GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:85
Tarih:05.04.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

2018 Genel Seçimi'nden sonra yürürlüğe giren partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilemeyen ama idare edilen bir devrin yani 27'nci Yasama Döneminin sonuna geldiğimizi buradan herkese hatırlatıyorum.

Bu beş yıllık süreç, ülkemiz ve milletimiz adına yaşadığımız bu siyasi, ekonomik ve bürokratik çöküş bize göstermiştir ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, bir anayasal düzen olarak en başından itibaren tek bir muayyen amaca yönelik olarak hazırlanmıştır. O amaç da milletin menfaatleri için devletin işleyişini tahkim etmek değil, millete ait olan egemenliği tek bir kişinin uhdesinde şahsileştirmek olmuştur.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte egemenlik nasıl şahsileştirilmiştir, onu bir düşünelim isterseniz. Kararnamelerle yasama faaliyetlerini akim bırakarak, geniş atama yetkileriyle yargıyı taraflı ve bağımlı hâle getirerek, yürütmedeki tüm siyasi gücü tek bir elde toplayarak, iktidarı bir kişinin aklına, heveslerine ve kararlarına terk ederek. Bunların hepsi, bilindiği gibi, sistemden kaynaklı bir zaaf olarak tartışmasız bir biçimde karşımızda duruyor.

Bugün Türk siyaset kurumunda yaygın bir yanlış algı var. Sanki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle lağvedilen Başbakanlık kurumunun yetkileri Cumhurbaşkanına aktarılmış ve sanki devletin kuruluşundan itibaren silsile hâlinde görev yapan hükûmetler dönemi artık son bulmuş gibi büyük bir yanılgıyla karşı karşıya bırakılıyoruz. Oysa, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte Başbakanın değil, Başbakanın da içinde olduğu Bakanlar Kurulunun tüm yetkileri Cumhurbaşkanına devredilmiştir. O hâlde, bu yönüyle partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde Cumhurbaşkanı, tek kişilik bir hükûmet olma vasfını devam ettirmiş oluyor.

Peki, bu siyasal sistemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27'nci Döneminde 65'inci Hükûmeti hiç göreniniz var mı? Gazi Meclisin çatısı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, eleştirilen Hükûmeti temsilen cevap verme yetkisini haiz bir Hükûmet üyesi var mı? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yalnızca Meclisin yetkilerini, fonksiyonlarını paralize etmemiş, aynı zamanda onu muhatapsız da bırakmıştır.

Türk milletinin iradesiyle seçilmiş Türkiye Büyük Millet Meclisinin muhatabı, yalnızca bütçe dönemlerinde ortaya çıkan, kıymeti bir kalemin ucundaki mürekkepten ibaret olan atanmış bürokratlar değildir ve olmamalıdır.

27'nci Dönemi artık kapatıyoruz ve eminiz ki bundan sonraki Parlamento böyle olmayacaktır. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin olanca hoyratlığı, kural ve kaide tanımazlığıyla geçen bu yasama döneminde iktidar partisinin yasama faaliyetleri ve kanun yapma tekniği bizatihi bu Gazi Meclisin manevi şahsına ve büyüklüğüne hiç yakışmamıştır.

Bütün bir yasama döneminde, birkaç teklif istisna olmak üzere, hemen hemen hiçbir kanun teklifinin tali komisyonlarda görüşülmesine dahi müsaade etmediniz. Hükûmetin bu acele kanunlaştırma hevesiyle tali komisyonları çalıştırmaması, baypas etmesi, ilgili ihtisas komisyonlarının muhatap bile alınmaması düpedüz bir devlet yönetme ciddiyetsizliğidir çünkü bu uygulamadaki amaç, kanun tekliflerini geliştiren ve milletvekillerinin incelemesine açan bir yasama süreci değil, hızlandırılmış bir onama sürecidir.

Hatırlar mısınız, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini getirirken millete bir söz vermiştiniz ve demiştiniz ki: "Yeni sistemle birlikte yürütme organı kanun tasarısı hazırlamayacak, kanunu da milletvekilleri hazırlayacak." Bugüne kadar iktidar partisinin imzalarıyla tam 307 kanun teklifi Meclisimizin Genel Kurulunda görüşüldü ve kanunlaştı. Allah'ın bildiğini Allah aşkına kuldan saklamayın, sarayın bildiğini de milletten saklamayın; çıkın ve açık yüreklilikle cevap verin, bu kanunların kaçı gerçekten de imzacı milletvekilleri tarafından hazırlanmıştır? Herkes biliyor, sizler de biliyorsunuz; kanunlar milletvekilleri tarafından hazırlanması gerekirken saray bürokratları tarafından hazırlanmış ve Gazi Meclisin Genel Kuruluna sunulmuştur. Kanun tekliflerini sadece imzalamak ve "torba yasa" adı altında önümüze koymak bir yasama faaliyeti sayılamaz; bu, olsa olsa siyasi noterlik anlamına gelir. İstiklal mücadelesinde muzaffer olmuş, devlet kurmuş bu Gazi Meclis siyasal iktidarın noteri gibi görülmemeli ve tarafınızdan saygı görmeliydi.

Gerek komisyonlarda ve gerekse Genel Kurulda, iktidar partisinin temsilcileri -ki iktidar partisi diyorum, aslında Meclisin 1'inci partisinin temsilcileri- millet iradesinin en iyi şekilde tecelli ettirilmesi için çalışmak yerine, önlerine konulan kanun metninin tek bir noktasını ve virgülünü değiştirmemek için mücadele vermiştir; muhalefet partilerinin kanun tekliflerinin gündeme alınmasını engellemek için de mücadele vermiştir. Öyle ki 27'nci Yasama Döneminde Meclisimize 5.317 kanun teklifi sunulmuş ancak bunların içinden muhalefete ait olan ve kanunlaşan bir tek kanun teklifinden bile bahsedebilmek mümkün değildir. Böyle bir mücadele anlamlı olmadığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihine ve onu kuran Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabetine yakışmamaktadır çünkü cumhuriyet ve demokrasi tartışmayı, uzlaşmayı, istişareyi, itiraz etmeyi ve nihayetinde Türk milleti için daima en güzeli, en doğruyu, en iyiyi bulmayı hedeflemiştir, tek adamın iradesine ve sarayın talimatlarına mutlak bir itaatle teslim olmayı değil.

Değerli milletvekilleri, 27'nci Dönemin sonunda Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle geçen yaklaşık beş yılın ardından iktidar namına bir durum muhakemesi yapıldığında Hükûmet ile millet, vaat ile gerçek arasındaki mesafe ortaya çıkacaktır. "Büyük Türkiye" "büyük güç" "hedef 2023" dediniz, 2018 yılında seçim beyannamenizde Türkiye'ye de çok şeyler vaat ettiniz. Mesela, 2023 itibarıyla Türkiye'de kişi başına düşen millî gelirimiz 25 bin dolar olacaktı, ihracatımız rekor üstüne rekor kıracak ve bu yıl itibarıyla 500 milyar dolara ulaşacaktı, dış ticaret hacmimiz de 1 trilyon dolara varacaktı. Mesela, enflasyon tek haneye inecek, işsizlik oranı yüzde 5'lere düşecekti, Türkiye'nin dünya ekonomisinden aldığı pay yüzde 1,5'e yükselecekti; Türkiye tarımsal üretimde rekor kıracak, dünyanın tahıl ambarına, tarım merkezine dönüşecekti. Yine, mesela, ilkokuldan üniversiteye öğrencilerimizin yurt sorunu tamamen tarafınızdan çözülecekti, genç işsizlik oranı kalıcı bir şekilde düşürülecekti. Mesela, Edirne'den Kars'a, İzmir'den Diyarbakır'a, Trabzon'dan Adana'ya, Urfa'dan Antalya'ya yüksek hızlı tren hatları inşa edilmiş olacaktı ve yine, mesela, Türkiye bölgenin en ileri demokrasisi olacak, kişi hak ve hürriyetleri ileri standartlara kavuşacak, yargı tarafsız ve bağımsız hâle getirilecekti. Bu dediklerinizin yarısına bile ulaşamadınız, ayrıca birçok konuda çeyrek asır geriye gittiniz. Peki, geldiğimiz noktada ne oldu? Beş yılda memleketi öyle bir yıkıma ve çöküşe sürüklediniz ki ben muhalefet partisinin bir temsilcisi olarak bu iddialarınızı tek tek çürütmeye, aşikâr olanı da ifşa etmeye gerek bile duymuyorum.

İktidar partisinin muhterem milletvekilleri, 2023 hedefleriniz istisnasız olarak -derler ya- hepsi yalan oldu. 2018 yılındaki beyannameniz Argana'nın yazdığı tiyatro piyesi gibi yalannameye dönüştü. Adalet ve Kalkınma Partisinin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili en büyük vaatlerinden biri de defalarca bu kürsüden dile getirdiğiniz gibi siyasi istikrar tanımlamasıydı. 2018 yılında istikrar vaadiyle getirilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kabinesi Resmî Gazete'de yayınlanarak göreve başladı. Daha bir dönem tamamlamadan, atanan bakanların yüzde 40'ı ya görevden alındı ya da görevden affını istedi. İradenin sadakate, tercihlerin itaate teslim edildiği bir siyasal sistemde, tek taraflı bir irade beyanı olan istifa ise bunca hataya ve yıkıma rağmen bir kere bile gerçekleşmedi. Öyle anlıyoruz ki Hükûmet "siyasi istikrar" kavramının muhtevasını maalesef ve maatteessüf hiç idrak edememiş. Tek bir kişi tarafından sürekli ve mutlak şekilde yönetilmek siyasi istikrar değil, istibdattır. 27'nci Yasama Döneminde tek adam yerinde kalsa da ekonomi politikası kabul edin istikrarsızdı, tarım politikası yetersizdi, dış politika neredeyse yönetilemeyecek hâle getirilmişti; vaatler ve icraatlar, beklentiler ile sonuçlar birbiriyle çelişen boyutlara ulaşmıştı. Bugün geldiğimiz noktada, iktidar sahipleri dahi tam ve kâmil biçimde idrak etmiştir ki Türkiye bu ucube sistemle artık yönetilemez.

Salt muhalefet eleştirisinin ötesine geçerek ifade ediyoruz; yalnızca özne ve obje arasındaki ilişkiye değil bütüne, kontekste bakarak söylüyoruz: Türkiye'yi sürüklediğiniz sorunların yegâne sebebi Hükûmetinizin liyakatsiz ve iş bilmez bir iktidar olmasıdır. Devlet krizinin ve ekonomik çöküşün yegâne sebebi, iktidarda bulunma vasfının verdiği yetkileri kötüye kullanmanız ve yanlış politikalarınızda inatla ısrarcı olmanızdır. Tüm bu yanlış politikalar ve uygulamalar aslında sebep değil sonuçtur. Ekonomide, hukukta, eğitimde, istihdamda, tarımda, dış politikada, bürokraside ve sivil toplumda, siyasi, sosyal, ekonomik her alanda, zamanda, uzamda sorunumuz hem liyakatsizlik, bununla beraber, aynı zamanda da bir sistem sorunudur. Sorunumuz, milleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının siyasallaştırılması, devlet ile millet arasındaki bağın koparılması, devlet idaresinin bir kişinin insafına ve iradesine terk edilmesi sorunudur. Bütün bir yasama dönemi boyunca kuvvetle ve defaatle ortaya koyduğumuz bu argüman, geldiğimiz noktada yalnızca muhalefet partileri ve halkımız tarafından değil, pek çok iktidar partisi mensubu tarafından da irade beyan edemeseler dahi haklı bulunmuştur.

27'nci Yasama Dönemi yani beş yıllık bu siyasi devir iktidarı değil muhalefeti alenen haklı çıkarmıştır. İşte, bu sebeple, Meclisin 27'nci Dönemi iktidarın çalışmalarıyla değil muhalefetin siyasi mücadelesi ve icraatlarıyla anılacaktır. Biz İYİ Parti olarak milletin iradesinin tecellisiyle "milletin vekilleri" sıfatını haiz olduğumuz günden beri bu çatı altında yalnız ve ancak bize bu görevi tevdi eden milletimizin ve memleketimizin gerçeklerini konuştuk; yalnız ve ancak Türk milletinin çıkarlarından ve menfaatlerinden taraf olduk. Bu doğrultuda, İYİ Parti Grubu, 27'nci Yasama Döneminde milletimizin sesine ses, iradesine ram olmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde cansiparane mücadele etmiştir. Emeği geçen tüm milletvekili arkadaşlarıma huzurunuzda teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum, grup personelimize ve danışmanlarımıza da buradan teşekkürlerimi bildiriyorum. Bundan sonraki merhalelerde en büyük hedefimiz Türkiye'yi hızla bu çağ dışı sistemden kurtarmak ve kuvvetler ayrılığına dayalı bir demokrasiyi hayata geçirmek olacaktır. Çünkü biz inanıyoruz ki Türkiye'de siyaset kurumunun müspet yapısal dönüşümü kuvvetler ayrılığına dayanan, yürütmenin gücünü sınırlayan, denge ve denetlemeyi teminat altına alan güçlendirilmiş parlamenter sistemin inşasıyla mümkün olacaktır. İYİ Partinin ortaya koyduğu bu vizyon geçmişin devamı değil, yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Biz bu ucube sistemi değiştirmeye, bir İYİ Parti projesi olarak başlayan iyileştirilmiş, güçlendirilmiş parlamenter sistemi inşa etmeye talip ve kararlıyız.

Değerli milletvekilleri, bundan tam yüz sene önce Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin oyuyla seçilen Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde yani bu kürsüde yaptığı konuşmanın sonunda şöyle dedi: "Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır." Biz de bugün devletin kurucu iradesinin günümüzdeki mirasçıları olarak partimizin milliyetçi, demokrat, kalkınmacı umdelerini de ortaya koyarak aynı millî şuur ve aynı istek ve inançla dile getiriyoruz ki İYİ Parti iktidarında Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.

Bize göre devlet istinat ettiği milleti huzur ve refah içinde yaşatmakla ve tarihin kendisine yüklediği misyonu gerçekleştirmekle mükelleftir. Hükûmet bu raddeden sonra ister Türkiye'yi sürüklemek istediği karanlığın ve yıkımın kıyısında oyalansın dursun isterse kalan sayılı günlerinde kendini "eski Türkiye" "yeni Türkiye" gibi masallarla avutmaya devam etsin, bizim kurtuluştan kuruluşa, kuruluştan yükselişe "büyük Türkiye" ülkümüz bakidir ve mutlaka muzaffer olacaktır. Çoğu gitti, azı kaldı; milletimizi hak ettiği Türkiye'ye kavuşturma yolunda yürüttüğümüz mücadelede Cenab-ı Hak yâr ve yardımcımız olsun.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum, hepinize hürmetlerimi sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)