GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi için Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:14
Tarih:12.07.2023

CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, bizi televizyonları başında izleyen değerli vatandaşlarımız; konuşmamıza başlarken sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan da söyledi, İzmir Milletvekilimiz Sayın Tuncay Özkan annesini kaybetti. Merhumeye Allah'tan rahmet, Sayın Özkan'a, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum; mekânı cennet olsun.

Şimdi, tabii, torba kanun görüşüyoruz. Değerli milletvekilleri, ben 24'üncü Dönemde milletvekilliği yaptım, sonra sekiz yıllık bir ara oldu, şimdi, 28'inci Dönemde yeniden geldim. O dönemde de bu torba kanunlar vardı, o dönemde de konuştuğumuz zaman -sonrasında da izledim- bu "torba kanun" diye konuşulduğu zaman herkesten, Divan üyelerinden, Meclis Başkanlarından, hepsinden "Ya, bu torba kanun yanlış." gibi ifadeler geliyordu. "Herhâlde artık torba kanun görüşmeyiz." diye düşünüyordum. Dakika bir, gol bir -amiyane tabirle- geldi hemen önümüze bir torba, hatta torbanın içinde torba geldi. Şimdi, böyle bir görüşme sistematiği yok. Bakın, bunu çok uzun zamandır söylüyoruz çünkü burada önemli olan Meclisin etkin ve verimli yasa yapması. Hazırladığımız yasalarla bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın sorunlarını çözüyoruz biz ama böyle bir sistematikle, Meclis içinde gerekli komisyonlarda konuşulmadan, tali komisyonlar çalıştırılmadan, bu konuda gerekli istişare sağlanmadan... Ki bu, aynı zamanda bir mutabakat demektir, kanun teklifi ilgili komisyona geldiği zaman, konuyla ilgili üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum örgütleri çağrılır, onların görüşleri alınır. Yani biz, Parlamentoda, burada elbette yasa yapıyoruz, sonuç itibarıyla seçildik, Parlamentoya geldik ama "biz" sadece "Biz yaparız." demek değil, sonuç itibarıyla bu konuyla ilgili olan herkesin görüşlerinin yansıdığı bir yasama sürecine ihtiyaç var, doğru olan bu fakat ne yazık ki bu yanlışlıkta devam ediyoruz.

Tali komisyonlar çalışmıyor, umuyoruz ki çalışacak. Dediğim gibi, torba kanun sistematiği geliyor ve orada da yeri Plan ve Bütçe Komisyonu yani aslında her şey Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Bu kanun sisteminin, bu kanun yapma uygulamasının değişmesi gerektiğini söylüyoruz açık ve net olarak. Meclis Başkanı Sayın Kurtulmuş da bunu ifade etti, değişik ifadeler var; Komisyonumuzda da bunu ortaya koyduk, söyledik. Bundan sonra torba kanun görüşmeyelim; konu hangi komisyonla ilgiliyse o komisyona gitsin, o komisyonda görüşülsün, tali komisyonlar çalışsın, Meclis liyakatli yasaları çıkarsın ve sorunları çözelim. Arkadan "Biz bir yasa çıkardık ama bazı hususları unutmuşuz." gibi birtakım ifadelerle karşılaşmayalım.

Şimdi önümüze gelen 33 sıra sayılı Kanun Teklifi 16 kanunda ve 1 kanun hükmünde kararnamede değişiklik içeriyor, geçici 2 maddeyle birlikte 31 madde olarak görüşeceğiz. Fakat bu ilginç, bunun için de "Torba içinde torba." diyoruz biz buna çünkü OHAL KHK'siyle düzenlenen üç konunun da normalde üç ay içinde Meclisimizde görüşülmesi gerekirken görüşülmediği için uygulamadan kalkacaktı ama onlar da buraya getirildi. Bunu da son derece yanlış buluyoruz, eğer bu kadar önemliyse gelirdi, Mecliste ilgili komisyonlarda görüşülürdü; böyle bir yasa yapma sistematiği hiçbir şekilde yok. Yüce Meclisimizin itibarı her şeyin üzerinde, eğer kanun yapıcılarsak bunun bilgisi, bilinci ve sorumluluğu içinde olmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bundan sonra torba kanun görüşmek istemiyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konudaki görüşümüz çok açık ve nettir.

Şimdi, diğer taraftan, önümüze bir torba kanun geldi aslında ama hemen arkasından, iki gün sonra da bir ek bütçe kanunu görüştük. Aslında ikisi beraber yani ek bütçe kanunu gelmeden önce bu torba kanunu getirdiler çünkü bu torba kanunun içinde vergi artışları var, bu torba kanunun içinde zamlar var; bu, öncesinde bütçeye bir hazırlık olarak geldi. Aynı zamanda da Cumhurbaşkanı kararıyla alınmış vergi artışları var, oransal artışlar var, hepsini birlikte değerlendiriyoruz bunların. Yani bunu sadece... İki gün sonra tabii ek bütçede de konuşacağız, özellikle o konuyu orada daha çok vurgulayacağız ama burada böyle bir sıkıntı var, bunu söyleyelim.

Şimdi, tabii, burada, bu önümüze gelen torba kanunda değerli milletvekilleri, bütçe hakkına ve hukukuna aykırı hükümler var. Cumhurbaşkanı yetkisi olmadığı hâlde, normalde bütçede, bütçe hukuku ve hakkı içinde düzenlenmesi gereken konularda karar alıyor, inisiyatif kullanıyor. Örneğin, madde 11, borçlanma limitinin 3 katına kadar artırılması. Bakın, baktığımız zaman, bütçe kanununda şöyle bir sistematik var: Bütçenin ödenekleri var, harcamalar; gelirler var, aradaki fark bütçe açığı. Ancak bütçe açığı kadar borçlanabilirsiniz fakat 4749 sayılı Kanun -ki bu borçlanmayı düzenliyor- diyor ki: Eğer ihtiyaç olursa, öngörülemeyen birtakım giderler çıkarsa, o zaman, Maliye Bakanı, ilgili bakan yüzde 5'e kadar artırabilir." O da yetmezse Cumhurbaşkanı da bir yüzde 5 daha artırır. Yüzde 5 artı yüzde 5; toplam yüzde 10. Bütçe açığı ne kadar? 661 milyar. İki yüzde 5 artsaydı ne olurdu? 728 milyar. E, ne kadar olmuş? 3 katına artırıyor birdenbire, 2 trilyon 186 milyar lira Cumhurbaşkanına borçlanma yetkisi veriliyor arkadaşlar. Böyle bir şey yok değerli milletvekilleri. Burası muz cumhuriyeti değil, böyle bir şey yok, bunu kimse yapamaz, böyle bir hak kimsede yok. Kanun açık ve net olarak bunu düzenlemiş ve başka bir şey daha söyleyeyim, daha çarpıcı: İlk altı aydaki rakamlar açıklandı, şu ana kadar ilk altı aydaki borçlanma 368,5 milyar lira yani 660'a kadar -hani yüzde 5'i koymuyorum- şu ana kadar yüzde 55'i zaten borçla almış, daha yüzde 45'i duruyor. Hani bitmiş olurdu, bunların hepsi tüketilmiş olurdu, o yüzde 5 de artardı, diğer yüzde 5 daha artırılırdı, gene yetmediği takdirde derlerdi ki Parlamentoda o zaman: "Böyle bir ihtiyaç var." Böyle bir şey yok, daha kullanılmamış paralar. Daha kullanmadan nasıl siz bunu 3 katına çıkartırsınız? Böyle bir şey kesinlikle bütçe hakkına ve hukukuna aykırıdır, kabul etmiyoruz.

Diğer taraftan, geçici 1'inci maddeyle Cumhurbaşkanına ödenek ekleme yetkisi veriliyor. Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi yok. Cumhurbaşkanı ödenekler arasında aktarma yapabilir, Cumhurbaşkanı yedek ödeneği kullanabilir ama Cumhurbaşkanı ödenek artıramaz, böyle bir hukuk yok ve geçmişte Anayasa Mahkemesine gidilmiş, Anayasa Mahkemesinin bu konuda çok açık ve net hükmü var, 2022 tarihli iptal kararı var. Hatta karar şöyle alınmış: Bütçe geliri gereğinden fazla oldu diyelim ki yani fazla oldu, arada bir para oldu. Hani "Bunu da ödenek olarak kullanalım, bütçe açığı aynı kalsın..." Anayasa Mahkemesi, ona bile "Hayır, böyle bir şey yapamazsınız." demiş; çok açık ve net bu konular, Anayasa'ya aykırı. Biraz önce bahsettiğim konu, ikisi de Anayasa'da çok açık ve nettir.

Diğer taraftan, kur korumalı mevduat sistemi... Kur korumalı mevduat sistemi 2021 yılı Eylül ayında alınan yanlış bir kararın, iktisat literatüründe yeri olmayan "Faiz sebep, enflasyon sonuç." tezinin Türkiye'de uygulanması sonucunda Türkiye'nin içine düşürüldüğü krizin açık ve net bir göstergesidir. 2021 yılının Eylül ayında Merkez Bankası politika faizi yüzde 19'du, enflasyon da yüzde 19'du ve dolar kuru 8 lira 30 kuruştu; dört ay sonra, 5 puanlık indirimden sonra dolar kuru 8 lira 30 kuruştan 18 lira 30 kuruşa çıktı, enflasyon yükselmeye başladı, dengeler bozuldu ve sonra kur korumalı mevduat sistemi getirildi. 2022 yılında yaklaşık olarak 200 trilyona yakın bir yükü var ve burada şunu biliyoruz: Türkiye'nin mevduat yapısı içinde elinde büyük miktarda parası olan kişi sayısı çok az. Belki küçük mevduat sahipleri de vardır kur korumalı mevduatta ama daha çok büyük mevduat sahiplerinin oranı yüzde 1'in altında; böyle bir açık ve net olgu var ortada. Şimdi, orada şöyle bir şey vardı: TL cinsinden kur korumalı mevduat sistemine girenlerin kur zararını hazine karşılıyordu, dövizden dönenlerin Merkez Bankası karşılıyordu; şimdi Merkez Bankası hazinenin kur zararı üstlenme yükümlülüğünü de kendi üzerine alıyor ama ilginç olan şu: Merkez Bankası bir açıklama yapmıyor, geçen yıl boyunca Merkez Bankasına değişik şekillerde, Plan ve Bütçe Komisyonundaki yaptıkları şunuşlarda da sorulmasına rağmen açıklama yapmadı. En son iki gün önce bu konuyu konuşurken 72,8 milyar lira bir rakam telaffuz ettiler. Şimdi, arkadaşlar, normalde bunun yeri hazinedir, yani bütçedir. Bütçede olması gereken bir şeyi Merkez Bankasına veriyorsunuz. Bunun adı, geçmiş sistemde eleştirilen, sonra kaldırılan "kısa vadeli avans"tır ya da "Merkez Bankası kredisi"dir. Yani bütçe açığını, hazineye gitmediği için bütçe açığını düşük gösteriyorsunuz. Şimdi, iki gün sonra bütçe görüşeceğiz. İşte, aslında bütün bu söylediklerimiz, bütçede düzenlenmesi gereken hükümlerin bütçe dışına çıkarılması Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının açık ve net biçimde ihlalidir, ihlal edilmesidir.

Motorlu taşıtlar vergisi... Ek motorlu taşıtlar vergisi getiriyorsunuz. Değerli milletvekilleri, hukuk devletinin temel ilkelerinden biri hukuki güvenlik ilkesidir; bu, vergi hukuku açısından da son derece önemlidir. Bu ilkenin kapsamına verginin belirliliği, vergi kanunlarının geriye yürümezliği ve kıyas yasağı ilkeleri girer ve bu konuya ilişkin geçmişte Anayasa Mahkemesi kararları var. Bakın, bu vergi bu ülkede yaşayan milyonlarca insanı ilgilendiriyor. Artık birçok insanın belli bir arabası var yani lüks arabaları değil. Bütün toplumun üzerine bu yükü yayıyorsunuz. Ne kadarmış biliyor musunuz? Bize teklif geldiği zaman bir etki analizi verdiler, 30 milyar lira. Değerli arkadaşlar, dün ek bütçe geldi, ek bütçenin büyüklüğü 1 trilyon 119 milyar lira, 30 milyar onun içinde devede kulak, yüzde 2,7'si ediyor. Niye böyle bir şey yapıyoruz, neden? Daha öncesinde insanlar bunun vergisini ödüyor, zaten akaryakıt fiyatları çıkmış, zaten genel anlamdaki bütün sigorta fiyatları, araç sigortaları, kaskolar artmış, insanlar burnundan soluyor; bir de gidiyoruz, ek motorlu taşıtlar vergisi veriyoruz; böyle bir şey yok, bunu lütfen buradan çıkaralım, bunu kaldıralım. Bir de aynı zamanda buradan mahalli idarelere pay vardı, onlara da "Paylarını vermeyeceğiz." diyorsunuz; bunu yapamazsınız, bunu yapmaya hakkınız yok, Parlamento olarak bunu yapmaya hakkınız yok.

Diğer taraftan, bunun içinde tabii, vergi artışları, zamlar var, ücret artışları var. Bakın, asgari ücret 11.402 lira olarak hesaplandı. İki hafta önce, çıktığı zaman, yaklaşık yirmi gün önce 483 dolara tekabül ediyordu, şu anda 436 dolara tekabül ediyor, 47 dolar birden azalmış. TÜRK-İŞ'in yaptığı hesaplamalar var. Biliyorsunuz, TÜRK-İŞ, sonuçta, Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işçi kesimini temsil ediyor. Açlık sınırı 10.733 lira. Açlık sınırı demek 4 kişilik bir ailenin dengeli ve sağlıklı beslenmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı demek; sadece gıda arkadaşlar, kira yok, elektrik, su, doğal gaz yok, eğitim, sağlık, ulaştırma, giyim, kültür hiçbiri yok. İnsanlar sefalet ücretinde yaşıyorlar. Bugünkü asgari ücretle bu ülkede bir kişinin, bir ailenin geçinmesi mümkün değil ve hâlâ asgari ücret 1 kişiye göre belirleniyor. Bugün aynı aileden ancak 3 kişi çalışacak ki 4 kişilik bir ailede yoksulluk sınırının üstüne çıksınlar. E, böyle bir ekonomik sistem, böyle bir ekonomik düzen, böyle bir ekonomik politika yok.

Emeğin millî gelirden aldığı pay azaldı. Biraz önce bir konuşmacı arkadaşımız -bir diğer siyasi partiden- söyledi, 2016'da emeğin millî gelirden aldığı pay yüzde 36'yken yüzde 26'ya düşmüş; 10 puanlık bir azalış var. TÜİK'in rakamları nasıl gizlediğini, nasıl eksik gösterdiğini enflasyonda hepimiz biliyoruz açık ve net olarak ama burada görüyoruz ki TÜİK bile aslında bunu gizleyememiş. Memura zam verdik, seyyanen zamlar var; bir kere, seyyanen zam yanlış, emekliye yansımıyor, gösterge sistemi içindeki kıdem yapısını bozuyor ve en önemlisi, AKP iktidarları döneminde çıkan 5510 sayılı Kanun'un mantığına ve amacına aykırı çünkü orada diyor ki: "Sigorta sisteminde bütün ödemeler prim matrahına yansımalı." Siz kendi elinizle, devlet memurları eliyle alıyorsunuz, prim dışına çıkarıyorsunuz bunu; emekliliğine yansımayacak kişinin. Verdiğiniz yüzde 25 bugün bu ülkenin içinde yaşadığı enflasyon koşullarında sorununu çözmekten çok çok uzak. Yüzde 25... Bakın, şu anda enflasyon yüzde 38; enflasyon biraz azalır gibi oldu baz etkisiyle çünkü geçtiğimiz yıl bu aylarda çok yüksek olduğu için ondan düşük geldi mi sanki enflasyon azalmış gibi geliyor ama enflasyon azalmadı, her gün artıyor ve inanın, yılın ikinci yarısında artacak. Niye artacak? Çünkü zamlar var, zamlardan artacak. Çünkü seçim sonrasından itibaren, dolar kuru 20 liranın altındaydı ve şu anda 26,15'ler seviyesinde, bütün bunlar kur-enflasyon geçişkenliği kapsamında enflasyona yansıyacak, enflasyon yükselecek, sizin verdiğiniz para şu anda erimiş ve ortalama ücretler ekonomideki asgari ücrete yakınsamış olacak. Dünyanın her yerinde asgari ücretle geçinenlerin toplam içindeki payı yüzde 5'lerdeyken bizim ülkemizde yüzde 50'ler civarında, yüzde 50'leri geçmiş. Böyle bir şey var mı, bütün ücretler seviyesinin aşağı düştüğü bir şey? Emeklinin durumu perişan. Bakın, bir rakam vereyim: 2002 yılında en düşük emekli maaşı 216 lira, asgari ücret 164 lira; 1,3 katıymış. Şu anda asgari ücret 11.402, en düşük emekli maaşı 7.500; o 1,3 katından 0,65'e düşmüş. Emeklinin refah payı yok. Diğer taraftan, bakın, kanuni hükme dayanmalı. Hani arada "Biraz daha işte enflasyon var, bunun üzerinde hesapladık." deniyor ama böyle bir şey olmaz, bir kere bu kanuni hüküm altına alınmalı birincisi.

İkincisi, TÜİK'in hazırladığı, açıkladığı ve yayınladığı enflasyon rakamlarıyla bu ülkede hiç kimsenin yoksulluğu ortadan kalkmaz çünkü bu rakamların doğruluğu konusunda bütün toplumsal kesimlerde çok ciddi kuşkular var. Bakın, bir devlet kurumunun bu kadar itibarsızlaşması son derece olumsuz bir şeydir, kimse TÜİK'e inanmıyor. Nasıl olacak? Türkiye İstatistik Kurumu istatistik üretmekle sorumlu olan bir kurum. Bu Kurum bu şekilde çalışırsa onun o rakamlar üzerinden analizini nasıl yapacağız? Bugün bir yerimiz ağrıdığı zaman, doktora gittiğimiz zaman önce bizden tahliller istiyor. Onları görecek, bakacak ki ona göre nasıl bir tedavi uygulayacağını söyleyecek. Bugünkü bu rakamlarla Türkiye'nin gerçek durumunu görmek mümkün değil ama biliyoruz çünkü vatandaş bunu hayatı içinde yaşıyor, yaşamaya devam ediyor. En düşük emekli maaşının asgari ücret kadar olması ve asgari ücrete endekslenmesi, bütün bu konulardaki düşüncelerimizi söyledik. Bu ücret artışları yüksektir, gelin, hep beraber bütün bu ücretleri, genel emekli ücretlerini ve maaşlarını hepsini birlikte yukarıya çıkaralım. Bu konuda gerekli desteği veririz sizlere ama bunu hep birlikte yapalım.

Gene aynı şekilde teklifin 25'inci maddesi var, bu deprem bölgesinde TOKİ tarafından yapılacak yapılaşma fakat buradaki sıkıntı zeytinlik alanlar ve orman alanları var burada. Şimdi, bakın, şunu söyleyelim: Deprem sonrası yaraların hızla sarılması gerekiyor, bu konuda hepimiz hemfikiriz, biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak gerekli her türlü desteği vermeye hazırız ama sonuç itibarıyla bir şeyleri yaparken, bir şeyleri düzeltirken başka bir şeyleri bozmamamız gerekir. Eğer bir biçimde yapılan uygulamalar bölgenin yapısını bozuyorsa, orada yaşayan insanlarda bir mağduriyet oluşturuyorsa o zaman bu yanlıştır. Nasıl olması gerekir bunların? Bakın, olması gereken şu: Elbette belli bir hızla da yapılır; tabii ki sorunlar çözülecek ama olması gereken, bölgede yaşayan kurumların da katıldığı, üniversitelerin, meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının katıldığı bir süreç olur, komisyon kurulur. Hızlı bir biçimde komisyon ya da başka bir yapı içinde bunlar konuşulur. Yer seçiminden yapılacak konutlara, bütün bunlar hepsi; sonrasında, bu insanların şu anda geçim kaynakları ne, yarın ne olacak; bunların hepsi hesaplanır ve ona göre bu iş belirlenir fakat burada öyle bir şey yok, hiç yapılmamış. Ve ilginç olan şu: Bu konunun hiçbir şekilde Plan ve Bütçe Komisyonuyla ilgisi yok. Bu konu Bayındırlık, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun, Çevre Komisyonunun ve Tarım, Orman Komisyonunun görev alanına giriyordu ve oralarda da tartışılması gerekiyordu. Orada da mutlaka görüşüldüğü zaman komisyon üyeleri bu konuyla ilgili meslek odalarından, sivil toplum örgütlerinden, üniversiteden destek isteyeceklerdi; bu konular orada görüşülecekti ve bir sonuca bağlanacaktı fakat böyle bir yöntem olmadığı, uygulanmadığı zaman ciddi sıkıntılar yaratılıyor. Burada da ciddi mağduriyetler var, bu mağduriyetlerin giderilmesi gerekiyor her hâlükârda çünkü sonuç itibarıyla yaptığınız işlerde eğer insanları mutsuz ediyorsanız, eğer insanların yaşam koşullarını güçleştiriyorsanız, eğer sorunları çözerken başka sorunlar yaratıyorsanız bu son derece yanlıştır, bu yöntemden dönülmeli.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarlı olmasını, bu yasa yapma süreçlerini çok daha yakışır, Meclise yakışır biçimde yapması gerektiğini düşünüyoruz.

Evet, konuşmamı burada tamamlıyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)