GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:85
Tarih:05.04.2023

HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.

Genel Kurul ve değerli halkımız; depremde yitirdiğimiz canlarımızı bir kez daha anıyorum ancak depremden canını kurtaran halkımızın da hâlâ acı çekmeye devam ettiğini çok net olarak görüyoruz. Maalesef, iktidar deprem sırasında gösterdiği performansı devam ettiriyor; depremde halkımızı kurtarmak için değil yardımları engellemek için çalışma yürütmüştü, şimdi de yine Samandağ'da bunun çok acı bir örneğini görüyoruz, yaşıyoruz.

Samandağ'da depremin enkazları kaldırılırken asbestli molozlar halkı ve doğayı zehirlemeye devam ediyor ve halk bu zehirleme politikasına, çalışmalarına "Hayır." derken yani "Depremden canımızı kurtardık, şimdi de asbestle zehirlenmek istemiyoruz." demeye çalışırken dün jandarma tarafından müdahaleye maruz kaldı ve halk gözaltına alındı, bugün adliyeye çıkmayı bekliyor ve halkımız "Buradayız, vazgeçmiyoruz ve gitmiyoruz." demeye devam ediyor. Halkımız depremin yaralarını sarmaya çalışırken bir taraftan da canına kastedenlere karşı da sesini yükseltmeye devam ediyor.

Yine, Muğla Deştin'de halk yıllardır çimento fabrikasına karşı mücadele ediyor. Çimento fabrikası deyip geçmemek lazım; ülkeyi bir betona çeviren, bu beton politikasıyla insanları ve doğayı zehirleyen, katleden devlet siyasetine karşı, iktidar siyasetine karşı "Hayır." demiş oluyor aslında; "Bizim çimentoya değil yaşam alanlarına ihtiyacımız var." demeye devam ediyor. Halk dünden beri Deştin'de nöbette ve nöbet eyleminde tüm halkımıza çağrı yapıyorlar: "Gelin, nöbetimize katılın ve bu betonculardan hep birlikte kurtulalım." demeye çalışıyorlar.

Evet, bütün bunları yapan saray suç ittifakı yüzde 1'in iktidarıdır. Yüzde 1'in ekonomisi ve iktidarı tüm bunları bir marifet gibi hızla yapmaya devam ediyor. AKP bir şirketler koalisyonu, dolayısıyla da şirketler ne istiyorsa, sermaye ne istiyorsa onu emir telakki etmeye devam ediyor. Milyonlarca yoksul ise seccade edebiyatıyla, hamaset edebiyatıyla, vatan, millet, din edebiyatıyla yedeklenmeye, ikna edilmeye çalışılıyor; aslında zehirlenmeye çalışılıyorlar.

Başkanlık modeli tam da bu ihtiyaçtan çıktı. Başkanlık modeli sadece AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın hezeyanlarından ibaret değildir. Başkanlık modeli uluslararası ve yerli sermayenin talebi üzerine gelmiştir, amacı da daha hızlı sömürü, daha hızlı talan, daha hızlı halk ve doğa düşmanı politikaların hayata geçirilmesidir.

Burada, bütün bu politikalarda gördüğümüz en temel sonuç, yüzde 1'in iktidarı AKP-MHP koalisyonunun milyonlarca işçiyi ve emekçiyi açlığa, yoksulluğa mahkûm etmesidir. İş cinayetleri, güvencesizlik, taşeron çalışma ve sendikasızlaştırma politikası sermayenin talebidir. Sermaye daha çok kazansın diye işçiler ve emekçiler açlığa, yoksulluğa, örgütsüzlüğe mahkûm ediliyorlar. Doğa talanı daha hızlı gerçekleşsin diye bütün bunlar yapılıyor. Yoksul, emekçi köylülük açlığa mahkûm ediliyor, göçe mahkûm ediliyor ve köyünden, tarımından koparılarak kentlerde ölüme mahkûm ediliyor, depremlere mahkûm ediliyorlar. Ne için? Uluslararası sermaye, şirketler tarıma el koysun diye bütün bunlar yapılıyor.

Açlığın, yoksulluğun, talanın sebebi doğal fıtrat değildir, kader değildir; bunun tek sebebi hırsızlar daha çok çalsınlar diyedir, şirketler daha çok kâr etsin diyedir, bankalar daha çok kâr etsin diyedir; köylülerin ürününe el koymanın sebebi şirketlerin talepleridir. Küçük esnaf, uluslararası şirketler daha çok kâr etsin diye iflasa mahkûm bırakılıyorlar. Yani bir taraftan zenginlerin siyaseti var, bir taraftan da bu siyasetin altında inim inim inleyen milyonlarca işçi ve emekçi var. Yani ne olmuş oluyor böylece? Yoksullar ezilirken zenginler kâr ediyorlarsa o zaman şudur: Zenginler kendi siyasetini yapıyorlar, kendi örgütlenmelerini yapıyorlar, karşılarındakini örgütsüzleştirmeye çalışıyorlar ve o zaman yoksullar da kendi siyasetlerini yapmak zorundadırlar. Zenginler kendi siyasetlerini yaparak zenginleşiyorlarsa yoksullar da yoksulluğun sorumlusu olanlardan hesap sorma siyasetini yapmak zorundadırlar; biz başından itibaren bunu söylemeye çalışıyoruz. Kutsal görülen tüm değerlerin istismarından ibaret olan bu siyasete karşı kendi siyasetimizi yapacağız. İktidar bütün bunları yaparken yoksulların temsilcileri olan bizleri, devrimcileri, sosyalistleri, yurtseverleri düşmanlaştırma siyasetini yapmaya çalışıyor çünkü yüzde 1'in yani bir avuç kan emicinin kendi ceplerini doldurma siyasetini tüm yoksulların siyasetiymiş gibi gösterme becerisini uygulamaya çalışıyorlar. Tarih boyunca buna tanık olduk; nerede bir isyan, nerede bir hak arama mücadelesi varsa bu mücadele bu biçimde kriminalize edilmeye, ötekileştirilmeye, düşmanlaştırılmaya çalışıldı ve bütün bunlar da yerlilik, millîlik, vatanseverlik ve benzeri hamaset üzerinden yürütüldü. Bir avuç hırsızın, soyguncunun, talancının, sermayedarın siyasetine karşı kendi siyasetimizi örgütleyebiliriz. Bu, kader değildir, buna pekâlâ "Dur!" diyebiliriz; buna "Dur!" demek için de bizim gücümüz var, buna vasfımız var; bunun için elimizden gelen neyse bunu yapmaya kalktığımızda bu durumu engellemek için her türlü koşul müsaittir.

Evet, seçimlere bu konjonktürde gidiyoruz. Seçim siyaseti dar tartışmalara, kısır tartışmalara daraltılmaya çalışılıyor. İşte, burada yoksulların, işçilerin ve emekçilerin, ezilen halklarımızın dikkat etmesi gereken, kendi tutumunu örgütlemesi gereken nokta tam olarak burasıdır. İşte, HDP bu yüzden susturulmaya çalışıldı, HDP bu yüzden engellenmeye çalışıldı. Bu ülkedeki devrimciler, sosyalistler bu yüzden cezaevlerine atılmaya çalışılıyor ama her şeye rağmen halkımız direniyor; devrimciler, sosyalistler ve yurtseverler de direnmeye devam ediyorlar ve aynı zamanda direnmek de yetmez, kurucu bir siyaseti inşa etmeye çalışıyoruz. Tam da burada Yeşil Sol Partiyi halklarımız bu ülkenin, bu coğrafyanın işçileri, emekçileri iyi görmelidir, iyi tanımalıdır. Yeşil Sol Parti sizlerin partisidir, Yeşil Sol Parti yoksulların partisidir; işçilerin, emekçilerin partisidir, demokratların partisidir; özgürlük isteyenlerin, adalet isteyenlerin partisidir. Yeşil Sol Parti etrafında kenetlenmek sadece bir seçim politikası değildir, geleceği kazanma politikasıdır; faşizme karşı, kapitalizme karşı, emperyalizme karşı mücadelenin bir ayağıdır. İşte, gelin, hep birlikte bu mücadeleyi yükseltelim, Yeşil Sol Parti etrafında kenetlenelim; açlığa, yoksulluğa, sömürüye "Dur!" demenin mücadelesini yükseltelim diyoruz. Yeşil Sol Parti etrafında bir kez daha kenetlenme çağrısı yapıyorum.

Tüm halkımıza sevgilerimi selamlarımı iletiyorum ve başarılar diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)