| Konu: | Afet Yeniden İmar Fonunun Kurulması ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 14.03.2023 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sesimden dolayı kusura bakmayın, biraz farenjit var.
Şimdi, bu görüştüğümüz 413 sıra sayılı Kanun Teklifi'yle, Afet Yeniden İmar Fonunun kurulmasıyla ilgili kanun teklifiyle -isminden anlaşılacağı gibi- bir fon kuruluyor yani afetle ilgili yapılacak işlemlerde kullanılmak üzere bir fon oluşturuluyor ve bu Fonun paraları nereden gelecek, nasıl gelecek, nasıl kullanılacak, nasıl denetlenecek bunlar kayda alınıyor bu kanun teklifiyle.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, burada kaynaklar, yardımlar var, bütçeden ayrılacak paralar var, alınacak krediler var. İşte, bu krediler farklı krediler olacak yani mesela, kısıtlamalardan muaf olacak. Biliyorsunuz, devletin borçlanması bütçe kanunuyla tespit ediliyor, onun dışında yüzde 5, yüzde 5 bakan ve Cumhurbaşkanı artırabiliyor, onun dışında borçlanamıyor. Bu borçlanmalar bunun dışında tutuluyor.
İlk bakışta, evet, depremle ilgili çok seri bir şekilde para kullanılması gerekiyor, bulunması gerekiyor ve bunların da seri bir şekilde harcanabilmesi gerekiyor. "O nedenle bunu kolaylaştırmak için böyle bir fon yapmışlar." diyoruz. Tabii, bu şekilde baksanız bile bu Fonun birtakım eksiklikleri var. Mesela, denetlemeyle ilgili çok enteresan bir şey var değerli arkadaşlarım. "Sayıştay denetler." diyor ama bir de "Bağımsız denetim kuruluşları da denetler." diyor. Nereden geldi bu arkadaş da? Bu, sizin aslında yirmi senelik resminizi de çekiyor. Sayıştay bir denetim kuruluşu yani uluslararası kabul gören bir denetim kuruluşu olmaktan çıkmış; devlet harcamaları denetleniyor ama kimse güvenmiyor, onun için bağımsız denetçiler gerekiyor. Bağımsız denetçilerin raporu olmazsa bu krediler gelmez diye düşünüyorsunuz ve kendi kendinizi inkâr ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu fon işi Türkiye'de yeni bir iş değil. Aslında böyle bir fona ihtiyaç yok. Türkiye'de mevcut olan, mesela 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'yla; yine, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'la bu paraları toplayabilir ve seri şekilde harcayabilirsiniz, bütçenin içinde bunlar çok rahat bir şekilde yapılabilir. O nedenle, bu yapılabilirken böyle bir fon kurulmasına elbette muhalefet kuşkuyla bakıyor ve "Anayasa'ya aykırıdır." diyor.
Değerli arkadaşlarım, aslında fonlarla ilgili hikâye, Türkiye'nin hikâyesi yeni bir hikâye değil. Geçmişte bir dönem 60-70 tane fon vardı, bunlar gerçekten mali disiplini bozduğu için; devletin gelir ve giderini göremez, denetleyemez hâle geldiğimizden dolayı daha önce 2-3 defa kanun çıkarılarak bu fonlar -bir bölümü de sizin döneminizde- ortadan kaldırıldı, şimdi getiriyorsunuz. Bakın değerli arkadaşlarım, sadece imarla ilgili 11 tane fon kurulmuş daha evvel: Toplu Konut Fonu, Afetler Fonu, Deprem Fonu, Gecekondu Fonu, Geri Kalmış Yöreler Halk Konutu Fonu, Yeni Yerleşmeler Kredi Fonu, Devlet Lojmanları Fonu... Böyle gidiyor, bir sürü fon varmış; bunların hepsini kaldırmışsınız. Niye? Çünkü bütçenin üzerinde çok ciddi bir sorun olmaya başlamış da bunları kaldırırmışsınız. Şimdi bu sorunu yeniden getiriyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Aslında depremle ilgili, yani afetlerle ilgili çok ciddi problemler var yapılan. Türkiye'de, sokakta mutlaka size soruluyor, ama hâlâ kulağınızı tıkıyorsunuz: "Ya, bir deprem vergisi vardı, bu vergiden ne kadar para toplandı, ne oldu?" Bu sorunun cevabı bile yok değerli arkadaşlarım. Böyle olduğundan dolayı size güven yok. "Nereye götüreceksiniz bu Fonu, bu paraları? Niye bütçenin dışında böyle bir şey yapıyorsunuz, kaçıracak mısınız denetimden ya da başka şeylerden?" diye size soruyorlar değerli arkadaşlarım. 88 milyar lira toplanmış özel iletişim vergisinden yani deprem vergisidir bu -o zamanın parasıyla yani euroyla, işte, dolarla falan bir hesap yapılsa çok daha büyük bir para- ve bu paranın hesabı verilmemiş değerli arkadaşlarım; o sebepten dolayı ister istemez insanlar size güvenmiyorlar. Bakın, daha evvel, Ecevit Hükûmeti zamanında, 99 depreminde böyle bir fon kurulma ihtiyacı duyulmamış ama özel bir hesapta gelen paralar, yardımlar toplanarak bu iş görülebilmiş değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bu Fonla ne çözeceksiniz, onu bir tarafa bırakıyorum ama bugüne kadar yaptıklarınız bundan sonra yapacaklarınızı açık bir şekilde gösteriyor.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı depremle ilgili üç şey söylüyor arkadaşlarım. Bir: "Hakkınızı helal edin, ilk günlerde gelemedim." Bu bir itiraf. Gerçekten ilk günlerde gidilemedi değerli arkadaşlar. Hazırlığınız yoktu, başka şeyler vardı, şu vardı, bu vardı ama ilk günlerde insanlar yalnız bırakıldı. Değerli arkadaşlarım, devlet iyi organize olamadığından dolayı binlerce insan öldü; bu gerçeği kabul edelim. Bu, helallikle falan halledilecek bir iş değil, bunun helalliği falan olmaz. Önce bunu kabul edeceksiniz bundan sonra yapacaklarınıza güvenmeleri için yoksa halk size güvenmez değerli arkadaşlarım, maalesef bunlar oldu.
Birkaç tane örnek vereyim değerli arkadaşlarım: Bakın, AFAD filan yapacak ya, AFAD bir ay evvel Maraş'ta toplantı yapıyor "7,5 şiddetinde bir deprem olacak. Bu depremde şunları, şunları, şunları yapacağız." diyor ama hiçbir şey yapamıyorlar. Niye yapamıyorlar, ben size söyleyeyim; birçok sebep var, hazırlık yok, şu var ama bir tane önemli şey var: Bu mevcut Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, tek adam sistemi. Herkes korku içinde: "Acaba bir yanlış yapar mıyım?" Bürokrasinin, alt seviyelerin öz güveni yok. Bunu nereden anlıyoruz değerli arkadaşlarım? Yangın söndürmede bile "Cumhurbaşkanının talimatıyla yaptık." diyorsunuz ya; bunlar anlaşılır şeyler değil. Şimdi, bütün bunlardan sonra milletin karşısına çıkacaksınız...
Ne diyor şimdi? İkincisi: "Bir yılda yapacağız bütün bunları; daha evvel yaptık, bir yılda gene yapacağız." Biraz sonra geleceğim oraya, bir yılda ne yapabileceksiniz, göreceğiz.
Cumhurbaşkanı başka bir şey daha diyor değerli arkadaşlarım, diyor ki: "Yıkılan binaların yüzde 98'i eski binalardı." Ya, arkadaşlar, Cumhurbaşkanı bunu diyor ya! Bu doğru değil yani ben bu kürsüden Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı yalan söylüyor diyemiyorum, demiyorum yani benim aldığım terbiyeye pek uymuyor bu. Doğru söylemiyor; milletin karşısına çıkıyor, doğru söylemiyor. Arkadaşlar da bu kürsüde bu şeyi tekrar ediyor yüzde 98'i. Yok, böyle bir şey değerli arkadaşlar, böyle değil; çok sayıda yeni bina yıkıldı değerli arkadaşlar. Ha, bu yıkımın başka sebepleri de var.
Başka ne diyor Cumhurbaşkanı? Cumhurbaşkanı "Kentsel dönüşüme karşı çıktılar." diyor. Bakın, birkaç yerde söyledi. "İlk günlerde, üç günde müdahale edemedik; bunun sebebi Bay Kemal'dir." diyecekti neredeyse değerli arkadaşlarım. Niye, niye? Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi kentsel dönüşümü engellemiş; bu da büyük bir yalan, böyle bir şey yok. Nasıl engelledi Cumhuriyet Halk Partisi? Ya, siz ne yapmaya çalıştınız, hangi kanunu yaptınız, hangi kararı aldınız, uyguladınız da muhalefetin bunu engellemeye gücü yetti değerli arkadaşlar? Böyle bir şey var mı? Böyle bir şey yok ki. İstediğinizi yaptınız, hele hele son beş altı senede istediğiniz gibi kanun çıkardınız, her şeyi yaptınız; kanun hükmünde kararname çıkardınız ve millete de şöyle demiştiniz 2018 seçimlerinden önce: "Siz bu kardeşinize güvenin, verin, faiz maiz hiçbir şey kalmaz önümüzde, hepsini hallederiz." Şimdi faiz işlerine girmiyoruz, konumuz bu değil değerli arkadaşlarım.
Kentsel dönüşümü engelleyen falan yok, "rantsal dönüşüm" sözüne çok kızıyorsunuz. Bakın, İstanbul'da yaşıyoruz; İstanbul'da yapılan kentsel dönüşümü eğer vakit olsa adım adım nerede, ne yapıldı, hepsini size söyleriz. İstanbul'da kentsel dönüşümle yapılan binaların yüzde 5'i bile depreme dayanıklı olmayan binaların dönüştürülmesi değildir değerli arkadaşlarım. "Filan mahalleye gittik." Ya, filan mahalleye gerçekten rant için gittiniz. Oraya gittiniz, dümdüz ettiniz, insanların başına evlerini yıktınız ve oralar çok değerli yerlerdi, insanları oradan çıkardınız Sulukule'den başlayarak. Fatih Sulukule, Güngören Tozkoporan, Zeytinburnu Merkezefendi Sümer Mahallesi, Cevizlibağ, Beyoğlu, Tarlabaşı, Beykoz, Tokatköy, Kadıköy, Fikirtepe... Böyle bir sürü yere gittiniz. Ya, siz kentsel dönüşümü Bağdat Caddesi'nde yaptınız değerli arkadaşlarım ama diğer gariban semtlerde yapılmadı değerli arkadaşım, yapılmadı Cemal Bey, yapılmadı.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Çok şey yapıldı.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Şimdi, bunu yapan Cumhurbaşkanı yirmi bir seneden beri bu ülkeyi yönetiyor ve milletin karşısına çıkıyor, diyor ki: "Vallahi, kentsel dönüşümü Cumhuriyet Halk Partisi engelledi." "İlk gün gidemedik oraya, Cumhuriyet Halk Partisi engelledi." diyecekler belki neredeyse; ayıp ya değerli arkadaşlar!
Bir başka büyük yalan da şu: "Biz bu konutları bir sene içinde yapacağız." Değerli arkadaşlarım, şimdi buraya geleceğim ama ondan önce bir şey söyleyeyim: 24 Şubat 2019 Hatay mitinginde Sayın Genel Başkan konuşuyor: "İmar barışıyla toplam 205 bin Hataylı vatandaşımızın sorununu çözdük." 6 Mart 2019 Malatya mitinginde Cumhurbaşkanı konuşuyor: "İmar barışıyla Malatya'da 88.507 vatandaşımızın sıkıntısını çözdük." 23 Şubat 2019 Kahramanmaraş mitinginde konuşuyor: "İmar barışıyla toplam 144.556 Maraşlı vatandaşımızın sorununu çözdük." Değerli arkadaşlarım, şimdi "Bu binalar yıkıldı, bunları yapacağız; yirmi sene vadeyle, düşük faizle paraları geri alacağız; ödemesiz dönemler de olacak." filan diyor. Öyle değil değerli arkadaşlarım; Anayasa çok açık, net: Bu zararlara eğer devlet sebep olmuşsa vatandaştan hiçbir şey alamaz, Anayasa'nın hükmü açık. Şimdi, bunları gidip söylediniz değerli arkadaşlarım.
Kentsel dönüşüm... Yıllardan beri, yirmi seneden beri bir şey yapmadınız; arkadaş, ondan sonra da geliyorsunuz: "Biz bu bir sene içinde bütün bunları yapacağız..." Değerli arkadaşlarım, o olmaz, bakın.
Bir sene içinde sizin neler yaptığınızla ilgili de ben birkaç bir şey söyleyeyim, bakın, sizin bir sene içinde yaptıklarınızı size söyleyeyim. Kaç tane afet konutu yaptınız, biliyor musunuz arkadaşlar? Depremle ilgili söylüyorum: 2.857 tane Bingöl depreminde, 928 tane Simav depreminde, 17.222 tane Van depreminde, 2.245 tane İzmir depreminde. Sel ve yangınlar için yapılanlar da 5 binin altında değerli arkadaşlarım, siz bunu yaptınız. Şimdi diyorsunuz ki değerli arkadaşlarım: "405 bin konutu bir sene içinde yapıp vereceğiz ve bunların parasını da vatandaştan alacağız." Bu inandırıcı değil, bu da yalan değerli arkadaşlarım. Ha, başka bir şey daha var: Sayın Cumhurbaşkanı ilk günden itibaren milleti fırçalamaya başladı; bağırdı, çağırdı, muhalefet liderlerine ağza alınmayacak hakaretler, sivil toplum örgütlerine yapılmadık şeyler bırakılmadı. Değerli arkadaşlarım, AFAD'ınız ilk üç günde niye bir şey yapamadı biliyor musunuz? Çünkü AFAD enkaz altındaki milleti çıkarmaya çalışmadı, milleti enkazın altından çıkarmak için oraya gelen insanları koordine edeceği yerde tam tersi onları bir panik içinde sınırlamakla, onların çadırına kendi logosunu asmakla şey yaptı. Hatay'a İBB'nin göndermiş olduğu araçlar Hatay'ın dışında altı yedi saat, sekiz saat bekletildi değerli arkadaşlar, "Ben karar vereceğim, ben göndereceğim." diye oralarda bekletti. O insanlar o anda enkazın altında inliyordu. Bütün bunlar yapıldı.
Geçen sefer de bu kürsüden söyledim, bunun temelinde değerli arkadaşlarım, sizin paniğiniz var. "İlk andan itibaren nasıl daha fazla insan kurtarırız? Depremden kurtardığımız, enkazdan kurtardığımız insanların yaşamını nasıl normalleştirebiliriz?" Böyle değildi değerli arkadaşlarım sizin paniğinizin temeli. Eyvah ne oldu? Ya, kaybediyor muyuz? Panik hâlinde, bu psikolojiyle işin içine girdiniz ve sağa sola saldırdınız; yapamadınız. Daha bugün değerli arkadaşlarım, bugün Saadet Partisinin Malatya'da kurduğu ve günde 10 bin kişiye yemek verdiği aşevini gidip kapattınız. Ya, siz ne biçim insanlarsınız? Nasıl bir şey ya! Temel Bey'e kızıyorlar. Ya, 10 bin insanın günahı ne? Yemek veriyor insanlara arkadaşlar.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Ya, sen, rüya mı görüyorsun?
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Rüya görüyorum ya! Cemal Bey, rüya görüyorum! Rüyayı siz görüyorsunuz Cemal Bey, hem de nasıl bir rüya görüyorsunuz!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ağabey, geçmiş olsun.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Geçmiş olur bana, sen merak etme, sesim geçer. Bu yapılacak bir şey miydi? Ya, gülüyor, sırıtıyor arkadaş; sırıtıyor burada.
10 bin kişiye yemek verilen aşevini kapatıyorlar değerli arkadaşlar bugün, hiçbir gerekçe yok. Başka bir şey söyleyeyim, dört beş gün önce, Fransa'dan 3 tane tır geliyor değerli arkadaşlarım, İstanbul Arnavutköy'de bir antrepoya geliyor, gümrük işlemleri falan yapılıyor. Bir derneğe verecek bunu, Avcılar Belediyesiyle birlikte çalışan bir derneğe verecek, o dernek de deprem bölgesine götürecek. Geliyorlar, el koyuyorlar değerli arkadaşlar ve silah zoruyla yani devlet gücüyle "Bu tırlar Kayseri'ye gidecek." diyorlar. Niye Kayseri'ye gidecek? "Deprem bölgesine götüreceğiz." Nasıl Antep'te diktirdikleri çadırları Bursa'ya getirip orada amblem yazdılar ya! Ya, bunların yatacak yerleri yok, tutunacak dalları yok!
Yani panik hâlinde, aynen İstanbul seçimlerinde olduğu gibi -rahat olsun muhalefet- her gün daha büyük hatalar yapıyorlar. Bakmayın birkaç gün ona buna saldırmıyor; dayanamaz, dayanamaz, saldıracak değerli arkadaşlarım, dünya kadar yanlışlar yapacak ama burada tabii, zarar gören, burada ezilen, burada perişan olan vatandaşlarımız oluyor. Ya, arkadaş, 3 tır nitelikli yardım malzemesine el koydular -antrepodaki arkadaşlar vermediler tırları- orada indirdiler, başka tırlara doldurdular ve Pendik'e götürdüler, orada da yüklediler, oradan Kayseri'ye... Bunlar gerçekten yani dengeyi de kaybettiler değerli arkadaşlarım. Nasıl Fransa'dan gelir ya, nasıl Fransa'dan gelir ve bir dernek, Avcılar Belediyesiyle beraber çalışan bir dernek götürür(!) Anlaşılır gibi değil değerli arkadaşlarım.
Şimdi, siz "Biz yaptık." diyorsunuz ya arkadaşlar, yapmadınız, yapamadınız, bu yaptıklarınız doğru şeyler değil. Bakın, Cumhurbaşkanı 19 Haziran 2018'de -24'ündeydi o zaman seçim- "24'ünde siz bu kardeşinize yetki verin, ondan sonra, işte, faiz maiz hiçbir problem kalmayacak." falan diyor. Yirmi bir yıl sonra, yani bunlar iktidara geldiler, yirmi bir yıl sonra "Deprem için ne yaptınız?" diye soruyoruz. Depremin olacağı belli yani biz 99 Marmara depremini biliyoruz ve bütün bilim insanları konuşuyor. Bilimle hiçbir ilişkileri yok. Bakın, 50 milyar TL'lik ihale yaptılar. İhale filan yapmadılar yani İhale Kanunu 21/b'ye göre çağırdılar, ihale verdiler; o arada eleştiri aldılar bilim insanlarından, sivil toplum örgütlerinden, muhalefetten. "Ya, bilim adamlarını da dinlemek gerekiyormuş." diye topladılar bilim insanlarını değerli arkadaşlarım ve kendileri de uyuklayarak beşer dakika onları dinlediler, "İşi bitirdik." dediler. Öyle değil ya, öyle değil değerli arkadaşlarım, buralar yıkıldı. Buraların yıkılmasının sebebi, bu binalar usulüne uygun bir şekilde, doğru yerlerde doğru malzemeler kullanılarak yapılmadığından dolayı yıkıldı değerli arkadaşlarım. Bunu nasıl yapacağız? Doğru yerde doğru malzemelerle, doğru işçilikle binaları nasıl yapacağız? Bilim yapacak, meslek sahipleri yapacak. Ya, siz meslek sahibi mi bıraktınız, bilim mi bıraktınız, liyakat mi bıraktınız, ustalık mı bıraktınız, ehliyet mi bıraktınız değerli arkadaşlarım? İlgisiz ilgisiz insanları sizden diye oralara atadınız. Hadi bunları bıraktık "kurumsal hafıza" dediğimiz hafızaları ortadan kaldırdınız değerli arkadaşlarım. Osmanlı'dan kalan yüz yıllık, iki yüz yıllık kuruluş ile kurumlar vardı bu ülkede, güvenilen kurumlar vardı; Kızılay vardı, Kızılay, değerli arkadaşlarım. Siz Kızılayı holding hâline getirdiniz değerli arkadaşlarım. Nasıl bir şey bu ya? Nasıl bir akılla hareket ediyorsunuz? Sonra milletin karşısına çıkacaksınız "Biz yapacaktık da kentsel dönüşümü, muhalefet engelledi, olmadı." falan diyeceksiniz ve millet de size inanacak, öyle mi değerli arkadaşlarım?
Arkadaşlar, Anayasa ortada bakın, Anayasa'nın 57'nci maddesi ortada. Devlet şehirlerle ilgili ne yapar? "Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler." Bu madde 49'uncu madde olarak 61 Anayasası'nda daha net bir şekilde yazılıyor.
Bitmedi değerli arkadaşlarım, bundan sonra yapacaklarınızla ilgili bitmedi. Bakın, Anayasa'nın 125'inci maddesinde -bunu not edin değerli arkadaşlarım, bunun hesabı sorulacak size ha değerli arkadaşlarım; şimdi siyaseten sorulacak, gerekiyorsa hukuken de sorulacak- "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." diyor. Siz Maraş'ta, Hatay'da, Malatya'da, Antep'te, Nurdağı'nda asla ve asla evi yıkılan vatandaştan hiçbir şey alamazsınız. Niye? Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı gitti, koca Cumhurbaşkanı gitti ve oralarda dedi ki: "Şu kadar insanın işini hallettim."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Ya, ben vatandaşım, bir konuta başımı sokmuşum değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı geliyor, bana diyor ki: "Senin konutla ilgili problemin vardı, o problemi hallettim." Ben ne yaparım, sevinirim değil mi değerli arkadaşlarım? Ve ondan sonra bana bir de belge veriyor "Burada oturabilirsin." diye ve o ev yıkılıyor. Peki, orada ölen çocuğumu kim getirecek, eşimi, arkadaşımı kim getirecek geri? Hadi, onu bıraktım, diğer çocuklarımla bir eve şey yapacağım; "Para vereceksin." deniliyor. Ya, sen yıktın sen, Tayyip Erdoğan, sen yıktın bunları, sen vereceksin bunların hesabını! Tabii, önce halka hesap vereceksin, sandıkta vereceksin, sonra da gerekiyorsa hukuk önünde bunların hesabını vereceksiniz değerli arkadaşlarım, başka çaresi yok. Bu hesaplar öbür dünyaya götürülmez, burada çözülecek, evet, hepsi burada çözülecek.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.