| Konu: | 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 05.04.2023 |
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 437 sıra sayılı 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle bütün avukatlarımızın Avukatlar Günü'nü kutluyorum.
Konuşmama başlarken öncelikle 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız deprem felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza da şifalar diliyorum.
Bugün ülkemizde var olan şehirler ve yerleşim alanları tarihsel yerleşim yerleri olduğundan kuruldukları dönemin anlayış, bilgi ve yapı teknikleriyle şekillenmişlerdir. Zamanla yerleşim yerleri büyüdükçe tarım arazilerine ve ovalara doğru kaydığı görülmektedir. Kuruldukları dönemde fay hatları bilgisi olmadığından fay hatları üzerine gelen yerleşim birimleri de mevcuttur. Bu hatalı yerleşim, ihmaller ve eksiklikler nedeniyle meydana gelen afetler bölge insanını doğrudan etkilemektedir. Binaların yıkılması, tarımsal üretim ve sanayi üretimi ile ticaretin durması ve temel ihtiyaçlar karşılanamaz hâle gelmesine rağmen deprem sonrası barınma en büyük sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunu ortadan kaldırmak amacıyla depremzedelerin geçici barınma ihtiyaçları karşılanmış, kalıcı konutların yapımına da hızla başlanmıştır. Bu kanun teklifi de yapılan çalışmaların yol haritası ve oluşturulacak yerleşim yerlerinde meydana gelebilecek sorunları gidermeye hizmet edecektir.
Daha önceki konuşmalarımda üzerinde önemle durduğum, Milliyetçi Hareket Partisinin afetlere karşı önlem olarak sunduğu dirençli şehirler oluşturulması gerekliliği bugün deprem bölgesinde hayata geçirilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat kendi ifadeleriyle dirençli şehirler oluşturulacağını söylemeleri büyük önem taşımaktadır. "Dirençli kentler" ifadesi, jeolojik etütlerden başlar, altyapının her türlü afetlere karşı dayanıklı olmasıyla devam eder ve binaların bu risklere karşı dayanıklılığıyla vatandaşın güvenli ve huzurlu bir şekilde hayatını sürdürmesini amaçlar. Şehri çok boyutlu olarak ele alan dirençli şehir inşası, yeşil alanlardan hava koridorlarına, ısı adalarının bertarafına, su tasarrufuna, yağmur suyu hasadına ve Sıfır Atık Kampanyası dâhil tüm sorunların ortadan kalktığı bir planlamayı sunar. Bunların tamamının oluşturulması için de düzenlemeler gereklidir ve bu düzenlemeler bu kanun teklifiyle hayata geçirilebilecektir.
Kentsel dirençlilik, kentsel sistemlerin tüm paydaşlarıyla birlikte, kentler üzerinde baskı yaratan her türlü stres ve şoklarla mücadele edebilme, bunlara olumlu uyum sağlayabilme, belediye hizmetlerinin bu sırada sürdürülebilirliğini sağlama, afet sonrası güvenlik, barınma, beslenme ve üretime ilişkin beşerî şartları hızla iyileştirebilme ve dönüştürebilme yeteneğidir. Bir diğer tanımla, dirençli şehir, şehirdeki tüm paydaşların beklenen veya beklenmeyen, kaynağı ne olursa olsun ortaya çıkan herhangi bir risk, tehlike veya krizle başa çıkabilme, uyum sağlama ve büyüme kapasitesine sistemin tehdit veya baskı olarak algıladığı durumları bertaraf ve kontrol etme, her koşulda fonksiyonlarını sürdürme kapasitesine sahip şehirlerdir. Kentsel dirençliliğe sahip şehirler, değişen şartlar karşısında kendisini yeni duruma göre dönüştürebilen, değiştirebilen ve geliştirebilen şehirler olup ekonomik, kurumsal, çevresel ve sosyal alanlarda fonksiyonlarını devam ettirebilen, buna hazırlıklarını sürekli geliştiren şehirlerdir. Önemli olan, bir kentin kendi gücünü, kapasitesini, sınırlarını ve zorluklarını iyi tanıması ve buna karşı hazırlıklarını çok paydaşlı iş birliğiyle çözme yoluna gitmesidir.
TOKİ, kalıcı konutların düzenlenmesini yetkinlikle planlamakta ve gerekli tecrübeye sahip bir kuruluş olarak faaliyet göstermektedir. TOKİ, bu uygulamaları, Elâzığ ve İzmir depremlerinden, Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinde ve Giresun Dereli'de meydana gelen sellerden ve ülkemizde meydana gelen yangınlardan sonra afet bölgelerinde başarıyla uygulamıştır. Ayrıca, deprem bölgesinde yapmış olduğu binaların hasarsızlığı TOKİ'nin referansı olarak karşımızdadır. Aynı zamanda "dirençli şehir" anlayışıyla Hükûmetin kırsal alanları planlaması çok büyük önem taşımaktadır, bu sayede hem köylerde yaşayan vatandaşlarımızın güvenliği sağlanırken hem de hayvanları güvence altına alınmaktadır.
Köylerde yapılacak çalışmalarda kırsalda sorunların tümünü çözebilecek durumda olan Milliyetçi Hareket Partisinin "dirençli tarım kentleri" önerisi değerlendirilmelidir; böylece, sadece afetlere karşı güvenliği sağlamanın yanında kırsal kalkınmaya destek de sağlanabilecektir.
Tüm bunlar yapılırken ülkemizin tamamında geçici barınma alanları için seçilen arazilerin içme ve kullanma suyuna yakın, eğimli, zemin çamurlaşması olmayan, her bin kişi için 3-4 hektar alan şeklinde belirlenerek düzenlenmesi gerekmektedir. Bu geçici yerleşim alanlarının belirlenmesi felaket öncesi yapılmalı ve bu geçici alanlarda sızdırmasız foseptikler önceden hazırlanmalı ve afet sonrasında bu alanlarda kurulacak tuvalet ve duş kabinleriyle afet sonrası hastalıkların yayılması da engellenmelidir. Ayrıca, çadır ve konteyner kent alanlarının su ihtiyacını karşılayacak altyapı afetlere dayanıklı planlanmalı ve enerji kaynağı olarak güneş enerji panelleriyle de desteklenmelidir.
Geçici yerleşim alanlarında temizlik, tesisat, ısınma ve sağlık hizmetlerinin doğru sağlanabilmesi de önemlidir. Bu sebeple, oluşturulan millet bahçeleri böyle bir afet sonrasında hizmet verecek şekilde planlanırsa çok önemli işlevlerine bir yenisini ekleyebilecektir. Altyapının dizaynından başlayarak gerek konut gerek ticaret ve sanayi yapılarının gerekse kamu hizmeti sunulan binaların inşası sürecine kadar dirençli şehir anlayışıyla hareket edilmesi hâlinde bu sorunların birçoğuna önleyici tedbirler alınmış olacaktır. Ülkemizin geniş bir alanının deprem tehdidi altında olduğu gerçeğinden hareketle depreme ve her türlü doğal afet tehlikelerine karşı riski azaltmaya yönelik AR-GE çalışmalarına da öncelik verilmelidir. Bir deprem sonrası oluşan can kaybı ve hasarın büyüklüğü depremin büyüklüğüne, depremin yerleşim alanlarına uzaklığına, zemine, yapı kalitesine, ulusal gelir düzeyine, hızlı nüfus artışı ve göçe bağlı kontrolsüz büyümeye, eğitim eksikliği ve toplumun deprem zararlarını azaltmaya yönelik yapmış oldukları hazırlıklara göre farklılıklar göstermektedir ancak gerek ülkemizdeki depremlerden gerekse dünya örneklerinden deprem sırasında yıkılmadan ayakta kalabilen yapıların inşa edildiği de görülmektedir.
Planlama, inşaat süreci ve kullanım sırasında konut veya iş yeri olarak kullanılan yapılarımızın depreme ve diğer afetlere karşı dirençliliği sağlanmalı ve korunmalıdır. Bu amaçla imar planlaması aşamasından kullanırken yapılacak tadilatlara kadar yapıya ilişkin her türlü işlemde toplumsal bir duyarlılık geliştirilmelidir. Apartman altlarındaki dükkânlar binanın direncini düşürecek şekilde tasarlanmamalı ve mümkün mertebe çarşı, iş merkezi gibi iş yerlerinin konutlardan farklı olarak yapılmasına ve bunların şehir içerisinde birden çok merkezi canlandıracak şekilde planlanmasına özen gösterilmelidir. Bunun ilk adımı da halkı eğitmek ve her bir ferdin farkındalığını artırmakla başlamaktır.
Kentler, değişen ve gelişen küresel dünyada her geçen gün daha önemli bir konuma gelmekte, kentleşme ve nüfus artışı dolayısıyla hemen her alanda bazen beklenen, bazen beklenmeyen ani durumlarla karşılaşılmaktadır. Bunlara karşı hızlı bir şekilde harekete geçmek, krizlere dönüşmeden çözümler üretmek ve yeni normal düzene uyum sağlamak gereklidir. Bunun için ise kente uygun, kentin risk ve krizlerini iyi tanımlayan ve tanıyan, güvenlik açıklarını doğru tespit eden, kentin kaynaklarını etkin ve verimli kullanan, alternatifli, esnek ve uyumlu acil durum eylem planları yapılmalı ve buna uygun politikalar üretilmelidir. Bu politikalar, risklerin ortaya çıkmasından sonra hasarın giderilmesinden ziyade, öncesinde risk belirleme, azaltım, tatbikat ve hazırlık çalışmalarını içerecek şekilde yapılmalıdır.
Bir kentin insan, çevre, ekonomik ve sağlık kaynaklı afet veya risklere karşı hazırlıklı, hızlı çözüm üretebilen ve uyum sağlama kapasitesine sahip olması dirençli olmasını, bu da kentlerin yatırım ve kapasite artışlarına imkân vermesi dolayısıyla katma değerinin artmasına yol açmaktadır. Şehirlerin muhtemel risk veya afetlere hazırlıklı olması, duruma uyum sağlayabilmesi, bu alanlarda temel ihtiyaçların karşılanması ve yaşamın kaliteli bir nitelikte devam ettirilebilmesi, şehirleri daha yaşanabilir, korunaklı ve dirençli hâle getirmek için başta belediyeler olmak üzere şehirlerde yaşayan herkese görev ve sorumluluk düşmektedir. Tüm bunların yanında, dirençli kent anlayışıyla, ülke genelinde yeni yapılan binaların depreme dayanıklılıklarının yanında hem iklim değişikliklerine karşı dirençli hem de su hasadı yapacak şekilde planlanması gerekmektedir.
Şehir içi peyzaj planlamalarında kullanılan bitkilerin köklenme durumları dikkate alınmalıdır. Ağaçların binalara ve kentsel altyapı tesislerine mesafesi köklenme durumuna göre planlanarak bina temellerine ve şebeke altyapılarına zarar vermesi engellenmelidir. Deprem sonrası yeniden yapılaşma kapsamında şehir içi yağmur suyu depo alanları oluşturulmalı ve şehirlerde geçirimli alanlar planlamalıdır. Bu sayede şehir içinde oluşacak sellerin de önüne geçebilmek mümkün olacak ve mümkün olan her yerde de su hasadı yapılacaktır. Yeni yapılan binalar gri su kullanımı yapabilecek şekilde de planlanmalıdır. Arıtma tesislerinin başta depremlere ve diğer afetlere dayanıklı şekilde planlanması çevre ve insan sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. İmar açısından şehir planlanırken yapılan planlamalara bölgeye göre iklim değişikliği etki katsayısı hesaplanarak mutlaka eklenmeli ve imar planları bu hesaplamalara göre yapılmalıdır.
Şehirlerde dere yataklarının çevresindeki yerleşim gözden geçirilmeli, riskli alanlar tahliye edilmeli ve dere yataklarının çevresi yeniden planlanmalıdır. Bir bölgede geçmişe yönelik kırk yıl içinde 1 defa, dört yüz yılda 2 defa sel olmuşsa orasının sel için potansiyel alan olduğu unutulmamalıdır. Kapalı dere yatakları yeniden planlanmalı ve kapalı alanlardan ziyade açık alanlar oluşturulmalı ve çevreleri yeniden düzenlenmelidir. Dereler milyonlarca yıldır oluşturduğu yatağını bir gün mutlaka geri almaktadır. Bu sebeple, dere yataklarında yapılaşmadan uzak durulmalıdır.
Tüm belediyelerin önceliklerini altyapı üzerine yoğunlaştırması ve afetlerden oluşacak etkileri en aza indirecek şekilde planlama yapması gerekmektedir. Altyapıda gömülü boruların deprem esnasında çok fazla yer değiştirme yaptığı, dinamik koşullarda gömülü boruların daha fazla yüklere maruz kaldığı ifade edilmektedir. Bundan dolayı, deprem bölgelerinde gömülü boru hatları projelendirilirken oldukça hassas çalışmalar yapmak gerekmektedir. Deprem bölgelerinde yapılacak olan gömülü boru hatlarında esnek boruların kullanılmasının daha uygun olduğu da ifade edilmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak sürekli gündemde tuttuğumuz iklim değişikliği etkilerine karşı hazırlıklı olma ve afetlere karşı önlem alma gerekliliğini buradan birçok arkadaşımız dile getirmiştir. Üstelik, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sorunların tespitini yaptığımız gibi, çözüm önerilerimizi de hem milletimizle hem de Hükûmetle paylaşıyoruz. Bugün Hükûmetin deprem bölgesinde yaptığı çalışmaları da takdirle takip etmekteyiz.
Kahramanmaraş merkezli bir deprem silsilesiyle yaşanan afetin büyüklüğü, yer kabuğunun jeolojik tarihinde yer alacak ölçektedir. Etkilediği alanın genişliği, nüfusun çokluğu ve ekonomik etkisinin büyüklüğüyle gerçekten tarihî bir felaket yaşanmıştır. Bunun üzerine gecikmeksizin başlatılan bütün çalışmalar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünü, Türk milletinin büyüklüğünü ve Hükûmetin kabiliyetini göstermiştir.
Kıymetli milletvekilleri, büyük sorunlar karşısında afallamadan, duraksamadan ve sorumluluğun gereği olarak harekete geçme becerisi gösteren Hükûmeti ve bunu sağlayan yönetim kabiliyetiyle Sayın Cumhurbaşkanını takdir etmek gereğini aslında hepimiz biliyoruz. Hızlı ve etkili karar alma imkânını veren ortamı da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağladığının farkındayız ama "Seçimler yaklaşıyor." diye, muhalefet yapma güdüsüyle, doğruları söylemekten kaçınsanız da milletimiz her şeyi görüyor ve biliyor. Milletin gördüğü gerçeğin kısa ifadesi şudur: Cumhur İttifakı, memleketin sorunlarını gerçekçi bir şekilde kavramış ve bunları çözmeye hazır durumdadır. Dert varsa, çözüm Cumhur İttifakı'ndadır. Milletimiz, birlikte hizmet etme iradesini gösteren ve ülkemizde istikrarı sağlayan Cumhur İttifakı'na ve Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine desteğini gösterecektir. Türk milletiyle hâl diliyle anlaşamayan, hâlinden anlamayan ve topluma yabancılaşmış olanlar, millî iradenin demokratik tecellisini 14 Mayısta göreceklerdir. Yüce Türk milleti dert edinmesin, derdiyle dertlenen Milliyetçi Hareket Partisi var, Cumhur İttifakı var.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)