| Konu: | Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 22.03.2023 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 11'inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, ramazan ayının tüm İslam âlemine hayırlı olmasını diliyor, 22 Mart Dünya Su Günü'nü de kutluyorum.
Yine, bu vesileyle, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası içerisinde ormanlarımızı yok eden, talan eden böylesi bir düzenlemenin yüce Meclisimizde görüşülüyor olmasını büyük bir talihsizlik olarak gördüğümü de belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve geleceğimiz için son derece önemli olan bir genel seçimin arifesinde "Yirmi iki yıldır aklınız neredeydi?" sorusunu akıllara getiren, Anayasa'mızın temel ilke ve değerlerine aykırılık gösterdiği ortadayken bunu umursamayan, aslında biraz da iktidardan giderayak bazı menfaat çevrelerinin, sermaye ve rant odaklarının telaş içindeki taleplerini karşılamaya yönelik, ormanlarımızı, tarımımızı, çevremizi, doğamızı ve ekosistemimizi korumak bir yana, "kamu yararı" kisvesiyle talan etmekten başka bir anlam taşımayan derme çatma yeni bir torba kanun teklifiyle maalesef yeniden karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, 6831 sayılı Kanun'un 1'inci maddesine göre, aynı maddede belirtilen istisnalar dışında "Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır." Aslında bir ekosistem olarak orman tanımı, Orman Genel Müdürlüğünün de belirttiğine göre "Belirli bir kapalılıkta ağaçlar, diğer bitki ve hayvan topluluğu ile topraktaki gözle görülmeyen diğer organizmaların cansız çevreyle belli bir denge içinde karşılıklı olarak birbirleriyle etkileşimde bulunduğu canlı bir sistem ve topluluktur. Bu paha biçilemeyen doğal kaynağın maddi ve manevi faydalarının ve hizmetlerinin kıyamete kadar sürmesi, tabiatına uygun olarak sürdürülebilirlik ilkesiyle idare edilmesine bağlıdır." Dolayısıyla ormanlarımızın ekolojik değer katkısı ancak sürdürülebilir olmasına bağlıdır. Zaten bu bilinçle Anayasa'mızın 169'uncu maddesi de düzenlenmiştir, buna göre "Devlet, -bakın 'hususi' ve 'özel' değil; ayrım yapmadan, mülkiyet ayrımı yapmadan- ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir." Ayrıca, dikkatinizi çekiyorum, burada da az önce ifade ettiğim gibi, ormanlar devlet veya hususi olarak mülkiyetine göre farklı görülmemiştir. Diğer bir ifadeyle, ormanların devlet veya hususi mülkiyet ilişkisi üzerinden ekolojik niteliklerini değiştiremeyeceğimiz gibi, yasalarla daraltılması veya yok edilmesi de mümkün değildir, kabul edilemez ve Anayasa'ya da aykırıdır. Tüm bu gerçeklere ve bilimsel doğrulara karşın, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 52'nci maddesine aykırı olarak ifraz edilerek binlerce parsele dönüştürülmüş hususi orman alanlarını yeniden esas statülerine dönüştürmek yerine şimdi getirdiğiniz teklifle -bir başka maddede- 3 hektardan küçük olanları "orman" tanımından çıkarmaya çalışıyorsunuz. Ormanlarımızı daraltıyorsunuz bu kanun teklifiyle. Hiç çekinmeden, alışkanlık hâline getirdiğiniz gibi Anayasa'yı bir kez daha ihlal ediyorsunuz. Yapmayınız, kıymayınız ormanlarımıza, akciğerlerimize.
Değerli arkadaşlar, teklifin 11'inci maddesiyle 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 17'nci maddesinin ikinci fıkrasına bir ekleme yapılarak bir düzenleme getiriliyor. Eklemede aynen şu ifade var: "Devlet ormanlarında el konulan bütün yapı ve tesisler, inşa aşamasında olanlar da dâhil olmak üzere, hiçbir karar alınmasına lüzum kalmaksızın, Orman Genel Müdürlüğü tarafından derhâl yıkılır." Güzel, hiçbir itirazımız yok. Peki, bundan sonra nasıl devam ediyor? "Veya" diyor eklemede... "ihtiyaç görüldüğü takdirde ormancılık hizmetlerinde kullanılabilir." Değerli arkadaşlar, devlet ormanlarında izinsiz yapılan hiçbir yapı veya tesisin herhangi bir yerden inşaat ruhsatı alabilmesi mümkün değildir. Bu yapılara hiçbir belediye veya kurumun yapı inşaat ruhsatı veya yapı kullanma belgesi verebilmesi kesinlikle mümkün değildir, kaldı ki İmar Kanunu'na eklenen geçici 16'ncı maddeyle "imar barışı" adını vererek getirdiğiniz imar affıyla düzenlenen yapı kayıt belgesine sahip yapı ve tesisler de bu madde kapsamı dışında ve bu alanlardaki yapılara verilebilmesi de mümkün değildir. Diğer bir deyişle, 17'nci maddeye eklenen bu hükümle el konulan bütün yapı ve tesisler ruhsatsızdır, izinsizdir, kaçaktır, oturma raporu yani yapı kullanma belgesi verilmemiş ve tüm bu nedenlerle yüksek riskli yapılardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Dolayısıyla bu düzenlemeyle yapılan, İmar Kanunu'na ve dolayısıyla fen ve sanat kurallarına aykırı olan bu kaçak ve ruhsatsız yapı ve tesislerin hukuku ayaklar altına alan bir anlayışla, devlet eliyle yasa dışı kullanılmasıdır. Kelimenin tam anlamıyla bu düzenleme, "kamu menfaati" süsüyle örtülü bir imar affıdır.
Değerli milletvekilleri, iktidar sahiplerine sormak isterim: Ülkemizin coğrafyasının depremselliği, depremlerin yıkıcı ve yaşamı tümüyle yok edici etkileri yüksek olasılık dâhilindeyken Van'da, Düzce'de, Yalova'da, Gölcük'te, Elâzığ'da, Malatya'da, İzmir'de ve en son olarak Kahramanmaraş ve civarındaki 11 ilimizde on binlerce insanımızın canına mal olan, yüz binlerce insanımızın yaralanmasına neden olan, bütün ulusumuzu ve insanlığı yasa boğan depremlerden sonra hâlâ akıllanmadınız mı? Yaşananlardan hâlâ ders almadınız mı? Öyle anlaşılıyor ki ne akıllanmış ne de ders almışsınız ama hiç merak etmeyin, bu dersi size bu yüce millet 14 Mayıs günü sandıklarda verecek.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.