GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi için Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:14
Tarih:12.07.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi için Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin geneli üzerine Saadet Partisi Grubu adına konuşma yapmak istiyorum.

Hükûmet, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçerken şunları söylüyordu: "Bu parlamenter sistem kördür, şaşıdır, topaldır, çolaktır -engelli vatandaşlarım beni bağışlasınlar, onlardan özür diliyorum- o zaman ne yapmamız lazım? Bir Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtikten sonra Türkiye zengin olacak, Türkiye özgür olacak, Türkiye mutlu insanlar diyarı olacak." Evet, beş senedir, hatta beş buçuk senedir Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yönetiliyoruz. Peki, Türkiye zengin oldu mu? Hayır. Türkiye mutlu insanlar diyarı oldu mu? Hayır. Birileri göreceli olarak "Evet." diyebilirler, izafi olarak "Evet." diyebilirler. Peki, Türkiye zengin olmadıysa mutlu insanlar diyarı olmadıysa ne oldu? Türkiye fakirleşti, Türkiye yoksullaştı; Türkiye'de yasaklar, yolsuzluk ve yoksulluk diz boyu olmaya başladı. Ben sizleri İkinci Cihan Harbi'ne doğru götüreceğim; özellikle iktidar grubunu götürmek istiyorum. İkinci Cihan Harbi'nde, 1940-1945 yıllarında bütün Avrupa yerle bir edildi. Moskova'dan Sofya'ya, Sofya'dan Madrid'e, Madrid'den Londra'ya kadar her taraf yerle bir oldu, 65 milyon kişi öldü, 100 milyon kişi yaralandı ve onlar küllerinden yeniden doğmak için ortaya çıktılar ve önce "kömür pazarı" diyerek, sonra "ortak pazar" diyerek ortaya çıktılar, ardından "Avrupa Birliği" diyerek de dünyada çok söz sahibi olan milletler topluluğu hâline geldiler. 1960'lı yıllarda, darbe olduktan sonra Türkiye'den -bir zamanlar oralara fetih için giden Osmanlı İmparatorluğu'nun çocukları olarak- bizim atalarımızın gittikleri yerlere biz nasıl gittik, onu da söyleyeyim. Elimizde tahta bavullarla dünyanın en ağır işlerinde çalıştırılmak üzere gittik. Hani şairin söylemiş olduğu gibi "Sirkeci'den tren kalkar, evim barkım viran kalkar." diyerek oralara gittik, uzun süre hiç görmediğimiz yerlerde çalıştık.

O Avrupa'da neler var, tarım muhteşem mi? Oradaki topraklar verimli, alüvyonlu topraklar mı? Hayır, değil. İkinci Cihan Harbi nedeniyle kimyasal silahlar kullanıldı, orada tarım yapılamayan, hayvanların bile otlaması yasak olan yerler var ama onlar orada, Hollanda'da sadece çiçek satarak, sadece tohum satarak Türkiye'nin bütçesinden çok daha fazla bir gelir elde ediyorlar. Neden? Bilgiye önem verdikleri için; liyakate ve ehliyete önem verdikleri için; ahlaka önem verdikleri için; sistemlerine, kanunlarına, anayasalarına, hukuklarına riayet ettikleri için. Peki, orada madenler var mı? Avrupa'da yok. Peki, orada madenler de yok, turizm var mı? Eh, birazcık var turizm; birazcık eski Yugoslavya sınırlarında, biraz Fransa Nice'de, birazcık da İspanya'da, Portekiz Lizbon'da var. Peki, Türkiye'den örnekler vereyim: Türkiye'de alüvyonlu topraklar ne kadar? Bir yanda dünyanın 7'nci büyük ovası Gediz Ovası, bir yanda Harran Ovası, Çukurova, bir diğer yanda Konya Ovası, bir diğer yanda Iğdır Ovası... Ovalar, alüvyonlu topraklar, kimyasal silahlar da kullanılmadı. Madenler deseniz, dünyanın en büyük madenleri burada, altın burada, nikel burada, kurşun burada, bakır burada, dünyanın en büyük bakır rezervleri çıktı. Nikel rezervleri Türkiye'de Kato Dağı'nda, Hakkâri'de, Manisa Gördes'te. Peki, burada turizm var mı? Var hem inanç turizmi var. İncil'de geçen 7 kilisenin 7'si de Türkiye'de, İslamiyet'ten önce. 3 tanesi Manisa'da Thiatira'da, Tartarya'da, Akhisar'da, Philadelphia'da (Alaşehir) ve de Sart da Artemis de burada. Peki, inanç turizminde zirvede misiniz? Hayır, değilsiniz. Peki, güneşin, denizin ve kumun olduğu yerde zirvede misiniz? Hayır, değilsiniz. Peki, siz, burada, tarımda sınıfta kalmışsınız, madenlerde sınıfta kalmışsınız, turizmde sınıfta kalmışsınız. "Neden?" diye sorduğumuz zaman da bir daha söylüyorum: Liyakat, ehliyet olmadığı içindir. Ben buradan AK PARTİ grubuna sesleniyorum, AK PARTİ milletvekillerine sesleniyorum; size Osman bin Talha'yı hatırlatıyorum: Kimdi bu şahıs? Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mekke'yi fethettikten sonra Kâbe'nin anahtarını amcasına vermek istedi, sonra Hazreti Ali'ye "Git, al." dedi. Hazreti Ali gitti ve aldı, Osman bin Talha'yı biraz hırpaladı. Getirdi, Peygamber'e verdi. Peygamber'imiz "Al bunu götür, tekrar Osman bin Talha'ya ver." dedi. Osman bin Talha müşrikti yani kâfirdi. Kur'an'ın ifadesiyle Müslümanlar, kâfirler ve münafıklar vardı, kâfirdi, müşrikti. Hazreti Ali "Niçin ona vereceğiz?" diye seslendi. Dedi ki: "Allah diyor ki: 'Emaneti ehlîne veriniz.'" Şimdi, burada, emaneti ehlîne verme noktasında, hakikaten emanet ehlîne verilmiş mi sormak istiyorum sizlere. Şimdi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde ihaleler şeffaf olacaktı. Bu 21/b'li ihaleler hakikaten şeffaf yapıldı mı? Sayın Cumhurbaşkanı şöyle sesleniyordu -Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı- ne diyordu? Diyordu ki: "Bundan sonra -Mansur Yavaş'ın yapmış olduğu büyük ihalelerin canlı yayınlanmasında olduğu gibi, burada da- canlı yayınlar yapılacak." Ne zaman söyledi bunu? Sekiz ay önce söylemişti. Peki, bu ihaleler canlı yapıldı mı? Hayır, canlı yapılmadı bu ihaleler. Niçin? Bakın, demokrasinin tanımını söylüyorum sizlere: Demokrasi şeffaflık rejiminin adıdır, demokrasi çoğulculuktur, şeffaflıktır, açıklıktır; çoğunluğun azınlığa veyahut da az sayıda olanlara tahakkümü değildir. Peki, hakikaten Türkiye'de açıklık var mıdır? Yoktur. Niye? Bu ihaleler niçin şeffaf olarak yapılmamaktadır?

Bugün Grup Başkan Vekilimiz İsa Mesih Şahin... Bir de ironi yapayım, küçük de bir şaka yapayım. Birileri diyordu ki: "Efendim, Türkiye'ye bir gün mehdi gelecek, mehdiye hazırlık yapıyoruz." Vallahi, İsa Mesih geldi, artık mehdinin hükmü kalmadı çünkü su görününce teyemmüm ortadan kalkarmış değerli arkadaşlar; işte, su göründü, mehdi ortadan kalkmış oldu. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar) İsa Mesih Şahin Bey de söyledi, ne dedi İsa Mesih Şahin Bey? Mülakatlara atıfta bulundu. Hangi vicdan bunu kabul edebilir? Siz, taşeronu bile alırken belli yerlerde kura çekmeden alırsanız, bunlara belli bir sınav getirmezseniz, belli bir kriter koymazsanız hangi vicdan bunu kabul edebilir? Tanıdığı olan, torpili olan veyahut da rüşvet veren, iltimasa, irtikâba yol açan bir sisteme tevessül eder vatandaşlar. Etmiyorlar mı? Niye? Biraz önce söyledi arkadaşımız.

Hatırlarsanız, 12 Eylül döneminde Türkiye'de 3 şey yapıldı. Darbelere karşıyız, ben, 12 Eylül döneminde yedi buçuk sene cezaevinde kaldım, idamla yargılandım; 28 Şubatta da 3 defa üniversiteden uzaklaştırıldım, iki buçuk sene işsiz kaldım, evime ekmek götüremedim ama "challenge" yapmaya, meydan okumaya devam ettim. 12 Eylülde 3 tane iş yaptı Kenan Evren ve arkadaşları. Önce YÖK'ü getirdiler. Bugün YÖK'e ihtiyaç yoktur, yeni bir düzenlemeye ihtiyacımız vardır; o günkü şartlarda yapılması gerekmekteydi. Ardından öğretmenevlerini getirdiler, bugün 1 milyon 100 bin öğretmenimizi sokaktan kurtardılar. Ama en önemlisi neyi yaptılar biliyor musunuz? Bugün -Covid sürecinde bile onların önemini idrak ettiğimiz- bir tıpta uzmanlık sınavı, TUS var. Tıpta uzmanlık sınavında mülakat var mı? Yok ki. Tıpta uzmanlık sınavı yoksa niye hâkimlikte uzmanlık sınavı olsun, niye savcılıkta uzmanlık sınavı olsun, niye öğretmenlikte uzmanlık sınavı olsun, mülakatlar olsun? Olmasın efendim. Yazılı kim oluyorsa, Alevi'si Sünni'si, Kürt'ü Türkmen'i, Laz'ı Çerkez'i, dinlisi dinsizi, Hristiyan'ı Müslüman'ı gelsinler Türkiye Cumhuriyeti devletinin bürokrasisinde yer alsınlar.

Bakın, devlet neresidir biliyor musunuz? Devlet herkesin yer aldığı yerdir; Alevi'nin, Sünni'nin, Kürt'ün, Türkmen'in, Laz'ın, Çerkez'in, dinlinin, dinsizin, Hristiyan'ın, Müslüman'ın yer aldığı yer devlet demektir. Bunu orada milletvekilliği yaparken, Genel Başkan Yardımcılığı yaparken Sayın Erdoğan'a da, Sayın Cumhurbaşkanına da arz etmiştim. Bakanlıklar şöyledir: Üniversitelerin nasıl fikir anarşistlerinin yeri olması gerekiyorsa devlet daireleri de herkesin olduğu yerdir. Bir bakanlığınız şu şehrin elinde olursa, bir bakanlığınız şu cemaatin elinde olursa, bir bakanlığınız şu fikrin, şu ideolojinin elinde olursa orada aidiyet duygusu olmaz diye söylemiştim ben. Değerli arkadaşlarım, yine söylüyorum: İktidar sizsiniz; evet, ibra edildiniz, doğrudur, millet tarafından ibra edildiniz ama gördüğümüz şu ki gelin şu mülakatları kaldırın, liyakati, ehliyeti, ahlakı getirin, hâkim kılın, o zaman biz de sizleri alkışlayalım.

Şimdi, getiriyorsunuz burada "Efendim, ek vergiler getireceğiz, bunlarla ilgili yeni zamlar koyacağız." diye sesli söylüyorsunuz. Peki, ben size söylüyorum: Depremler oldu Türkiye'de, daha önce İzmir'de oldu, Elâzığ'da oldu depremler, bunlarla ilgili hakikaten verdiğiniz sözleri yerine getirdiniz mi? Yo, getirmediniz. Elâzığ'daki depremi anlatırım size, İzmir'deki depremdeki konutları tek tek söylerim size ve ben size bir şey söyleyeyim; siz TOKİ'yle ilgili şunu söylediniz: "500 bin konut yapacağız, 250 bin arazi dağıtacağız, 50 bine yakın da iş yeri vereceğiz sizlere." dediniz, yapabilmek için söz verdiniz değil mi seçim öncesi? Vallahi yapamazsınız, billahi yapamazsanız, tallahi yapamazsınız. Diyeceksiniz ki: "Nereden biliyorsun, müneccim misin sen?" Ben müneccim değilim, medyum falan değilim ama ben bir akademisyenim, siyasetçi olduğum kadar da akademisyenim. 2019 yılında Sayın Recep Tayyip Erdoğan aynı sözlerle tekrarladı, rakamları söylemedi, dedi ki: "100 bin konut yapacağız, şehitler, gaziler ve muhtaç aileler için 100 bin konut yapacağız." Yapıldı mı? Yapılmadı. Bakın, size söyleyeyim iktidar partisinin mensupları, müntesipleri: Ben Bala'ya gittim, Türkiye'de 39 vilayeti gezdim; Sürmene'ye gittim, orada TOKİ'nin değil binası, söz vermişsiniz "Bir buçuk yılda tamamlayacağız." demişsiniz, 1 milyon kişi müracaat etmiş ve buradan paralar almışsınız ama Sürmene'de arazi yoktu, Sürmene'de arazi yoktu. Bala'ya gittim, Bala'da şöyle söyledim, dedim ki... Sinoplu Diyojen elinde bir lüks lambasıyla Anadolu'da geziyordu, sordular ona "Ne yapıyorsun gündüz gözüyle?" dediler, dedi ki: "Adam arıyorum, adam." Ben de Bala'ya gittim. Bala neresi? Belki bilmeyenler vardır, Ankara'nın ilçesi. Gittim bir gece yarısı Doğan Demir Vekilimle beraber, elimde lüks lambasıyla ve de çeşitli lambalarla gittik, orada TOKİ'nin konutlarını aradık. Ne TOKİ'nin konutu? Arazi var, TOKİ yok. Türkiye'nin çok vilayetinde söz verdiğiniz hiçbir yerde bunlar yoktu, basına da sızdı. 2019 yılında yapmadığınızı şimdi mi yapacaksınız? Şimdi, aynı şekilde, depremlerle ilgili söz veriyorsunuz "Biz bunları yapacağız." diyerek; bakın, size söylüyorum: Burada 20 kişilik bir grubumuz var, burada Saadet Grubu, Gelecek Partisiyle beraber olduk, bu yaz tatilinde 11 vilayetteyiz, TOKİ'de yaptığınız evleri tek tek sayacağız ve bunlarla ilgili canlı yayınlar yapacağız Türkiye'de. Doğru muhalefet yapacağız, inşa edici ve ihya edici ve yol gösterici muhalefet yapacağız.

Ya, bu depremler sadece Türkiye'de mi var? Bu, Türkiye'de değil, Japonya'da yok muydu? Amerika'nın eyaletlerinde yok muydu bu depremler? Vardı. Amerika Birleşik Devletleri kaç yıllık devlet? Peki, ben size Japonya'dan söyleyeyim, İkinci Cihan Harbi'nde yenilmiş bir Japonya'dan bahsediyorum: İkinci Cihan Harbi'nde Pearl Harbor baskınından sonra Nagazaki ve Hiroşima'ya atom bombaları atıldı, yerle bir edildi Japonya, yenildi ve çok ciddi tazminatlar ödediler. Peki, orada kaç şiddetinde depremler oluyor? 7,8, zaman zaman 8,4; 8,6. Bana söyler misiniz lütfen, kaç kişi ölüyor? Ben buradan kamuoyuna sesleniyorum, aziz milletimize sesleniyorum: Orada 5 kişi, 10 kişi ölüyor, fazla kişi ölmüyor, yollarda tahribat olursa, köprülerde tahribat olursa o bakanlar istifa ediyor. Ya, bu istifa müessesesi bu ülkeye gelmeyecek mi Allah aşkına? Siz demiyor muydunuz "Biz bu ülkeyi Avrupa Birliği seviyesine çıkartacağız." diye? Avrupa Birliği seviyesine çıkartmak için önce Avrupalıların yaptıklarını yapmanız gerekiyor, zaman zaman istifalar yapmanız gerekiyor, özür dilemeniz gerekiyor.

Türkiye'de deprem oldu değil mi? Elâzığ'da, İzmir'de, daha sonra da Türkiye'nin en büyük depremi oldu. Bu depremlere daha önceden tedbir alamaz mıydınız? Alırdınız, çok rahat alırdınız. Yirmi bir yıldır Türkiye'yi yönetiyorsunuz. Ben de sizin içinizde 3 dönem bulundum. O zaman da söyledim, doğru siyaset yapmaya çalıştım. Manisa'da depremle ilgili konuştum, bağlarla ilgili konuştum, Türkiye'nin problemleriyle ilgili bu kürsüde konuştum, zaman zaman basın toplantıları yaptım, zaman zaman parti yetkililerini uyardım, zaman zaman da itirazlarda bulundum. Bu depremler olacak, belli, fay hatlarına ev yapılmış; bunları taşıyamaz mıydınız? Taşırdınız. Daha fazla TOKİ konutları yapamaz mıydınız? Yapardınız, çok rahat yapardınız. 21/b'li ihaleler yapacağınıza, 21/f'li ihaleler yapacağınıza TOKİ konutlarını yapsaydınız. Niye yapmadınız bunları?

Bakın, Covid süreci oldu. Covid süreci dünyanın her yerinde oldu. Efendim, şöyle diyebilirsiniz: "El ile gelen düğün bayram. Bu, dünyanın her yerinde vardır." Doğru, dünyanın her yerinde oldu. O Covid sürecinde siz kalktınız, Rize Güneysu yol ihalesini yapmak istediniz; kalktınız, bakanlıklara veyahut da Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına çok lüks makam arabaları aldınız; ben size seslendim. Hatırlarsanız milletvekillerinin konutları burada lağvedildi. Neydi burada? Bizim lojmanlarımız vardı. İlk yapılan icraat neydi? "Milletvekillerinin lojmanları olmayacak, bundan sonra lojmanlar yapılmayacak." denildi. Yapıldı mı? Evet, milletvekillerininki yapılmadı, yıkıldı ama başka lojmanlar yapıldı bu ülkede. Ardından ne yapmak istediniz? Kanal İstanbul'u yapmak istediniz ve orada 500 milyon dolarlık ihaleleri kaldırdınız "Buradaki tarihî konutları, eserleri başka yerlere kaldıralım." diye seslendiniz; bunları yapmak istediniz. İnsanlar açtı, aç; perişandı, esnaf perişandı; işsizlik diz boyuydu. Sokakta kim vardı, biliyor musunuz? Sokakta seyyar satıcılar vardı, işportacılar vardı, o kâğıt toplayanlar vardı. Kaç milyondu sayıları biliyor musunuz? 5 milyon kişi Türkiye'de işportacılık yapıyor, seyyar satıcılık yapıyor. Peki, bu insanlarla ilgili niye bir hamle yapmadınız? Efendim, 500 lira kira vereceklermiş.

Şimdi ben diyorum ki: Siz bu işleri doğru yönetmiş olsaydınız, Türkiye'de şeffaf bir yönetim sergilemiş olsaydınız, 21/b'li ihaleleri, 21/f'li ihaleleri doğru yapsaydınız, doğru atamalar yapsaydınız siz; siz "Devlet biziz." demeseydiniz, "Millet bize devleti emanet etti, biz o devlet için hizmet edeceğiz." deseydiniz. Şunu düşündünüz siz: "Biz iktidarız, devletiz." Hayır, devlet değilsiniz siz; devlet ile hükûmeti birbirine karıştırıyorsunuz.

Bakın, Türkiye'de birileri Gülenizmi inşa etmek istedi. 15 Temmuzun arifesindeyiz; ben o gece Sayın Başbakana darbeyi haber veren kişiyim, Sayın Kılıçdaroğlu'na Engin Altay vasıtasıyla ulaşan kişiyim; "Darbe oluyor." dedim ben. Özgür Özel aklıma gelmedi -biz Manisalıyız- burada Erkan Akçay da aklıma gelmedi; Sayın Erkan Akçay yerine de Ümit Özdağ'ı aradım ben, aklıma o geldi çünkü bir perişanlık vardı, darbe olacağını kesinleştirmiştim, görmüştüm darbe olacağını, duymuştum. Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada, bunu 15 Temmuz arifesi için söylüyorum ben sizlere. Bakın, Türkiye'de siz geleceksiniz ve şunu söyleyeceksiniz: "Kişi devleti kurmayacağız, parti devleti kurmayacağız, mezhep devleti kurmayacağız, etnisite devleti kurmayacağız, tarikat devleti kurmayacağız; devlet milletindir, 85 milyonundur." diye sesleneceksiniz ve o zaman biz de size şunu yapacağız, diyeceğiz ki: "Evet, doğrudur, bunlar Türkiye'yi doğru yönetiyorlar, şeffaf yönetiyorlar; ihaleleri şeffaf, atamaları şeffaf." Bu atamalar şeffaf mı Allah aşkına, söyler misiniz bana; lütfen, söyler misiniz.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Yok, yok efendim.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Değil. Ben parti kurduğum için... Bakın, size sesleniyorum ben buradan: Şimdi burada Mahmut Tanal seslendi, darbe gecesi de burada beraberdik kendisiyle. Kendisi buradan ayrılmak istemediği zaman "Gel." dedim, şu sundurmaların altına götürmek istedim, "Yaşayan bir Mahmut Tanal lazım Türkiye'ye. Beraber olmamız lazım." dedim. Vallahi billahi 12 Eylülü yaşadım, idamla yargılandım -12 Eylül öncesi sağ-sol kavgalarının içerisinde gençlik liderliği yaptım. "Keşke olmasaydı." dediğim bir dönemdi. Biz hepimiz kardeştik ama birileri omuzlarımızın üzerine basarak bizi dövüştürdü ve biz iktidar olmadık. Dünyanın neresinde gençler iktidar olmuş ki Allah aşkına? Hep apoletliler oldu veyahut da sermaye sahipleri oldu veya medya sahipleri oldu- ve benim annemden, babamdan kimse hesap sormadı; benim amcamdan, dayılarımdan, emmilerimden kimse hesap sormadı, kimse onları görevden almadı, ailemde çok değerli bürokratlar vardı ama Kenan Evren'in yapmadığını yaptınız. Ben bir parti kurmuştum Ahmet Davutoğlu'yla beraber ve ben o partiyi kurduğumuz zaman da Anayasa'nın bize vermiş olduğu yetkileri kullanarak yapmıştım ve benim kardeşimi hemen görevden aldınız. Niye aldınız benim kardeşimi görevden? Niçin aldınız benim kardeşimi görevden? Ne yaptı ki benim kardeşim? Böyle mi Türkiye'yi yöneteceksiniz? Kenan Evren'in yapmadığını yapmak doğru mudur Allah aşkına; size sesleniyorum ben buradan.

Şimdi "Deprem ülkesindeyiz." dedik. Deprem olmuş, vergiler toplayacakmışsınız. Ya, fay hatlarına evler yapmışsınız, siz kalkmış üç beş müteahhitten intikam almak istiyorsunuz, tutuklanmış onlar. Peki bu belediyeler, belediyedeki görevliler nerede; buralara iskân verenler, imar izni verenler, neredeler onlar? Peki, bu Bakanlar nerede Allah aşkına? Hep Türkiye'de tavşanın suyunun suyu mu cezalandırılacak? Deyin ki: "Gelin, bu Bakanları cezalandıralım." Yolsuzluk yapan Bakan kalkıyor, sonra biz onu eleştiriyoruz, diyorlar ki: "Efendim, niye eleştiriyorsunuz yolsuzluk yapan Bakanı?" Ne yaptınız efendim? "Biz onu yönetim kurulu üyesi yaptık." Olur mu böyle bir şey? Olmaz ki. Şimdi, siz bugün bunu yapabilirsiniz ama eğer ahirete inanıyorsanız, eğer Allah'a inanıyorsanız, "vel basü badel mevte" inanıyorsanız bunların hesabını bire bir vereceğiz biz; hepimiz vereceğiz, vermek mecburiyetindeyiz.

Siz fay hatlarına ev yaptınız. Dere yataklarına ev yapıldı, bunlarla ilgili izni kim verdi? Siz. İmar barışı diyerek milyonlarca kişinin ev iznini imzaladınız; neden, niçin? Türkiye'yi iyi yönetmiş olsaydınız imar barışı yapar mıydınız? Yapmazdınız ki imar barışını. Niye yapacaksınız ki imar barışını? "Doğru değil." derdiniz, "Bunlar depreme dayanıksız evler." derdiniz ve "Buralar doğru değil, kıyılarımızı ihlal ediyorlar bunlar." derdiniz. "Denize girdiğimiz yerlere veya ormanlara yaptınız." derdiniz. Bunlara izin verdiniz ve Türkiye'de gördüğümüz kadarıyla bir jeoloji mühendisleri açığı var -çok ciddi açık var- maden mühendisleri, inşaat mühendisleri açığı var. Gelin, şunu yapın, bakın, ben sizlere bir tavsiyede bulunayım, diyeyim ki ben sizlere: Bu fay hatlarındaki evleri derhâl taşıyın. Bununla ilgili çalışma yapın. Çok hızlı bir şekilde çalışma yapın. Bir seferberlik ilan edin. Ben örnek vereyim size: Manisa'da bir don felaketi olmuştu -yeni milletvekili olmuştuk- don ve dolu felaketi olmuştu. Baktık ki TARSİM yapılmamış yani insanlar tarım sigortaları yapmıyorlar, teşvik edilmemişler, eğitilmemişler, uyarılmamışlar. Biz önce... Hatırlarsınız AK PARTİ Grubu -orada teşekkür ediyorum- 250 milyon TL o zaman TARSİM'in dışındaki insanlara yardım yapılmıştı ama ardından da şunu yapmıştık; bütün milletvekilleri, ziraat odası başkan ve üyeleri, gazeteciler, bütün tarım işiyle uğraşan tarımcılarla beraber şunu yapmıştık: Ne yapmıştık? Biz dedik ki gelin, TARSİM'i teşvik edelim, bir TARSİM kampanyası... Bugün Manisa'da yüzde 85'tir TARSİM. Aynısını yapabiliriz; jeoloji mühendislerini, elektrik mühendislerini, makine mühendislerini, maden mühendislerini bulundukları şehirlerde işe alabiliriz AFAD üzerinden ve "Hangi ev hakikaten doğru zemine yapılmamış, hangi evin demirleri uygun değil, hangi evin çimentoları uygun değil." diyerek bunları çok rahat bir şekilde kentsel dönüşüme tabi tutabiliriz. Şimdi, deprem bölgesinde bu insanlara diyorsunuz ki: "Biz size yardım yapacağız. Nasıl? Biz taşıtlardan, diğer şeylerden -vergiye yüzde 100 zam yapacağız- ek vergiler alacağız."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Hani, Türkiye uçmuştu? Hani, Türkiye hakikaten kalkınmıştı, büyümüştü? Eğer Türkiye kalkınmışsa büyümüşse niye böyle yollara tevessül ediyorsunuz? Ha, deprem için toplanan paralar nerede? Bir de onu sorayım ben size: Bu deprem için toplanan paralar nerede? Ve siz niye şöyle bir ayrım yapıyorsunuz, yanlış değil mi bu? Sayın Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı; iktidarlardan çok ciddi şeyler çekti, vesayetçi yapılardan çekti kendisi. Peki, kendisinin çektiğini niye başkalarına reva görüyor? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Antalya veya öbür tarafta Adana veya başka Mersin gibi belediyeler Covid sürecinde veya başka süreçlerde yardım toplamak istediler; peki, o yardım toplandıktan sonra ne oldu? Onlara teşekkür edeceğinize bakın, soru şu, sorulara bakın: "Siz devlet içinde devlet mi olmak istiyorsunuz? Siz paralel bir devlet mi kurmak istiyorsunuz?" Ya, ne paralel devleti, milletin oyuyla seçilmişler, Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de, Mersin'de, Adana'da belediye başkanı olmuşlar ve kendilerini seven insanlar veya müntesipleri tarafından yardım topluyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - O zaman o yardım toplamalarla ilgili niye müdahale ediyorsunuz? O paralara niye müdahalede bulunuyorsunuz? Bulunmayın bunlarla ilgili.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu kanun torba kanun; bir kere, torba kanuna da karşıyız. Böyle bir kanun olabilir mi? Her şeyi içine dolduruyorsunuz ve getiriyorsunuz ve bir an önce çıkaralım diyorsunuz bunları.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum.

Sürem bitmek üzere mi Başkanım?

BAŞKAN - Sayın Başkan, size ek süre de verdim, farkına varmadınız.

Buyurun, toparlayın lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Toparlayayım efendim.

Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, bu kanun doğru bir kanun değildir. "Torba" adı doğru değildir, aynı zamanda burada ek vergiler doğru değildir ve milletin üzerine bir yük getiriyorsunuz. Enflasyon yüzde 100 ve Türkiye'de zamlar yüzde 25 ama diyorsunuz ki Deli Dumrul'un yapmadığını... "Geçenden 5, geçmeyenden 10 akçe." diyordu Deli Dumrul. Siz diyorsunuz ki: "Bütün vatandaşlardan -hepinize Deli Dumrul'un üzerinde bir uygulama yapacağım- daha fazla para alacağım." Artık, insanlar tatile bile gidemiyorlar ve insanlar ev taksitlerini ödeyemiyorlar, perişanlar, fakirlik, yoksulluk, yoksulluk, yoksulluk ve ciddi şekilde insanlar -tabirimi mazur görün- burnundan soluyorlar.

Uzun uzun konuşacağımız değerler olacak inşallah, Muğla'yı da konuşacağım, TOKİ'yi de konuşacağım, turizmi de konuşacağım, tarımı da konuşacağım bu kürsülerden ve hep beraber bizim eleştirilerimize tahammül edeceksiniz, tolerans göstereceksiniz, eğer yanlış şeyler söylüyorsam düzelteceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Düzelttikten sonra da biz gelip özür dileyeceğiz ama doğru şeyler söylüyorsak lütfen kulaklarınızı tıkamayın, gözlerinizi kapatmayın, ağzınıza lal muamelesi yapmayın ve ne olur Türkiye'yi doğru yönetin.

Saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)