| Konu: | Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 20.03.2023 |
DİLŞAT CANBAZ KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Orman Kanunu teklifi üzerine konuşuyorum ben de. Bugün üzerinde konuştuğumuz kanun teklifi yine ne gıda krizine ne iklim krizine ne de üretimden çekilmek zorunda bırakılan çiftçilerin yararınadır. Bu teklif, açıkça orman alanlarını kapitalizmin yıkıcı kâr arzusuna teslim etmek, iktidar eliyle yeni rant alanlarını açmak içindir.
Gelinen nokta ortada; başta kuraklık olmak üzere AKP'nin üretimi değil, ithalatı önceleyen tarım politikaları ülkeyi büyük bir gıda krizinin eşiğine getirdi. Üst üste gerçekleşen deprem ve sel felaketleriyle birlikte bölgede de üretim olumsuz etkilendi. Deprem bölgelerinde üretimin devamlılığını sağlayacak, çiftçinin, hayvan sahiplerinin kayıplarını iyileştirecek bir politika yok. Bakın, tarımsal üretimin yüzde 15'ini karşılıyor bu bölgeler. Ama deprem sonrasında çiftçinin evi de üretim araçları da enkaz altında kaldı, hayvanlar enkaz altında can verdiler. Ne yapıldı bu bölgelerde çiftçiler için, soruyorum sizlere. Önceliğimiz sözleşmeli tarım mıydı, yoksa yüzde 15 kadar önemli bir üretimi sağlayan depremzede çiftçilerimiz mi? "Mazot, gübre desteği veriyoruz." diyorlar, hepsi Çiftçi Kayıt Sistem'ine bağlı. Küçük ölçekli üretim yapan çiftçilerinin kaçının ÇKS kaydı vardı? Önce, tarımsal yıkımın sonuçlarının tespit edilmesi gerekirdi ama görüyoruz ki AKP iktidarı boyunca olduğu gibi, yine, sermaye karşısında çiftçi yalnız bırakıldı. Bu teklifte de odak noktası çiftçiler değil, kâr odaklı şirketler, zengin toprak sahipleri ve çok uluslu şirketler. Eğer çiftçiyi düşünen, gıda krizini engellemeyi hedef alan bir yaklaşım olsaydı, teklifi başta bizler desteklerdik. Bizler teklif ettik Komisyonda "Hazine arazileri kullanım hakkı kaydıyla topraksız köylülere verilsin." dedik fakat reddedildi. Bu tutum, topraksız köylüleri kentlere göç edip ucuz iş gücü olarak çalışmaya zorlamak değil de nedir? AKP iktidarı boyunca binlerce çiftçi kentlere göçtü, 3,5 milyon hektar tarım arazisi üretimden düştü, sizler hâlâ çiftçiyi cezalandırma derdindesiniz. Bu kanun teklifinde de tam da çiftçiyi cezalandıran maddeler var, çiftçilerin sözleşmeli tarımdan vazgeçmesinin önüne geçmek için cezai yaptırımlar öngörülüyor. Oysa sözleşmeli tarım çiftçinin örgütlenmesini engelliyor ve şirket politikalarını kabul etmeye zorluyor. Zaten şirketlerin belirlediği koşullar, belirlediği tohumlar, kimyasal ilaçlar tarımı bu noktaya getirdi. Hibrit tohumlara zorlayıp atalık tohumları ellerinden aldınız, çiftçi ekeceği ürünü bile kendi seçemiyor. Pestisit kullanımı aldı başını gidiyor, ekosistemi tahrip edip toprağı fakirleştiren kâr odaklı üretim anlayışındasınız.
Bakanlığa kooperatiflerden kredi alan çiftçi sayısını yazılı soru önergeleriyle sordum, "ticari sır" bahanesiyle cevap vermediler. Çiftçinin borçlandığı, dağ gibi olduğu sır değil, aşikâr, herkes tarafından biliniyor ama siz görünsün istemiyorsunuz, çözüm üretmek de istemiyorsunuz.
Deprem bölgesinde 270 bine ulaşan kayıtlı işletme ve çiftçi acil yardım bekliyor. Üretici hayvanlarını yok pahasına satıyor. Var mı çözüm? Bu kanun teklifinde maalesef bu da yok. Yağışlar her geçen yıla göre yüzde 62 azaldı, kuraklık kapıda, üretici üretemiyor, emekçi artan fiyatlardan mutfak masraflarını karşılayamıyor. Yani gıda krizinin önüne geçmek istiyorsak sermaye değil çiftçi korunmalıdır. Deprem bölgeleri başta olmak üzere çiftçilere geri ödemesiz destekler sağlanmalı, çiftçilerin faiz borçları silinmeli, borçları yapılandırılmalıdır.
Sözlerimi bitirmeden, bu teklifte de kadın emeğinin görünmez olduğunun altını çizmek istiyorum. Sigortasız kadın çiftçilere, güvencesiz çalışan tarım emekçisi kadınlara, mevsimlik tarım işçisi kadınlara dair tek bir düzenleme yok. Buradan tarım emekçisi kadınlara seslenmek istiyorum: Erkek devletinin yasalarıyla görünmez kılınan emeğimizin karşılığını alacağız, bu düzeni de hep birlikte değiştireceğiz.
Teşekkür ederim.