kaldırmak siyasetle ilgilidir; AK PARTİ sözcüsünün bölgeye gider gitmez "Cumhur İttifakı olarak sahadayız." demesi siyasetle ilgilidir; enkaz altındaki vatandaşlarımız sosyal medya üzerinden yardım çağrısında bulunurken sosyal medyayı kapatmak siyasetle ilgilidir. Siyasi iktidarın rant hırsının ve acziyetinin sebep olduğu ve yine siyasi iktidarın sonuçlarını yönetemediği bu deprem felaketi elbette siyasetin gündeminden münezzeh değildir, olamaz.

AK PARTİ sözcüsünün bundan yirmi dört yıl evvel, Gölcük depreminden sonra dediği gibi; aynen katılıyor ve aktarıyorum: "Eğer bugün birilerinin fiyakası bozulmasın diye, söylenmesi gerekenlerin, beceriksiz iktidarın birlik ve beraberlik nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak, bugün susarsak bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız." İYİ Parti olarak biz de bugün bu çarpık mekanizmaya, bu beceriksiz iktidarın milletimizi hedef alan tehdit diline karşı sessiz kalmayacağız; hesapsızlığı, kitapsızlığı, liyakatsizliği, tedbirsizliği, yetkilileri, sorumluları, ihmalleri, suistimalleri, arsızlıkları, hırsızlıkları, kimsenin salladığı parmağa aldırmadan, korkmadan, yılmadan, usanmadan konuşacağız. Bundan yirmi yıl önce, Bingöl depreminden sonra Sayın Erdoğan "Olay kader diye geçiştirilemez." diyordu. "Deprem felaketi kötü yönetimin sonucudur." diyen sizdiniz, "Tüm sorumlulardan hesap sorulmalıdır." diyen sizdiniz. Ne yazık ki yirmi yıl sonra Türkiye'yi getirdiğiniz noktada hiçbir yapılanın hesabı verilmiyor. Hesap sorandan hesap soruluyor; statlar, sokaklar, sosyal medya susturulmaya çalışılıyor. AK PARTİ'nin Türkiye'yi hapsetmek istediği bu siyasi düzende utanma duygusu, sorumluluk bilinci, toplumsal irade ya da kişisel inisiyatif tek bir kişinin aklına, hevesine, iradesine terk edilmiştir.

Sonuç olarak; yaşadığımız bu büyük acıların sebeplerini âdeta konuşulamaz hâle getiren, konuşturmak istemeyen, siyasi iktidarın kusurlarını tenkit eden herkesi tehdit eden bu ucube düzendir, bu iktidarın kamplaştırma ve sindirme politikalarıdır. Hükûmet, devleti yönetme hususunda ve devlet bürokrasisinin koordinasyonunu sağlama konusunda büyük aciz içindedir. Bu acizlik, depremin ilk anından itibaren mümkün olabilecek en acı şekilde kendisini göstermiştir. Sayın Erdoğan'ın ikrar ettiği gibi, kamu kuruluşlarının afet kapasitesi büyük ölçüde devre dışı kalmıştır. Siyasi iktidarın ve AK PARTİ'nin bu felaket karşısında yaptığı tek şey mazeret üretmektir. Yirmi bir yıldır bu devleti siz yönetiyorsunuz; söz de sizin, kürsü de sizin, kurumlar da sizin, cumhuriyet tarihinde görülmemiş yetkiler de sizin. Tüm bunlara rağmen hâlâ "ilk kırk sekiz saatte yaşanan aksaklıklar" diyorsanız ve sonra sadece helallik istiyorsanız "istifa" denilen o erdemli mekanizmayı zaten unutmuşsunuz demektir. Bakanların istifa dahi edemediği, sadece af dileyebildiği bu siyasi düzen değişmeye mecburdur.

Öyle bir keşmekeş var ki İçişleri Bakanı "Yol şartlarından dolayı müdahale edemedik." diyerek Ulaştırma Bakanını, Ulaştırma Bakanı "Dayanıklı yollar sayesinde ulaşım kesilmedi." diyerek İçişleri Bakanını suçluyor. Daha geçen ay "Türkiye Yüzyılı" diye siyasi propaganda yapan Kabine, almadığı tedbirler sonucunda millete ödettiği bedele "yüzyılın felaketi" diyor. Kızılay Başkanı "Asker sahada olmalı." diyerek Millî Savunma Bakanlığını, Millî Savunma Bakanlığı "Birliklerimiz deprem sabahı emre hazırdı." diyerek sarayı suçluyor. İşte, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın açıklamaları ortada, kendisi diyor ki: "Pazarcık merkezli depremden tam on üç dakika sonra, 04.30'da Türk Silahlı Kuvvetleri İnsani Yardım Tugay Komutanlığına "Hazır ol!" emri verildi. Saat 04.50'de 2'nci Ordu Komutanı Orgeneral Metin Gürak görevinin başındaydı." Mademki depremden sadece otuz üç dakika sonra 2'nci Ordu Komutanlığı deprem bölgesinde müdahaleye hazır hâle geldi, o hâlde askerin günlerce deprem bölgesine girmemesinin sebebi nedir? Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın kendisi depremin 3'üncü gününde çıktı ve "Deprem bölgesinde 7.500 asker var." dedi.

Değerli milletvekilleri, 2'nci Ordunun toplam mevcudu 120 bin asker; 2'nci Orduya bağlı olarak Adana'da 6'ncı Kolordu var, mevcudu 40 bin kişi; Diyarbakır'da 7'nci Kolordu var, mevcudu 40 bin kişi. Bu, şu demektir: Depremden hiç etkilenmemiş 80 bin kişilik askerî güç depremin ilk saatlerinden itibaren Adana ve Diyarbakır'da hazır durumdaydı. O hâlde niçin yalnızca 7.500 askerle müdahale edip vatandaşlarımızı yalnızlığa ve ölüme terk ettiniz? Üstelik, Sayın Hulusi Akar, bu 7.500 askerin sadece 3.500'ünün arama kurtarma olarak bölgede görev yaptığını ifade etmiştir. Yüz binleri aşan sayıda bina yıkık ya da ağır hasarlı durumdayken, on binlerce vatandaşımız enkaz altında yardım eli beklerken depremin 72'nci saatinde arama kurtarma görevi ifa eden yalnızca 3.500 askerî personelin sahada olmasının sebebi iktidarın paranoyaları mı yoksa devlet yönetme ehliyetini kaybetmiş olan Hükûmetinizin iş bilmezliği ve koordinasyonsuzluğu mu? Bunun sebeplerini açıklamak mecburiyetindesiniz. Lafı evirip çevirmeye hiç gerek yok; deprem anından itibaren en kritik 72 saatlik o süreçte organize olamayan, koordinasyonu sağlayamayan, inisiyatif alamayan, tek adamın talimatı olmaksızın harekete geçmeyen iktidar bu yıkımın birincil sorumlusudur. En baştan itibaren altını çizdiğimiz gibi, AK PARTİ Hükûmetiyle birlikte tek adam rejimi de 6 Şubat itibarıyla enkaz altında kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, kurumlar gelenekleriyle güçlenir ve yaşarlar. Geçmişte güzide kurumlarımızdan biri olan Türk Kızılay, tümüyle yozlaşmış ve çürümüş bir yer hâline gelmiştir. Varlık amacı kâr etmek olan firmalar bölgeye yardım yağdırırken varlık amacı afette halkına yardıma koşmak olan Kızılayın çadır ve konserve satması bu ülke için bir utanç vesikasıdır. AK PARTİ iktidarıyla birlikte kamu hizmeti ticarileşmiş; kamu kurumu şirket, yurttaş müşteri, yönetici ise CEO olmuştur. Kızılayı sosyal devletin ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak yerine holdingleştirdiniz; vatandaşlarımızın kamu kurumlarına duyduğu güveni siz zedelediniz. Türk milleti bir STK olan Ahbapa güvenip AFAD'a, Kızılaya neden güvenmiyor? Bu sorunun cevabı hayatidir. Devlet yönetimindeki ve bürokrasideki tüm bu yozlaşmanın en kısa sürede tadil edilmesi milletimiz için bir seçenek değil zorunluluk hâlini almıştır. Bölgedeki yaraları sarmak ve şehirlerimizi yeniden inşa etmek yetmez, devlet yönetimi anlayışını da yeniden inşa ve ihya etmeliyiz. Devlet, yalnızca vatandaşların zararını tazmin eden bir sigorta şirketi değildir. Sayın Erdoğan kabinesinde çokça tüccar istihdam edebilir, bazı bakanlar poliçenin sesinden hoşlanıyor da olabilir ama devlet dediğimiz mekanizma aile şirketi değildir, her şey olup bittikten sonra Z raporu döken esnaf da değildir. Devlet, tehdidi ve tehlikeyi öngören, tedbir alan organizasyonlar yapmakla yükümlüdür. Bu sebeple, bir yandan yaralarımızı sararken diğer yandan ciddi bir devlet yönetimini de millî iradenin tecellisiyle en kısa sürede oluşturmak gerekmektedir. AK PARTİ hükûmetleri hep aynı hatayı yapıyor; sanıyor ki deprem sadece binaları yıktı, şehrin silüetini yeniden inşa edince sorun çözülecek sanıyor. Oysa binalarla birlikte bölgedeki ekosistem de çöktü, beşerî sermaye âdeta kırıma uğradı, bunun inşasını kimse konuşmuyor. Depremde GSM şirketleri çöktü, uzun bir süre iletişim kesildi; bu şirketleri BTK denetlemiyor mu? Denetliyor diye biliyoruz; bu şirketlere bir yaptırım uygulandı mı? BTK'de istifa eden oldu mu? Hayır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde beklenen büyük İstanbul depremine de değinmek istiyorum. Bilim insanları, Marmara Denizi'nde, İstanbul'un hemen güneyinde beklenen depremin 7'nin üzerinde bir şiddette gerçekleşeceğini öngörmektedir. Ortada böylesine net bir bilimsel öngörü varken İstanbul'u kapsayacak bu büyük deprem riskine bigâne kalmak Türk milletini ve Türkiye'yi göz göre göre yıkıma sürüklemek demektir.

Bilim insanlarının ifadelerine göre kırılma yaşanması beklenen iki fayın aynı anda kırılması hâlinde Marmara Denizi'ne kıyısı olan 7 ilde büyük deprem kaçınılmaz hâle gelecektir; bu sebeple, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Tekirdağ'ın özellikle kıyı kesimleri büyük tehdit altındadır. Bir yandan Kahramanmaraş depreminin yaraları sarılırken diğer yandan devletin tüm imkânları, bu afet yaşanmadan önce tedbir alabilmek adına, bugünden itibaren seferber edilmelidir. Sadece İstanbul'da 16 milyon, diğer 6 ili dâhil ettiğimizde ise bölgede 25 milyon vatandaşımız yaşamaktadır.

Bugün hepimiz biliyoruz ki bölgede yapı stoku olası bir büyük depreme karşı zayıf durumdadır. Mevcut yapıların yüzde 46'sının 2001 yönetmeliğinden önce inşa edilen yapılar olduğu tespit edilmiştir; henüz tespit edilmemiş olanlarla birlikte bu oranın yüzde 50'yi geçeceğini varsayarsak içinde bulunduğumuz durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. Bu yapılarda 3,5 ile 4 milyon arası hane bulunmakta, başka bir ifadeyle yaklaşık 12 milyon vatandaşımız yaşamaktadır. Üstelik son yaşadığımız deprem felaketi bize göstermiştir ki 2001 sonrası yapıların da önemli bir kısmı depreme dayanıksız olarak inşa edilmiştir. Tüm yapı stokunun potansiyel bir deprem tehdidi altında olduğunu varsaydığımızda yaşanacak felaketin boyutları çok daha büyük ve yıkıcı olacaktır.

Bizim birincil önceliğimiz, deprem de dâhil olmak üzere tüm doğal afet risklerine karşı her hâl ve şartta vatandaşlarımızın can güvenliğini sağlamaktır. Ancak şunu unutmamalıyız: Marmara Bölgesi aynı zamanda Türkiye'nin toplam üretim kapasitesinin yarısını gerçekleştiren bir bölgedir. İmalat sanayisinin yüzde 47'si Marmara Bölgesi'nde gerçekleşmektedir, finans ve sigortacılık faaliyetlerinin yüzde 64'ü bu bölgededir, ihracatımızın yine yüzde 61'i bu bölgede gerçekleşmektedir. İstanbul tek başına bütçenin vergi gelirlerinin yüzde 40'ını karşılarken diğer 6 ili eklediğimizde bu oran toplam bütçenin yarısını aşmaktadır. Bu sebeple muhtemel Marmara depremine yönelik tedbir almak için kaynak ayırmazsak yarın hem çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybedecek hem de çok daha büyük bir maddi külfet devletimizin ve milletimizin omuzlarının üzerine yüklenecektir. Eğer bir bedel ödenecekse bu bedel bugün ödenmelidir, yarın çok geç olabilir. Başta İstanbul olmak üzere bu bölgedeki kentsel yerleşimlerin büyük bir kısmı dar bir alana hapsedilmiş, ulaşımı hâlihazırda zor olan bölgelerdir. Olası bir afette zarar görebilecek yolları, ulaşıma kapanacak sokak ve caddeleri dikkate aldığımızda arama kurtarma faaliyetlerini başlatmak bile günler sürebilir.

Marmara Bölgesi'nde gerçekleşmesi beklenen deprem felaketi bir millî güvenlik meselesidir. Bu büyük millî güvenlik meselesini geçici siyasi hesap ve denklemler sebebiyle göz ardı edenler, tarih ve millet karşısında bunun hesabını veremezler. İstanbul depremi gerçeği ortada olduğu hâlde yirmi bir yıldır bu konuda neredeyse hiçbir şey yapmadınız. İstanbul'u yandaş rant gruplarının sonu gelmeyen imar taleplerine teslim ettiniz. İstanbul'da muhtemel deprem risklerini besleyen, kentsel dönüşüm yerine uyguladığınız rantsal dönüşüm politikalarınızdır.

Atatürk Havalimanı, olası depremde İstanbul'un en olumsuz etkilenecek alanlarının bulunduğu noktaya en yakın konumdadır; dolayısıyla, deprem sonrası lojistik desteğin sağlanması açısından çok önemli bir noktadadır. Özellikle cankurtaran uçakları, helikopterler, lojistik destek sağlanacak diğer bütün taşımaların yapılması ve İstanbul'un depremden çok fazla etkileneceği alanların tam göbeğinde olması çok önemli bir avantajdı. Siz ne yaptınız? Atatürk Havalimanı'nı tahrip ettiniz.

Bugünden tezi yok doğru politikalar uygulamak zorundayız. Öncelikle yapılması gereken yol, köprü, tünel, baraj ve doğal gaz şebekeleri başta olmak üzere kentin tüm altyapısının depreme dirençli hâle getirilmesidir. Kentteki yapı stoku en riskli yerlerden başlayarak elden geçirilmeli, depreme dirençsiz olanlar güvenli hâle getirilmelidir. Elbette bunun gerçekleştirilmesi için depreme dayanıklı konut kredi sisteminin kurulması da elzemdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha büyük bedeller ödememek, daha büyük acılar ve kayıplar yaşamamak için en kısa zamanda harekete geçmek mecburiyetindeyiz. İYİ Parti iktidarında Türkiye Cumhuriyeti devleti, bugün olduğu gibi kişisel heveslere göre değil kolektif irade ve kurallara göre yönetilecektir. Hayat ilkeler, devlet kurallar manzumesidir zira hayat ilkesiz, devlet kuralsız olmaz.

Ülkemizin tamamı deprem kuşağındadır. Bu noktadan itibaren depreme dirençli şehirler inşa etmek Türkiye için bir tercih değil zorunluluktur. İYİ Parti iktidarında öncelikle şehircilik ve afet yönetimi bakanlığı kuracağız. Afet riski yüksek yerlerde bu bakanlığın incelemeleri ve onayı olmadan kesinlikle hiçbir inşaata izin vermeyeceğiz. Kamu İhale Kanunu'ndaki inşaatlarla ilgili istisnaları kaldıracağız, her kurum Kamu İhale Kanunu'na tabi olacaktır. İktidarımızla birlikte şehirlerimizin planlaması, kısa vadeli kişisel rant ve menfaat odaklı siyasi kaygılarla değil uzun vadeli, sağlıklı ve sağlam planlarla inşa ve ihya edilecektir. Kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından kesinlikle vazgeçilecektir. Depremle ilgili suçlar Türk Ceza Kanunu'nda ağırlaştırılmış suçlar olarak düzenlenecektir. Türk Ceza Kanunu'nda nasıl ki devlete karşı işlenmiş suçlar varsa, nasıl ki topluma karşı, çevreye karşı işlenmiş suçlar varsa "kente karşı işlenmiş suçlar" kavramını hukuk sistemimize yerleştirmek üzere çalışma başlatacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İskâna açılacak yeni yerleşim alanlarını, sanayi tesisleri ve her türlü yapılaşmada arazi kullanım planlarını siyasi saiklerle ya da rant hırsıyla değil bilimsel ve objektif zemin etütlerine göre yapacağız. Evvela, güncel yapı stokunun tamamını ortaya çıkaracağız, altyapı izleme ve inceleme birimleri oluşturacağız. İskân sonrası periyodik denetimlerin yapılmasını zorunlu hâle getireceğiz. Deprem bölgelerinde kamu binaları ve yüksek katlı binalar için sismik izolatör şartı getireceğiz. Toplu konut projelerini mutlak surette depreme dayanıklı tünel kalıp sistemiyle inşa edeceğiz. Ayrıca, rant amacı güden veya yerel yönetimlere gelir sağlama amaçlı mevzi imar planı değişikliklerine ve emsal artışlarına son vereceğiz. AFAD'a kuruluş statüsünü ve itibarını geri kazandıracak, AFAD'ı kural koyucu, yönlendirici, koordine edici, destekleyici ve denetleyici olarak yeniden yapılandıracağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Son sözlerinizi alalım lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şu anda Hükûmetin vadettiği kira desteğiyle ilgili büyük bir karmaşa var, vatandaşlarımız mağdur durumdalar. İktidarımızla birlikte, afet sonrasında evleri oturulmaz hâle gelen mülkiyet sahibi ve kiracı vatandaşlarımıza hemen geçici barınma imkânları sunup eşya ve kira yardımlarını mutlaka yapacağız. Biz vaat vermiyoruz, çözüm üretiyoruz çünkü vaat bir niyet, çözüm ise gerçektir. Milletimiz tutulmayan sözlerle yeteri kadar oyalandı, saray hükûmetinin içi boş vaatlerinden artık sıkıldı; her fırsatta milleti tehdit eden, tahkir eden, bugün söylediğini yarın inkâr eden AK PARTİ hükûmetlerinden artık yoruldu. Milletin güvenini istismar eden bu Hükûmetin Türkiye'ye verecek hiçbir şeyi kalmamıştır ancak az kaldı, ilk yapılacak seçimle milletimizin iradesine ve insafına teslim olacaksınız; adaletin tecellisine, kurduğunuz bu rant düzeninin çökmesine çok az kaldı.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.