| Konu: | İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 27.03.2023 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yedinci yargı reformu paketiyle ilgili grubum adına söz aldım. Görüşlerimi, özellikle birinci bölümle ilgili görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Yasayla ilgili genel bir değerlendirme yapacağım. Daha sonra bunun bir yargı reformu olarak adlandırılıp adlandırılamayacağına ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Şimdi, bu yasa teklifinin içerisinde gerçekten desteklenebilecek, içerik olarak doğru olan düzenlemeler var mı? Var. Peki, bu yargı reformu olarak adlandırılabilir mi? Asla, hiçbir şekilde kimse bu düzenlemeye "yargı reformu" dememeli. Eğer bu düzenlemeye "yargı reformu" derseniz Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulduğu günden bu yana yaptığı her değişikliği reform olarak adlandırabilirsiniz. Dolayısıyla, bu teklif reform olarak nitelendirilebilecek bir teklif değil, büyük bir bölümü teknik düzenlemeleri içeriyor. Bir tanesi şu, diyorsunuz ki...
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - "Yargı paketi" dedik, "yargı reformu" demedik.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Yargı reformunun bir parçası değil mi Başkan?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - "Yargı paketi" dedik ama...
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Ama yargı reformunun parçası olarak anlatıyorsunuz. Bir yargı paketi, elbette, hepsini yargı paketi olarak getiriyorsunuz.
Şimdi, bir tanesi şu, diyorsunuz ki: "Biz uyuşturucuyla mücadele ediyoruz, bu konuda yeni bir adım atıyoruz." Ne yapıyorsunuz? Yeni bazı uyuşturucu maddelerin satılmasını, kullanılmasını, ticaretini de Ceza Yasası kapsamına alacaksanız. Yanlış mı? Doğru, doğru bir düzenleme, yanlış değil. Ama buna karşı getirdiğiniz önlem şu, hâlâ uyuşturucuyla mücadele için elinizde tek bir tane çözüm olduğunu düşünüyorsunuz: Cezaları yarı oranında artırmak. Bu biçimde uyuşturucuyla mücadele edilemeyeceğini dünyada herkes biliyor, bir tek Adalet ve Kalkınma Partisi bilmiyor. Kaldı ki çok daha ağır cezalar, çok daha ağır yaptırımlar varken bile Türkiye'de yaygın biçimde uyuşturucu kullanılıyordu, yaygın biçimde uyuşturucu ticareti yapılıyordu. Burada pek çok arkadaş bilir, devlet güvenlik mahkemelerinde yargılanıyorlardı; eroin ticaretiyle, kokain ticaretiyle uğraşanlar idam cezası gerektiren bir suçlamayla yargılanıyordu. Peki, bu kadar ağır cezaların olduğu dönemde bile Türkiye'de uyuşturucu kullanımı azaldı mı? Azalmadı. Uyuşturucu ticareti azaldı mı? Azalmadı. Tam tersine şu anda Türkiye dünyanın neredeyse uyuşturucu ticaret ağının merkezlerinden biri olarak görülüyor.
Daha önce komisyonlarda defalarca söyledim, bu kürsüde söyledim; 8 bin kilometre öteden, Kolombiya'dan, Güney Amerika'dan gelen uyuşturucu bütün Akdeniz'i dolaştıktan sonra Türkiye'ye geliyor ve Türkiye üzerinden Avrupa pazarına dağıtılıyor. Nasıl yapılabiliyor bu? Demek ki Türkiye'de bunun ticaretinin yapılabilmesinin hâlâ öbür Avrupa ülkelerinden daha kolay olduğunu düşünüyor olmalı ki uyuşturucu kartelleri, bunlar Türkiye'de cirit atıyorlar. "Uyuşturucu kartelleri" derken bunu bilinçli olarak söylüyorum. Bakın, Türkiye'de bu işle uğraşanlardan söz etmiyorum; dünyanın dört bir yanında kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronları teker teker Türkiye'de bulunuyor, ya gözaltına alınıyorlar ya tutuklanıyorlar, o da Türkiye'deki bir kavga, bir çatışma nedeniyle, yoksa gelip Türkiye'de yaşıyor olmalarına, Türkiye'de yerleşiyor olmalarına kesinlikle ne Emniyet Genel Müdürlüğü ne de İçişleri Bakanlığı bir bütün olarak karşı çıkmıyor.
Yani özetle şunu söyleyeyim bu uyuşturucu ticaretiyle ilgili olarak: "Cezaları artırıyoruz, mücadele ediyoruz." diyorsunuz ama bunun inandırıcı olmadığını düşünüyorum. İstediğiniz kadar bu biçimde cezaları artırın, uyuşturucu trafiğinin üssü hâline getirmiştir bu siyasi iktidar Türkiye'yi; nokta.
Getirdiğiniz bir başka düzenleme, 2'nci düzenleme şu: İcra ve İflas Kanunu'nda bazı düzenlemeler yapıyorsunuz. Bunlar da teknik olarak yanlış şeyler değil yani özellikle konut dokunulmazlığı açısından yargı kararı gerekecek. Yine "Bundan sonra insanların hacze konu alacaklarından daha fazlası haczedilemeyecek." diyorsunuz. Bu düzenlemeler de teorik olarak yanlış değil ama gerçekten asıl sorun şu: Türkiye'de her hane borçlu hâle getirilmiş durumda, icra dosyaları iş yapılamaz hâle gelmiş durumda, 20 milyonun üzerinde icra takibi olduğundan söz ediliyor. Sadece bunu yaparak Türkiye'deki icra sorununun çözülemeyeceğini düşünüyoruz.
Bir diğer değişiklik şu: Avukatlık Kanunu'nda değişiklik yapıyorsunuz. Avukatlık Kanunu'nda değiştirilmesi gereken çok şey var ama siz sadece bir tanesini değiştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Mesleğe yeni başlayanlar için kredi koşulları sağlayacağız, mesleğinin başındaki avukatlara borç vereceğiz." Yani avukatlar için uygun gördüğünüz reform da onlara uzun vadeli, düşük faizli borç vermek. Evet, sizce avukatların en büyük sorunu mesleğinin başında borçlu hâle getirmekmiş.
Arabuluculuk Yasası'nda, Türk Ticaret Yasası'nda ve Çocuk Koruma Kanunu'na ilişkin bazı düzenlemeler yapıyorsunuz. Belki bu yasadaki en değerli, en önemli düzenlemelerden bir tanesi: Özellikle hasta çocukların, ağır hastalık geçiren çocukların ebeveynlerinin, anne ve babalarının hükümlü de olsa bir biçimde tahliyelerinin önünü açacak bir düzenleme yapıyorsunuz. Kesinlikle bu düzenlemeyi destekliyoruz. Böyle bir düzenleme yapılması için muhalefet partileri çok büyük kampanyalar yürüttü. Bugüne nasıl geldiğimizi herkes biliyor. Sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi, ortağıyla beraber bu konuda bir değişiklik yapmak zorunda kaldı ama özü itibarıyla yanlış bir düzenleme değil. Ben bunu da muhalefetin başarısı olarak görüyorum. Bu düzenlemeyi iktidarlarının son gününde bile olsa yapmalarının tek amacı var: Buna daha fazla direnç gösteremediler.
Türkiye'de, evet, çocukları hastalıkla cebelleşen hükümlü ve tutuklular var ve bunların çocuklarına kavuşması gerektiğini hepimiz söylüyoruz ama asıl sorun şu: Şu anda cezaevlerinde gerçekten yaşam savaşı veren 1.517 hasta mahpus var ve bunlardan 651'i, emin olun, belki cezaevinde yaşamını yitirecek kadar ağır bir hastalıkla karşı karşıya. Daha bugün bir hasta tutsak yine yaşamını yitirdi.
Bakın, sadece 2022 yılında 76 hasta mahpus yaşamını yitirmiş. Bunun ismi, resmî olarak değilse bile fiilî olarak idam cezası uygulanmasıdır. Eğer yaşamının son anına gelmiş bir mahpusun, bir tutuklunun, bir hükümlünün son günlerini ailesiyle, sevdikleriyle geçirmesine izin vermiyorsanız bunun bir tek adı vardır: O insanı idama mahkûm etmektir. Bu siyasi iktidar fiilen uzunca bir süredir bunu yapıyor. Adli Tıp Kurumu gerçekten bu konuda korkunç raporlar veriyor veya Adli Tıp Kurumu raporlarının önemli bir kısmıyla da tekrar tekrar, tekrar tekrar, yeniden o hasta mahpusları cezaevine göndererek, serbest bırakılmamaları için Adalet Bakanlığı âdeta her yolu deniyor.
Eğer bir kalıcı çözüm bulmak istiyorsanız -bu siyasi iktidarın bu saatten sonra bunu yapacağını düşünmüyorum ama Parlamentonun yeni gelecek üyelerinin yapması gereken ilk işlerden bir tanesi cezaevlerindeki bu ağır soruna son vermek olmalı- hasta mahpuslar bir an önce serbest bırakılmalı; yaşamlarının son günlerini aileleriyle, sevdikleriyle geçirebilmeli diyorum.
Bir diğer düzenleme şu, teklif sahipleri diyor ki: "Biz Anayasa Mahkemesinin kararları uyarınca Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 193, 231 ve 308/A maddelerini değiştiriyoruz." Şimdi, sanırsınız ki Anayasa Mahkemesi kararlarına gerçekten saygılı bir siyasi iktidar var. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması için yasaları değiştirecek kadar ciddi bir siyasi iktidar var karşımızda, bugün de bunun gereğini yerine getiriyoruz. Oysa bu ülkede siyasi iktidarı temsil eden Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Bakanlarınız başta olmak üzere onlarca milletvekiliniz Anayasa Mahkemesini doğrudan hedef alan açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı "Ben Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymak zorunda mıyım, ben saygı duymuyorum." dedi. İçişleri Bakanı "Ben Anayasa Mahkemesi kararlarının gereğini yerine getirmek zorunda mıyım, ben Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyorum." dedi. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararlarını sadece siyasi saiklerle uygulamadığı konusunda tescilli bir siyasi iktidar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en az 2 tane başvuruda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18'inci maddesini uygulamadığı yönünde kararı var. Dolayısıyla, bu siyasi iktidar Anayasa Mahkemesi kararlarına da uymayan bir siyasi iktidardır. Bu düzenleme de AYM kararlarına uyulması anlamına gelmiyor diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.