GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:11
Tarih:05.07.2023

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile AB arasında 2013 yılında Geri Kabul Anlaşması imzalandı. Buna göre, Türkiye üzerinden AB ülkelerine yasa dışı yollardan ulaşan üçüncü ülke vatandaşları Türkiye'ye iade edilecekti. Bunu sempatik hâle getirmek için de yanına Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni eklendi yani Türk vatandaşlarının vize almadan AB'ye seyahat edebilmelerinin yolu açılmıştı; tabii, bu gerçekleşmedi. Vizesiz seyahati bırakın, vize almak bile imkânsız hâle geldi ancak Geri Kabul Anlaşması gayet güzel uygulamaya kondu. Bu tarihten itibaren Türkiye AB'nin güvenliğini sağlayan bir açık hava kampına döndü, milyonlarca mülteci akın akın Türkiye'ye gelmeye başladı ve biz tam sayıyı bugün bilemiyoruz ancak Sağlık Bakanı Sayın Koca'nın verdiği resmî rakamlardan Suriyelilere 97 milyon poliklinik, 2,6 milyon ameliyat hizmeti verildiğini ve 754 bin Suriyeli bebeğin de dünyaya geldiğini öğreniyoruz. Bunları kabaca analiz ettiğimizde, Suriyeli mülteci sayısının 10 milyonun üzerinde olduğunu tahmin etmek zor değil.

Nisan 2021'de ABD Başkanı Biden Afganistan'daki askerlerini geri çekeceğini duyurdu ancak ABD askerleriyle birlikte çalışan Afganlı milislerin ne olacağı konusuna açıklık getirmedi; buna dair bilgiyi daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığından, yapılan toplantı kayıtlarından öğreniyoruz. Bunlar için en uygun ülke Türkiye'ydi ve bir süre sonra genç Afganlı erkeklerin kafileler hâlinde Afganistan'dan Belucistan'a, oradan İran'a ve doğu sınırımızdan da ülkemize geldiklerine tanık olduk. Eş zamanlı olarak da Türkiye'de metamfetamin kullanıldığının ise patladığına tanık oluyoruz. Metamfetamin ülkemizde ne yazık ki çok kullanılan bir uyuşturucu ve "efedra" denilen bir bitkiden üretiliyor. Efedra bitkisi ise Afganistan'da mebzul miktarda var ve pek çok Afganlı aile evlerinde oluşturdukları atölyelerde bu bitkiden uyuşturucu imal ediyorlar. Dolayısıyla, on binlerce genç ve askerî eğitimli Afganlı erkeğin sırtlarındaki çantaların boş olmadığını tahmin etmek çok zor değil. Ne yazık ki AKP iktidarının akıl almaz aymazlığı nedeniyle Türkiye'nin doğu ve güney sınırı yolgeçen hanına dönmüş ve ülkemiz milyonlarca mülteci tarafından işgal edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bugün yaşadığı mülteci sorununun şüphesiz insani boyutu vardır ancak meselenin asıl önemli olan tarafı proje boyutudur. Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'ın kuzeyinde uçuşa yasak bir bölge oluşturuldu, şu bildiğiniz 36'ncı paralelin kuzeyinde. Yıllar içinde bu bölgede ABD ve İsrail'in desteğiyle defakto bir devlet yapısı oluştu ve bu otonom yapı neredeyse tamamen bağımsız bir yönetime sahip. Irak'ta uygulanan projenin bir benzeri ise Suriye'nin kuzeyinde bugün hayata geçiriliyor. Güney sınırımızdaki mayınların temizlenmesi, iç savaşla birlikte Suriye halkının göçe zorlanması, YPG ve PYD'nin bölgenin doğusuna yerleştirilmesi, ABD tarafından binlerce tır silah yardımı yapılıp eğitilmesi ve 80 bin kişilik bir ordu kurulması tesadüf değil. Nihai amaç, aynen Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye'nin kuzeyinde de otonom bir yapı oluşturmak, bu iki yapıyı yıllar içerisinde birleştirip Akdeniz'e ulaştırmak.

Bugün AKP iktidarı Suriye'nin kuzeyinde konutlar inşa ediyor ve Türkiye'deki mültecileri gönüllü olarak buraya yerleştireceğini savunuyor. İddiayla söylüyorum: Böyle bir şeyin hayata geçme şansı yok. Sınır bütünlüğünü savunduğunuz bir ülkenin topraklarında uluslararası hukuka aykırı olarak yaptığınız konutlara kendi topraklarınızdaki mültecileri yerleştiremezsiniz ve süreç böyle devam ederse söz konusu konutlar ne yazık ki orada oluşturulacak otonom bölgenin yerleşim alanları hâline gelecek. Hatay, Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa'da mülteci yoğunluğu nedeniyle yaşanan demografik değişikliği de bu sürece eklediğimizde, gelecek yıllarda ülkemizi bekleyen tehdit ve tehlikelerin ne kadar ciddi olduğu ortaya çıkar. Özellikle Körfez Savaşı'ndan sonra bulunduğumuz coğrafyada yaşanan gelişmelerin hiçbirisi tesadüf değil ve eğer süreç öngörülemez, diplomatik, ekonomik ve askerî gerekli tüm önlemler alınamaz ise korkarım tıkır tıkır işlemekte olan Büyük Orta Doğu Projesi'nin faturası önümüzdeki yıllarda çok ağır olacak.

Değerli arkadaşlar, milyonlarca mültecinin ülkemize yüklediği külfet, getireceği risk ve tehditler ortada ve bunun yıllar içerisinde derinleşeceği de malum. Esas olan, bundan sonra Türkiye'nin ne yapacağı ve süreci nasıl yöneteceği. Şimdilerde Sayın Erdoğan'dan dış politikada yaptığı o keskin U dönüşlerinden bir tane daha bekliyoruz. "Terör devleti" dediği İsrail'le nasıl barıştığını biliyoruz. İki gündür Batı Şeria ve Gazze bombalanıyor, bebekler dâhil çok sayıda Filistinli hayatını kaybetti ama Sayın Erdoğan'dan "terör devleti İsrail" lafını duymadık. Kaşıkçı cinayetinin ardından "Enayi değiliz, hesap soracağız." dedikten sonra cinayet dosyasını Suud Prensi'ne nasıl teslim ettiğini ve onunla nasıl kucaklaştığını da biliyoruz. "15 Temmuz darbesinin arkasında Birleşik Arap Emirlikleri var." dedikten sonra bu ülkeyle nasıl dost olunduğunu da biliyoruz. Önümüzdeki hafta Sayın Erdoğan bu dostluğu pekiştirmek ve biraz da petrodolar bulabilmek için bu ülkeye gidecek. Rabia işaretleri ve "darbeci Sisi" söylemleriyle geçen on yılın ardından Sayın Erdoğan'ın iki eliyle birden Sisi'ye nasıl sarıldığını da gördük. Örnekleri uzatmak mümkün, uzatmayacağım.

İlişkilerinin yeniden normalleşmesini eleştirmiyoruz, neden bozulduğunu ve neden daha sonra keskin U dönüşleri yapıldığını eleştiriyoruz. Diplomaside yaşanan bu zikzaklar, sert dönüşler sizi güvenilmez, öngörülmez ve bazen de saygı duyulmaz hâle getirir. Trump'ın mektubunda gördük, Meclis kayıtlarına girmemesi için orada kullanılan ifadeleri tekrar telaffuz etmek istemiyorum. Belki siz bu tutumunuzla iç politikada kazanırsınız ama ülkeniz pek çok alanda kaybeder. İşte, Rusya'dan aldığınız S-400'ler; 2,5 milyar dolar verdiğiniz, hangara koyduğunuz S-400'leri kullanamıyorsunuz. F-35'ler için dünyanın parasını verdiniz, ne F-35'leri ne de paranızı geri alabiliyorsunuz. F-16'larınızı modernize edemiyorsunuz çünkü Amerika size şart koşuyor, diyor ki: "Bunları kuzey Suriye'de ve Ege üzerinde uçuramayacaksınız." Onun için, F-16'ları da maalesef modernize edemediniz. Tabii, tüm bu aymazlıkların ve beceriksizliklerin faturası nihayetinde Türk milletine çıkıyor. Bakın, geçtiğimiz günlerde ta Uruguay'dan devasa bir gemi geldi Bandırma Limanı'na; içinde 28 bin angus var ve bu sayı önümüzdeki günlerde 100 bini bulacak, tam yirmi bir gün süren bu yolculuğun ardından getirilen bu hayvanlarla milletin bir süreliğine et ihtiyacı giderilecek ve et fiyatlarındaki artışın önüne geçilmeye çalışılacak. Yazık değil mi bu millete? Londra'da kıymanın kilosu 150 lira, Ankara'da ise tam 350 lira. Bu bereketli topraklarda ucuz et yiyebilmek için ta Uruguay'dan canlı hayvan getirmeniz lazımmış demek ki.

Evet, şimdi Sayın Erdoğan'dan keskin bir U dönüşü daha bekliyoruz. Önce "kardeşim" sonra da "katil" dediği Esad'la barışmasını ve kucaklaşmasını bekliyoruz ve sonra da oturup derli toplu, planlı ve kalıcı bir diplomasiyle mülteci sorununa çözüm bulmasını bekliyoruz. Kendi adıma söz veriyorum, böyle bir adım atılırsa, böyle bir süreç başlarsa Sayın Erdoğan'ı bu U dönüşü sebebiyle asla eleştirmeyeceğim ve politikalarını destekleyeceğim.

SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) - Eleştirsen ne olacak?

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Eleştirsem ne olacağını bilirsiniz.

Peki, ne yapmak lazım? Suriye'yle diplomatik ilişkiler süratle geliştirilmeli ve el sıkışılmalı. Her 2 ülkenin toprak bütünlüğü teminat altına alınmalı ki bununla ilgili Astana sürecinde her 2 taraf da hemfikir olduğunu vurguladı. Her 2 ülkenin sınır güvenliği en üst düzeyde korunmalı, kuzey Suriye YPG ve PYD terör unsurlarından arındırılmalı ve yine, başta IŞİD olmak üzere tüm radikal terör örgütleri tasfiye edilerek bölge güvenli hâle getirilmeli. Suriye'ye uygulanan uluslararası ambargonun kaldırılması için Türkiye diplomatik adımlar atmalı, Esad'ın birkaç kez tekrarladığı mültecilere af ve geri dönüş çağrısı somut hâle getirilmeli, Türkiye'nin ve belki de üçüncü bir ülkenin de garantörlüğüyle bu, teminat altına alınmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayınız.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Mülteciler için net ve uygulanabilir bir takvim belirlenmeli; ilk altı ay hazırlık, ardından bir buçuk yıl uygulama ve sonrasında da bir zorunluluk dönemi söz konusu olmalı.

Evet, sözlerimi noktalarken dış politikada yeni bir anlayışa, yeni bir duruşa, güvenli bir tavra ihtiyacımızın olduğunu vurguluyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)