Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 16 |
Tarih: | 14.07.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine söz aldım. Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
İktisadın ilk temel ilkesi nedir? Kaynakların sınırlı olmasıdır. İnsan ve toplum ihtiyaçları ise bildiğiniz gibi sınırsızdır. Ancak kişilerin veya toplumun tüm istekleri karşılanamaz, yani kısıtlı kaynaklarla sınırsız insan ihtiyaçları arasında ciddi denge kurmaktır iktisat bilimi. İşte, bu hakikat sebebiyle kişilerin, şirketlerin, hatta ülkelerin bu sınırları dikkate alan bütçeleri vardır. Bazı ülkelerde ise iktidarlarını devam ettirmek adına kaynakları sonsuz gibi düşünerek kararlar alırlar, aynı Türkiye'de olduğu gibi. Türkiye'nin bütçesinin de bir sınırı vardır ancak AK PARTİ iktidarı da iktidarda kalmak adına, iktidarlarını devam ettirmek adına bütçe sanki sınırsızmış gibi har vurup harman savurdular. 2023 yılı için Hükûmet bir bütçe hazırlamıştı, aradan altı ay geçti, daha o yıl bitmeden yeni bir ek bütçe getirildi şu anda karşımıza. İktidarın o fütursuzca yaptığı seçim harcamaları yüzünden 2023 yılı bütçesinin dibini gördük. İşte, o yüzden, getirdikleri bu bütçe aslında ek bir bütçe değil, yeni bir bütçedir bu.
Ek bütçenin gerekçesinde ne diyor? "Mali disiplin anlayışının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının gereği olarak bu kanun teklifi hazırlanmıştır." Mali disiplin anlayışıyla ek harcama yasası çıkarmak gerçekten çok enteresan. Demek ki 2023 yılı bütçesi kabul edildiğinden beri mali disipline uysaydınız, yeni bir bütçe yapmaya ihtiyacınız olmayacaktı. Nasyonal model değil de rasyonel ekonomi politikalarını uyguluyor olsaydınız, yüksek enflasyon yüzünden 2023 bütçesi sene ortasında tükenmiş olmayacaktı. Eğer akılcı ekonomi politikaları uyguluyor olsaydınız, ne hayat pahalılığını ne memur zamlarını ne de bu ek vergileri bu sene ortasında konuşuyor olmayacaktık. Ama geldiğimiz nokta ortada, konuşmamın başında da dedim, ülkemizin kaynakları sınırsızmış gibi harcadınız.
Doğu Akdeniz'de gerçekten yeri belli olan ve daha ucuza daha çok gazı varken nereden geldiği belli olmayan Karadeniz gazını seçim zamanı vatandaşa "bedava" diye müjdelediniz. Ek bütçeye bakınca anlıyoruz ki gaz bedava değil yani bunun bir maliyeti var ve bunun maliyetini de ek vergilerle o "bedava" dediğiniz millete ödetmeye çalışıyorsunuz, yüklüyorsunuz. Karadeniz'deki gaz rezervinin 710 milyar metreküp olduğunu söylüyorsunuz, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü de sizi yalanlıyor, diyor ki: "Doğal gaz rezervi 27 milyar metreküp." 710 milyar metreküp ile 27 milyar metreküp arasında çok ciddi bir fark var.
Karadeniz gazı için "Türkiye'nin on iki yıllık ihtiyacını karşılar." dediniz, "otuz yıl" diyen de var. Doğu Akdeniz'deki rezervler ise Türkiye'nin ne kadar doğal gazını karşılıyor biliyor musunuz? Beş yüz yetmiş iki yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayacak bir rezerv var orada. Doğu Akdeniz'deki rezervlerin 8 milyar varilin petrol rezervi, 7 trilyon metreküp de belki de daha fazla doğal gaz rezervi bulunuyor orada ve bunlar şimdilik keşfedilen rezervler, belki çok daha fazlası var, ekonomik olarak daha büyük olan, Türkiye'nin geleceğinin teminatı olan Doğu Akdeniz doğal gaz rezervlerini Karadeniz'deki gibi aramaya da gerek yok; bütün dünya gazın yerini, noktalarını biliyor, hatta Doğu Akdeniz'deki ülkeler, Yunanistan dâhil, o gaz masasında yer alıyor. Filistin bile hak iddia ederek Doğu Akdeniz'deki o rezervlerin konuşulduğu masada oluyor. Güney Kıbrıs Rum Kesimi var, İsrail var, Mısır var ama nedense Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı şeridi olan Türkiye o masada yok yani bu denklemde yer almıyor. Darbeci Sisi de masada, 15 Temmuzun finansörü, o "şerefsiz" dediğiniz Birleşik Arap Emirliği bile masada. Doğu Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölgelerinde iktidar hakkımızı korumazsak ve sahip çıkmazsak o rezervler kurtlar masasına teslim edilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ek bütçe de gösteriyor ki iktidar "Türkiye Yüzyılı" dediği bu dönemde yeni ve yüksek vergilerle bu düzeni devam ettirmeye çalışacak. Korumalı mevduat hesaplarından hiç bahsetmiyorum bile. Yani orada insanımıza yüklenen yükün ve bu hesaplardan faydalanan kesimin karşılaştırılması yapıldığında fakirden alıp zengine vermeye devam ediyorsunuz. Bu zenginler de Türkiye'nin umumi ortalama zenginlerinden değil, sizin bildiğiniz, sizin tanıdığınız, sizinle hareket eden, size yandaşlık yapan zenginlere aktarıyorsunuz. Nasıl ödeyeceğiz bunları? Vergilemeyle. Ünlü Fransız maliyeci Colbert var, Colbert diyor ki: "Vergileme sanatı, kazı bağırtmadan, ondan mümkün olduğu kadar fazla tüy almaktır." 17'nci yüzyılda vergiyi böyle tarif ediyor. Bizim maliyeciler ondan esinlenmişler, diyorlar ki: "Kazı bağırtmadan yolacağız." Aynen şu anda yaptıkları gibi. Üretime dair herhangi bir şey ne ek bütçede ne de daha önceki kesin bütçede görünmüyor. Hele bu ek bütçede tamamen çalışan kesimden, asgari ücretliden, emekliden alınan vergilerle Türkiye'yi ayakta tutmaya çalışıyorsunuz.
Bir yandan da iktidar, bakıyorum, Türkiye'yi öyle pahalı yönetiyor ki o kadar hantal bir yapıya dönüştürdü ki devleti. 2017 yılında 2,8 milyon olan kamu çalışanı; 2023 yılında 5,3 milyon kişiye çıkmış yani altı yılda kamu çalışanları yüzde 100 artmış. Devlette hizmet verenlerden daha fazla sayıda bu hizmeti yönetenler var yani yönetici 100'se hizmeti görenler 10 kişi. Yönetenler arasında sadece kadro açmak için açtığınız o yönetici kadrolarını şişirdiniz, devleti pahalıya yönetiyoruz. Devlet bu kadar pahalı yönetilmemeli, tasarrufa önce buradan başlamak lazım. O koca koca binaları görüyorum, her kamu kurumuna bir bina alınmış, bu binaların çoğu da kiralanmış binalar. Tasarruf yapılmadan bu bütçenin denk gelmesi, bu bütçeye vergilerle devam edilmesi mümkün görülmüyor. Türkiye genel bütçenin hemen hemen yüzde 87'sini vergilerden sağlıyor. Son otuz yıl içinde vergi gelirleri arasında gelir vergisi oranı yüzde 40'tan yüzde 13'e düşmüş, KDV oranı da yüzde 25'ten yüzde 39'a çıkmış. Yani koskoca ülkeyi kıt kanaat geçinen, o maaşlı çalışanların ödediği vergiye muhtaç ettiniz. O nedenle, lüks tüketimdeki değil, hayati ve zaruri tüketim üzerindeki vergileri artırarak devam ettiniz. Olmazsa olmazımız temizlik ürünlerini bile artan vergilerden nasiplendirdiniz; sabundan tuvalet kâğıdına kadar hepsinde yüzde 8 olan KDV'yi yüzde 20'ye çıkarttınız. Tuvalet kâğıdından alacağınız vergiye bile muhtaç hâle getirdiniz ülkeyi. Venezuela ekonomisinin göstergesiydi tuvalet kâğıdı, Türkiye de o yolda çok hızlı yürüyor.
Şubat ayında yaşadığımız o depremlerin yaralarını en kısa sürede tüm Türkiye olarak amasız fakatsız sarmak zorundayız. Türkiye'de yaralarının sarılmasını bekleyen başka insanlarımız da var: Gübre kartelleri var Tarım Bakanlığının içinde, şahin tepesinde oturuyorlar onlar; onların görmezden geldikleri çiftçilerimizden bahsediyorum. Bu sene maliyetlerle boğuşan çiftçimiz iklim değişikliğiyle, sellerle, aşırı sıcaklarla boğuşuyorlar. Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesinde bahsedilen millî gelirin en az yüzde 1'ini çiftçilerimize destek olarak vermeniz gerekirken siz Tarım Kanunu'na muhalefet ederek çiftçilerden bu yüzde 1'i bile esirgediniz. Ancak Türkiye çiftçilere yok saydığı bu kaynaklarını sığınmacılara ayırdı; Türkiye'nin beka meselesi olan sığınmacılara ayırdı. Bu insanların Suriyeliler kadar değeri olmadığını çiftçilerimiz de görmüş olmalı.
Konuşmamın sonunda ben bir konudan da kısaca söz etmek istiyorum. Türkiye'de yaklaşık 288 bin kişi kapasiteli cezaevleri var. Bu cezaevlerinde şu anda 326 bin kişi yaşıyor, şartları oldukça kötü, cezaevi ziyaretlerine gidenler bilir, daha önce cezaevinde kalanlar da bilir. 2022'de cezaevlerinde 76 mahkûm ölmüş, bunun 39'u da hastalık kaynaklı. Emekli Korgeneral Vural Avar'ın yaşadığı o hak ihlallerini, emboli ilacına ulaşamadığı için ölüme götüren cezaevi şartlarını hatırlatmak istiyorum size. Elverişsiz sağlık koşullarına karşın hakkında "Cezaevinde kalabilir." raporu verilen Avar, yaşasaydı bugün 85 yaşında olacaktı. Cezaevinde 1'inci evre kanser hastası olan mahkûmlar da var, onlar 1'inci evrede girdikleri cezaevinde şu anda 4'üncü evrelerinde ve tedaviye ulaşamadan cezalarını çekiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Beş dakika daha rica edeyim.
BAŞKAN - Buyurun tamamlayınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bunların cezaları ölüm olmasa bile, tahliye tarihleri belli olsa bile gerçekten ölümü bekliyorlar her gün. Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi uygulaması var Türk Ceza Kanunu'nda. Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle cezaevi infaz kurumu koşullarında hayatını idame ettiremeyen, ağır ve somut tehlike oluşturamayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazının iyileşinceye kadar ertelenmesi konusu kanunumuzda var. Sayın Bakanım, bu sizi özellikle ilgilendiriyor, zamanınızda bu tip meseleler çok yaşandı, zatıalinize de iletmeye çalıştık ama şu ana kadar bir çözüm olmadı. Siyasi irade adalete müdahale ettiği için bu kararlar maalesef uygulanamıyor. Bu konuda bir çağrı yapmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Meclisimizin yeni dönemdeki ilk işi içerideki hasta mahkûmların cezalarının ertelenmesi, sadece iyileşinceye kadar ertelenmesi, özellikle insanlık adına -burada bu kanun yapıcıların hepsinin de vicdanı olduğunu düşünüyorum, bir gün o cezaevleri şu anda seyredenlerin de konuk olacağı yerler olabilir, hayat bu, hiç belli olmuyor- lütfen, bu konuda insani bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)