| Konu: | İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 27.03.2023 |
CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonundan 21 kanun teklifi geçti, burada görüşüldü, Genel Kuruldan geçti ve kanunlaştı.
Değerli arkadaşlar, ben konuşmamda ağırlıklı olarak, milletvekili seçildiğimiz, daha sonrasında gelip burada yemin ettiğimiz 7 Temmuz 2018'den başlayarak bugüne kadar Mecliste yaşadığımız hukuka aykırı uygulamaların ve bu dönem içerisinde AK PARTİ iktidarının yaptığı hukuksuzların altını çizerek bu kanunun içeriğindeki bazı düzenlemelere değineceğim.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bir defa temel bir meselemiz var, bir türlü biz bunu düzeltemedik. Sürekli konuştuk, anlattık "yasama kalitesi" dedik, "yasa kalitesi" dedik, "millet iradesine saygı" dedik, şu torba kanun uygulamasından sizi vazgeçiremedik. Torba kanun uygulamasının da hani derler ya bir sınırı varsa, artık burada o sınır da yok.
Değerli arkadaşlar, bakın, 49 madde burada görüşülecek, bunlar toplam 21 ayrı kanunda değişiklik öngörüyor. İçeriğine baktığımızda icra ve haciz işlemlerinden uyuşturucuyla mücadeleye, göçmen kaçakçılığından kamu veya özel hukuk tüzel kişiliğinden yarar sağlamak amaçlı suçlara, denetimli serbestlik uygulamasından vazife malulü ceza ve infaz koruma memurlarının ailelerinin kamuda istihdamına; noterlere ilişkin, delil toplama yetkisi, taşınmaz mal paylaşımları, işte, dava şartı olarak ara buluculuğun getirilmesi, avukatların kredi çekmesi, vesaire, vesaire. Tüm bunlar işte bu Parlamentodaki yasa kalitesini doğrudan etkileyen unsurlar.
Değerli arkadaşlar, siz döneminiz içerisinde 2 önemli belge açıkladınız, dediniz ki: "Evet, yargı kötü durumda -yani sanki başkası yönetmiş gibi, hiçbir sorumluluk da üstlenmeden- yargı reformu yapacağız." Bu amaçla da "Yargı Reformu Strateji Belgesi" "İnsan Hakları Eylem Planı" diye çeşitli belgeler açıkladınız. Orada 9 amaç, 63 hedef vesaire vesaire diyerek birçok önemli iddiada bulundunuz. Ben şimdi burada o iddialarınızın hepsini, o taahhütlerinizin hepsini saymayacağım ama zannediyorum ben bunları söyledikten, hani trajikomik bu durumu gösteren birkaç örnek verdikten sonra hazin bir neşe içinizi kaplayacak diye düşünüyorum. Neydi biliyor musunuz yakın zamanda bizim şahit olduğumuz iddialarınız? Hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, şeffaflığın geliştirilmesi, performans verimliliğinin arttırılması, savunma hakkının etkin kullanılması, adalete erişimi kolaylaştırılması, ifade özgürlüğüne ilişkin mevzuat ve uygulama analiz edilerek bireylerin hak ve özgürlük alanlarının genişletilmesi -değerli arkadaşlar, say say bitmez- adil yargılanma, yargı hızının arttırılması; hepsinde aksine geriye giden bir dönemi yaşadık. Mesela hâkim, savcı teminatı dilinizde, sürekli bunu söylediniz: "Hâkim ve savcılara coğrafi teminat getireceğiz." Ya, bugün herhangi bir mahkemede sizin isteğiniz dışında bir üye muhalefet şerhi yazsın, adamı Fizan'a gönderiyorsunuz yani bırakın coğrafi teminatı, bunu yaşadığımız bir dönem içerisindeyiz.
Yine, bu dönem içerisinde partili kimliğe sahip bir Cumhurbaşkanının, Sayın Erdoğan'ın açıklamalarına, tüm kamuoyunun önünde yaptığı bazı açıklamalara baktığımızda, bunlar aleni bir şekilde davalara müdahale ettiğinin kanıtıdır değerli arkadaşlar. Gezi protestolarına ilişkin, ondan kaynaklı davalar ve verilen kararlar, itiraz süreçlerine ilişkin yorumlar, bütün bu davalardaki kritik kararlar öncesinde yapılan açıklamalar; tüm bunlara baktığınızda direkt müdahale etti arkadaşlar. "Müdahale etmedi." diyebilir misiniz?
Yine, bu iktidar döneminde Mavi Marmara davası... Neler söylediniz değil mi? Hesap soracaktınız, tarafsız sularda 10 vatandaşımızın İsrailli askerler tarafından öldürülmesinin hesabını soracaktınız. Bir kanuni anlaşma yaptınız, o kanunu dayanak göstererek dava -ne oldu- ortadan kalktı gitti. Ne? Sadece ve sadece yanlış uluslararası politikalardan kaynaklı sıkışmışlığın bedelini bu insanlar ve aileler ödedi.
Deniz Yücel davası... Tutukladınız, dediniz ki: "Halkı kin ve düşmanlığa sevk ediyor, terör örgütü propagandası yapıyor." Sonra bir baktık ki önceden özel uçak ayarlanmış; dönemin Başbakanı Merkel, Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel hem Binali Yıldırım'la hem Sayın Erdoğan'la konuşmuş ve hemen peşine de adamı alıp gittiler, değil mi? Bağımsız yargı, müdahale etmiyorsunuz (!)
Rahip Brunson davası; bizatihi ben birçok tartışma programında "Ya, siz buna neler söylüyorsunuz? Dosyanın içeriğine baktınız mı?" dedim. Bunu söyleyeni bile linç ediyordunuz. "Adam ajan." "Adam isyan çıkartıyor." "Adam Türkiye'yi bölmeye çalışıyor." Ne oldu? Trump'un "tweet"lerinin etkisiyle bay bay, gitti; çekti gitti. Ne oldu arkadaşlar yargı bağımsızlığı?
Cemal Kaşıkçı davası, organize bir şekilde, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, münhasıran bizim yargı yetkimiz alanında olan bir olayda, geldiler, bir insanı katlettiler, erittiler, ortadan kaldırdılar; ellerini kollarını sallayarak çekip gittiler. Ne oldu arkadaşlar? Sayın Erdoğan "Bizi enayi mi zannediyorsunuz? Bu yapılanın hesabını soracağız." dedi ama bir süre sonra bir anlaşma, o anlaşma kapsamında bakıyorsunuz; işte, davanın durdurulmasına, Arabistan'a iadesine yani işin muhataplarına yani suçlananların yanına dosyanın tevdisine karar verdiniz; dosyayı verdiniz, gitti; değil mi arkadaşlar? Siz hesapta yargıya müdahale etmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu dönem içerisinde hukuka ilişkin olan biten bunca hadisenin yanında bir de sürekli insanları, sivil toplum kuruluşlarını, dernekleri, baroları, sağlık odalarını, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını vesaireyi baskılayan, faaliyetlerini sınırlayan yasalar çıkardınız, çıkarmaya devam ediyorsunuz -bu kanun teklifinin içeriğinde de birkaç örnekle buna değineceğim- böyle, parça parça "Her bir kanunda bir parça kopartayım, sınırlayayım." der gibi. Bütün bunları örtmek için de bir de halkı yanıltıcı bilgiyi de -kim, neye göre karar verecekse- ağır bir suç hâline getirdiniz. Bunun sonunda da ne oldu? Haberleşme hürriyeti ihlal oldu, düşünce ve kanaat hürriyeti -bakın, hepsi anayasal hükümler- düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyeti; hepsi ciddi zarar gördü.
Bu kanunun görüşmelerine başlarken partizanca... Hani mevcut sisteme, bu değişikliğe geçerken "Mecliste 1'inci parti olacak, 2'nci parti olacak, 3'üncü parti olacak. Mecliste iktidar, muhalefet partisi olmayacak; yasa kalitesi artacak." dediniz ya, bakın, bizatihi bu kanunun görüşmelerinde "Bu kanunla ilişkili olmak üzere 2021 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak hazırladığımız 12 yasa önerisini -189 maddeden oluşuyor- hiç olmazsa bunları birleştirerek görüşelim, kabul etmiyorsanız yine kabul etmeyin." dedik, görüşme teklifimizi dahi her zamanki gibi reddettiniz.
Değerli arkadaşlar, şimdi "Sorunun özü, meselenin kök sorunu nedir?" dediğimizde, sorunun özü şu: 2017 yılında bir Anayasa referandumu yapıldı, öyle ya da böyle yürürlüğe girdi. Buradaki taahhüt neydi? 2019'un 3 Kasımında bu fiilen yürürlüğe girecek, onu öne aldınız, 24 Haziran 2018'den itibaren Türkiye'de o referanduma giderkenki süreçte söylenen ne varsa; dış politikadan ekonomiye, sağlıktan eğitime, maliyeden sosyal yaşama kadar aklınıza ne gelirse, kişi hürriyeti özgürlüğünden yönetimde istikrara, ne söylerseniz söyleyin, Türkiye olarak geriye gitmediğimiz hiçbir alan kalmadı; işte kök sorun bu. Mesela ben size bir örnek vermek istiyorum: 2018 Haziran ayında yapılan seçimler sırasında 1 ABD doları 4,63 Türk lirasıydı; bugün 19,3. Ne diyordu Sayın Erdoğan? "Verin bu kardeşinize yetkiyi, dolarla, şununla bununla nasıl mücadele ediliyormuş gösterelim." dedi; gördük, değil mi? O zaman Türkiye'deki enflasyon kaçtı? Enflasyonun düşürülme iddiası vardı, yüzde 15,8. Rakamları vermeyeceğim, rakamlardaki tartışmayı vermeyeceğim ama sizin kabul ettiğiniz en düşük rakamları gösteren kuruluşlarda dahi 4 kata kadar fark var.
Yaşama bakalım -birçok başlıkta örnek verebilirim ama zaman itibarıyla özetleyerek geçeceğim- değerli arkadaşlar, ya, bir ülke düşünün, sürekli suç oranı artıyor, sürekli ceza davası dosya sayısı artıyor, sürekli icra davası dosya sayısı artıyor, sürekli hukuk mahkemelerindeki dava sayısı artıyor, boşanma davası artıyor; bir ülke düşünün ki kadın cinayetlerinde yaşanan vaka, olay sayısı artıyor. Mesela yine oran vereyim -TÜİK'in verilerine göre vereceğim, buralarda itiraz gelmesin- kadın cinayetlerinde 2018 yılında 279 kadın cinayete kurban gitmiş; bu, 2022'ye geldiğimizde 381, yıllar içerisinde de hep bir artış izlemiş; yüzde 37'nin üzerinde bir artışa -sadece bu alanda- ulaştığını görüyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, şu anda bizim ülkemizdeki emekli insanlarımız -yani bugün paramızın değersizleştiğini maalesef üzülerek ifade ediyorum- bugün gitse bir vatandaşımız, kasaptan kıyma alsa kilosunu 340 TL'ye alıyor. Dolayısıyla, gittiğinizde bütün emekli vatandaşlarımızı, dar gelirli vatandaşlarımızı Et ve Süt Kurumu ile belediyelerin satış mağazalarının önündeki kuyruklarda, sabah erken saatlerde görürsünüz. İşte "Nereden nereye!" diyordunuz ya, oradan buralara kadar geldik.
Yönetimler yönettiği ülkeyi ileriye götürmek, daha iyisini yapabilmek iddiasıyla gelir; daha kötüsünü yapıp "Ama benden önceki daha kötüydü." diye savunma yapamaz. İktidara ne gerek var o zaman? Hangi amaçla iktidarı talep ettiniz?
Değerli arkadaşlar, say say bitmez yaşadığımız hukuk skandalları. Sezgin Baran Korkmaz dosyası: İddia ne? Amerika Birleşik Devletleri hazinesini dolandırmak. İddia doğru yanlış amma velakin ne bunu unutmak lazım ne unutturmak lazım; beyanlarla birlikte önümüzdeki dönem bunun hesabını sormak lazım. Niye? Bir olay düşünün; yurt dışı çıkış yasağı var, mallara tedbir var, aynı olay, hiç yeni bir şey yok, yurt dışı çıkış yasağı kalkıyor, bütün mallardan tedbir kalkıyor -yüzlerce milyonluk mallar yani öyle az buz değil- adamlar yurt dışına gidiyor, gitmesini hemen müteakip tekrardan yurt dışı çıkış yasağı, yakalama kararı, mallara tedbir... Ya, diyoruz ki: Kardeşim, bu ne iştir? Bunu yapan Başsavcı Vekili gitti Bakan Yardımcısı oldu. İçişleri Bakanı geldi, Komisyonda sorduk, diyor ki: "Kardeşim, bizim Hükûmetimizin yukarıdan aşağı kararı." Hükûmet kararı ama diyor ki "Devletimizin kararı." Yani işe böyle mistik bir şey katıyor. Ne var? İddia var, para var, yolsuzluk var, üstü örtülüyor.
Değerli arkadaşlar, biz bu dönem içerisinde pandemi yaşadık, bütün dünyayı sarsan. Pandemide yaşanan bütün sıkıntıları, aksak kesimleri bir tarafa bırakıyorum ama ben hem orada hem de biraz sonra depreme ilişkin birkaç şey söylerken dile getireceğim: Hükûmetlerin vatandaşa doğruyu söyleme yükümlülüğü vardır. Ya, ne vaka sayısını gün gün doğru söylediniz, sonra ortaya çıktı; ne vefat sayısını doğru söylediniz, sonra ortaya çıktı. Huylu huyundan vazgeçmiyor. İnsanları aydınlatma, doğruyu söyleme yükümlülüğünüz, insanların da gerçeği bilme hakkı var.
Şimdi, bir başka husus, Birleşik Arap Emirlikleri. "Darbenin finansörü" dediniz, "15 Temmuz darbesinin finansörü." dediniz. Biz dedik ki: "Ya, deliliniz varsa bunları söyleyin, açıklayın biz de destekleyelim." Değil mi? Bir darbe girişimine karışmış ülkede -o alanı da kapalı tuttunuz- an geldi, Birleşik Arap Emirlikleri'yle ansızın el sıkıştınız. Bu, uluslararası camiaya baktığımızda, ülkelerin itibarına baktığımızda bir hükûmetin yönettiği ülkeyi ne kadar zor duruma düşürdüğünün farkında mısınız? Yani bu anlık, sizin o kötü yönetimlerin sonucunda paraya sıkıştığınızda siyahın beyaz olduğu bir yönetim anlayışının Türkiye'de yeri olabilir mi?
Değerli arkadaşlar, biz maden faciaları yaşıyoruz. En son 42 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bakın, baktım, Çin yıllık 4 milyar tonla dünyada en fazla kömür üretimi yapılan ülke konumunda, biz 94 milyon tonla Çin'in üretiminin yüzde 2,5'indeyiz ve oransal olarak Çin'in yaklaşık 5 katı işçi ölümüne sebebiyet veriliyor. Niye? En sonuncusunda da ihmal var, raporlarda var, Sayıştay raporlarında var; gereği yerine getirilmemiş.
Şimdi, büyük bir acı yaşadık, deprem yaşadık. Resmî rakamlara göre şu anda 227 bin bina yıkık, acil yıkılacak ya da ağır hasarlı ve bütün bunlara ilişkin tek bir kişi sorumluluğu üstüne almadı. Yaşadığımız onca skandala rağmen, devletin kurumlarının böylesine bir ortamda borsada işlem görmesi, ticaret yapması, çadır satması, gıda satması, aklınıza gelebilecek her türlü hukuksuzluğa rağmen tek bir kişinin işte, sorumlu olarak gösterilmediği bir süreci yaşıyoruz. Hakikaten, buna ilave, buradaki binalardan daha fazla güvenli binayı yapacak vergiyi bizim vatandaşımız 99 yılında "özel iletişim vergisi" adı altında çıkarılan kanunla ödemiş, onu da başka alanlara kullanmışsınız, kamu hukuku dışında başka alanlara kullanmışsınız ama burada verginin ne başlıkla toplandıysa o alanda harcanması ilkesini baypas etmişsiniz.
Bakın arkadaşlar, biz, uzunca bir süredir ortak aklı arayan -bu durumu düzeltmek amacıyla- bir mutabakat içerisinde çalışıyoruz ve bir mutabakat metni hazırladık. Burada yasama ve yargıya ilişkin bazı örnekler vererek konuşmamı tamamlayacağım. Diyoruz ki: Meclis İçtüzüğü'nü yeniden düzenleyeceğiz, katılımcı bir iç tüzük yapacağız. Diyoruz ki: Meclis yasama faaliyetleri niteliğini, komisyon çalışmalarının oluşumunu, muhalefetin etkin katılımını sağlayacağız, komisyonların teknik kapasitesini arttıracağız. Diyoruz ki: İkide bir güne, koşullara, zamana göre milletvekili dokunulmazlığının tartışılmasının önüne geçeceğiz. Bu alanın net bir şekilde düzenlenmesi lazım. Diyoruz ki: Nitelikli kanun yapımını sağlayacağız. Torba kanun uygulaması diye bir şey olmayacak, torba kanun uygulamasını kaldıracağız ve Bakanlar Kuruluna sadece konusu, sınırları belli bir şekilde kararname çıkarma yetkisi vereceğiz. Böyle keyfîlik içerisinde bir yönetim anlayışı olmaz. Cumhurbaşkanının veto yetkisi olmayacak, sadece geri gönderme yetkisi olacak. Milletin Meclisinin karar verdiği bir konuda tek bir kişinin iradesiyle onun veto edilmesi diye bir anlayış olmaz.
Değerli arkadaşlar, Genel Kurul görüşmeleri, buralardaki keyfîlik, yayınlardaki keyfîlik... TRT'nin bir kanalı burayı 7/24 canlı olarak verecek; hepimizin vergisiyle görev yapan bir kanal. Bakanlara hepimizin yaşadığı sözlü sorulara soru zorsa cevap vermeme uygulamasını kaldıracağız yani bir bakan eğer ki bir milletvekilinin sorduğu soruya cevap vermiyorsa yaptırımla karşılaşacak. Sözlü soruyu tekrar getireceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisini koruyacağız yani milletlerarası sözleşmelerden geri çekilmek öyle bir kişinin gece 02.00'de çıkaracağı bir kararnameyle olmayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde olacak.
Değerli arkadaşlar, yürütmeye ilişkin yine birçok şey sayabilirim ancak süre itibarıyla, yargıya ilişkin de birkaç başlık sayarak konuşmamı tamamlayacağım.
Değerli arkadaşlar, coğrafi teminat güvencesini muhakkak getireceğiz. Hâkimlik mesleği ile savcılık mesleğini ayıracağız. Hâkimlerin idari açıdan, idari noktada Adalet Bakanlığına bağlı olması uygulamasını kaldıracağız. Cumhuriyet Başsavcılıklarına bağlı adli kolluk teşkilatı kuracağız. Sulh ceza hâkimliklerinin uygulamalarını gördük, bunu kaldıracağız, sulh ceza mahkemeleri kuracağız, burada görev ve yetki belli olacak. Hukuk eğitiminin kalitesini yükselteceğiz; gelişigüzel hukuk fakültesi kurulamaz. Bakın, onun yaşadığımız sıkıntılarını yıllar boyu gidermekte zorlanacağız çünkü ihtiyaca göre fakülte açmadınız yani "her ile bir üniversite" ya sonucu, nerede görev yapacak? Türkiye Adalet Akademisinin eğitim kadrosunu, buraları güçlendireceğiz. Hâkimlerin terfilerinde Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine uyup uymamanın önemli bir unsur olduğunu göstereceğiz. Görevi kötüye kullanma suretiyle AİHM'e ya da Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan hâkimlere, vermiş oldukları zarar ve ziyanı rücu edeceğiz. Değerli arkadaşlar, hep söylüyorsunuz, olmaz; iddia makamı ile savunma makamı eşit durumda olacak, mahkemelerde aynı yerde oturacağız. Burada, Anayasa Mahkemesinin yapısını, YSK'nin yapısını güçlendireceğiz. Çoklu baro saçmalığına son vereceğiz. Say say bitmez.
Türkiye'ye çok ağır tahribatlar verdiniz. Biz milletimize söz veriyoruz, güzel günler bizi bekliyor. Muhakkak başaracağız, el birliğiyle başaracağız diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.